'Her eylem yeniden diriltir beni
Nehirler düşlerim göl kenarında
…
Sürsün bitmesin bu onurlu ilgi'
Mehmet Akif İnan
Unutkanlıklar, yanılgılar dünyasında yaşıyoruz ama dünya sadece unutkanlıklardan, yanılgılardan ibaret değil elbet. Unutulacakları unutmak hatırlanacakları daha nitelikli çabalarla zenginleştirmek doğru bir yaklaşımdır.
Necip Fazıl'ın "Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış/Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış" beytinde dile gelen gerçeği İslami duyarlıklı edebiyat tartışmalarının çıkış noktalarından biri olarak algılamak mümkün. Edebiyatı kulluk ve uygarlık eksenli olarak görme noktasında ön bilinç ışıklarını yakan isimlerden biri de M. Akif İnan'dır
M. Akif İnan, sanat, kültür ve edebiyat dünyasındaki kavramları analitik bir perspektifle olayları değerlendirme gayretinde olan ve sanatını bu çerçevede biçimlendiren bir şahsiyettir. Yaşamayı yazmaktan daha önemli gören bir tavır içinde oluşu ve ele aldığı sanatsal meselelerle ilgili yaklaşımlarıyla polemiğe girilir ya da onlardan bir şeyler öğrenilir ama görüşlerinden Vahiy ve Sanat'ta olduğu gibi tamamlanmış bir poetik kuram oluşturmak mümkün değildir. Bu noktada onun nihaileştirici sanatsal bakışında epey boşluklar olduğunu ifade edebiliriz. Ama Tanzimat'tan sonra daha donanımlı hale gelen zihinsel sapma ve Batılılaşma hareketleri devam ederken, Enis Batur'un, Şiir ve Matematik adlı yazısında dile getirdiği "Bizim edebiyatımız edebiyat üzerine çok az düşünmüştür." (Batur:2001;9) yargısının azınlığı içinde yer alabilmiştir. 'Melce' adlı şiirinde yer alan 'Kuramlar kollayan dik başlı aklım' dizesi onun sanatsal düşünce için çaba içinde olduğunu göstermektedir.
Sanatsal edimleri mutlak gerçek olan vahiyle irtibatlandırmak hem kadim Batıcılarla hem muhafazakarlarla hem de özerk estetik anlayışını benimseyenlerce yadırganan bir tutum olagelmiştir edebiyat ortamında. Bu bakımdan bugünden geçmişe oradan geleceğe doğru uzanan bu damara katkı yapmak hem cesaret hem emek istemektedir. Sanatsal kuramın birdenbire bütünlüğe erişecek bir olgu olmadığını o düşünceye etken yankılar vermeyi, gelişim yönünde yeni perspektifler açmayı önemsemek gerekir. Öyleyse dönemsel olarak sanatla ilgili düşünceleri değerlendirirken her zaman tartışmalarda kuramsal zaafların bağlamını da göz önünde tutmak gerekiyor. Böylelikle düşünce tartışmaları içinde görüşlerin yerini ve değerini iyi tespit etmek mümkün olabilir. Bir sanat sosyolojisi incelemesi yanında, sanatçıların tek tek özel koşulları ve onları etkileyen toplumsal bilinç de unutulmamalıdır. Biz bu yazıda onun sanatsal düşüncesinin bazı boyutlarına odaklanmaya çalışacağız. Divan edebiyatının İslâm medeniyetinin bir ürünü olduğunu; o medeniyeti tanımadan Divan şiirini gereği gibi kavramanın, tadına varmanın imkânsızlığını anlatan M. Akif İnan, Divan şiiri ile günümüz şiiri arasında köprüler kuran bir şairdir. (İnan, 1984-2006, Soylu:2000) Bu durum onun şiirine şöyle yansır:
