İslam'ı mücadelede kaynak ve usul sorununu aydınlatma açısından önemli bir terkip olan "Kur'an İslamı" ifadesi, kamuoyunda yeterince amacına uygun olarak anlaşılabilmekte midir? İslam'ı hedeflerimize hizmet etmek amacıyla kullanılan bu terkip, halen bu amaca mı; yoksa egemenlerce tevhidi uyanış çizgisinin mesajının bulandırılması, geleneksel yapının düzene entegrasyonu açısından terbiye edilmesi çabalarına mı hizmet etmektedir?
Bozulma denilen şey önce zihinlerde başlamaktadır, Zihni duruşu tahrif olmuş birisinin en çarpıcı ve cazip sloganlarla bile yola gelmesi mümkün değildir.
Bu ortamda yapılacak en iyi hizmet "Kur'an'daki İslam"ın ne dediğini kimi neye çağırdığını olanca açıklığı ile ortaya koymak olmalıdır. Eğer bu mesaj sağlıklı bir şekilde hedefine ulaşırsa "Sosyete imamı çağdaş kadılar" bizzat Kur'an'daki İslam'a gölge etmemiş olurlar.
Kur'an'daki İslam kimi neye çağırmaktadır?
Hz. Musa'nın Mısır'ını örnek alalım...
İçinde yaşadığımız toplum ve zaman kesiti daha çok Musa'nın Mısır'ına benzemekledir. Kur'an; Kasas, Taha vb. surelerde bu örneği çarpıcı kişilik ve sembollerle ele alır.
Bir tarafta Firavun, Karun ve Haman vardır. Karşılarında ise Musa ve Harun. Halk köleleştirilmiş, bitmiş tükenmiştir. Halkın Musa ve Harun'la meselesi itikadi değil siyasidir. Musa'ya iman ettirmekte fakat onun devrimci hareketine katılmaya yanaşmamaktadırlar. Firavun'dan habersiz ve onun izni olmadan böyle bir işe katılmaya cesaret edememekte, hurma ağaçlarında sallandırmaktan veya içeri atılmaktan korkmaktadırlar.
Kur'an'ın Firavun tiplemesiyle vermek istediği mesaj gayet açıktır: Yeryüzünde büyüklenen, iki bin yıllık Firavunlar sülalesinin Tanrı-Devlet geleneğini devam ettiren, despot ve diktatöryal siyasal güç... Karun sermaye, Haman da saray mollası din adamıdır.
Bunlara karşın Musa, Risalet geleneğinin o zamandaki bir halkası, İslam'ın değiştirici-devrimci mesajının ateşleyicisi ve sürükleyicisidir. Harun'da mesajın yardımcısı, destekçisidir.
Musa, Firavun'un zulmüne başkaldırma teklifini alınca kendisi bile bu işten korkmuş ve çekince koymuştur. Demek ki o günkü Mısır şartları, çocukları bile doğar doğmaz öldüren, ırmaklara attıran dehşetli bir diktatörlüğü yaşamaktadır.
Musa her şeye rağmen işe koyulur. Mesajın ilk yıllarında her zaman olduğu gibi yalnızlığa mahkum olur ve mimlenir. Halk ondan kaçar. Ancak Hz. Musa'nın yılmak bilmeyen büyük mücadelesi, köleleşmiş bir halka can verir. Halk bir kurtarıcı lider olarak onun etrafında toplanır. Peşine düşer, yerini yurdunu terk ederek özgürlük umuduyla Mısır'dan çıkar. Bütün bunlar Firavun'a, Karun'a ve Haman'a rağmen olur. Hiç bir yaşam umudu görülmeyen, böcekleşmiş bir halk, Musa'nın nefesi ile ayaklanır. Tarihe 'büyük çıkış" destanı yazılır.
Kur'an'daki İslam bu örneği ayrıntılarıyla anlatıyor. Bunlar herhalde masal olsun diye anlatılmıyor. Örnek alınsın, diğer zamanların ve mekanların mücadelelerine ışık tutsun diye anlatılıyor.
