17 Şubat Devriminin neredeyse başından beri gündemde olan ve devrim öncesi sistemin sahip ve koruyucuları mahiyetindeki kişilerin yönetim görevlerinden uzaklaştırılması anlamına gelen siyasetten men, nihayet meclis tarafından yasalaştırıldı. Böylece Libya'da devrim açısından önemli bir adım daha atılmış oldu.
Devrim öncesi sistemle hesaplaşmaya Muammer Kaddafi'nin askerî darbesinden başlama düşüncesi devrimciler arasında yaygındır. Sadece Kaddafi ve ailesi değil, bütün sistemini ve bu sistemi ayakta tutanları tasfiye etmek gerektiği, Kaddafi ihtilal yaptığı zaman ona karşı çıkmayan, ses çıkarmayan, olanlara zımnen rıza gösterenler dâhil daha sonraki on yıllar boyunca sisteme payanda olanların siyasetten men edilmesi gerektiği devrimin temel hedeflerinden biri olarak görülüyor.
Bu nedenle siyasetten men konusu hemen hiç gündemden düşmedi. Birçok şehirde yasa ile ilgili defalarca gösteri yapıldı. Başkent Trablus'un Şehitler Meydanı'nda yaklaşık üç ay çadır kuran ve yasanın çıkmasını isteyenler eylem yaptı. Şehit anneleri, yaralı yakınları ve devrim öncesi dönemde mağdur olan yüz binler yasanın bir an önce çıkarılması için değişik etkinlikler yaptı.
Bu ısrarın elbette bazı kurumlarda adeta eski sistemin devam etmesi gibi önemli sebepleri vardır. Sekiz aylık savaş ve devrim sonrası alt üst olan ilkel sistem, Libyalıları ülkeyi doğru mecrasına oturtmak için nereden nasıl başlanacağı konusunda adeta şaşırttığından başlangıçta kısmen normal karşılanan bu durum iki yıl geçmesine rağmen, aynı şekilde devam edince tepkiler artmaya başladı. Normal hayat işleyişinin devam edebilmesi için "bir şekilde başlama" anlamında girişimde bulunulmasından sonra zamanla etkili değişikliklerin yapılması bekleniyordu. Ancak bu konuda görülen yavaşlık ve örneğin şu anki hükümetin eski düzen yandaşlarından bazılarını bilerek, göz yumarak tecrübeli eleman yokluğu bahanesi ile çalıştırdığı iddiası, yasa ile ilgili taleplerin daha da yükselmesine neden oldu.
Libya'da birçok kurumda olduğu gibi Libya anayasa mahkemesinin de devrime desteği şüpheli olan üyeleri bulunuyor. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin çeşitli gerekçelerle yasayı iptal etmesi ihtimaline karşılık önceden bir düzenleme yapıldı. Meclis 13 Nisan 2013'te Geçici Anayasanın bir maddesinde 144 üyenin oyu ile önemli bir değişiklik yaptı. Bu değişikliğe göre "Belli bir süre için bazı şahısların üst düzey görev üstlenmesinin engellenmesi hürriyeti kısıtlama sayılmaz!" şeklinde bir ek yapıldı. Böylece men yasasının anayasaya uygun olmayacağı şeklinde yapılacak hukuki başvuruların önü kesilmiş oldu. Bazı insan hakları kuruluşları ise bunun hukuka karşı bir saldırı olduğu görüşünde.
Bundan sonra men yasası ile ilgili yapılan üç görüşmeye katılmayan Milli Güçler İttifakı dışındaki diğer siyasi parti ve oluşumlar, Adalet ve Bina, Vefa Li Şuheda, Ray al Mustakil ve Ya Biladi nihayet yasa üzerinde anlaştılar. Milli Güçler İttifakı sadece son toplantıya katıldı. İttifak adına konuşanlar meclisten çekilme tehdidinde bulundu. Ancak partiler arası anlaşmanın Mahmud Cibril ve ekibinin çabalarını alt üst ettiği görülüyor.
