Göç-Der Genel Başkan Yardımcısı
- Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet yıllarında Kürtlerin yaşadığı göçlerin niteliğinde ne gibi değişiklikler oldu?
- Osmanlı döneminde yaşanan göçlerde belli bölgeler gösteriliyor, iskan olanağı sağlanıyordu. Boşaltılan köylerin arazileri kadar göç edenlerin yaşayacağı yerlerde arazi tahsis ediliyordu. Şimdi yer vermek bir yana vatandaş canını zor kurtararak göç etmek zorunda bırakılıyor. Bazen göç etmeleri için bir hafta, on beş gün süre veriliyordu. Bazen de hiç bu süre dahi tanınmadan baskın düzenlenmiş köy yakılıp yıkılarak halkı yerinden sürmüşlerdir. Köy halkı da en yakın şehre veya metropollere göç etmiştir. Gittiği yerlerde de hoş karşılanmamış, önce kiralık ev bulmakta zorlanmıştır. Sonra iş imkanı azaldığından işsiz kalmıştır. Köyünde varlıklı, zengin olan vatandaş göç sonucu yoksul ve fakir olarak sefalet içinde yeni ve zorlu bir yaşam mücadelesi vermektedir. Gittiği her yerde potansiyel suçlu olarak görüldüğü için baskılar devam etmektedir. Sanki bu olayların sebebi bu vatandaşlarmış gibi. Oysa geçmişi aratan bugünkü yönetim sonucunda halk üretimden kopartılmış, tüketen, işsiz, atıl bir duruma düşürülmüştür. Ülkenin sorunlarının yanlış politikalar sonucu bu hale gelmesinin sorumluluğu bölge halkına yüklenmiştir. Oysa sorunun esas kaynağı inkar, imha, tehcir ve asimilasyondur.
- Göç, zorunlu iskan ve tehcir kavramları çerçevesinde Kürt göçüyle Ermeni soruna, Şeyh Said ve Dersim isyanları arasında bir ilişki kurulabilir mi?
- Yıllardır uygulana gelen bir politika devam ediyor. 14 Mayıs 1915 Tehcir Kanununa dayanılarak uygulanan Ermeni göçü, Osmanlının son dönemleri ve Cumhuriyet boyunca ortaya çıkan Kürt isyanları sonucu uygulanan zorunlu göçler, Türk-Yunan Savaşı sonrasında Türkiye'ye ve Türkiye'den zorunlu göçler, 1964 Kıbrıs olaylarıyla başlayan Rumların sınır dışı edilmesinden sonra en son 1988-1998 yıllan arasında yaşanan Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan Kürt göçü ile birlikte Kafkaslar'da ve Balkanlar'da yaşayan halkların Türkiye'ye göçünü göz önüne aldığımızda görülmektedir ki; egemenler, bölgelerin tehcir, baskı, imha, yakıp-yıkma ve öldürme sonucu boşaltılması coğrafi yapıyı bozmakta, bölgede yaşayan yerleşik halkı yerinden, yurdundan ederek yaban ellere sürmektedirler. Yine egemenler bu uygulamalarda hakimiyetlerini ve politik çıkarlarını gözetmektedirler. Bu göç ettirmelerin nedenleri altında; bazen dinsel, bazen ırksal, bazen de yer altı ve yer üstü zenginlikleri ele geçirip kullanmak düşüncesi yatmaktadır.
- Ekonomik ve siyasi sebeplerle göç eden Kürtler, göç ettikleri yerlerde yerleşik halk tarafından nasıl karşılanmışlardır?
- Kürtler göç ettikleri yerlerde önce hor ve hakir görüldüler. Onlara, kiralık ev dahi verilmiyordu. Potansiyel suçlu olarak her zaman ve her yerde takibata uğradılar. Gözaltı, faili meçhul cinayete uğradırlar. Dil sorunu yaşadılar. Çocuklar okulda ve çevrede uyum sorunları yaşadı. İş bulmak, çalışmak da ayrı bir sorundu. Sağlık sorunu ve tedavi için sosyal güvenceleri olmadığından, yeşil kart dahi verilirken sorunlar yaşandı. Büyük şehirlerin ana cadde ve meydanlarında iş bekleyen boş insanlar, cadde ve sokaklarda mendil ve sakız satan çocuklar, köprü altı sakinleri çoğaldı. Bütün bunlar gösteriyor ki, sosyal birlik ve dayanışma gerçekleşmemiştir. Ayrıca vatandaşların kendi arasındaki sorunlardan çok, vatandaşın devlet idarecisi ve hükümetlerle sorunları devam etmektedir.
