Türkiye’de İletişim Yayınlarından çıkan “Kan ve İnanç, PKK ve Kürt Hareketi” adlı kitabıyla tanınan Aliza Marcus, makalesinde ABD yönetimine Suriye’de ‘cihatçı’ akım ve oluşumlara karşı laik ulusalcı Kürt hareketi (PYD) ile ortak çıkarlara sahip olduğunu hatırlatıp, ittifak çağrısı yapıyor.
Aliza Marcus’un çağrısı, sömürgeciliğe karşı mücadele iddialarını ağızlarından düşürmeyen Kürt milliyetçilerinin ve İslami yapıları her fırsatta emperyalizmle işbirliği yapmakla suçlayıp Kürt milliyetçi hareketine övgüler düzen solcuların görmezden geldikleri bir gerçeğe, laik ulusalcılarla Batılı güçlerin İslami harekete karşı ittifakına tekabül ediyor! (Haksöz)
Amerika Birleşik Devletleri son iki senedir hem Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’i ve aynı zamanda da el-Kaide bağlantılı militanları ustalıkla zayıflatma mücadelesi vermekte. Şimdi Başkan Obama bir yandan Suriye’yi kimyasal silahlardan arındırma çabalarını sürdürürken, Washington’un Suriye içindeki, hem Esed ve hem de cihatçıların karşısında olan kesimlerle, yani Kürtlerle irtibat kurmasının tam zamanı. Suriye’de on yıllardır rejim tarafından baskı altında tutulan ve ötekileştirilen pek çok Kürt hem Esed’e hem de cihatçılara karşıdır. Onlar Suriye’yi haklarının korunacağı demokratik bir devlet haline getirmekten yanalar. Kürtlerin eskiden beri yoğunlukta bulundukları Türkiye ve Irak ile sınır olan Suriye’nin kuzeyi ve kuzeydoğusundaki bölgede hâkimiyet alanlarını genişlettiler. Bu süreçte henüz kuluçka aşamasında olan laik ve yerel idari kurumlar oluşturdular.
En önemlisi de Kürtler etkin biçimde Cephetun Nusra ve Irak-Şam İslam Devleti örgütlerine mensup el-Kaide militanlarıyla savaşıyorlar. Kısa aralıklarla yaşanan çatışmaların ardından geçen Ağustos’ta, Suriye’de bir düzine civarındaki Kürt siyasi örgütü içindeki en büyük ve en güçlüsü olan Demokratik Birlik Partisi (PYD)’ye bağlı Kürt savaşçılar cihatçılara karşı bir saldırı başlattılar ve el-Kaide’nin Suriye kolu olan Cephetun Nusra’ya bağlı cihatçılardan onlarcasını öldürdüler. Silahlı İslamcı gruplarla çatışmalar halen sürmekte.
Kürt muhalefetinin İslamcı radikallere karşıtlığı geçici bir olgu değil. Bütün bölgede olduğu gibi Suriye’de de Kürtler siyasal İslam’a ve onun İslami devlet tahayyülüne karşılar. PYD gibi milliyetçi Kürt örgütleri laik ulusalcıdırlar ve cihatçılarla ittifaktan bir şey elde edemeyeceklerini biliyorlar. Oysa Suriyeli Arap muhalefetinin yaklaşımı ise farklı ve bu da ABD’yi endişelendiren bir durum oluşturmakta. PYD lideri Salih Müslim cihatçı grupları hem ABD’nin hem de Kürtlerin ortak düşmanı ilan etti ve Washington ile irtibata geçmek istediğini açıkladı.
Stratejik çıkarların örtüşmesi göz önünde bulundurulduğunda Washington’un Kürtlere sırtını dönmesinin bir anlamı var mı?
Bölgedeki müttefiklerden kaynaklanan baskı bu durumun nedenini kısmen izah etmekte. Türkiye Suriyeli Kürtlerin özerklik talebinden kuşku duymakta çünkü bunun Türkiye içindeki Kürtler üzerindeki etkisinden korkuyor. Ankara aynı zamanda PYD’nin, son otuz yıldır Türkiye’de kendi yönetimleri için savaşan Kürt isyancı örgütü PKK ile olan bağlarından da huzursuzluk duymakta. Tüm inkâr çabalarına rağmen PYD’nin, PKK’nın bir uzantısı olduğu açıktır. Bu şu demektir ki, PYD’nin her kazanımı aynı zamanda PKK’nın da zaferi olacaktır.
