Nûbihar Yayınları son birkaç ay içinde birbirinin peşi sıra yayınladığı altı kitapla okuyucunun karşısına çıktı. Tümü Kürtçe olan bu kitapların 2 tanesi Arapçadan çeviri iken diğerleri ise özgün eserler niteliği taşımaktadırlar.
Riyaz’us-Salihîn’in Kürtçesi
Nûbihar’ın yeni yayınları arasında dikkat çeken önemli eserlerden birisi meşhur hadis kaynaklarından kabul edilen İmam-ı Nevevi’nin “Riyaz’us-Salihîn” isimli kitabı olsa gerektir. İlk defa Kürtçeye çevrilen bu eser İslam’la irtibatlı Kürtçe yayınlara önemli bir katkı niteliği taşımaktadır. Hadis alanında daha önce de Riyaz’us-Salihîn’den derlenen ve 40 hadisi içeren bir kitap “Çil Hedîs” ismi ile Nûbihar tarafından yayınlanmıştı.
Bilindiği üzere 12. yüzyılda yaşayan ve İmam-ı Nevevi adıyla bilinen Muhyiddin Ebu Zekeriyya Yehya b. Şeref en-Nevevi muhtelif hadis külliyatlarını incelemiş ve bu incelemesinin sonucu olarak sahih bulduğu hadisleri derleyip Riyazü’s Salihîn adlı kitabında toplamıştı. Süreç içerisinde diğer birçok dilin yanı sıra Türkçeye de tercüme edilen bu eseri Mele Salihê Dihî Arapçadan Kürtçeye çevirdi.
Feqiyê Teyran ve Melayê Cizirî’nin Divanları
Nûbihar Yayınları’nın okuyucu ile buluşturduğu yeni kitaplardan iki tanesi de Feqiyê Teyran ve Melayê Cizirî’nin divanları. Yazılı Kürt edebiyatının en önemli kaynakları olarak kabul edilen ve ayrıca Kürtçe edebiyat havzasının İslam’la olan irtibatı açısından da önemli olan bu eserler daha önce de çeşitli yayınevleri tarafından yayınlanmışlardı. Ancak Nûbihar tarafından yayınlanan bu kitapları diğerlerinden ayıran önemli özellikler bulunmaktadır. Her iki şairin divanlarının kaynakları ve üzerine yazılan eserler incelenmiş ve bunlar birbirleriyle karşılaştırılarak kitaplara taşınmış. Diğer yandan Cizirî ve Feqî’nin yaşadıkları dönem ve portrelerine ilişkin yazılan kapsamlı yazılar da okuyucunun bilgilenmesi açısından faydalı olmuş.
M. Xalid Sadinî tarafından “Feqiyê Teyran Jiyan, Berhem Û Helbestên Wî” (Feqiyê Teyran Hayatı, Eserleri ve Şiirleri) ismiyle derlenen Feqiyê Teyran’ın divanı daha önce de Nûbihar Yayınları’nca yayınlanmıştı. Genişletilmiş ve notlandırılmış bu yeni baskıyı önceki baskılarından ayıran önemli hususlar var. Söz gelimi önceki baskılar divanın tümünü içermezken bu yeni baskı tümünü içermekte ve ayrıca kapsamlı bir Feqiyê Teyran incelemesini de bünyesinde barındırmaktadır. Bu tarz Kürtçe bir kitabın üçüncü baskı seviyesine ulaşması ise doğrusu Kürt yayın dünyasının içerisinde bulunduğu durum dikkate alındığında önemli bir başarıdır.
Osman Tunç tarafından derlenen ve “Mele Ehmedê Cizirî Diwan” (Molla Ehmedê Cizirî Divanı) adıyla yayınlanan Cizirî’nin divanı da genişletilmiş ikinci baskı niteliği taşımakta. Melayê Cizirî’nin divanının (Kürtçe-Türkçe) iki dilli olarak düzenlenmiş olması faydalı olmuş. Dolayısıyla eser bu özelliğiyle Cizirî’ye ilgi duyan Türkçe okur için de önemli bir kaynak haline gelmektedir.
Müslüman Kürtlerin kendi yerel tarihî-kültürel havzalarının İslam’la olan irtibat düzeyi ve biçimlerini adil bir çözümleme ve değerlendirmeye tabi tutmaları açısından bu eserlerin ihtiva ettikleri bilgi itibariyle önemli kaynaklar olduklarını düşünüyoruz.