- Yakılan ve boşaltılan köyler dolayısıyla kullanılamayan tarım arazilerinin, Türkiye'deki toplam tarım arazilerine oranının yaklaşık %16 olduğu bilinmektedir. Bu çerçevede son 20 yılda Kürt bölgelerindeki köylerden kentlere doğru olan göçün ekonomik ve sosyal sonuçlan hakkında neler söylenebilir?
- Kürtler, köylerinde varlıklı ve zengin iken, metropolün fakiri ve yoksulu oldular. Üretici iken, tüketici oldular. Büyükler iş bulamazken daha ucuz olduğundan küçük çocuklara iş vererek sömürü çarkını işlettiler. Yeraltında denetimsiz, sağlıksız ve sosyal güvencesiz iş atölyeleri çoğaldı. Bunun temel sebebi, Kürt göçüdür. Büyük şehirlerde gecekondulaşma aldı yürüdü. Alt yapısı, okulu, sağlık ocağı olmayan; yol, su, telefon, elektrik vs. hizmetleri kısmen olan, çarpık bir kentleşme yaşandı. Öncelikle OHAL'in kaldırılması gerekiyor. (Şu anda sözde kaldırıldı fakat fiili olarak sürüyor.) Koruculuğun kaldırılması gerekiyor. 65 bin korucu silahlarıyla bölgede astığı astık, kestiği kestik hüküm sürüyor. Yol kesme, cinayet, kız kaçırma, ırza geçme, silah ve mermi kaçakçılığı, çeteleşme, afyon ve eroin gibi uyuşturucu ticareti ve insan kaçakçılığı genelde korucular tarafından yapılıyor. Yakılan ve yıkılan köylerin yeniden onarılması, zarar ve ziyanların tazmin edilmesi, geri dönüşün önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Devletin köykent projesini, bölge için uygulamak mümkün değildir. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan halkın bir arada barınma olanağı yoktur. Hayvanların barınması ve beslenmesi için mera ve otlakların yerleşim yerine yakın olması gerekiyor. Koruculuğun dayatılmaması ve mayınların temizlenmesi gerekiyor. Can güvenliği olmadan buraya dönmek çok tehlikeli ve sorunların yaşanması halinde tekrar göç yaşanması ikinci bir felaket olur. Bugüne kadar geçici olarak köye dönenler çadırlarda barınmaktadır. Sözü edilen köy-kent'e korucular yerleştirilmiştir. Köylüler burada yaşamak istemediğinden dönüş koşullarının sağlanması için ve zarar ziyanın tazmini için dava açmaktadırlar. AİHM'e giden davalar da var. Bunun önünü kesmek için geriye dönük olarak 10 yıl içinde dava açma hakkı getiriliyor. Maksat zarar ve ziyan davaları AİHM'e gitmeden davaları sonuçlandırmak.
- Köylerine geri dönmek isteyenler nasıl bir muamele ile karşılaşıyorlar?
- Son dört yılda yaşanan yumuşama ortamında binlerce insan köye dönüş için başvurdu. Bazı başvurulara cevap verilmezken bazılarına koruculuk dayatması sonucu dönüş izni veriliyor. Ya da "köyümüzü terör nedeniyle boşalttım ve devletten hiçbir yardım talep etmiyorum" şeklinde dilekçe alınarak izin verilmektedir. Bunu kabul etmeyen köylülerin dönüşüne mani olunmaktadır. Dilekçeleri kabul edilmeyen köylüler hukuki yollardan hak aramak için derneğimiz aracılığıyla mahkemeye müracaat ederek, köyünün yeniden yapılmasını ve orada yaşamayı istediğini bunun için her yola başvuracaklarını beyan ediyorlar.
Göç-Der aracılığıyla köye dönüş talebini içeren yaklaşık 18 bin dilekçe TBMM Başkanlığına sunuldu. Bunun üzerine Meclis, Göç Komisyonu kurarak incelemeye aldığı başvurulara kısmi cevaplar gönderdi. Bu komisyonun araştırdığına göre 3848 köy boşaltılmıştır. Şimdiye kadar 300-400 köyün boşaltıldığını ileri süren yetkililer bu raporun sonucunu görünce komisyonu ve raporu rafa kaldırmıştır. Tarım ve hayvancılık bitme noktasındadır. Dışarıdan ithal et ve canlı hayvan getirilmektedir. Sınır ticareti kaldırılmış, Irak kapısı kapatılmış, petrol boruları kapatılarak kaçak mazot ithalatı yapılarak bazı çevreler ganimete kavuşmuştur. Bölgenin gelir kaynakları kurutularak bölge cezalandırılmıştır.
- Bölgenin Kürt nüfusundan arındırılması kimlerin işine geliyor?
