Nesh, Kur'an'la ilgili en tartışmalı konulardan birisidir. Kur'an'da neshin olup olamayacağıyla ilgili tartışmalar bazen alevlenerek bazen daha hafif şekilde de olsa bugün de sürmektedir. Neshin, Kur'an'ın doğru anlaşılması ve doğru bir şekilde yaşamlaştırılması için anahtar bir kavram olduğu vakıadır. Dolayısıyla 'et-tekraru ahsen' kabilinden yeniden mesele üzerinde durmayı faydalı telakki ediyoruz.
A- Neshin Anlamı
1- Kelime Anlamı:
a. Nesh, gidermek, yok etmek, izale etmek anlamlarına gelir. "Güneşin gölgeyi gidermesi", "Yaşlılığın gençliği gidermesi" örneklerinde olduğu gibi.1 "Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder (güçlendirir)." (Hac 22/52) ayetinde de nesh, kelime anlamıyla kullanılmıştır.
b. Bir şeyi değiştirmek, tebdil ve tahvil anlamlarına getir.2
c. Bir yerden başka yere geçirmek, nakletmek, yazmak anlamlarına gelir. Bir kitabı yazarak çoğaltmaya 'istinsah' denir. Mirasın bölünmeden başka birisine geçmesi mirasta 'münasaha' olarak ifade edilir. Ruhun bir cisimden başka bir cisme geçtiği inancına da 'tenasüh' denir.3 'Nüsha' kelimesi de neshten türemiştir. "İşte kitabımız aleyhinize gerçeği söylüyor. Muhakkak biz sizin yapıp ettiklerinizi yazıyorduk." (Casiye 29)
"Arapça'da bir lafzın sözlük ve terim anlamları en doğru şekilde aynı kökten türeyen kelimelerle (müştakları ile birlikte değerlendirilerek anlaşılır. N-s-h kökünden gelen nesh lafzının diğer müştaklarıyla irtibatlandırılması da bu açıdan gerekmektedir. Nesh lafzının semantik yönü ele alınacak olursa yukarıda naklettiğimiz farklı anlamların (izale, iptal, ilga, değiştirme, nakletme, bir şeye gayrisini halef yapmak) kesiştiği ortak nokta 'değişim' olmalıdır."4
2- Neshin Terim Anlamı
Neshin üzerinde ittifak edilmiş bir terim anlamı yoktur. Fakat genel kabul gören görüşe göre "Şer'i bir hükmün sonradan gelen şer'i bir hükümle kaldırılmasıdır."5 Bu tanıma göre hükmü kaldırılan ayete 'mensuh', hükmü kaldıran ayete 'nasih' denilmektedir.
Kur'ân ayetleri arasında 'nâsih-mensuh' ilişkisinin bulunmadığı konusunu "Camiu't-Tevil li Muhkemi't-Tenzil" adlı eserinde ilk defa Mu'tezile'den Ebû Müslim el-lsfehâni (Ö. 322/934) işlemiştir.6 Isfehani'ye kadar Kur'an içerisinde neshin olmadığını söyleyene rastlanmamıştır.
B- Neshin Varlığına Dair İleri Sürülen Deliller
1- "Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine getirdiğimizde -ki Allah neyi indirdiğini gayet iyi bilmektedir- 'Sen yalnızca uyduruyorsun' dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler. "(Nahl, 16/101)
"Biz daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe bir ayeti nesh etmez veya unutturmayız." (Bakara, 2/106)
"Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır. Ana kitap onun katındadır," (Rad, 13/39) ayetleri.
2- İslam'ın ilk yıllarında konulan bazı hükümlerin, şartların değişmesiyle kaldırılıp yerine başka hükümlerin konması pek tabiidir ve Allah'ın hikmetine ve akla uygundur. Bir ihtiyaca binaen konulan bir hüküm, o ihtiyacın kalkmasıyla değişebilir. Yalnız yeni gelen hüküm, birinciden daha iyi veya onun benzeri (dengi) olmalıdır.
3- Nesh konusunda icma vardır. Mensuh ayetlerin varlığı da buna delildir.
4- Neshle ilgili rivayetler: "Kur'an'ın bazı ayetleri birbirini nesh ettiği gibi Rasulullah da kendi sözünü nesh ederdi."7
5- Eski şeriatlarda nasih-mensuh hükümler vardı. Dolayısıyla Kur'an'da da olabilir.8
Neshin Şartları
Usûl kitapları bazı şartları taşımayan ayetlerin nesh kategorisine girmediğini ifade ederler. Bu şartlar şunlardır:
a. Nesh edilen hüküm şer'i bir hüküm olmalıdır.
b. Nasih ile mensuh arasında zaman aşımı olmalıdır. İkisi de aynı anda gelirse nesh olamaz.
c. Mensuh herhangi bir vakte bağlı olmamalıdır.
d. Nasih subut ve kuvvette en azından mensuhun derecesinde bulunmalıdır.