Öte yandan Suriyeli muhalif güçler de Kürtlere şüpheyle yaklaşmaktalar. ABD destekli Esed karşıtı şemsiye örgüt olan Suriye Milli Koalisyonu başından beridir Esed sonrası dönemde Kürtlerin kendini yönetme taleplerini kabul etmeye yanaşmamakta. Her ne kadar bu yaz Koalisyon tutumunu yumuşattıysa da Kürtler kuşku duymayı sürdürüyorlar ve PYD de Suriye muhalefetinden uzak duruyor. Bu arada Esed karşıtı isyancıların ve farklı muhalif fraksiyonların ortak bir tabelası olan Özgür Suriye Ordusunun da zaman zaman PYD ile çatıştığını unutmayalım.
Hiç kuşkusuz, PYD ile ilişkiye geçilmesi Obama yönetimine güvenilir bir müttefik ve cihatçı grupların ileride Suriye’ye hâkim olmalarını engelleme noktasında kararlı bir savaşçı güç kazandıracaktır. PYD ile el sıkışmanın aynı zamanda uzun vadeli bir anlamı da var. Suriye’nin bütününde neler olacağından bağımsız olarak, PYD bölgede Kürt siyasetini belirleyecektir. Bunu ABD’nin bir müttefiki olarak yapması daha faydalı ve Washington’a güç kazandıracak bir durum değil midir?
PYD’nin Washington’a ihtiyacı ise sandığından çok daha fazla. Patronu PKK gibi, bu örgüt de demokratik kurum ve pratiklerin inşası aşamasına gelindiğinde otokratik, düzensiz ve deneyimsizdir. Belki bu durum illegal, silahlı bir isyan sürecinde çok önem arz etmez, hatta fayda bile sağlayabilir ama Suriye’de Kürtlere özerklik talebinin uluslararası zeminde tanınmasını arzu eden bir örgüt mutlaka değişmek zorundadır. Bu noktada ABD demokratik çoğulculuk ve insan hakları ilkelerini ilişkiye geçmek için ön şart olarak ileri sürebilir.
PYD ile resmi bir iletişim kanalının açılması aynı zamanda ABD ve Avrupa’nın terörizm listesinde kaldığı müddetçe PKK’ya ABD’nin arka kapıdan ulaşmasını sağlayacaktır. Kaçınmanın manası yok. Ankara da aynısını yapıyor. Bu yılın başında Türk hükümeti PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile savaşı sona erdirmeyi amaçlayan görüşmeler başlattı.
Bir iyi niyet göstergesi olarak başta güçlerini geri çekmeyi kabul eden PKK, Eylül ayında Türkiye’nin karşılık olarak yapması gereken demokratik düzenlemeleri yapmadığını ileri sürerek geri çekilmeyi durdurduğunu açıkladı. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu hafta açıklanan reformlar PKK tarafından temel taleplerinin karşılanmadığı gerekçesiyle reddedildi. Yeni bir çatışma dalgası ne Türkiye ne de bölgenin istikrarı için iyi olacak. Tüm bu gelişmeler ABD’nin PYD üzerinden PKK’ya uzanmasının gerekliliğini artırmakta.
Türkiye zaten Suriye ile bağlanmış durumda. PYD’li Salih Müslim, Temmuz’dan beri iki kez Türkiye’ye geldi. Ankara resmi Suriye muhalefetine katılması için ona baskı yaptı ama Müslim, Suriye muhalefetinin Kürtlerin özerkliğini kabul etmemesi gerekçesiyle buna yanaşmadı. PYD ile irtibat kurmak hem Türkiye ile yakın bağları olduğundan hem de Suriye Arap muhalefetini güçlendirmeye yönelik çabalarından ötürü ABD’ye karşı Kürtlerin duydukları güvensizliği de hafifletecektir. Bu aynı zamanda Kürtler arasında yaygın bulunan bir ABD müdahalesi durumunda Türk ordusunun sınırı geçip Kürt bölgesini işgal edeceğine dair korkuları da giderecektir.
Obama yönetimi ayırıcı vasıflarını sergileme hususunda hep kararlı davrandı. Şimdi bu yaklaşımını Suriyeli Kürtlere de gösterirse, görecektir ki, Kürtler için faydalı olan Washington için de faydalı olacaktır.
2 Ekim 2013 / The National Interest / Çev: R. Kaya