Genelkurmay karargâhında hazırlandığı belgelenen darbe planı militarizmin sefaleti ile birlikte kafa karışıklıklarını da belirginleştirmiş görünüyor. Enteresan bir biçimde herkes cuntanın açığa çıkarılmasını talep ediyor ve daha ilginci de bunu Genelkurmay’dan bekliyor. Gerçekten çok komik bir durum. Emir-komuta zinciri dışında tek bir adım atmanın dahi mümkün olmadığı bir ordu yapısı içinde karargâhta üstlenmiş ve komutanlıktan bağımsız bir cunta faaliyeti vehmetmek kafayı kuma gömmekten başka nasıl tanımlanabilir ki?
Aslında sormak lazım: Ergenekon savcılarına ulaştırılan ihbar mektubu ile birlikte artık tescillenmiş görünen “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” adlı belgede ve bununla birlikte yollanan başka belgelerde, yazışma ve notlarda yeni ne var? Örneğin 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrasında Genelkurmay emriyle hazırlanan ve Korg. Nusret Taşdeler imzasını taşıyan değerlendirme yazısında serdedilen görüş ve önerilerin hangisi sürpriz sayılabilir? Çok şaşırmış görünen siyasetçiler, yazarlar daha önce bilmedikleri hangi hususları şimdi öğrenmiş oluyorlar? Askerin AK Parti Hükümeti’ni, dinî cemaatleri ve DTP’yi tehdit olarak algılayıp takip etmesi, kamuoyu oluşturmak için provokasyonlar geliştirmesi, Alevileri kullanması, başta CHP olmak üzere yan- daş çevreleri yönlendirmesi ve daha buna benzer hususlar zaten bilinen, yıllardır uygulanan politikalar değil mi?
Türkiye’de Kemalist resmi ideoloji ne yazık ki sadece siyasetin ya da tarihin kurgulanmasıyla yetinmemiş, yalnızca eklemlenmiş aydınların dünyasını şekillendirmemiş toplumun zihinsel yapısında da müthiş bir kırılganlık, yapay bir gerçeklik algısı inşa etmiştir. Bu yüzden toplum sağlıklı düşünememekte, hemen her konuya resmi ideolojinin kısır penceresinden bakmaya zorlanmaktadır.
Bu yüzdendir ki, yıllardır bitti, tükendi, kaçacak delik arıyorlar denilenlerin kitlelerce karşılanması öfkeye yol açıyor. Yıllardır bu savaş neden diye sormayan, sormasına da fırsat verilmeyenler, şimdi neden geliyorlar diye endişeye sevk ediliyor. Barış umutlarının belirginleştiği bir günde TSK’ya bağlı uçakların Kandil’i bombalamasının ne anlama geldiği üzerinde durulmuyor. Bunca ifşaattan, rezillikten sonra hâlâ devlet kutsaması doludizgin sürüyor.
Bu devlet kim mi: Kızlarımızı okul gezilerinde dahi başörtülü oldukları gerekçesiyle otobüsten indirip evlerine yollayan; Allah’ın mescidlerini resmi ideolojinin tapınaklarına dönüştürmek için minberlerden tağutlara methiyeler düzdüren; yetmedi ırkçı kirliliğini camilerin tepesine taşıran; tören adı altında çocuklarımızı zorbalığa, despotluğa, tuğyana boyun eğmeye zorlayan gücün ta kendisi!
Ne yazık ki, İslami duyarlılık sahipleri arasında dahi kuşatıldığımız cahiliyeyi gereğince algılama ve tavır alma konusunda ciddi zaaflar yaşanmakta. Unutmayalım ki, Mescid-i Aksa’yı çevreleyen Siyonist işgal suçuna karşı takınmamız gereken tavrın bir benzerini kuşatıldığımız cahiliyeden esirgersek ne inandırıcılığımız kalır ne de tutarlılığımız ve onurumuz! Allah ile beraber tağuta ibadetin de dayatıldığı mescidlerimizden başlayarak maruz kaldığımız dayatmayı doğru algılamakla mükellefiz. Doğru tanımlayıp, kuşatıldığımız çok boyutlu cahiliyeye doğru tavır alanlara selam ediyor, Aralık sayımızda yeniden birlikte olmayı diliyoruz!