Yasa yerine alternatif başka yollar da bulunuyordu ancak bunlar, yasadan daha riskli bir durumun oluşmasına neden olabilirdi. Bu alternatiflerden biri anayasanın hazırlanması ve anayasaya siyasetten men ile ilgili hükümlerin konmasıydı. Ancak meclisin çeşitli sebeplerle yavaş çalışması sonucu bu yasayı bile güçlükle çıkarmışken anayasadaki gecikme daha büyük gerginliğe yol açacaktı. Daha önemlisi anayasanın oluşturulması için seçilecek 60 kişilik kurul öncesinde böyle bir düzenlemenin gerekli olmasıdır. Bir diğer alternatif ise aslında daha önce kurulmuş bulunan ve şu ana kadar seçilmiş milletvekilleri dâhil birçok kişiyi makamından eden Nesnellik ve Millilik Ölçütlerini Uygulama Komisyonunun daha da güçlendirilmesiydi. Ancak bu komisyonun kararlarının temyiz edilebilmesinin bu yolun seçilmesine engel olduğu düşünülüyor. Bir başka alternatif ise suçluların yargılanması yoluyla saf dışı edilmesidir. Bu ise yetersiz sayılıyor. Zira kanun kapsamına giren bazı görevlerin suç sayılması hukuken zor ve konu ile ilgili hukuki altyapı hazırlanması uzun vakit alacak gibi görünüyor.
Bilindiği gibi devrimin başlarında eğilimler daha kolay belirlenebiliyordu. Muammer Kaddafi'nin yandaşları kendilerine ait medyada onu destekliyor, dua ediyor, nutuklar okuyor veya savaş çağrısı yapıyordu. Buna karşılık muhalifler de bulabildikleri imkânlarla en kısa zamanda herkesi sistemden ayrılmaya davet ediyordu. Dolayısıyla o zor dönemde ayrılanları şimdi çıkarcılıkla suçlamak o günkü şartları görmezden gelmedir. Aynı dönemde Muammer Kaddafi yandaşlığına devam edenleri bugün hiçbir şey olmamış gibi siyasi hayata davet etmek de bir o kadar sorunlara neden olacaktır.
Devrimin başında Muammer Kaddafi sisteminden yeni ayrılanlar ve çoktan beri muhalefette bulunanlar arasında görünürde bir çekişme yoktu. Devrimden sonra ise yeni sistemde de birtakım yetkileri eline geçirmek için devrimden yana gibi görünerek bunu istismar edecek olanların bulunması tartışmalara neden oluyor. Üstelik savaşa katılıp şu an hak iddia edenler gibi ilk günlerde ayrılanlar da devrime asıl büyük katkının kendilerinin "sistemden ayrılmaları" ile gerçekleştiğini iddia ediyor.
Eski sistemin suçsuz addedilen bürokratları ise adil bir yöntem veya seçim sistemiyle göreve gelmediklerinden, söz konusu kişilerin yerlerinden edilmelerini ilk elde bir mağduriyet ve hak kaybı olarak dile getirmek gerçekçi değil. Öte yandan İslam'ın zulüm etmeyi ve zalime yardım etmeyi yasaklayan hükmünü hatırlamak gerekiyor. Söz konusu kişilerin önemli bir kısmı yıllar boyu bu pozisyonlarda bulunduklarından hiçbir bedel ödemeden yeni düzende de aynı saltanatı sürdürmelerini istemek ne derece doğrudur? Bu nedenle özellikle eli kana bulanmış, işkencecilere yardım etmiş, muhalifleri içte ve dışta takibata uğratmış olanlar ve ayrıca kişi ve kurumların özel mülklerine el koyanların devre dışı bırakılması yadırganacak bir durum değil.
