Küresel Sistemin Kavramlarına Yaklaşımda Usul

Özgür-Der

Özgür-Der, insan hakları bağlamında yürütülecek bir mücadelenin teorik arka planını ve irtibatlı olduğu kavramlarla ilgili konuları değerlendirmek üzere "Küresel Sistem ve Kavramları" başlıklı aylık müzakereli seminerler dizisi başlattı. Her ayın ilk Cumartesi günü gerçekleştirilecek olan bu programda, ele alınacak konular ilk olarak tebliğ şeklinde bir konuşmacı tarafından sunulacak, daha sonra da üç müzakereci tarafından sunulan tebliğ tartışılacak. 6 Temmuz Cumartesi günü Hamza Türkmen'in hazırladığı "Küresel Sistemin Kavramlarına Yaklaşımda Usül" başlıklı tebliğ, Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde sunuldu. Kalabalık bir izleyici kitlesinin takip ettiği tebliğin müzakerecileri Ahmet Ertürk, Sibel Eraslan ve Ömer Küçükağa idi. Sibel Eraslan rahatsızlığı dolayısıyla programa fiili olarak katılamadı.

Egemen değerler olarak yaşamımızı kuşatan küresel sistemin tüm etkin kavramlarını bir usül çerçevesinde ve birbiriyle irtibatlı olarak ele alıp birlikte müzakere etme ihtiyacımızı ÖZGÜR-DER'in düzenlediği bu alternatif seminerler dizisi ile gidermeye çalışacağımızı söyleyen Hamza Türkmen, bu seride daha birçok kavramın ve yaklaşımın ele alınacağını belirtti. Bu müzakereli seminerler çerçevesinde ortaya çıkacak yaklaşımlarla bir alternatif açılımı hedeflediklerini belirten Türkmen, "vahyi ölçüler ile yeni olan bir alanı tartışacaksak, tabii ki bu tartışmalarda ortaya koyduğumuz görüş ve düşüncelerimizin geliştirilmeye veya tashihe açık yanlarının olabileceğini belirtmek isterim, çünkü konuların bütünselliği ve birlikte ele alınıp tartışılması açısından yeni bir alanla karşı karşıyayız" dedi.

"Küresel Sistem ve Kavramları" başlığı altında tartışılan bu müzakereli seminerler dizisinin, altı ayda bir Özgür-Der tarafından kitaplaştırılacağını belirttikten sonra H. Türkmen'in konuşmasını kısaca özetlemeye çalışalım:

"Sosyal, ekonomik ve kültürel planda (liberal ve sosyalist versiyonlarıyla birlikte) endüstriyel toplumu veya kapitalist yapıyı tanımlayan soyut ve genel tasarımları, yani batılı kavramları doğru tanımak ve bu kavramların gelişim süreçlerini takip etmek zorundayız. Endüstriyel toplum veya kapitalist yapı Batı'ya ait bir olgu; ve bizler de Batı hakimiyeti altındayız ve batılı kavramlarla kuşatılmış durumdayız. Tutsağı olduğunuz bir hapishaneden kurtulma veya kaçma niyetiniz varsa, o hapishanenin tüzüğünü, işleyişini, imar planını doğru bilmek zorundasınız.

Artık batılı paradigmada ulusçuluk, bir alt kimliğe, alt cemaate dönüşüyor. Kapitalist yapıdaki bu değişim Batı'yı ifade eden kavramların içeriklerinde de önemli değişimler ve tartışmalar oluşturuyor. Ancak batılı paradigmaya ait kavramların batılı sosyal sınıflar ve ekoller tarafından homojen bir şekilde algılandığını ifade etmek de mümkün değil. Bu kavramlar etrafında birçok farklar ve çekişmeler mevcut. Ancak hakim tanımı ve rengi, gücü elinde bulunduran belirliyor.

Özellikle müslümanlar toplumsal planda siyasi ve itikadi olarak tevhidi bütünlüğü yitirdikleri 6-7 asırdan bu yana sözkonusu kavramlarla ve bu kavramların aşıladığı yaşam biçimleriyle kuşatılmış bulunuyorlar. Ulus, ulus devlet, demokrasi, insan hakları, özgürlük, sivil toplum, kamusal alan, laiklik gibi modern kavramlar tamamen batılı paradigmaya ait. Genellikle ilerlemeci bir anlayışa ve doğa üzerinde mutlak hakimiyet kurma ihtirasına dayanan yanları fazla. Bu aktüel kategorilerle vahyi temele dayanan İslami olanı okumamız mümkün değil. Öte yandan bu kategorileri İslami değerler sistemine monte etmemiz de mümkün değil. Hayatımıza hakim olan küresel sistem ve kavramlarını ancak modern Batı'nın oluşum tarihi içinde ele alıp değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu tespit çerçevesinden baktığımızda değer yargısı olarak küresel sistemin kavramlarının evrensel değil; belki içinde evrensel arayışları ya da tuğyanı, ihtirası, tahakkümü, egoizmi de barındıran Batı'ya ait kavramlar olduğunu görmüş oluruz.