e. Her iki nassta neshi gerektirecek bir zıtlık bulunmalıdır. Naslar arasında zıtlık yoksa nesh mümkün görülmez.
f. Neshe konu olan hüküm, iyi ve kötü olduğuna dair, akıl erbabının üzerinde ittifak ettiği şeylerden olmamalıdır.9
Neshin Kategorileri
Neshi kabul edenler neshi üç kategoriye ayırmaktadırlar:
a- Metni nesh edildiği halde hükmünün kaldığına inanılan ayetler, "Zina eden yaşlı erkek ve kadını Allah'tan bir ceza olarak recmedin." sözü buna örnek verilir. Ebu Davud, Ibn Mace, Müsned ve Muvatta'da geçen bu sözün metni nesh edildiği halde hükmü baki kabul edilir.
b- Hem hükmü hem de metni nesh edilmiş ayetler. Bu nesh türüne de Müslim'in Sahih'inde bulunan "Ademoğlunun iki vadi dolu malı olsa, üçüncüsünü ister, Ademoğlunun karın boşluğunu ancak toprak doldurur." sözü örnek verilir.
c- Hükmü nesh edildiği halde metni baki kalan ayetler. Neshi kabul edenler bu tür neshe konu olan ayetler üzerinde ittifak edememişlerdir. Mensuh olduğu belirtilen ayetlerin toplamı 750'yi bulurken bu sayıyı Şah Veliyullah Dehlevi beşe kadar indirmektedir.10
İmam Şafi gibi bir Kur'an ayetinin ancak başka bir Kur'an ayetiyle nesh edilebileceğini, mütevatir sünnetin bile Kur'an'ı nesh edemeyeceğini savunanların11 yanında Ibn Kuteybe gibi "Kur'an'ın sünnetle de nesh edilmesi caiz olur, çünkü sünnet Allah'tandır." diyenler de vardır.12
Usûl kitaplarının birçoğu şu hususlarda neshin olamayacağını vurgulamaktadırlar:
a. Allah'ın zat ve sıfatlarından bahseden ayetlerde neshin varlığı mümkün görülmez.
b. İtikadi hükümleri taşıyan ayetlerde nesh olmaz.
c. Bünyesinde haber bulunan ayetlerde nesh olmaz.
d. İcma, kıyas ve reyle sabit olan hükümlerde, neshin olamayacağı kabul edilir. Çünkü nesh ayet ve hadiste olmakta, vahiy sona erdikten ve Hz. Peygamber vefat ettikten sonra nesh olmamaktadır.13
e. Hükmünde ebedilik bulunan ayetlerde nesh olmaz.14
Tekrarlamak gerekirse nesh, emir ve nehiyde olur. Helali haram, haramı helal yapmak ve mubahı yasak, yasağı mubah yapmakla meydana gelir.15
Delillerin Değerlendirilmesi
1- "Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine getirdiğimizde -ki Allah neyi indirdiğini gayet iyi bilmektedir- 'Sen yalnızca uyduruyorsun,' dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler." (Nahl, 16/101)
Yukarıdaki tanım ve şartlardan da anlaşılacağı gibi neshin olabilmesi için ayetlerin ahkam bildirmesi gerekmektedir. Oysa ayet, Mekki'dir. Bu ayet inzal olduğunda henüz ahkâmla ilgili ayetler nazil olmamıştı, dolayısıyla ayetin ortada olmayan ahkâm ayetleriyle ilgili neshi ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Fakat ayetin indiği dönemde Ehli Kitap'tan itirazlar yükselmeye başlamıştı. Dolayısıyla ayet, önceki kitapların nesh edilip Kur'an'ın indirildiğini vurgulamaktadır.
"Biz daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe bir ayeti nesh etmez veya unutturmayız." (Bakara, 2/106) ayetinde ise neshin olduğu beyan edilmemekte, neshin şarta bağlandığı söylenmektedir. Kur'an'da birçok şart cümlesi olduğu halde bunlar gerçekleşmemiştir (Bkz. En'am, 6/116). Kur'an'da "ayet" tekil olarak kullanıldığında Kur'an cümlesi anlamını değil "delalet, hüccet, mucize, işaret ve geçmiş risaletler" anlamını taşır. Ayetin siyak-sibakından da anlaşılacağı gibi ayetler Yahudilerle ilgilidir. Yahudiler, Tevrat'ın Allah tarafından gönderildiğini ve Allah'ın hiçbir hükmünü değiştirmeyeceğini, yaptığını bozmayacağını ileri sürüyorlardı. Bu iddialara cevaben geçmiş risaletleri değiştirebileceğini vurgulamaktadır. Yani ayette kastedilen Kur'an içinde nesh değil, eski şeriatların neshidir.
"Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır. Ana kitap onun katındadır." (Rad, 13/39). Ayetin Medeni olduğunu söyleyenler olmakla birlikte Mekki olduğunu söyleyenler daha tutarlıdır. Çünkü surenin üslubu, içeriği Mekke'ye daha uygundur. Sure Mekki olunca ayetin neshle ilgili olması imkanı ortadan kalkmaktadır. Çünkü henüz ahkamla ilgili ayetler inmemiştir. Surenin devamında "Andolsun ki senden önce de, peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet (mucize) getiremezdi. Her ecelin kitabı vardır." denmektedir. Ayet müşriklerin Hz. Muhammed'in peygamberliğine dair mucize isteklerine cevap vermektedir. Dolayısıyla ayet Kur'an içindeki bir neshi değil, geçmiş kitapların neshini ifade etmektedir.16 Maverdi, Kurtubi ve Ibn Kesir; ayete "Allah kullarından dilediğinin günahını bağışlar, siler." anlamını vermektedirler.
2- Neshin aklen caiz olması mümkündür. "Ezmanın değişmesiyle ahkamın değişmesi" imkan dahilindedir. Eğer Allah Teala, Kitabında bir ayetin hükmünü kaldırdığını ifade etseydi kuşkusuz hiçbir aklı selim sahibi buna itiraz edemezdi. Bir şeyin aklen mümkün olması o şeyin olduğuna delil olamaz. Geçmiş şeriatların neshi çok rahat anlaşılabilir. Yeni gelen kitap, eskisini hükümsüz kılmıştır. Zaten bunu hem Hıristiyan uleması hem de İslam uleması (Yahudiler bunun imkansız olduğu görüşündedirler) icmayla kabul etmektedir. Fakat ebedi olarak geçerli olacak Kur'an'da bir zıtlığın olması, ilahi hikmetin neresine sığar doğrusu anlamak zor. Kur'an ayetlerinin birbirini neshinin "Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok ayrılıklar (çelişkiler) bulacaklardı." (Nisa, 84/2) ayetiyle uyuşması bizce mümkün değildir.
Isfehani'ye kadar kimsenin Kur'an içinde neshi reddettiğine dair bir habere rastlanmaz. Bunun böyle olması Kur'an içinde neshin olduğu hususunda icmanın olduğu sonucunu doğurur mu? Öncelikle selefin neshten ne anladığına bakalım:
Dahhak'a göre nesh: "Unutturma", Ibnu Ebi Hatim'e göre "indirilmeyen" manasındadır... İmam Eş'ari, neshin ne anlama geldiği konusunda alimlerin şu dört görüşe ayrıldıklarını belirtmektedir: Birincisi: Mensuh, tilaveti kaldırılandır İkincisi: İndirilmiş, okunmuş ve Peygamber (s) tarafından açıklanıp uygulanmış hususlarda nesh yoktur... Üçüncüsü: Nesh, Kur'an-ı Kerim'in Ummul'l-Kitab olan Levh-i mahfuzdan indirilmesidir. Dördüncüsü: Kur'an'ın kendi bünyesindeki nesh.17
Rivayet edildiğine göre Ibn Abbas "Kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse biz de burada dilediğimiz kimseye dilediğimizi çarçabuk veririz." (İsra, 1 7/18) ayetinin, "... Kim de sadece dünya ekinini isterse yalnız bundan veririz." (Şura, 42/20) ayetini nesh ettiğini söylemiş. Oysa birincisi, ayetlerde bir zıtlık yok, Mutlakın takyidi söz konusu. İkincisi, ayetler hüküm bildirmiyor haber bildiriyor. Haberde ise nesh söz konusu olmaz.18 Benzer örneklerin yüzlercesini vermek mümkündür. Henüz Kur'an ilimlerinin sistematik bir hal almadığı ilk dönemlerde, mutlakın takyidi, umumun tahsisi, mücmelin açıklanması "nesh" olarak isimlendirilmiştir.
Şimdi anlamı üzerinde ittifak olmayan bir hususta icma olduğunu söylemek mümkün müdür? Selefin hepsi neshi kabul ediyor. Ama nesh-ten kast ettikleri şey farklı. Birçoğu neshten şu an bizim anladığımız ıstılahi manayı anlamıyor.
Neshin tanımındaki farklılıktan olsa gerek neshi kabul edenler, mensuh ayetler üzerinde ittifak sağlayamamışlardır. Ibn Hazm 214, Nahhas 134, İbn Cevzi 247, Suyuti 20, Dehlevi 5 ayetin mensuh olduğunu kabul ederken19 Ebu Zehra, Reşit Rıza, Hudari, Muhammed Gazali gibi çağdaş alimler ise eserlerinde hiç mensuh ayetten bahsetmezler.20 Eğer iki alim bir sûrede 10 mensuh ayet var demişlerse çoğunlukla ittifak ettikleri ayet sayısı iki, üçtür. Dolayısıyla mensuh denilen ayetler toplandığında sayıları binleri bulmaktadır.