Muammer Kaddafi'ye savaş esnasında bile destek veren, ona nutuklar okuyan birçok kişi ise şimdi bu yaptıklarını unutmuş gibi yeni sistemde de varlık sürdürmek istiyor. Savaş boyunca gerek Libya içinde gerekse Libya dışında Kaddafi'ye destek açıklamaları yapanlar, lehinde gösteri yapanlarla ilgili görüntüler herkesin hafızasında. Şimdi bu kişilerin yeniden sahnede olmasına izin verilmesi ciddi sonuçlara yol açacaktır. Bu nedenle men yasası önemli bir düzenleme olarak tarihe geçecektir.
Siyasetten Men Yasası Ne İçeriyor?
Siyasi tecrit, siyasi yasak, siyasetten men de denebilecek bu yasa, kapsamına giren kişileri, seçilme, herhangi bir kamu işinde yöneticilik yapma, herhangi bir resmi statü ve unvan alma gibi bazı haklardan mahrum ediyor. Böylece fiziki olarak söz konusu kişiler siyaset dışına itilmiş oluyor, ancak suçlu ilan edilmiyor. 29 Nisan’da bir göstericinin dediği gibi "Fransız İhtilalinden sonra eski sistemin bütün adamları öldürüldü, Libya'da biz eski düzen yandaşlarını öldürmüyoruz, biz onlara sadece kenara çekilin diyoruz."
Libya'da büyük tartışmalara neden olan bu konunun dünyada da daha önceki devrimlerde çeşitli örnekleri mevcuttur. Almanya'da Nazilerin izlerinin silinmesi, Rusya'da Ekim Devrimi sonrası ve Güney Afrika'da ırkçı rejimden kurtuluş sonrası yaşananlar gibi, eski sistemin devre dışı bırakılmasının devrimin gereklerinden biri olduğunu gösteriyor. Aksi takdirde devrimden bahsetmek güç olacaktır.
Yasa 1 Eylül 1969 (Kaddafi liderliğinde yapılan askerî ihtilal) ila 23 Ekim 2011 (Libya'nın Kaddafi güçlerinden kurtuluş ilanı) tarihleri arasında şu görevlerde bulunanları kapsıyor:
1. 1969 ihtilalini yapan 'Devrim Komuta Konseyi' üyeleri, 'Birlikçi Özgür Subaylar' üyeleri, 'Liderin Dostları Birliği' üyeleri
2. Ülke ve Şa’biye düzeyinde Halk Komiteleri koordinatörleri
3. Halk Kongresi Sekreteri (Başbakan) ve yardımcıları, sekreterlik üyeleri, Şa’biye sekreterleri
4. Genel Halk Kongresine veya Genel Halk Kurulları ve Devrim Komuta Konseyine bağlı kurumların başkanları, sekreterleri
6. Büyükelçiler, uluslararası kuruluşlardaki Libya temsilcileri, konsoloslar
8. İç ve dış güvenlik kurul başkanları, askerî istihbarat başkanları
9. Öğrenci birlikleri başkanları
10. Muammer Kaddafi ve ailesine yakınlığı ile bilinen kurumlarda yöneticilik yapanlar veya ailesi ile ticari ortaklıkları bulunanlar
11. Devrim Komiteleri üyeleri, çalışanları
12. Yeşil Kitap araştırma merkezlerinde müdür veya genel müdürlük düzeyinde görev yapanlar
13. Kuvvet komutanları
14.a. İnsan hakları ihlalleri yapan güvenlik kurumlarına yardım eden siviller
b. Muammer Kaddafi ve sistemini, Yeşil Kitap’ı gerek doğrudan gerek medya yoluyla övenler
c. 17 Şubat Devrimine bilfiil, maddi destekle düşmanlık yapanlar
d. Sistem lehine Libya vatandaşlarını içerde veya dışarıda öldüren, hapseden işkence edenler