Anlamlı Bir Çalışma: “Pratik Kürtçe Dersleri”
Nûbihar Yayınları tarafından yayınlanan önemli bir diğer çalışma da Kürtçenin öğrenimi ve öğretimini amaçlayan dilbilimsel eserdir. “Ez Kurdî Hîn Dibim (Kürtçe Öğreniyorum) Pratik Kürtçe Dersleri” ismini taşıyan bu kitabı Almanya’da dil ve edebiyat öğretmenliği yapan Abdullah İncekan hazırlarken, Duisburg-Essen Üniversitesi’nden dilbilimci Dr. Rosemarie Neumann da danışmanlığını yapmış.
19 bölümden oluşan kitapta dil öğreniminde kullanılan yeni tekniklere yer verilerek okuyucuya kolaylık sağlanmış. Diğer yandan Kürt dili öğreniminin Türkiye’de henüz resmi düzlemde modern okul-sınıf formunda yapılmadığı da dikkate alınarak uzaktan öğrenim yöntemine başvurulmuş. Armin Wollnitza’nın çizimleri ise hem kitabı süslemiş ve hem de diyalog ve metinlerin kolaylıkla anlaşılmasına katkı sağlamış.
Kürtlerin yanı sıra konuya ilgi duyan Türkçe okurlar için de önemli bir kaynak mesabesinde olan bu eserin ayırt edici özelliklerinden en önemlisi kitapla beraber olan CD’dir. Bu CD yardımıyla kitaptaki bütün metinler dinlenebiliyor. Kitapta bölüm başlıkları altında otantik metinler verilirken her metinde yer alan yeni kelimelerin Türkçe anlamları verilmiş. Gramerde sistematik anlatıma ve Türkçe izaha yer verilirken yer yer karşılaştırmalı bir yöntem denenerek Türkçe-Almanca ve İngilizce ile kıyaslara gidilmiş. Konu anlatımlarında yazılı materyallerin yanı sıra sözlü kaynaklara yer verilmesi ve ayrıca imla bilgisinin de öğretilmesi kitabın önemli özellikleri arasında zikredilebilir. Diğer bazı eklerin yanında kitabın Türkçe-Kürtçe ve Kürtçe-Türkçe sözlükler içermesi de öğrenimde sunduğu imkânlar açısından zikredilmeye değer bir çaba.
Bu alandaki boşlukların yol açtığı istismar ve yozlaşmalarla birlikte düşünüldüğünde İslamî duyarlılıklara sahip bir yayınevi tarafından söz konusu alanla ilgili bir eserin yayınlanmasının geç kalınmış olmakla birlikte önemli bir çaba olduğu kanısındayız.
Zor Bir Kitap, Nitelikli Bir Çeviri: “Makamat”
Nûbihar Yayınları’nın son çeviri kitapları arasında dikkat çekici bir eser de klasik Arap-İslam edebiyatının şaheserlerinden olarak kabul edilen Ali Harirî’nin “el-Makamat” isimli eseridir. Doğum tarihi hakkında iki ayrı rivayet bulunmakla birlikte 1122’de öldüğü kabul edilen Harirî, Bağdat-Arap asıllı bir İslam bilgini. Yaşadığı dönemde Basra ve Bağdat havzalarında önemli âlimlerden ders aldığı söyleniyor. Başta belagat olmak üzere fıkıh alanında da önemli eserleri bulunan Harirî daha çok el-Makamat isimli kitabıyla tanınmıştır. Klasik dönem Arap-İslam edebiyatında bir tür kısa hikâye olarak bilinen makame türünün üstatlarından olarak da kabul edilen ve Arap filolojisine (dil-edebiyat) olan derin vukufiyeti dolayısıyla İmam Zemahşerî tarafından da takdir edilen Harirî’nin toplam 50 makameden oluşan el-Makamat’ı Doğu Klasikleri adı altında onlarca dile çevrilmiştir. Çeşitli zamanlarda farklı yayınevlerince Türkçeye de çevrilen eserinden 8 makamenin yer aldığı Kürtçesi “Maqamat” adıyla yayınlandı. Asıl adı Ahmet Akdemir olan ve Diyarbakır havzasının önemli müderrislerinden olan Mela Ehmed Meylanî, orijinali Arapça ve belagat açısından oldukça ağır olan bu eseri nitelikli bir tercümeyle Kürtçeye kazandırmış. 2002 Kasımında 100 yaşında vefat ettiğinden ömrü tümünü çevirmeye vefa etmeyen Meylanî’nin Arap alfabesiyle çevirdiği bu 8 hikâyeyi talebelerinden M. Said Ergin latinize ederek yayına hazır hale getirmiş. Meylanî’nin nitelikli bir çeviri ortaya koymasında Kurmancinin yanı sıra özellikle de isim ve sıfatlarda Zazacadan istifade etmesi, başka bir deyişle Kurmanci ve Zazacayı harmanlamasının da rol oynadığı söylenebilir.