Ancak coğrafyalarımızı kuşatan egemen sistem bu kavramlarla şekillenmiştir ve bu sistematiği doğru olarak kavramadan geleceği tasarlayamayan sığ bir mücadeleden kurtulmamız mümkün olmayacaktır. Tartışılması gereken, kuşatıldığımız sistemde, sistem içi araçları ve kavramları kuşatmayı aşmanın bir imkanı ve avantajı olarak görüp göremeyeceğimizdir."

Bunun için de öncelikle Batı'nın ve batılı kavramların oluşum seyrini doğru okumamız gerektiğini belirtip dört maddede bu seyirden anladığını özetleyen Türkmen, "Batı'yı filozofları izleyerek değil; siyasi, ekonomik, kültürel gelişmeler tarihini analitik biçimde okuyarak çözümleyebiliriz" dedi.

Bugünkü kapitalist sürecin ulus devletler çağından, imparatorluk çağına ulaştığını belirten Türkmen, küresel sistemin jandarması ABD'nin yükselen değer olarak toplumlara sunduğu demokrasi, insan hakları ve liberalizm konularında da çifte standartlar yaşandığını örnekleriyle ortaya koydu ve tüm bu yaklaşımlarda batılı egemenlerin "öteki" olarak gördüklerini kendilerine benzetme ve katma hedefi içinde olduklarını belirtti. Ancak küresel kuşatmanın bu çifte standartlı yüzüyle gerçekleştirdiği kuşatma karşısında, yerel/ulusal bir direniş stratejisinin, düşmanı yanlış teşhis edeceği ve sömürünün bir başka türünü maskeleyeceğini belirtti.

Küresel sistemin kendi tarihi ve kültürel tecrübesinin ürünü olarak kullandığı kavramlara İslam'da kök veya karşılık aramanın yanlış olduğunu, belki bu kavramların muhtevasında yer alan hak ve adalet özlemine ancak vahyi olanla ulaşılabileceğini belirten Türkmen, bize hakim olan batılı sistemin ve kavramlarının tercih edilebilir imkanlarının ne olduğunu tartışmanın daha gerçekçi olduğunu belirtti. Bu konuda oryantalistlerin kullanımıyla Mekke demokratik ortamında Hz. Muhammed'in ve arkadaşlarının nasıl bir ilişki içinde olduğunu analiz etmenin günümüz kuşatılmışlığı içinde bizlere katkı sağlayacağını belirtip bazı örnekler üzerinde durdu.

İlk müzakereci Ahmet Ertürk, konunun ele alınış açısından önemine ve yeniliğine vurgu yaptıktan sonra konu başlığının "usül" değil "usüle giriş" olarak algılanmasının daha doğru olacağına işaret ederek sözlerine başladı. 1960'lı yıllardan itibaren Batı'yı ve batılı kavramları ele alış tarzımızda önemli farklılaşmalar olduğunu belirten Ertürk, "Biz değişmedik, Batı değişti" gibi yaklaşımların yüzeyselliğine düşmememiz gerektiğini söyledi. Bugün batılı kavramlar karşısındaki tepkilerimiz kadar, hicri 2. asırdan itibaren "İslam Felsefesi" adı altında Eski Yunan felsefesinden ithal edilen kavramlara karşı da tepki verilmemiş olmasını önemli bir zaaf olarak gösterdi ve küresel sistem karşısında sahih bir projenin mensubu olarak var olabileceğimizi belirtti.

Ömer Küçükağa ise konuya daha açık ve cesurca yaklaşmamız gerektiğini, sözkonusu kavramlara bir olumluluk yükleniyorsa bunların niçin sadece Batı'ya ait olabileceğini anlamadığını; oysa fıtri doğruların Hz. Adem'den bu yana İslam'a ait olduğunu, örneğin demokrasi bir yönetim tanımı ise buradaki olumluluğun bizzat İslami değerlerle taşındığını belirtti. Bu konulara yaklaşımda Seyyid Kutub'un ve Mevdudi'nin cesur yaklaşımlarıyla bizlere örnek olduğunu belirten Küçükağa, bu tür konulara dini hakim kılacak büyük bir projenin mensubu olarak yaklaşmamız lazım geldiğini belirtti.

Hazma Türkmen'in müzakerecilerin yaklaşımlarını cevaplayan kısa bir değerlendirme konuşmasıyla oturum sona erdi.