Özellikle son dönem ulemasının Kur'an'da neshin olmadığı yönündeki görüşlerinin ağırlık kazanması tesadüfi olmasa gerek. Bizce bunun birinci nedeni nesh kavramına yüklenen anlamın farklılığı. İkincisi ise Kur'an'ın tedricen inzal edilmesinin gözden kaçırılmasıdır. Şöyle ki; insanlar sahabe döneminde olduğu gibi hayatla birlikte akan, insanların pratikleriyle birebir örtüşen Kur'an'la değil, iki kapak arasında kitap şeklini almış Kur'an'la muhataptırlar. Kur'an; artık tamamlanmış, okunmayı, anlaşılmayı, yaşanmayı beklemektedir. Kur'an'la yaşanan hayatın tekabüliyeti için hem hayatı, hem de Kur'an'ı anlama çabası gerekmektedir. Kur'an'ın inzalinin yirmi üç yılda tamamlanması Kur'an'ı anlama ve yaşamlaştırma hususunda ilk muhataplar için bir avantaj olurken, bu durum sonraki nesiller için dezavantaja dönüşmüştür.
Hz. Peygamberle birlikte müminler, alay, iftira, hakaret, ekonomik ambargo, işkence hatta cinayete varan tepkilerle karşılaşmışlardı. Kur'an'ın rehberliğinde bu zor sınavları atlatan müminler, Medine'de siyasi, ekonomik, toplumsal ilişkiler hususunda tüm insanlara şahit olacak örnek bir topluluk oluşturmayı başarmışlardı. Bu süreçte müminler darlıktan genişliğe, barıştan savaşa, esaretten hakimliğe birçok merhaleden geçmişlerdi.
İşte bütün bu merhaleleri konu eden ayetlerle aynı anda karşılaşmak kendiliğinden sorun doğurdu. Alimler, aynı konuyla ilgili iki farklı tavrı öneren, hatta emreden Kur'an ayetleri arasında çelişki olduğu zehabına kapıldılar. Yaşadıkları dönem İslam'ın sosyal hayata hakim olduğu bir dönemdi. Dolayısıyla kendi dönemlerine uygun tavırları içeren ayetleri eksene alıp diğerlerinin hükmünün kaldırıldığını, nesh edildiğini söyleyerek sorunu aşmaya çalışmışlardır. Yani tarihin doğrusal olarak devam edeceğini, üzerinde bulundukları konumun hiç değişmeyeceğini düşündüler. Kur'an içinde ıstılahı' anlamda neshin olmayacağını ilk ifade eden Isfahani'nin Mutezili olması da önemlidir. Mutezile'nin muhalif tavrı, İslam dünyasındaki siyasal sistemleri İslami görmediği bilinen bir husustur. Şiddetli baskılara maruz kaldıkları dönemleri, Medine'den çok Mekke'ye benzetmiş olmaları, mensuh olduğu iddia edilen bazı Mekki ayetlerin kendi konumlarına tekabül ettiğini fark etmiş olmaları mümkündür.
4- Neshle ilgili kullanılan rivayetlerin hepsine bir üstteki (3. madde) maddenin ışığında bakmak gerekiyor. Rivayette nesh kavramı kullanılmışsa bile "Acaba bugün bizim anladığımız anlamda mı kullanılıyor?" diye sormak lazım.
Neshle ilgili çok kullanılan rivayetlerin en meşhuru şudur: "Halife Hz. Ali bir gün Kufe'nin bir mescidine gider ve orada Abdurrahman bin Deb'i cemaate vaazda bulunurken görür. Bunun üzerine ona nasih-mensuhu bilip bilmediğini sorar. O da bilmediğini itiraf eder. Halife ise onu kulağından tutarak: 'Sen hem kendini hem de dinleyenlerini helak edersin. Zinhar seni cemaate vaaz verirken bir daha görmeyeyim.'der."21 Örnekten de rahatça anlaşılacağı üzere rivayet, Hz. Peygamber'in hadisi değil, sahabenin yani Hz. Ali'nin sözüdür. Bu rivayetin Kur'an'da neshin varlığına delil olması mümkün gözükmemektedir. Tarihi bir vakıa olarak o dönemde kıssacıların İsrailiyyatı kullanmaya başladıkları bilinmektedir. Eğer bu rivayet sahihse Hz. Ali'nin bu sözlerini "İsrailiyyat bilgilerini aktarıyorsun. Fakat yeterince Kur'an'dan haberdar değilsin. Kur'an'ın eski şeriatları nasıl nesh ettiğini bilmiyorsun." diye anlamak daha doğru gözükmektedir.
Bir de "Size ne oluyor! Sizden önceki milletler böyle davranmakla; peygamberlerine muhalefet etmekle ve Kitabın bir kısmını bir kısmıyla çarpıştırmakla helak oldu. Muhakkak ki Kur'an, bir kısmı bir kısmını yalanlıyor olarak inmedi. Aksine birbirini doğrular olarak indi. Ondan anladığınızla amel edin ve bilmediğinizi bilenine havale edin." minvalinde hadisler de vardır. Ve bunlar hem senet olarak daha güçlü, hem de Kur'an'ın ruhuna daha uygundur.