'Ülke coğrafyası bir dilim vardı / Yunus'un Galib'in soylu gergefi' Buna benzer yaklaşımlarını "Yunus'un nefesini canevinde misafir etmemişlerse hangi ortak yanımız olabilir? Mevlâna'nın sesleri yankılanmıyorsa birinin içinde, ne kadar uzağımızdadır o kişi. Fuzûlî, meçhuliyse bir kişinin, insanlık meçhuldür ona. Şeyh Galib'i tanımayan hangi güzelligi, hangi aşkı tanımış olabilir? Karacaoğlan'la bir tel bağlanmamışsa aramızda, kiminledir rabıtamız?" gibi ifadelerle de ortaya koyan Akif İnan'da divan edebiyatının patrimonyal ilişki ağına odaklanarak güç sahiplerinin himâye ve inâyetleri altında sürdürülen sanatsal eylemin sosyolojik okumasına ya da tasavvufla biçimlenen poetikasına dair Mehmet Akif ve Metin Önal Mengüşoğlu gibi bir eleştiri getirdiğini söyleyemeyiz. Bireysel düzlemde tasavvuf ilgisiyle yoğrulmuş, biçimlendirilmiş bir bireysel bilinç durumunun göstergeleridir bu ifadeler. Ama yazarın İslami duyarlıklı edebiyatı kuramsallaştırma yönündeki sanatsal niyetinin büsbütün çiğnenmesi olarak gündeme gelebilecek bir yaklaşım hakkaniyetli olmayacaktır. İslami duyarlıklı edebiyat tezi kapsamında Akif İnan'ın sanat düşüncesinin temel noktalarına dair bakış açısını daha belirgin hale getirmek gereklidir. Onun bu yönelişi İslami edebiyat tartışmalarının kendi içindeki çelişkilerin, karşıtlıkların da göstergesidir.
1960 sonrasından itibaren Türkçe edebiyat dünyasında kavramsallaştırma düzleminde olmasa da İslami edebiyata ilişkin tartışma tohumları filizlenmeye başlamıştır. (Çalışkan:2002) Bu arayış ve sancının genelde 60'lı yıllara denk gelmesinin nedeni Türkiye İslamcılığının ilk dönemlerden itibaren özellikle bazı tartışmalarda edebiyat ve sanatla uğraşanların önde görünmesinin yanında genel siyasal atmosferin ve bilinçlenmenin edebiyat dünyasında da kendini hissettirmesi denilebilir. İslamcılık akımının çeşitli yönelişleri olduğu gibi edebiyat çevresinin de bu kavram etrafındaki anlayışları da çeşitlidir. Bundan önceki yıllarda soruna dolaylı yollardan geçerek eğildiğine tanık olunur. Asıl tartışma, düşünme, irdeleme oranı göz önüne alındığında Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Aylık Dergi, Mavera, Kelime, Varide vb dergiler etrafında, gazete düzleminde de Yeni Devir'de konuya ilişkin tartışmalar doğrudan ya da dolaylı sürdürülmüştür. 'İslami edebiyat' dendiğinde 60'lı yıllarda en dikkat çekici oluşum Büyük Doğu'dur. Ardından onun tek adamlığını aşan Diriliş devri başlar. Büyük Doğu'ya nazaran daha kapsayıcı bir medeniyet düzleminde beliren Sezai Karakoç ve onun fikri öngörüleri, açılımcı bir duruş olarak kabul edilebilir ama kuramsal katkıları hem kaynaktan beslenme düzleminde hem de geçmiş algısı sebebiyle, dört başı mamur bir biçimde sistemleştirme noktasında eksiklikler ve zaaflar söz konusudur. Devamında ise Cemal Süreya'nın Diriliş'in 'küçük kardeşi' olarak gördüğü Edebiyat dergisi gündeme gelir. (Süreya:1982,62) Ardından vahiyle tanışıklığı daha sahih bir zemine oturan dergiler gelir. 