e. Özel ve tüzel kişilere ait mülklere siyasi sebeplerle el koyanlar
f. Halka ait kaynakları çalanlar
g. Muammer Kaddafi'yi ve sistemini övme amaçlı sanatsal, fikrî, dinî, kültürel etkinlikte bulunanlar, 'Libya Lil Ğad' projesine destek verenler
h. Muammer Kaddafi'nin yönetimini ve yaptıklarını desteklemek için dinî söylemler kullanan, 17 Şubat Devrimini “Veliyyül Emre karşı gelme” olarak değerlendirenler
Bu şartları taşıyanlar şu görevleri alamazlar:
1. Ulusal ve uluslararası alandaki yasal, denetleyici ve kurucu kurum idareciliği
2. Ülke yönetimi ile ilgili başlıca görevler
3. Ulusal ve uluslararası alanda devlet başkanlığı, hükümet başkanı, genel yöneticilik, yürütme başkanlığı
4. Yürütme, idare, denetleme kurumları yönetim ve görevlisi, resmi veya yarı resmi anonim şirket ve banka genel yöneticiliği
5. Yargı kurulları üyeliği
6. Askerî ve güvenlik kurumlarının baş idareciliği
7. Uluslararası ve bölgesel örgütlerde elçilik, konsolosluk ve diğer diplomatik fonksiyonlar ve ataşelikler
8. Siyasi amaçlı kurum ve parti, komisyon yöneticiliği
9. Yüksek eğitimde, akademi, fakülte, üniversite yöneticiliği
10. Mali denetmenlik
11. Muhtelif medya ve yayın yöneticiliği
Yasa İle İlgili Tartışmalar
Yasa geniş bir kesim tarafından desteklenmesine ve ilk maddesi dışında meclisten büyük bir çoğunluk tarafından oylanmasına rağmen, farklı düşünceler Libya'da tartışılmaya devam ediyor.
Libya Fetva Kurulu Başkanı Şeyh Sadık Gıryani devrim hedeflerinin gerçekleşmesinde bu yasanın çok önemli olduğunu vurguluyor. Gıryani, bu kesimi siyasetten men etmenin devrimin temel hedefi olduğunu ve siyasetten men konusunda halkın talepleri karşılanmazsa devrimin tamamlanmamış olacağını söylüyor. Gıryani, 8 Nisan 2013'te yasanın çıkmasını talep etmek amacıyla geniş katılımlı gösteriler yapılması çağrısında bulundu ve bunun farz-ı kifaye olduğunu söyledi.
Adalet ve Bina Partisi Genel Sekreteri Velid Madi, yolsuzluk, istibdat ve baskı gibi eski yönetimin mantalitesi ile hareket edenlerin Libya'nın inşasında rol almasının imkânsız olduğunu söylüyor. Madi, bu kesimlerin olumlu bir değişim gerçekleştirmesini de imkânsız görüyor. Madi, bu yasanın ülkeyi yetişmiş elemandan mahrum bırakacağı iddiasını da yanlış buluyor.
Müslüman Âlimler Birliği üyesi Ali Sallabi ise siyasi tecridin ancak yargı yoluyla yapılması gerektiğini söylüyor. Ona göre siyasetten men etmenin sınırlarını ancak yargı koyabilir. Ve bu konuda bir anlaşmaya varılmalıdır. Kanunların güçle dayatılması eski düzene ait bir yöntemdir. Yasanın adaletin ruhu ve hürriyetin değerleri, insana saygı ve eşitlik temelleri ile uyumlu olması gerekir. Müslümanların bu konudaki örneği Hz. Peygamber’dir. Hz. Peygamber, amcasını öldüren kişiyi bile Mekke'nin fethinden sonra siyasetten men etmedi.