5- İslam şeriatının önceki diğer şeriatları nesh ettiği bir vakıadır: "Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şeklide cezalandırdık. Siz şüphesiz doğru sözlüyüz." (En'am, 6/146)
Tartışmasız herkesin kabul ettiği nesih, bu tür nesihtir. İncil'in Tevrat ayetlerini nesh ettiğine dair usûl kitaplarında birçok örnek vardır. Kur'an nasih, Tevrat ve İncil mensuhtur.
Mensuh Olduğu İddia Edilen Ayetlere Örnekler:
Mekki ayetlerin büyük bir kısmı, "Başkalarının diyeceklerine sabret, güzellikle onlardan ayrıl. O yalanlayıcı zevk ve refah sahiplerini bana bırak, onlara biraz mühlet ver." (Müzzemmil, 73/10) ayetinde olduğu gibi müşriklerin yaptıkları zorbalıklara karşı Müslümanlara sabırlı olmalarını tavsiye eder, zorbaların Allah tarafından cezalandırılacağı vurgulanır. Fakat başta "Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın." (Tevbe, 9/5) ayeti olmak üzere kıtali emreden ayetlerin, yukarıdaki anlamı ifade eden birçok ayetin hükmünü kaldırdığı iddia edilir.
Oysa ayetler birbirinden çok farklı ortamlarda inmiştir ve ayetler kendi indikleri ortamlarda uygulanmışlardır. Müslümanların durumları ve muhatapların tavrına göre ayetler inzal olmuştur. Anlaşmasına sadık kalan bir kafire; anlaşmasına uymayan, Müslümanları arkadan vurmaya çalışan kafire uygulanan hüküm uygulanabilir mi?
İçinde bulunulan durumun ilelebet devam etmeyeceği açıktır. Kur'an böyle bir tarih anlayışını kabul etmez. Tersine, Allah'ın, insanlar arasında günleri dolaştırdığını, her zorlukla beraber bir kolaylığın bulunduğunu vurgular. Zayıf durumda olduğumuzda zorbalıklara elbette sabredeceğiz, güce ulaştığımızda da zorbalıkları önlemeye çalışacağız. Şartlarımız neyi gerektiriyorsa o ayetleri uygulamakla mükellefiz. Yoksa içinde bulunduğumuz şartları genel geçer kabul ederek konumumuzla örtüşmeyen ayetleri mensuh sayamayız.
Neshin olduğu iddia edilen, içkinin yasaklanmasıyla ilgili inen ayetler de sırasıyla şunlardır: "Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerinden hem sarhoşluk veren içki, hem de güzel rızık elde edersiniz." (Nahl, 16/67); "Sana içkiden ve kumardan soruyorlar. De ki: 'O ikisinde de büyük günah vardır, insanlara bazı faydalan varsa da günahları faydalarından büyüktür." (Bakara, 2/129); "Ey inananlar! Sarhoşken namaza yaklaşmayın. Yaklaşmayın ki, ne dediğinizi bilesiniz," (Nisa, 4/43); "Ey inananlar! İçki, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işi pisliklerdir. Öyle ise bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Gerçekten şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan alı koymak ister. Artık vaz geçtiniz değil mi?" (Maide, 5/90-91).
Ayetlerin hiçbirinde içkinin helal kılındığına dair bir ibare yoktur. Sadece bir durum tespiti söz konusu. İnsanlar, müptela oldukları bu alışkanlığı bir anda terk edemiyorlar. Zamanla miktarı azaltarak terk ediyorlar. Bu durum bugün de geçerlidir. İnsanlar bu kötü alışkanlıklarını aşama aşama terk edebilirler. İlk inen ayetleri öne sürerek içkinin helal olduğunu ileri sürmek de mümkün değildir.
"Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa iki yüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsın bir kavimdirler. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa iki yüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah'ın izniyle iki bin düşmana galip gelirler, Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal, 8/65-66) ayetlerinde oranın 'bire on'ken birinci ayetin nesh edilerek oranın 'bire iki'ye düşürüldüğü iddia edilmektedir. Oysa ayetlerden anlaşıldığı üzere Müslümanların sayısı arttıkça nitelikleri düşmektedir. Mekke'de her türlü sıkıntıya katlanarak imanını ispatlayan Müslümanlarla, Medine'nin rahat dönemlerinde İslam'a girenlerin niteliği aynı değildir. Bedir Savaşında Müslümanlar, kendilerinden Çok daha güçlü olan müşrik orduyu yenmişler, fakat tüm güçlerine, sayıca çokluklarına rağmen Huneyn'de dünya başlarına dar gelmişti. Bu durum her zaman geçerlidir. Birçok sınavı atlatmış Müslümanlar, sınavlarla karşılaşmamış olanlardan her zaman daha dirayetlidir.22 Bugün de nitelikli, dirayetli yirmi Müslüman, iki yüz kafire denk gelebilir.