60'ların sonundan itibaren sosyalist edebiyatçılar ve sağcı edebiyatçılar da bu konu etrafında görüş beyan etmişlerdir. Ne var ki tartışmalar güncellikle sınırlı kalmış, polemikler yaşanmış ve kuramsallaştırma çabaları genellikle mili görüş odaklı olarak algılanmıştır.* Zaman içinde bu yöndeki heyecan tavsamış hatta tartışmalar duyarlıktan dile doğru bir kaymayı da beraberinde getirmiş "Edebiyatımız Türk edebiyatıdır abiler!" gibi daha farklı bir koldan yaklaşımlar yaygınlaşmıştır. Müstesna oluşun sadece kullanılan dilde olmadığını anlatmak için çok dil dökülüyor ama 'abiler' bildiğini okumaya devam ediyor her ne hikmetse!**
Daha önceki yıllarda edebiyat dünyasının M. Akif İnan'ı 1960 sonrası gelişen İslami duyarlıklı edebi yönelişin hem bir kuramcısı hem de bir temsilcisi olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Nitekim Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı adını taşıyan eserinde onunla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapar: "Divan Edebiyatı'na hayran olan ve bu şiirin bütünüyle 'İslâmî' timsal ve mecazlardan, İslâmî düşünce, inanç ve iman unsurlarından oluştuğunu ısrarla belirten Akif İnan, özellikle bu düşüncesine uygun şiirler yazarak 'Yeni İslâmî Akım' ile Divan Edebiyatımız arasında bağlar kurmaya çalışmıştır.
Kendisi, Divan Edebiyatı'na Halk Edebiyatının şekil ve muhtevasını da katarak, beyit birimlerine dayalı şiirler yazmıştır. Vezinli hissini veren, fakat kafiyelere önem vermeyen bu şiirlerde geleneğe dayalı bol kelimeli bir dil vardır. Aşkın, düşüncenin serbest ufuklarında gezinmekle beraber, bütün kuşakdaşları gibi İnan da İslâmiyet'e, Kur'ân'a, Peygamber'e, Asr-ı Saadet'e işaret eden tema ve mecazlara geniş yer vermektedir..."*** (Kabaklı:1991; C.4, 638)
Edebiyatın kuramsal yönü ile ilgili makale ve denemeler kaleme alan Akif İnan, söyleşilerde de bu konuya temas etmiş, Yeni Devir gazetesinde İslami Edebiyat konusunu ele alan yazılar kaleme almıştır. İnan, bunu yaparken düşünce köklerine yaptığı göndermelerle evrensel bir duyarlılığa yaslanmış sanat nazariyesini geniş içerikli kılmaya çalışmıştır: "...Kur'ân'ın bir söz harikası olarak inmesi ve Peygamber'in güzel söz söyleme sanatını yücelterek, şairlere büyük önem vermesi, cahiliye devrinin görkemli şiir geleneğini daha da geliştiren bir edebiyatı temellendirdi. Üstün örneklerini Müslüman olmuş, bütün toplumlarda gördüğümüz bu edebiyat fışkırışına, İslâm Edebiyatı diyoruz... Bir de şu var, İslâmî Edebiyat ifadesinden, sırf dinî temalar çevresinde dolanan bir edebiyatı anlamamalıyız..." (İnan:1986:142) Bu noktada Ruşen Çakır, Edebiyatın Müminleri adlı yazısında Akif İnan'ın tespitine yakın bir düşünce ortaya koymaktadır: "Türkiye'de Müslüman yazarlar konularını doğrudan doğruya İslam'dan almak zorunluluğunu aşmış durumdalar. Naatlar, kasideler, siyerler artık edebiyat tarihi ile ilgili olanlar tarafından okunuyor, belki de yazılıyor. Doğa, kadın, çocuk... kısacası