Bugün için Firavun-Karun-Haman üçlüsü ve Musa-Harun ikilisi aynen caridir. Zaten Firavunluk-Karunluk-Hamanlık şahıs isimleri değil o günkü kurumların adıdır. Umera-Ağniya-Ulema gibi...
Musa'nın misyonu, her ne pahasına olursa olsun bir hareket başlatmaktır. Harun'un misyonu böyle bir harekete destek vermek, omuz dayamaktır. Firavun'un misyonu kaba kuvvet ve despotlukla karşı çıkmak, asmak, içeri atmak, küçük-büyük bütün dağları ben yarattım havasında büyüklenip böbürlenmektir. Karun'un misyonu elindeki bütün serveti ile büyüklenmeye destek vermek, bunun için hiç bir harcamadan kaçınmamaktır. Haman'ın misyonu, Firavunluğu dinen meşrulaştırmak, dine karşı dinle savaşmaktır.
Bugün için söyleyecek olursak, aktörler hemen hemen yerlerini almış durumdadırlar. Kimileri Kur'an'daki İslam diye diye dine karşı dinle karşı koymaya çalışmakta, Firavunluğu ve Karunluğu bırakıp Hamanlığa soyunmaktadır. Bunu bilerek veya bilmeyerek yapmaktadırlar.
Kur'an'daki İslam'ın mesajını vermek için Musa'nın yanında yer almak gerekir. Eğer bir İslam çağrısı Firavuna yönelmiyorsa Musa'nın çağrısı olmaz. Kur'an'daki İslam deyip duran bir zatın kitabında, yeniden yapılandırma teklif edilmekte, "türbe ve tekke İslam'ını" kaldırdığı için İslam'ın özüne bizzat düşman olan birisi "Kur'an İslam"ının destekçisi olarak övülmektedir. Savunmasız ve güçsüz insanları "kaba softa-ham yobaz" diye aşağılamakta, ülkenin Firavunları ısrarlı bir şekilde es geçilmektedir.
Kur'an'daki İslam siyasal bir İslamdır. Kur'an'ın anlattığı tüm peygamberler, istisnasız zamanın krallarıyla, despot diktatörleriyle, onların günahkar çevresiyle mücadeleye girişmişlerdir. Kur'an'daki 24 kadar peygamber içinde, zamanlarının siyasal liderleriyle ve olaylarıyla uğraşmayanı yoktur. Bunun tek bir istisnası bile gösterilmez.
"Kur'an'daki İslam" terkibi kimi endişeleri de beraberinde getirmektedir. Birçok yerde bu slogan sanki "sünneti dışlama" gerekçesi olarak algılanmaktadır. İnsanlar, "Kur'an'daki İslam'ı esas almalıyız" denince "O zaman sünnet ne olacak?" diye endişelenmektedir. Doğrusu bu terkip tek başına bu endişeyi giderici olamamaktadır. "Kuran ve Sünnet İslam"ı denince de sanki Kur'an'ın yanına ikinci bir "mutlak" kaynak koyuyormuş gibi algılanmakta, uydurma rivayetlerin "sünnet" adı altında dine sokuluşuna kilit olduğu sanılmaktadır.