Celaleddin es-Suyuti'nin mensuh saydığı 20 ayeti Şah Veliyullah Dihlevi inceleyerek 5'e indirmişti. Ömer Rıza Doğrul ise bu beş ayetin mensuh olmadığını ortaya koymuştur. Bu ayetlerden birkaç tanesini alıntılıyoruz:
"Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır (mal) bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur." (Bakara, 2/180) Neshi kabul edenler miras ayetinin bu ayeti neshetmiş olduğunu söylerlerse de Kadı Beydavi ile ibn Cerir bu fikirde değildirler. Beydavi der ki: "Miras ayeti bu ayete zıt değildir. Belki onu destekler. Çünkü vasiyeti mutlak surette tekide delalet etmektedir..." Filhakika miras ayetinin bu ayeti neshetmesi için hiç bir sebep yoktur. Bu ayet-i kerimede mirasta hak sahibi olanların hakları anlatılır ve bunların hepsinin yapılan vasiyeti yerine getirilmesinden ve bırakılan borcun edasından sonra yapılacağını bildirir. Böylece Bakara Suresi'ndeki 180. ayetinde bahis mevzuu olan vasiyetin yapılmakta olduğunu açıklar." Buna rağmen Ibn Kuteybe bu ayetin, ibn Hanbel'in Müsnedi'nde geçen "Vârise (mirasçı) vasiyet yoktur." hadisiyle neshedildiğini iddia edebilmiştir.23
"İçinizden ölüp de (geride) eşler bırakacak olanlar (evlerinden) çıkarılmaksızın bir yıla kadar yararlanmaları için bir vasiyet bırakırlar." (Bakara, 2/240). Bu ayetin mensuh olduğu iddia edilmekte fakat, Sahih-i Buhari'de Mücahid gibi yetkili bir şahsiyet bu ayetin mensuh olmadığını bildirmektedir. Mücahid diyor ki: "Cenab-ı Hak kadına, tam sene veriyor. Bunun yedi ay yirmi günü vasiyet ile ihtiyarıdır. Kadın isterse kocasının evinden ayrılır ve yeniden evlenir. Çünkü Kur'an-ı Kerim "Kendi isteği ile çıkarsa size bir vebal yoktur." diyor. O halde 243. ayet nakzetmiyor. Sonra bu ayetin 243. ayetten sonra nazil olduğunu gösteren deliller vardır. Bu yüzden onun tarafından neshedilmiş olmasına imkan yoktur."
"(Ya Muhammed), bundan sonra kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek güzellikleri senin hoşuna gitse bile sana helal olmaz." (Ahzab, 33/52) Bu ayetin de neshine delil (!) gösterilen "Ey Peygamberi Gerçekten biz sana ücretlerini verdiğin zevcelerini... sana helal kıldık." ayeti; ele aldığımız ayetten daha önce inmiştir. Dolayısıyla daha önce inmiş bir ayetin daha sonra gelen bir ayeti nesh etmesi bahis mevzuu olamaz. Vaziyetin şu merkezde olduğu anlaşılıyor. Nisa 3. ayeti nazil olarak zevcelerin sayısını 4'le tahdit etmiş, Ahzab Suresi'nin 50. ayeti de bunu teyid etmiştir. Aynı şekilde Hz. Peygamber'e de Ahzab 52. ayetle başka bir kadın almaması bildirilmiştir. Görülüyor ki burada da nesh söz konusu değildir."
"Ey iman edenler! Peygamber ile danışacağınız, gizli konuşacağınız zaman, konuşmadan önce bir sadaka verin, bu sizin için daha iyi ve daha temizdir. Bulamazsanız şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyicidir." (Mücadele, 58/12) Diğer ayet; "Gizli konuşmadan önce bir sadaka vermekten mi telaş ettiniz? Çünkü yapmadınız. Allah sizin tövbelerinizi kabul etti." Bu ikinci ayetin birincisini neshetmesine katiyyen lüzum yoktur. Çünkü ikincisi sadaka vermenin zaruri değil, ihtiyari olduğunu; farz olan sadakanın zekat olduğunu anlatıyor."24
"İnsanlar içinde bir kısım beyinsizler takımı, 'Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?' diyecekler. De ki: Doğu da, batı da Allah'ındır, O, kimi dilerse onu hidayete erdirir." (Bakara, 2/142) ayetinin "Artık yüzünü Mescid-i Haram'a çevir." (Bakara, 2/144) ayetiyle nesh edilmiş olduğu iddia edilmektedir.