toplum, bütün yönleriyle İslamcı yazarların ürünlerinde yer alıyor." Batı'nın evrenselleşmesinin putperest bir yönelişle gerçekleştiğini ifade eden İnan, Batı'nın düşünce yapısı gibi din ve edebiyat algısının da hastalıklı bir durumu yansıttığını ifade ederek Batılı edebiyat ile İslami edebiyat arasındaki farkı şöyle açıklar: "Batı, evrensele ulaşmayı dinini sınırlama suretiyle yakalamayı kolladı. Uygarlığını ve sanatını kurma yolunda dinine ortaklar peydahlama yolunu seçti Rönesans'la. Putperest kökenli Eski Yunan Uygarlığı ile Roma Hukuku'nu imdadına çağırdı. Çünkü, dini, çıkışından sonra beşerî müdahalelere uğradığı için, evrensel hüviyetini yitirmiş bulunuyordu. İslâm'sa böyle fiilî müdahalelere uğramadığından, evrensel içeriğine gölgeler düşmedi. Bu sebepledir ki Batı ile İslâm'ın edebiyatı değişik düzlemlerde boy vermişlerdir..." (İnan:1986:142) Görüldüğü gibi onun yaklaşımında kendi düşünce iklimimizde boy veren sanatsal kusur ve sapkınlıklarla ilgili eleştirel bir tutum yoktur. Mehmet Akif'in üç buçuk soysuz olarak andığı Batıcı çevrelerle entelektüel bir hesaplaşma içinde olan Akif İnan biçare dindaşlara dair herhangi bir görüş belirtmez. Onun yaklaşım ve değerlendirmeleri daha çok Tanpınar'ın "Modern Türk edebiyatı bir medeniyet krizi ile başlar." ifadesi çerçevesinde gündeme gelir. (Tanpınar:1992:101)
Denemelerinden oluşan kitaplarından birinin adının Din ve Uygarlık diğerinin ise Edebiyat ve Medeniyet Üzerine olması, İnan'ın krizin Tanzimat sonrası hayatımız bakımından açıklayıcı bir kavram olduğunu düşündüğünü, bu düşüncenin de onun sanat nazariyesinin kurucu tarihi bağlamını oluşturduğunu kanıtlamaktadır.
Şiirinde İslâm ve ona bağlı olan dünya görüşünü dile getirdiğini şu şekilde ifade eder:
"Evet, İslâm'ın bütün hassasiyetini, dünya görüşünü, bin yıl içerisinde oluşturmuş olduğu estetik kanunları kullanmaya ama onu içimin süzgecinden geçirerek ona yeni bazı unsurlar eklemeye gayret göstererek kurmaya çalıştım." Hicret'teki şiirleri ile çağla hesaplaşmaya girişen şairin İslam algısı günden güne tasavvufa kaydığından olsa gerek Tenha Sözler'de Mescid-i Aksa ve Haber adlı şiirler hariç tutulacak olursa tasavvuf temasının ağır bastığını görürüz.
Büyük rüya olarak görebileceğimiz İslami duyarlıklı edebiyatın kuramı, ilgileri, yönelimlerinin bir eleştiri disiplinine dönüşememesi önemli bir eksikliktir. Yine aynı şekilde Türkçe'de bu konuda yapılan tartışmaların edebiyat sosyolojisi bakımından ciddi bir dökümü yapılamadı henüz. İyisiyle kötüsüyle yapılacak bir toplama işleme, kalburun üstünde kalan görüşlerin geleceğe taşınması noktasında önemli bir imkan olabilecektir.
Dipnotlar
*- Nitekim İsmail Kara, 1960 sonrası çeviri hareketlerini değerlendiren Kitap ve Kültürümüz başlığı ile Sivas'ta 2007'de düzenlenen sempozyumda 80'li yılların ortalarına doğru Mavera dergisinin Mustafa Kutlu'yu İslami duyarlıklı edebiyatçılar arasında yer vermemesini onun MSP'li olmamasına bağlamıştır.
