I Kız-erkek, büyük-küçük ümmetin yanık yürekli, kavruk yüzlü, direngen ve bilge çocukları gözleriyle göğün hımbıl ufkunu silkelemeye ve her yerde hayatın bağrını kakalamaya devam ediyor.
Günün mutantan kırbasında biriken her şey, usul usul yeniden yoğrulup biçim kazanıyor o hünerli, o sınanarak büyüyen ellerde.
Her şeye rağmen künyemiz okunuyor zamanın kekeme akışında ve özenle attığımız ilmekler mukavim bir yumağa dönüşüyor. Bunca buharlaşmanın içinde; bunca tuğyanın, bunca tenhalığın ortasında.
Demir döven, sepet, ören, kalem tutan, çiçeğe duran, sapana uzanan namuslu elleriyle örüyorlar onlar hayatı. Aşkla ve dahi inançla!..
Ve Allah bir araya topluyor onların çığlıklarını, gözyaşlarını. Uçurtmalarını, yumruklarını, acılarını, umutlarını, emeklerini.
Maden ocaklarından, barakalardan sesleniyor yürekleri birbirlerine; okullardan, kamplardan, varoşlardan, vahalardan, zindanlardan...
Çarçabuk büyütüyor kavganın sıcaklığı onları. Geleceğin, gelecek olanların sevdası kocaman kılıyor ellerini. Elleriyle, emekleriyle, düşleriyle, didinişleriyle büyüttükleri yarını.
II Sözü güzel söylüyor ve güzel olan, hak olan hiçbir şeyi incitmiyorlar.
Yaprak gibi, kuş gibi, kurşun gibi dökülüyorlar Kitab'ın muhkem ayetleri eşliğinde bulvarlara, alanlara... Beyrut'ta, Beyazıt'ta, Bosna'da, Kudüs'te, Keşmir'de, Kahire'de... Arzın üstünde bir sancak, bir bildiri, bir çınar gibi duruyorlar. Tanklara, barikatlara, coplara, kurşunlara inat. Zorluklara, baskılara, ihanetlere inat... Sınırlara, setlere, duvarlara direnerek. Kardeş kılarak mücadele öbeklerini, körpe filizleri. Tutuşturarak sönmeye yüz tutmuş meşaleyi her yanda.
Münbit, müşfik koynunda İslam'ın; onurun, kavganın hayat bahşeden yollarında yürüyorlar. Ve hayat nasıl da aşkla tutuyor ellerinden onların.
Ölüyor, büyüyor, onarıyorlar!
Dövüşüyor, deneniyor, direniyorlar!.,
III- Boşuna ve kolay ölmüyoruz hiçbirimiz. Görsek de düşenleri, devrilenleri, değişiverenleri. Kimliğimizi istiyoruz, benliğimizi. Emeğimizi, ekmeğimizi. Toprağımızı istiyoruz altındaki ve üstündekilerle beraber. Suyumuzu istiyoruz kirletilse de. Dağılan sallarımızı istiyoruz; donanarak, arınarak yeniden.
Salihlerin yurdunda dolaşıyoruz. Kire, kibire, münkere boğulmuşların arasında!
Ve kurşunlar yağıyor üstümüze, umudumuza baltalar iniyor. Darağaçları kuruluyor, yağlı urganlar; incecik boyunlarımızı koparmak için. Rızkımıza binlerce doyumsuz kursağın, binlerce sapkın cüzdanın zulmü düşüyor. Süngüler parçalıyor duvağını sevdamızın. Çirkin bakışlar fırlatılıyor üzerimize, bileklerimize prangalar düşüyor.
Ah! Kurşunla doluyor kalbimiz bizim! Ateş ve barutla! Kanın, sinsiliğin, arkadan vuranların, ihtirasın gölgesi düşüyor kimi zaman çatılarımıza. Gençliğimize, güzelliğimize ne çok kıyılıyor! Fakat kavga doğuruyor, çoğaltıyor bizi durmadan. Onarıyor evimizi barkımızı ettiğimiz duâ. Verdiğimiz söz tanıklığa çağırıyor şimdi bizi. Şarkılar söyleyerek karşılıyoruz günü. Eğilmeden, el etek öpmeden, yaltaklanmadan.
Ve direniş sevgiyle öpüyor bizi her sabah, yaşamakla örselenmiş yanaklarımızdan!
IV Kurşun tene değende içimiz ayaklanıyor!
Sığmıyoruz tabutlara. Çoğalıyoruz çünkü kollarında güzel ve saliha annelerin. Ağıllara sığmıyoruz, ırmak gibi hüzünle uzayıp giden şiirlere, diri ve yasak marşlara.
Ne açlık kemiriyor içimizi bizim, ne yokluk. Ne orta şark çıbanları, kıyımlar, sürgünler unutturabiliyor güzelliğimizi, ne de ölüm kusan silahlar!.. Ağzı açık kalıyor dünyanın, imanın libasını giyinmiş bu gencecik yiğitliğin; bu irkilten, pazarlıksız bahadırlığın karşısında.
Ve terin yaktığı her bir yaradan binlerce kuş havalanıyor umuda.
Musa'yla kuşanıyoruz direnişi, uyarıyoruz İsa'yla. Yakup'la ağlıyor, Davud'la ateşe veriyoruz sesimizi. Ve Muhammed'in inkılâpçı mesajı kaldırıyor bizi yeniden ayağa!
V Yürüyoruz, yüreklerimiz tekmil avuçlarımızda... Yürüyoruz Kitab'ın aydınlığını vurarak alnımıza, avazımıza:
Lâ ilahe illallah! Lâ ilahe illallah!..