Hz. Peygamber ve müminler başlangıçta Kabe'yi araya alacak şekilde Kudüs'e yönelerek namaz kılıyorlardı. Medine'de Kudüs'ü kıble edinerek namaz kılmaya devam ettiler. Yahudilerin ileri geri konuşmaları yüzünden Hz. Peygamber bu durumdan memnun değildi. Nihayet Kabe'yi kıble tayin eden ayet geldi. Bakara 142. ayette yüzünüzü bir tarafa çevirin anlamında bir hüküm var mıdır ki 144. ayet onu nesh etmiş olsun.25 Hatırlanacağı üzere neshin olması için ayetler arasında zıtlığın olması lazım. Kaldı ki fukaha kıble tayininin mümkün olmadığı zaman 142. ayetin uygulanması gerektiğini belirtiyorlar. Yani bazı şartlarda fiilen uygulanan bir ayet.
Kur'an-ı Kerim'de mensuh ayetler bulunduğu iddiası Kur'an-ı Kerim'in "la-reybe fih" (içinde şüphe olmayan) özelliğine aykırıdır. Çünkü bu iddia 750 kadar ayetin hükmü üzerinde şüphe uyandırmaktadır. Hele ne miktarda ayetin mensuh olduğu hakkında kesin bir görüşün bulunmaması ve bunun nass ile tevsik edilmemiş olması bu şüphe ve zan buluntularını daha da yoğunlaştırmaktadır. Oysa Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de şüpheye mahal bulunmadığını, bunun şüpheden arınmış bir kitap olduğunu bildirmektedir.
Eski ilahi kitaplar Tevrat, Zebur, İncil vs. "la-reybe fih" olmadıkları için Cenab-ı Allah onları nesh ettiğini yukarıda belirtilen ayette bildirmektedir. Bu itibarla Kur'an-ı Kerim "nasih" durumundadır. Netice itibarıyla içinde ne miktarda ayetin mensuh olduğu sarahaten ve nass-ı kat'i ile belli olmayan bir kitabın "la-reybe fih" olması düşünülemez. Dolayısıyla bu iddia tarih boyunca İslam ilahiyatçılarının ve müfessirlerin za'fı ve çıkmazı olarak devam etmiş, günümüzde de ortada durmaktadır.26
"Ayet" kelimesini sınırlı anlamda alan bazı İslam alimleri, Kur'an'ın bazı ayetlerinin vahiy tamamlanmadan önce Allah'ın talimatı ile "nesh" edildiği sonucunu çıkarmaktadırlar. Bu İddia yazdıklarını tashih için ikinci defa okurken bazı bölümleri atan veya başkaları ile değiştiren herhangi bir yazarı akla getirmektedir. Kur'an'ın herhangi bir ayetinin nesh edilmiş olduğunu bildiren tek bir sahih hadis bile bulunmamaktadır. Nesh doktrinin temelinde bazı eski müfessirlerin Kur'an'ın bir pasajını diğeri ile uzlaştırmadaki yetersizlileri yatmaktadır. Kısacası, nesh doktrini hiçbir tarihsel olguya dayanmamaktadır ve bu nedenle reddedilmelidir.27
Nesh lafız itibariyle Kur'ân-ı Kerim'de yer almış bir kavramdır. Bu yönüyle onu inkar etmek, başka bir ifadeyle Kur'ân'da bulunmadığını iddia etmek mümkün değildir. Ancak bu kavramın ne anlama geldiği tartışıla gelmiş, hakkında farklı mütaâlalarda bulunulmuştur. Bu kavram "bir şeriatın yeni gelen bir şeriatla değiştirilmesi işlemi" veya "şerî bir hükmün ilelebet iptali söz konusu olmaksızın belli bir zaman için tecili" olarak anlaşılabilir. Bu yönüyle de nesh değişik şart ve ortamlarda, farklı konjonktürde farklı şartlar doğrultusunda Müslümanlara hareket esnekliği kazandıran Kur'ân'ın teşrif i'cazına örnek harikulade ve bir o kadar da evrensel olan disiplini konumunda, İslam'ın dinamizmini, her zaman ve şartta her kişiye uygulanabilir ve her meseleye cevap verebilirliğini ortaya koyan çok mühim bir vakıadır.