Sallabi, Hz. Ömer’in Sa'd bin Ebi Vakkas'ı Kufe halkının şikâyetleri nedeniyle azletmesinin bir 'görevden alma' olduğunu ve günümüzde seçimlerin bu konuda en iyi çözüm olduğunu söylüyor. Hz. Ebubekir'in ridde olaylarında dinden dönmekten vazgeçenleri geçici olarak azlettiğini, durumları düzelince Hz. Ömer'in bu kişilerin Kadisiye Savaşına katılmalarına bile izin verdiğini, ancak Hz. Ömer'in bunu belli şartlara bağladığını (örneğin en çok 100 kişilik askerî birliklere komuta etme şartı) söylüyor.
Sallabi, İslam tarihinden verdiği örneklerden sonra günümüz Mısır'ını örnek gösteriyor. Mısır'da 232 nolu siyasetten men yasasında devrim günlerinde iktidarda olan Hizbul Vatan'ın belli kadrolarının men edildiğini, bunun Libya'da Kaddafi'nin "Devrim Komiteleri"ne uygulayabileceğini söylüyor. Sallabi, bu yasayı Kaddafi'nin kendi ihtilalini korumak için çıkardığı kanunlara benzetiyor ve 60 yaşını geçmiş siyasetçilerin kendilerinin bizzat siyasetten çekilmesini öneriyor.
Libya Âlimler Birliği üyesi Abdulhamid el-Ceyyaş ise İslam'da siyasetten men diye bir kurumun olmadığını iddia ediyor. Ceyyaş'a göre böyle bir yasa çıkarmak Muammer Kaddafi'nin kullandığı yolu taklitten başka bir şey değildir. Temelde suç işleyenler yargılanır. Bu şekilde topluca siyasetten men etmek doğru değildir. Oysa Ceyyaş'ın burada gözden kaçırdığı bir durum açıkça görülüyor ki, bu konu yargıya bırakılırsa 42 yıl boyunca işlenen suçlar kapsamında çalınan mallar, alınan rüşvetler ve yapılan yolsuzlukların hepsinin kontrolü ve tespitinin zorlukları, üstelik yargının da adeta felç olduğu süreçte nasıl aşılacaktır? Burada 42 yıl boyunca yapılan haksızlıkların tazmin edilmesi halinde Libya hazinesinin boşalacağı iddiasını da dikkate almak gerekiyor.
Yasaya baştan beri karşı çıkan meclis içindeki gruplardan Milli Güçler İttifakının lideri Mahmud Cibril, kendisini destekleyen bir milyon kişinin yargılanmasının mümkün olamayacağını söyleyerek günler öncesinden yasanın oylanması ile ilgili isteksizliğini ortaya koymuştu. Liderliğindeki İttifak aslında hem hükümetlerin oluşumunda hem de kendilerini de etkileyecek bu yasanın çıkarılmasında yavaşlığın başlıca sebebiydi. Ancak İttifakın istediği şekilde bir sonucun oluşmadığı görülüyor. Bu nedenle yasayı eleştirenler bunun İhvan'ın işine yarayıp Cibril ve grubu aleyhine olacağını, bundan dolayı İhvan tarafından ortaya atıldığını iddia ediyor.
Yasa ile ilgili uluslararası kanunlara ve insan haklarına uygunluk konusunda soru işaretleri ortaya atılıyor. Yasayı onaylamaması için meclise çağrıda bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü, yasanın aşırı ve belirsizliklerle dolu olduğunu iddia etti.
Yasayla yüz binlerle ifade edilen bir kesimin, birçok yetenekli bürokratın devre dışı bırakılacağı, bu nedenle Libya'nın yetenekli insanlardan mahrum kalacağı iddia ediliyor. Oysa devlet sisteminin şu anki sorunlarının da temel sebeplerinden biri, bu yetenekli olduğu varsayılanlar değil miydi? Bu şahısların on yıllardır idare ettikleri hangi kurum sorunsuz ve mükemmel idi ki şimdi bunu devam ettirmeleri isteniyor? Ayrıca bilindiği gibi Kaddafi, ihtilali ve sonraki 42 yıl boyunca acımasızca sürdürdüğü uygulamaları tek başına yapmadı ve yardımcıları sadece ailesi ve oğulları da değildi. Kaddafi'nin sürdürdüğü bir sistem vardı ve bu sistemi ayakta tutmak için canla başla çalışan epey bir destekçisi de vardı.