Makamat; süslü, ağdalı ve şiire yaklaşan bir nesirle kaleme alınmış elli hikâyeden oluşuyor. Bütün hikâyelerde ana iki karakter bulunduğundan dolayı onu Arapçada roman türünün ilk örneği olarak kabul edenler de bulunmakta. Üslubuna her ne kadar üst düzeyde bir şiirsellik hâkim olsa da bazı özellikleriyle deneme türüne de yaklaşan Makamat’ın dâhil edilebileceği en uygun alan hikâyedir. Eserdeki bütün hikâyelerde Ebu Zeyd Surucî ve Harîs Bin Hammam isimli iki karakter var. Harirî, yaşadığı dönemdeki toplumda tanıklığını yaptığı sorunları Ebu Zeyd Surucî karakterinde toplayarak farklı konuların işlendiği hikâyelerde anlatmakta ve anlatıcı olarak da Harîs Bin Hammam’ı konuşturarak bunu sağlamaktadır. Said-i Nursî’nin de içerisinde bulunduğu bazılarına göre Harirî önemli bir belagat bilgini olmakla birlikte el-Makamat’ında seçtiği yoğun edebi anlatımı yüzünden anlamı geri plana iten, başka bir deyişle estetik kaygıyı muhtevaya önceleyerek anlamı önemsizleştiren “lafızperestlik”e zemin sağlamıştır. Hâlbuki bizim anladığımız kadarıyla el-Makamat’ta biçimsel estetik muhtevayı örtmemiş. Çoğu hikâyede Ebu Zeyd üzerinden olaylar somut bir şekilde aktarılmakta. Hikâyelerde şiirsel bir üslupla aktarım/nakil ön plana alındığından tahlil boyutu eksik-zayıf kalmış. Ama yine de yer yer Harirî’nin bağlamak istediği eksen soyut kalsa da olaylar oldukça açık.
Genel olarak el-Makamat’ı cazibeli kılan husus muhtemelen edebi-sanatsal yönüdür ancak muhteva odaklı yaklaşıldığında hikâyelerinin yüzünün hayata dönüklüğü onun en önemli hususiyeti olduğu söylenebilir. Nitekim tahlil yönü eksik de olsa Harirî’nin hikâyelerde tercih ettiği genel muhteva da bunu kanıtlamaktadır. Yaşadığı toplumda tanıklığını yaptığı çeşitli bozulmaları bu kısa ve nitelikli hikâyeler yoluyla aktaran Harirî, Ebu Zeyd Surucî’nin şahsında düzenbazlık, hırsızlık ve profesyonel dilencilikten edebiyata ve veli geçinenlere tapıcılığa, kitlelerin kutsala yönelik duygularının istismarı ve taklitçiliğin yaygınlığından ilmiyle amil olmayan âlim tipinin yerilmesine değin o dönemde de müşahede edilebilen birçok sorunu gündemleştirmiştir. Böylece özellikle de Nûbihar Yayınları’nın sunumunda da değinildiği gibi toplumda şeyh, evliya, sofi vs. olarak bilinen kimselerin de nihayetinde kendileri gibi birer insan oldukları ve dolayısıyla ahlâkî düşkünlüklere maruz kalıp fısk vb. marazlara bulaşabileceklerine dikkat çekmiştir. Yazıldığı dönem dikkate alındığında söz konusu muhteva bu eseri daha bir önemli kılmaktadır. Ve dolayısıyla bu tip eserler yalnızca bünyelerinde taşıdıkları edebi cazibe açısından değil muhtevalarına mündemiç olan olaylar ve bu olayların düne dair bugüne taşıdığı şahitliğin kavranması açısından da incelenmek durumundadır.
Zazacada Bir İlk: “Sîyerê Nebî”
Kendisine yönelik bağımsız bir dil ve Kürtçenin bir lehçesi olarak iki ayrı yaklaşımın söz konusu olduğu ancak sonuçta reel olarak Kürt ve Kürtçe kavramlarının kapsamı içerisinde zikredildiği bir vakıa olan Zazaca, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan dillerden bir tanesi. Kürdoloji başlığı altındaki çalışmalar aynı zamanda onu da kapsamakta.
