Haksöz Dergisi'nin İslami bilinçlenme sürecine sağladığı katkıyı değerlendirmeden önce, bu sürecin tarihsel köklerine bakmak gerekir. Bu bakış; Urvetü'l -Vüska, Sebilü'r- Reşad, Sırat-ı Müstakim, Hilal, iktibas gibi dergilerin en azından isimlerini anma sorumluluğunu doğurur.
Bahsi geçen bu dergiler ve onlara varis olan Haksöz dergisi; gerek orjinalliği ile gerekse ortaya koyduğu tavırla mezhepçi, milliyetçi anlayışların oluşturduğu geleneğin Kur'ani bir zemine dönüşmesinde küçümsenemez bir katkı sağladı.
Edille-i Şer'iyye olarak ortaya konan Kur'an, Sünnet, icma-ı Ümmet, Kıyas-ı Fukaha sıralaması, zaman içinde kazandığı anlam kaymasının da etkisiyle ümmetin içine düştüğü açmazın öncülü oldu. Bu ve benzeri konularda, özellikle 60'lardan sonra asıl anlamlarını kazanmasında bu dergilerin etkileri yadsınamaz.
Bu bağlamda 1990'lardan itibaren ümmetin emperyalist tasallutlara karşı kendi iç dinamiklerini yakalayarak bilinçlendirilmesi işlevini üstlenen Haksöz Dergisi'nde gerek, gündem konularını gerek usuli gerekse diğer konuları izleyen yazılarda Kur'an'a bağlılığın özgünlüğü rahatlıkla görülebilir.
İslami Kimliğin oluşması ve siyasi bilinç kazanması, bahsi geçen yazıların aydınlatıcı rehberliği sayesinde oldu.
1. sayıdan 99. sayıya kadar dergi iki bölümde değerlendirilebilir: Kanaatimce 22. sayıya kadarki dönem daha çok içsel eğitim amaçlı bir görüntü vermektedir. Daha sonraki dönem ise içe dönüklülüğü ihmal etmemekle beraber Kur'ani şahitliği öne çıkaran ve yaygınlaştıran bir tavra dönüşmüştür.
Bu doğrultuda Sivas olayları, Uğur Mumcu cinayeti, başörtüsü, seçimler, Körfez Krizi gibi konularda ortaya konan tavır ve mantık, müslümanların durması gereken yeri belirlemede önemli bir ışık olmuştur. Aynı kapsamda farklı düşüncedeki kişi ve çevrelerin müslümanlara yakışmayan bir tavırla jurnalleyen ya da aşağılayan yazı ve ifadelerinin uyarıcı değerlendirmelerle ele alınması, Haksöz Dergisinin misyonunun gereği olarak ve önemsenerek algılandı.
"Küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni" gibi kavramlarla özelde İslam ümmetini genelde bütün dünyayı sömüren Batılı ağaların ve yerli yamaklarının kullandıkları aldatıcı kavramların içinin boşaltılmasında ve gerçek anlamlarıyla ortaya konmasında derginin etkili olduğu inancındayım.
Bu ve benzeri konularla ilgili müslümanların sahip olması gereken irdeleyici ve sorgulayıcı düşünce atmosferinin oluşmasında; siyasi analiz yazılarının, kitap tanıtımlarının etkisi, beklentilerimize cevap veren nitelikte oldu.
Taşrada yaşayan kişiler olarak zaman zaman nefesin kesildiği ve umudun tükendiği, yılgınlık psikolojisinin hakim olduğu dönemlerde gelen her yeni sayı umutlarımıza umut, nefesimize güç kattı.
Yine ümmetin kanayan yarası olan ve islami uyanışın önünde bir engel olarak duran "Kürt sorunu"na bakış açısının tutarlı, net ve Kur'an merkezli bir keyfiyet arz etmesi, bu konudaki duruşumuzu sağlamlaştırdı.
Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasından sonra bu araçların etkisini gören sömürgeci, bozguncu güçlerin bu araçlar üzerinde sağladığı kontrol, belki en çok yaşadığımız coğrafyada kendini hissettiriyor. Haberlere/olaylara kendi ağlarında istedikleri şekli veren ifsatçılar Firavun'un sihirbazlarını andırıyor.
Bu kuşatılmışlığa karşı çağın Musa'larının tavrını gösterebilen birey ya da yapılar ellerindeki imkanlarla neler yapabilirler? Kanımca yayın alanında bu noktadaki sorumluluğunu alnının akıyla yerine getiriyor Haksöz Dergisi.