Yasa ayrıca 1973'te Kaddafi'nin Zuvara'da yaptığı konuşmada açıkladığı ve idarenin temizlenmesi adına yapılan geniş kapsamlı işten atmalara benzetiliyor. Oysa bilindiği gibi yasaya bütün çalışanlar değil özellikle karar mekanizmasında bulunanlar dâhil edilmiş ve üstelik yasa herhangi bir cezalandırma içermemektedir. Yasa kapsamına girenler bütün kamu hizmetlerinden de mahrum bırakılmıyor. Bu haliyle Kaddafi dönemindeki zulümle karşılaştırılması doğru değil.
Yasanın toplu cezalandırma olacağı iddiası da sık sık dile getiriliyor. Elbette diktatör ve ona on yıllar boyu destek verenler toplu olarak hesap verecek. Bunlar bertaraf edilmedikçe yeni bir sistemden nasıl bahsedilebilir ki? Unutulmamalı ki hiçbir şey olmamış gibi yeni dönemde de "kral öldü yaşasın yeni kral" mantığıyla isteyen herkesin eskisi gibi bulunduğu konumda kalmasını talep etmek verilen onca bedeli heder edecektir. Devrimi bir iktidar değişimi ve sadece üç beş kişinin yer değişikliği olarak görmek verilen bedelleri küçümsemek olacaktır.
Öte yandan adı geçen mevkilerde sırf çalışmış olmak suç mu diye de sorulabilir. Bazılarının her türlü adaletsizliğe rağmen yetenekli olduğu için bu mevkilere çıkmış olma ihtimali bulunuyor. Şunu da ekleyelim ki, kanunen men edilenlerin vatan sevgisi ile dolu insanlar olması durumunda on yıllardır işgal ettikleri koltukları yeni nesle teslim etmek gibi bir fedakârlıkta bulunmalarını istemek de gayet doğal bir durum değil mi? Öyle ya onlar yeri geldiğinde kendilerini feda edeceklerini söylemiyorlar mı? Ne zaman gelecek bu fedakârlık zamanı?
Yasanın Irak'ta Baasçılar aleyhine çıkarılan "ictisas" (yok etme) kanunu ile aynı olduğunu söyleyenler de bulunuyor. Ancak bu iddianın sahiplerine hatırlatmak gerekir ki Amerikan işgali bir yana, ictisas kanunu Irak'ta Baasçıların tutuklanması ve cezalandırılması yoluyla tasfiyesini de içeriyordu. Siyasetten men yasası ise konumu ve şartları ile birlikte bundan tamamen farklı bir özelliğe sahip.
Yasanın temel sorunlarından birisi Kaddafi döneminde sisteme hizmet edenlerin, sonradan muhalefete geçenlerle aynı kefede değerlendirilmesidir. Örneğin Kaddafi döneminde bir süre çeşitli görevlerde bulunan ancak yurtdışında bile muhaliflerin öldürülerek tasfiye edildiği bir dönemde Kaddafi'den ayrıldığını deklare eden şu anki meclis başkanı Muhammed Megaryef bunlardan biridir. Devrimin başında sistemden "ayrıldığını" açıklayıp muhalif saflara katılan ve daha sonra kurulan mecliste görev alan, Mustafa Abdulcelil gibi çok sayıda kişi de aslında bir zamanlar önemli mevkilerde bulunmuşlardır. Ancak bu yasa ile onlar da siyasetten men edilmiş bulunuyor. Bu ise açıkça haksızlık olarak görülüyor.