Yazılı edebiyatı yeni yeni gelişmekte olan ve Kurmanciye oranla çok dar bir okuyucu potansiyeli bulunan Zazacada ilk yazılı eser Ehmedê Xas tarafından 1898 yılında yazılan ve “Mewludê Kırdî” adını taşıyan Zazaca mevlittir. Ehmedê Xas’ın Arap alfabesine uyarladığı bu ilk Zazaca eserden sonra 1932 yılında Osman Efendiyo Babij tarafından yazılan ikinci eserin de yine mevlit olması dikkat çekicidir. Babij’ın bu eseri Hawar dergisi editörü Celadet Bedirxan tarafından Şam’da basılmıştır. Bu dönemden itibaren 1980’lere değin Zazaca, Kürtçe/Kurmanci olarak çıkan dergilerin arka sayfalarında da olsa yer edinmiştir. 1980’lerle birlikte Ebubekir Pamukçu tarafından çıkartılan Piya dergisi ile yeni bir konağa giren Zazaca süreç içerisinde Avrupa merkezli olarak yayın dünyasına giren birçok Zazaca dergi ve kurulan yayınevleri aracılığıyla yazılı düzlemde daha hızlı bir gelişim sürecine girmiştir.
Osmanlı bakiyesi diğer toplumlar gibi Kürtler arasında da köklü bir mevlit geleneği bulunmakta. Öyle ki ilk Kürtçe (Kurmanci) mevlit Ehmedê Batê (1417-1491) tarafından daha 15. yüzyılda Arap alfabesiyle kaleme alınmış ve bu eser gerek medreselerde gerekse de halk arasında Kur’an’dan sonra hâlâ da en çok okunan kitaplar arasındadır. Türkçe mevlit yazarı Süleyman Çelebi’nin çağdaşı olan Batê’nin eserinden sonra yazılan Kürtçe mevlit sayısı 19’dur ki bunlardan 15’i Kurmanci iken 4 de Zazacadır. Matbu toplam Kürtçe meal sayısının 5 olduğu ile birlikte düşünüldüğünde bu durum ürkütücüdür. Ürkütücüdür; çünkü istisnasız olarak hemen bütün mevlitlerde ölçüsüz bir Peygamber tazimi bulunmakta ve daha da olumsuzu bu mevlitlerin hemen tümü Nur-i Muhammedi felsefesinin taşıyıcısı konumunda. Halk arasındaki yaygınlığı dikkate alındığında bu durum doğal olarak halkın İslam’a dair bilgisinin de temel kaynakları niteliğinde olup yanlış Peygamber tasavvurunu beslemektedir.
Milla Cimayo Babij’ın kaleme alıp Nûbihar Yayınları’nın “Sîyerê Nebî” adıyla yayınladığı Zazaca siyer kitabı bu olumsuzlukla birlikte düşünüldüğünde sembolik de olsa ciddi bir önem arz etmektedir. 1946 Urfa-Siverek doğumlu olan yazar eserini Zazacanın Siverek şivesiyle kaleme almış. Toplam 104 sayfadan oluşan bu kitap tahlilî-usulî bir çalışma olmaktan ziyade edebi kategoriye dâhil edilebilecek bir eser niteliğindedir. Yazar, doğumundan ölümüne değin Hz. Peygamber’in hayatını kronolojik sıralamasıyla eserine taşımış. Kitapta kafiyeli bir söz dizimi üzerine bina edilen şiirsellik hâkimdir. Anlatım türü açısından ise kitapta epik ve coşku-heyecana dayalı anlatım biçimleri tercih edilmiş. Siyere dair bilgiyi kronolojik bir sıralamayla 21 kısım halinde okuyucuya sunan kitap, bilgiyi sadece nakletmekle, aktarmakla yetiniyor. Bu yöntemsel tercih de tabiatıyla siyer yazınındaki Kur’anî nasslar açısından tartışmalı bulunan öğeleri de bünyesinde taşımaktadır. Yine de mevlit yazınına oranla siyer bilgisini daha kitabî bir istikamete çekme potansiyeline haiz olması dolayısıyla nitelikli bir çaba olarak nitelendirilebilir. Sonuç olarak geniş kitlelere yayılması zor olsa da Zazaca yayın havzasında oluşmakta olan literatüre İslamî katkılar yapmasını temenni ediyoruz bu eserin.
Yüzü Hayata Dönük Şiirler: “Yezdan Dizane”
Son olarak da Nûbihar Yayınları tarafından basılan Kürt şair Mezher Bozan’ın şiir kitabına dikkat çekmek istiyoruz. “Yezdan Dizane” (Allah Bilir) adıyla yayınlanan bu eser Bozan’ın 19. kitabı.