Aylık bir dergide -gerek çatışma alanlarında gerek farklı alanlarda- tarafları tanımaya ya da diğer coğrafyalarda yaşayanlarla ayniliklerimizi yakalamaya dönük kitap tanıtımları, araştırma yazıları konunun odağındakilerle yapılan röportajlar yayımlanabilir. Eski sayılar belki bir şekilde değinilen ama hala yeni olma özelliğini koruyan ve bugün bize önemli mesajlar sunabilecek konular yeniden gündemleştirilebilir.
Yaşadığımız sorunlarla Kur'an mesajını irtibatlandıran somut örneklere dayalı çalışmalar yapılabilir.
Bizim coğrafyamızda Tanzimat sonrasında gelişmeye başlayan İslamcılık, padişah merkezli düşünceden uzun dönem kendini kurtaramadı. Bunun sonucunda tevhidi ve adalet ilkeli zeminlere oturmayan meşruiyet, milli ve devletçi argümanların hakim olduğu bir zeminde boy attı. Böylece Tanzimat süreciyle kendilerini dışarıda hisseden müslümanlar, egemenlerin (merkez) gözünde legalleşme (meşruiyet) arzusu taşıyan bir görünüm çizdiler.
En başta adını andığımız dergiler ya da örgün yapılar; bu noktadaki sapmalar karşısında müslümanlann evrilmesine/ıslahına ve Kur'ani bir görünüme ulaşmasına katkıda bulundular. Bu çerçevede yapılması gerekenler çok fakat yapıcı olanlar azdı. Egemenlerin oluşturduğu çember; yüzyıllardır müslümanların eklem yerlerinde ve zihinlerinde oluşan tortular, paslanmalar yüzünden kınlamıyordu. Bu çemberin kırılması, tortuların temizlenmesi, yaşadığımız dönemde Haksöz Dergisi'yle sağlandı.
Dergide yer alan yazıların gruplandırılacak "en"lerle ayrıştırılması kanaatimce sağlıklı bir yaklaşım değildir. Çünkü bu yazılar (soruşturmalar, siyasi analizler, kültür-sanat yazıları vd.) bireyin zihnindeki farklı dünyalara hitap eden ancak bir bütünlüğü olan yazılardır, Bugün siyasi analizlerin yapıldığı bir yazının önemli olduğunu ve gündemleştirilmesi gerektiğini düşünürken, yarın bu gündem sizi Kur'an çalışmalarının ya da usûl tartışmalarının yapıldığı bir yazıya götürebilmektedir. Böyle bir ortamda dergide yer alan yazıların "en"lerle gruplandırılması da öznel ve teknik bir değerlendirmeden öte birşey ifade etmemektedir.
Son 2.5 yıllık dönemden önce 90'lardan başlayan bir savrulma sürecine vurgu yapmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Bu dönemde başlayan 2. Cumhuriyet, sivil toplum, Medine Vesikası gibi konular ekseninde yapılan tartışmalar ya da var olan partilere yönelim; sonuçta müslümanları kısmen -yer yer tamamen- etkilemiş, bir kısım yapıların çözülmesine, bir kısmının kepenk indirmesine, bireysel anlamda da en azından zihinsel bulanıklığa yol açmıştı. Özetle 28 Şubat'a kadarki bu süreç dünyevileşmenin ölçüsüzleştiği bir dönemdi.
Dikkatli bakıldığında son 2.5 yıllık sürecin bir arınma, Kur'ani değerlere tekrar yönelme süreci olduğu görülür.
Dergi bu noktada gerek doğrularımızı korumada gerek haklarımızı savunmada tutarlı, düzeyli bir siyaset ve duruş izledi. Bu tavır ve duruş, taşradaki insanların en önemli moral kaynağı oldu.
Aynı dönemde sağcılaşma ve millileşmenin tekrar geri getirilmeye çalışıldığı bir gerçekti. Uzun yıllar verilen mücadele sonucu elde edilen İslami kimlik ve kişiliğe olan güven, yerini zillete, kaypaklığa ve korkaklığa bıraktı. Egemenlerin amentüsüne bağlılık yeminleri etmek, sembollerine sığınarak bir yerlere varmayı amaçlamak moda oldu. Ancak bütün bunlara karşı inançlarımızın gereği, kendine güvenen, kararlı, ilkeli bir tavır sergileyen Haksöz, azgın dalgalarla mücadele ederken yönünü kaybetmeyen bir gemi görüntüsü çizdi. Bu görüntüde; faydacı tavırların bize bir şey kazandırmayacağı, "yaranmadığın" bir işe yaramayacağı netliği vardı. Yine bu görüntüde; evrensel sömürünün ve içsel yozlaşmaların önündeki tek engelin, Kur'an'ın aydınlığında yürüyen, Rasul'ün ahlakını kuşanan şahsiyetlerle oluşturulacak birlikteliklerin gereği vardı...