Ancak ayrıldıklarını deklare edenlerin istisna edilmesi halinde ise tartışmalı bir konu daha gündeme geliyor. Bu da Ahmed Kazzaf ed-Dem ve Musa Kusa gibi ayrıldığını açıkladığı halde devrime hiçbir katkısı olmayan, hatta gizlice devrim karşıtı faaliyet yürüttüğü iddia edilenlerin durumudur. Kaddafi ihtilaline destek verip uzun süre suçlarına ortak olan, devrimden sonra ise muhaliflere katıldığını açıklayan ancak gerçek bir destek vermeyen Abdusselam Callud'un durumu gibi, işkence, yolsuzluk ve rüşvet gibi suçlara karışan ancak devrimle birlikte ayrıldığını ilan edenlerin durumu da ciddi derecede sorun yaratacak bir konuydu. Dolayısıyla bunların istisna edilmesi tehlikeli çekişmelere neden olacaktı.
Bir diğer eksiklik de belli kabilelerin Kaddafi ile daha yakın ilişki içinde olmasından dolayı tecride tabi tutulanların bu nedenle aynı kabiledenmiş gibi gösterilme olasılığı ve dolayısıyla yerli ve yabancı güçler tarafından istismar edilecek bir konu olarak ortaya çıkmasıdır. Bu kabilelerin düşmanlığının körüklenmesi ihtimali bulunuyor.
Devrim başladıktan sonra birçok kişi sistemden ayrıldığını açıkladı. Sistemden ayrılmayanlar ise zulmün sürmesine yardım ediyordu. Savaş boyunca Muammer Kaddafi'ye destek vermeye devam edenlerin büyük kısmı sistem çökünce yurt dışına kaçtı. Şehirlerin bombalandığı, evlere baskın yapılıp insanların kaçırıldığı, toplu mezarlara gömüldüğü, kadınlara tecavüz edildiği günlerde sistemin yanında yer alanlar vardı. Şimdi bu kişilerin geri dönüp yeni sistemde de önemli mevkileri ele geçirmesini engellemek son derece doğal görülmelidir.
Bazıları yasayı farklı siyasi akımların birbirini dışlama aracı olarak görüyor. Örneğin Mahmud Cibril yasanın kendisini dışlamak için çıkarıldığı vehmine kapılmış durumda. Cibril yandaşı, meclisteki Milli Güçler İttifakının sözcüsü Abdulmecid Milikta ise bu yasanın Libyalıların dörtte üçünü saf dışı bırakacağı gibi abartılı bir iddiada bulunuyor. Milikta yasanın en büyük eksiğinin Kaddafi döneminde en ön safta görev alanları değil her tür mevkide çalışanları hedef alması olduğunu söylüyor. İşini yapıp bu sayede yüksek bir mevkiye gelmiş bir mühendisin ne suçu var diye soruyor. Ancak Milikta, adil bir sistemin değil her türlü haksızlığı sürekli olarak dayatan bir sistemin olduğu Kaddafi döneminde böyle bir mevkiye gelmek için gerekli olanın işini yapmak değil başka özellikler olduğunu unutmuş görünüyor.
Öte yandan Libya medyasında konu ile ilgili bir başka tartışma da alevlenmiş durumda. Bu da Muammer Kaddafi'nin oğlu Seyfulislam'ın “Yarının Libyası” (Libya Lil Ğad) projesi çerçevesinde o dönem itiraz etmeyen, projeye katkıda bulunan veya uzaktan yakından proje ile ilgili ismi geçenlerin birbirini suçlaması şeklinde cereyan ediyor. En çok suçlanan kesimlerden biri de Libya İhvan-ı Müslimini. İhvan'ın bu projeyi desteklediği iddia ediliyor. Ancak İhvan son yaptığı açıklamada bu proje ile bir ilgilerinin olmadığını ve bunu iddia etmenin tarihî çarpıtma olduğunu söylüyor. İhvan sözcüsü bugün bu iddialarda bulunanların eski dönem Kaddafi medyasından bu bilgileri aldıklarını söylüyor. Söz konusu medya ise tamamıyla tahrife dayanıyor. Sözcü Ahmed el-Kasir, Seyfulislam'ın bu projesini sunduğunda Libya'nın yararına olduğunu düşündükleri kısımlar için "lafta kalmamak şartıyla ve uygulanması halinde" destek vereceklerini açıkladıklarını ve kendi ıslahat projelerini de o zaman sunduklarını söylüyor.