- İnsansızlaştırılan bölgeye şimdilerde yeni sahipler çıkmaktadır. ABD-İngiltere başta olmak üzere İsrail bu bölgeyi yıllarca hayal ettiği kutsal topraklar olarak görmektedir. Ortadoğu genelinde özellikle Kürtlerin coğrafyasında hüküm süren devletler Irak-İran-Türkiye-Suriye eskisi gibi anlaşarak bu bölgeyi denetimlerinde tutamayacaklar. Çünkü birileri diğerine karşı hep ötekinin Kürt'ünü koz olarak kullanmış ve her devlet kendi içindeki Kürt'ü yok etmek için yıllarca imha politikası uygulamıştır. Enfal ve Halepçe katliamı yıllarca gizlenmistir. Bu katliamlar ancak, Körfez Savaşından sonra açığa çıkmıştır. Dersim-Koçgiri, Şeyh Said, Zilan katliamı yıllarca süren yıkım, yakım ve talan, Dersim isyanı, Ağrı isyanı, bugüne kadar buna benzer onlarca olay hep Kürtlerin inkarı ve imhası için yapılmıştır. Kürtler, bugün bölgenin ve paylaşan devletlerin değil bütün dünyanın sorunu olmuştur.
- Bölgedeki savaş koşutlarının değişmesi nedeniyle devlet, Kürtlerin köylerine geri dönüşünü teşvik için projeler üretmektedir. Bu projeler Kürtlerin sorunlarına çözüm bulmada ne kadar gerçekçidir? Kürtler devletten ne beklemektedirler?
- Zorunlu olarak göç ettirilmiş, Kürt vatandaşlar; göç süreci ve göç sonrası uğradıkları tüm hak kayıplarının telafi edilerek geri dönüşlerinin ilke olarak güvence altına alınmasını, bu konuda uğranılan kayıpların ve zararların giderilmesini, bir insanlık dramı, insanlık ayıbı olarak nitelendirilebilecek böyle bir göçün bir daha yaşanmaması için, anayasanın değiştirilmesini, Olağanüstü Hal ve benzeri yasaların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını, bu konuda yaraların sarılmasına yönelik bir genel affın ilan edilmesini istemektedirler.
Acil olarak yapılması gereken çalışmalardan birisi de, göç edenlerin sağlık-sosyal güvenceye kavuşturulmaları gereğidir. Bu konuda göç edenlere yönelik özel bir sağlık sosyal güvence fonunun oluşturulması yoluna gidilmelidir.
- Göç nedeniyle yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi noktasında çözüm önerileriniz nelerdir?
- Göç edenlerin göç sonrası insancıl ve yaşanabilir bir çevrede yaşamaları, çevre ve alt yapı sorunlarının çözümü için, yerel yönetim organları ile işbirliği çerçevesinde "insani ve yaşanabilir bir çevrede yaşama" projesi yürütülmelidir.
Güvenilir bir araştırma sonuçlarına dayalı olarak göç edenlere kira yardımı yapılması, beslenme sorununun çözümü konusunda destek sağlanması yoluna gidilmelidir. Bir an önce, çadır yaşamından, yerleşik yaşama geçiş için gerekli adımların atılması sağlanmalıdır. Göç edenlerle kentin yerleşik grupları arasında kaynaşmayı, dayanışmayı sağlayacak, birlikte yaşama deneyimlerini zenginleştirecek, "kültürel-toplumsal yakınlaşma çalışmaları" yapılmalıdır.
- Göç edenler üzerinde yapılan araştırmalarda, göçmenlerin hem fiziki hem-de ruh sağlıklarının büyük bir sarsıntıya uğradığı gözlemlenmektedir. Bu konuda göçmenlerin devletten beklentileri nelerdir?
- Göç edenlerin sağlık sorunlarının çözümü için, göç edenlere yönelik "sağlık projesi" başlatılmalıdır. Özellikle anne-çocuk sağlığı ve güvenilir annelik çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Göç sonrası çocukların okullaşma oranlarının yükseltilmesine çalışılmalıdır. Eğitim öğretim araçlarında çocukların ana dil-kültürel özelliklerinin gözetilmesine özen gösterilmelidir.
Geri dönüş eğilimi içerisinde olan göç mağdurlarının kabul etmediği, onaylamadığı köy-kent, merkezi köy gibi uygulamalardan vazgeçilmeli, bu konuda dayatmacı olmaktan kaçınılmalıdır.
Tüm bu sorunların çözümü için olmazsa olmaz koşul, göç mağdurlarının mutlaka bu çalışmalara katılımları sağlanmalıdır.
"Ya herro, ya merro" (Ya bu sorunu çözeceksiniz ya da gideceksiniz!)