Kur'ân-ı Kerim'in nazil olduğu dönemden günümüze kadar ve hatta kıyamete değin geçecek süreç içerisinde beşeriyetin değişik şart ve ortamlarda bulunması tabiidir. Evrensel yönüyle de mu'ciz olan Kur'ân-ı Kerim ihtiva ettiği ahkâmla bu süreç içerisinde her probleme cevap verme durumundadır. Hükümleriyle birlikte ilelebet nesh olduğu iddia edilen ayetler işte bu zaman, mekan, çevre, şartlar ve hususi durumlar karşısında tekrardan işlerliğe geçmesi her şeyden önce dinin uygulanabilirliği açısından zorunludur. Bu itibarla mutlak manada mensuh ayetlerin varlığını kabul etmek, herhalde İslâm'ı en önemli bir yanından mahrum bırakmak demek olur.28
Kur'an'ın aynı konuyla ilgili birden fazla tavrı önermesinin nedeni yaşanan ortamı gözetmesinin, yirmi üç yılda inzal edilmiş olmasının sonucudur. Hiç bilmeyen bir insana matematiği öğretme iddiasında bulunan bir kitapta elbette parmak hesabıyla toplama konusu olacaktır. Ama kitabın sonlarında çok bilinmeyenli denklemler de olacaktır. Sona gelmiş birisinin parmak hesabı yapması tabii ki gayri makuldür. Ama matematiğe yeni başlayanlar yine parmak hesabı yapacaklardır. Benzer şekilde Kur'an'da hükümleri ebediyen nesh edilmiş ayet yoktur. Ancak şartlar dolayısıyla uygulanamayan ayetler vardır. Şartlar değiştiğinde uygulanır hale geleceklerdir. Allah, hükümlerini İnsanların hayatlarını düzenlemek, iki cihanda saadete ermelerini sağlamak için indirmiştir. Onun hükümlerinin geçersiz olduğunu söylemek için muhkem nasslara ihtiyaç vardır. Aksi taktirde haddi aşarak Allah'ın hududuna saygısızlık yapmış oluruz.
Dipnotlar:
1- Ragıb el-Isfehani. Müfredat, Daru'l- Kalem, Şam, 1992, s. 801.
2- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, TDV Yay. Ankara 1997, s. 122.
3- Isfehani, s. 801-802; Mehmet Yolcu, Kur'an'ı Kerim'de Nesh, S. Ü. İlahiyat Fakültesi, basılmamış bitirme tezi.
4- Cüneyt Eren, Kur'an-ı Kerim'de Nesh Kavramı Hakkında Bir Değerlendirme, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sy, 2, Ocak, Şubat, Mart 2001
5- Isfehani, s. 801; Mehmet Sait Şimşek, Kur'an'da iki Mesele, Yöneliş Yay., İst.1991, s. 94; M. Sait Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra Yay., Konya 1997, s. 401; Cerrahoğlu, age. s. 123; Muhammed Ebu Zehra, İslam Hukuku Metodolojisi, Çev.Abdulkadir Şener, Fecr Yay., Ankara, 1986, s. 160.
6- İsmail Cerrahoğlu, s. 125.
7- Müslim, Câmiu's-Sahih, Rivayetlerle ilgili deliller için bkz. Remzi Kaya, Nesh Terimi ve Muhtevası, İslami Araştırmalar, Ekim, 1987, s. 5,
8- M. Sait Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 401-402; Mehmet Soysaldı, Kur'an'ı Anlama Metodolojisi, Fecr Yay., Ankara 2001, s. 255; Ahmet Gürkan, Kur'an'ın Nasih-Mensuh Ayetleri, Yeni İlahiyat Yay. Ankara 1980, s. 9-10.
9- M. Yolcu, age. s. 20-21; Remzi Kaya, agm. s. 96,
10- Bkz. M. Soysaldı, s. 258-260; Ahmet Gürkan, s. 14-20
11- İsmail Cerrahoğlu, s. 124.
12- İbn Kuteybe, Hadis Müdafaası, çev. Hayri Kırbaşoğlıı, Kayıhan Yay. İst. 1989, s. 307.
13- Remzi Kaya, agm. s. 98.
14- Ahmet Gürkan, s. 23.
15- Remzi Kaya, agm. s. 98.
16- Ayetlerin geniş yorumları için bkz. M. Sait Şimşek, Kur'an'da İki Mesele; Günümüz Tefsir Problemleri.
17- M. Sait Şimşek, Günümüz Tefsir Problemleri, s. 411-412.
18- Benzer örnekler İçin bkz. Mehmet Yolcu, age. s. 26-27
19- M. Sait Şimşek, Kur'an'da İki Mesele, s. 1 34-1 35.
20- Bkz. Mehmet Yolcu, age., 28-30; İsmail Cerrahoğlu, age., s. 125; Mehmet Soysaldı, age., 255.
21- Ahmet Gürkan, age. s. 11
22- Mensuh olduğu iddia edilen ayetlerle ilgili bkz. M. Sait Şimşek, İki Mesele; M. Yolcu, age.
23- Ibn Kuteybe, age. s. 256
24- Fatma Candan, Nesh Tartışması Akidevi Bir Konudur, Haksöz, sy. 13-14; Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu, s. 49-54, Ahmet Halit Yaşaroğlu Kitapçılık, İst. 1955.
25- Muhammed Esed, Kur'an Mesajı s. 39, İşaret Yay. İst. 1996
26- Mikail Bayram, Tefekkür Açısından Nasih Mensuh Olayı, İktibas Dergisi, sy. 288, Aralık 2002.
27- M. Esed, age., s. 30
28- Cüneyt Eren, agm.