İslamî duyarlılıklarını eserlerine yansıtan Bozan son kitabı Yezdan Dizane’de genel olarak Avrupa’ya göç sorunu, göçmenlerin yabancısı oldukları toplumla uyum sorunları ve var olma çabalarının yanında Ortadoğu ya da Müslüman kökenli göçmen ailelerde yaşanan kuşaklar çatışması, kültürel yabancılaşma, ahlâkî yozlaşma, kadın unsuru üzerinden derinleşen sekülerleşme vb. sorunları işlemektedir. Şiirinin niteliği teknik açıdan tartışmaya açık olsa da Kürtçenin doğasında var olan müzikalite, biçimde aranan estetiğe katkı sunmakta. Zaten yazar, “dert sahibi” bir şair olarak muhtevayı önceleyen ve dolayısıyla şiiri de Kürt dilinin sunduğu imkânlar içerisinde kolektif insanî ve İslamî sorunları dile getirmenin bir aracı olarak kullanmaktadır. Nitekim Bozan, çeşitli sorunları betimlediği hemen her şiirinde dünyevi ve uhrevi felahın vazgeçilmez bir gereksinimi olarak tevhidi bütünlük, adalet, Allah ve ahiret bilincine vurguda bulunmaktadır. Bu bilinci sosyalleştirme çabasında olanlara sabrı ve azmi öğütleyen şair, söz konusu çabada bulunurken mü’minlerin karşılaştıkları sorunlara dikkat çekmekte ve bu cümleden olarak peygamberlerin de deli/mecnun vb. suçlamalara maruz kaldıklarına gönderme yapmaktadır.
İçerdiği temalar itibariyle yüzü hayata dönük olan şair, şiirlerinde sık sık vahyi bildirimlere gönderme yaparak vahye dayanma duyarlılık ve azmini ibraz ediyor. Avrupa’da genel olarak kanıksanan ve seküler karakterli Kürt ulusal hareketleri tarafından da bir insan hakkı olarak ele alınmaya başlanan homoseksüellik konusunu işlediği “Liwata” isimli şiirinde şair kuşatıldığı bu ikili imtihan karşısındaki tutumunu da oldukça net bir şekilde ortaya koyar.
Kitapta yer alan 30 şiir arasında gerek teknik açıdan ve gerekse de temaları itibariyle kimi şiirler oldukça nitelikli iken, birkaç şiirde ise anlatım tarzı şiiri aşarak denemeye dönüşmüş. Bozan’ın kitaba isim olarak da tercih ettiği “Yezdan” isminin “Allah” ile özdeş olarak kullanılması ise terminolojik açıdan tutarlı bulmadığımız bir seçim. Bilindiği gibi Zerdüştlük temelli olan bu isim Zerdüştizm ve ondan neşet eden beşeri dinlerde “iyilik tanrısı” anlamında kullanılan Farsça bir isimdir. Türkçede de “tanrı” ısrarıyla karşımıza çıkan bu durumu aşıp özellikle de “Allah”, “Kur’an”, “tevhid” vb. önemli terimlerin kullanımında daha hassas olunması gerektiği kanaatindeyiz.
Terminolojik açıdan olmasa da muhteva açısından benzeri bir sorunu da kadına yaklaşımda müşahede etmekteyiz. Şair üç-dört adet şiirinde çeşitli açılardan kadın temasını işlemiş. Seküler yöndeki bozulmanın kadın üzerinden teşhiri ve eleştirisini ifade eden bu durum elbette ki şairin konu karşısındaki haklı duyarlılığına tekabül etmektedir. Ancak tabiatıyla samimiyet ile tutarlılık, duyarlılık ile bilinç aynı şeyler değildir. Gözlemlediğimiz kadarıyla Bozan, kadın konusunda yaşanan ve arızi bir durumu ifade eden bozulmaları onun yaratılıştan gelen fıtratıyla irtibatlandırmakta ve Hıristiyan teolojisinin de etkisiyle Havva’yı suçlamaktadır. Vahye yakınlaşma ve vahyi bilgiyi şiir aracılığıyla sosyalleştirme azmine eserleri üzerinden tanıklık ettiğimiz Bozan ağabeyi tebrik ediyor ve yaratılış, kadın vb. mevzularda Kur’an’ın aydınlık saçan hikmetine bir daha eğilmeyi tavsiye ediyoruz.
Son olarak Kürtçe yayın havzasında İslamî kimliği ile var olmaya çalışan Nûbihar dergisi ve yayınlarını Kürtçeye kazandırdığı bu eserler dolayısıyla tebrik ediyor ve çalışmalarında Rabbimizden muvaffakiyet diliyoruz.