**- Nabi Avcı'ya göre "İslami edebiyat, yerli edebiyattır. Bu ülkede Müslümanların da yaşadığını dile getiren edebiyattır." M. Akif İnan'a göre ise "İslami edebiyat, Müslüman yazarların yaşananlara İslami duyarlıkla tanıklık etmesi, toplumun bu duyarlıkla anlatılması anlamına gelmelidir." Rasim Özdenören, bu konuda şunları ifade eder: "İslam benim için bir ideoloji değil bir dindir. İslami edebiyat diye bir şeyin olduğunu sanmıyorum. Bizim yaptığımıza illa bir isim konmak gerekirse Müslümanların yaptığı edebiyat denebilir." (Ruşen ÇAKIR, Edebiyatın Müminleri, Nokta Dergisi, Yıl:5, 11 Ekim, Sayı: 40) İslami edebiyat kavramı ile ilgili çekincemizi İslami duyarlıklı edebiyat olarak ayırt ederek bu konudaki bazı yazıları şu şekilde örnek olarak verebiliriz: Necip el-Keylânî, "İslâmî Edebiyata Giriş", (Çev. Ali Nar), Risale Yayınları, İstanbul, 1988, s.157 ; Ebubekir Eroğlu, "İslâmî Edebiyat Terimi", Yönelişler, Aylık, Sanat ve Kültür Dergisi, Sayı: 7, Ekim 1981, ss. 1720; A. Subhi Furat, "İslâmî Edebiyat'a Doğru", İslâmî Kültür, Sanat ve Edebiyat, Yıl: 1 Sayı: 1, Mayıs 1988, ss. 7-11; Mustafa Miyasoğlu, "İslâmî Edebiyat Kavramı", İslâmî Edebiyat, Sayı: 22, Ekim – Kasım – Aralık 1993, ss. 3-5; Rasim Özdenören, "İslâmî Edebiyat Tartışmaları", Ruhun Malzemeleri, İz Yayıncılık, İstanbul, 1997, ss. 36-38
***- M. Akif İnan, Ahmet Kabaklı'nın Türk Edebiyatı adını taşıyan eserinde kendisini 'Yeni İslâmcı Akım' içerisinde değerlendirmesini bir röportajında şöyle değerlendiriyor: "... Onun bu tespitini, daha iyisi bulununcaya kadar uygun da görürüm." [Bkz. Cahit Zarifoğlu, 'Yeni Devir'in Yeni Yazarları", Mavera, Aylık Edebiyat Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 7, Haziran 1977, s. 61.]
Kaynakça
ÇALIŞKAN, Adem (2002) Cumhuriyet Devri İslâmî Türk Edebiyatı (1960-2000), Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Samsun 2002, Cilt: I-II, XVII+563 s. VII+564-1351 s. 788
BATUR, Enis (2001) Smokinli Berduş, YKY, İstanbul.
KABAKLI, Ahmet (1991) 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul
İNAN, M. Akif (1986) "İslam Ayrı Batı Ayrı Bir Dünyadır", Kültürler Savaşı (haz: Mehmet Arslan), Akabe Yayınları, İstanbul
SÜREYA, Cemal (1982) Günübirlik, Adam Yayınları, İstanbul.
İNAN, M. Akif (2006) Hicret, Eğitim Bir-Sen Yayınları, Ankara
İNAN, M. Akif (2006) Tenha Sözler, Eğitim Bir-Sen Yayınları, Ankara
İNAN, M. Akif (2006) Edebiyat ve Medeniyet Üzerine, Eğitim Bir-Sen Yayınları, Ank.
İNAN, M. Akif (1984) "Sanat ve Siyaset" Açıkoturum 1, Akabe Yayınları, İstanbul
SOYLU, Korkut (2000) "Gelenekle Bağlarını Koparmamış Bir Şair" Hece dergisi s. 39
TANPINAR, Ahmet (1991) Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergah Yayınları, İstanbul