Yasanın bir diğer eksikliği de iç barış çabalarına engel olma ihtimalinin olmasıdır. Nitekim daha önce Geçici Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdulcelil'in ve Ali Sallabi'nin çabalarıyla yürütülen iç barış girişimleri karşılıklı anlaşma, müsamaha ve affı içeriyordu. Oysa bu yasa ile birlikte bu çabalar adeta yok sayılmış ve emrivaki yapılmıştır. Dolayısıyla bu yasayla eski sistem taraftarlarının iç barış girişimleri aracılığıyla yeni döneme entegre edilmesinden çok tasfiyesi hedeflenmiş oluyor.
Suçluların, eski düzen yanlılarının, düzenin ömrünü uzatmakta katkısı olanların yargı yoluyla engellenmesini istemek ise şu anki hukuk sistemi açısından adaletsizce olacaktır. Zira eski dönemde yargının üst bürokrasisinde çalışmış olanlar da bu kategoride yer alıyor. Hâlihazırda bunların bir kısmı görevine dönmüş bulunuyor ve kendileriyle aynı siyasi kategoride yer alanları gönüllü olarak adilce yargılayacaklarından endişe ediliyor. Üstelik kanunlar da eski düzenden kalma haliyle duruyor. En çok ihtiyaç duyulan bir dönemde devrime destek vermeyen bu yargı mensuplarının, bugün çoğunluğun devrimci gözükmeye çalıştığı bir ortamda doğru karar vermesi beklenebilir mi?
Eski sistem yandaşlarının yeni dönemde bir yasa ile tecrit edilmesi yerine bu konuda son kararın yeni yapılacak siyasi seçimlere bırakılması önerisi ise yasa karşısında zayıf kalıyor. Çünkü şu anki mecliste bile daha sonra Nesnellik ve Millilik Ölçütlerini Uygulama Komisyonu tarafından vekilliği düşürülenlere bakılırsa eski dönemde suç işlemiş olanların yeni dönemde de seçim yoluyla belli mevkileri ele geçirmesi mümkün gözüküyor. Ancak bu, halk desteği olarak değil, daha çok seçim sisteminin hilelerini kullanarak olmaktadır. Nitekim Mahmud Cibril son seçimde bu oyunu oynamıştı.
Yasanın intikam hissiyle değil sadece siyasi olarak eski düzen taraftarlarının engellenmesi amacıyla kullanılması gerektiğini savunanlara göre bu durum imamlığa geçmemek şartıyla namazı birlikte kılmaya benziyor. Dolayısıyla bu kapsama girenler sadece belli mevkilerden mahrum kalacak ancak diğer haklardan yararlanabileceklerdir. Oysa siyaseten tecrit edilmesi halinde bile eski düzen yandaşlarının, devrim öncesi dönemin bürokrasisindeki tecrübelerini ve yıllardır kaçırdıkları yüklü miktardaki maddi kaynakları kullanarak, bunun yanında çok bildikleri yalan ve kara propaganda araçlarının yardımıyla yeni dönemde birçok sıkıntılara yol açacaklarını da göz ardı etmemek lazım.
Siyasetten men yasası, birtakım riskleri bulunmasına rağmen Libya devriminin olumlu yönde ilerlemesine katkıda bulunacaktır. Ancak asıl katkı yeni yöneticilerin adil olmalarıyla ve men edilenlerin hatalarından ders çıkarmalarıyla sağlanacaktır. Aksi takdirde bertaraf edilenlerin yerine aynı zihniyettekilerin yerleşmesi sonucu daha büyük sorunların çıkması mukadderdir.