Aslında kaynak sorunu Kur'an'daki İslam'da "Kitab ve Hikmet" kavramlarıyla açıklanmaktadır. Kitabdan kasıt hemen anlaşılacağı gibi "Kur'an"dır. Hikmet de Peygamberin Kuran'ı anlama; yorumlama ve içtihadlandırma çabalarıdır. Böylece Kur'an'a yaklaşımda insani bir "duruş", zamana ve mekana "tatbik örneği" oluşmuş oluyor. Bu duruş ve örnek, bir gelenek oluşturuyor. Uygulana uygulana bize tevarüs ediyor. İşte sünnet denilen olgu, bu "yaşanan gelenekten" ibarettir. Bu anlamda sünnet sadece Peygamber(s)'in uygulamalarını değil Kur'an'ın müslümanlarca mücessem hale getirilişini de içine alıyor. Buna "yaşayan icma" diyoruz. Bunun içinde Kitap. Peygamber, kabe. namaz, ezan ile ilgili Kur'an'da yer alan ve almayan uygulamalar yer alıyor. Örneğin ezan Kur'an'da geçmemektedir. Ancak bu, peygamberin de içinde bulunduğu kollektif bir içtihad çalışması ile icad edilmiş, yapıla yapıla peygamberin ve ümmetin sünneti haline gelmiştir. Zaten sünnet 'sürekli gidip gelinerek çiğnenen yol' dernektir. Peygamber'in sünneti: 'Peygamberin sürekli tekrar ederek yaptığı" demektir. Bu anlamda sünnetle hadis birbirinden ayrılmalıdır. Sünnette "Yaşayarak, yapılarak gelmesi" esasken hadis bir defa dahi olsa Peygamberdin söylediği iddia edilen sözdür.
Bu durumda müslümanlara Kur'an'daki İslam'ın kaynak olarak gösterdiği, ki asıl bulunuyor: Kitab ve Hikmet (Kur'an ve Sünnet); birisi yazılı bir kitab, diğeri de fiili uygulamadır.
"Kur'an'daki İslam" terkibi masum amacıyla yerinde olmakla beraber, ben daha çok "Kitap ve Hikmet İslamı" terkibini Kur'an'ın üslubuna daha uygun buluyorum.
'Kur'an İslamı'nın üzerine düşen "egemen işbirlikçi gölge"yi, Kur'an'daki İslam'' aslına uygun anlayarak kaldırabiliriz. Özellikle bu gölge Kur'an'daki İslam'ın siyasal-devrimci mesajı gözardı ettirilerek yapılmaya çalışılıyor. Bu mesajın dışında Kur'an'daki İslam'ın pek rahatsız edici bulunmayacağını söylemeliyim.
Egemen güçlerin, geleneksel yapıdaki Kur'an dışı kültürleri ayıklama işine pekala destek verebileceğini düşünüyorum. Tek sorun Kur'an İslamı'nın kendi iktidarlarına yönelmesi ve onların egemenliklerini sorgulamasıdır. Bu olmadığı takdirde her şeye izin verebilirler. Bu nedenle özellikle Kur'an İslamı'nın siyasal olduğunu Hz. Musa örneğinden hareketle vurgulamaya çalıştım. Bu vurguyu yapmayanlar endişeyle karşılanmalıdır.
Öte yandan "Kur'an İslamı"nı savunuyorum demekle Kur'an'daki İslam savunulmuş olmuyor. Bu bir iddiadan ibarettir. Kendisinin mehdi olduğunu söyleyen birisi de mehdi olduğunun delilini Kuran'dan çıkarmaktadır. Mezhepler, tarikatlar da "Kur'an'daki İslamın kendi çıkarımları olduğunu iddia etmişlerdir. Burada "hangi Kur'an İslamı gerçek Kur'an İslamı'dır" gibi garip bir durum ortaya çıkmaktadır.
Sosyete imamlığı yapan birisinin Kur'an İslamı, hitap ettiği çevreyi rahatlatan ve onaylayan bir İslam olmaktadır. Bu telkinle yetişen insanlar genel İslami camiaya öfke ve düşmanlık dolu bir halet-i ruhiye içine girmektedirler. Sosyete ile birlikte olunca rahat, müslümanlarla birlikte olunca kasvet içine giren sağlıksız bir ruh hali. Kur'an İslamı'nın neresinden çıkmaktadır. Bu ruh halinde olan insanlar, eskiden İslam'a düşmanken yeni tanıştıkları Kur'an İslamı'ndan sonra düşmanlıkları daha da artmakta, bir türlü dost olamamaktadırlar. Sadece düşmanla kılıf değiştirmektedir.