İnsan hayatına ilahi iradenin öngördüğü biçimde yön vermek üzere indirilen Kur'an'ın değişik olgulara ilişkin genel hükümler, metodsal öğretiler içermesi doğaldır. "Siyasal Düşünce", insan hayatı açısından vazgeçilmez öneme sahiptir. Doğal olarak Kur'an mesajının eksen sorunlardan bahseder olması son derece normaldir.
Kur'an-ı Kerimin, ele aldığı düşüncenin ekseni konumundaki sorunlara yönelik ifade tarzı; duruma, objektif koşullara göre düzeysel değişiklikler arz eder. Evrensel olguların, değişik beşeri ve sosyal fenomenlerin irdelendiği düzlemleri buna örnek gösterebiliriz. Sözgelimi Kur'an, herhangi bir düzlemde, bir sorunu irdeliyorsa, bunu olanca netliğiyle, bütün ayrıntılarıyla, incelikleriyle ve tüm yönleriyle ele alır. Bu tarz bir üslubu nikah, miras vb değişmez hükümler çerçevesinde ailesel sorunların ele alındığı ayetlerin genel akışında gözlemleyebiliriz. Başka bir yerde, sözgelimi genel hedefler ve egemen değerler bağlamında ayrıntılı anlatımlara başvurulamaz; ayrıntılar müctehidlerin ictihadlarını; farklı zaman, mekan ve durumlarda etkin olan yöneticilere bırakılır. Halkla istişare etmeyi ve insanlar arasında adaleti gözetmeyi öngören genel nitelikli ifadeler örnek verilebilir. Kur'an-ı Kerim, bu gibi durumlarda, nadiren araçsal ayrıntılara ve sorunların cüzlerine girer. Ama, daha çok hedefleri açıklığa kavuşturur, gayelere dikkat çeker, değerlere işaret eder ve normları belirler.
Bir üçüncü alan daha vardır ki, Kur'an'ın ifade tarzı, metodsal bir görünüme bürünür. Bir düşünce metodunu şekillendirir, gözlem için gerekli olan temel işaretleri diker ve iletişimin hangi düzlemlerde gerçekleşebileceğini vurgular. Bu tarz bir söylemi, Kur'an'ın, bilgi atmosferine yönelik bütünsel değerlendirmelerinde ve örneklemelerinde gözlemliyoruz. Evrensel ya da doğal olgulara ilişkin olması, sonuç itibariyle pek fark etmez. Kuran'ın bu olgulara ilişkin ifade tarzında, yöntem üzerinde yoğunlaştığını, örnekler arasında bir yolculuğa çıktığını, örneklerden hüküm çıkarsama yöntemini gösterdiğini görüyoruz. Kur'an, nereden gözleme başlanacağını, nasıl bir yargıya varılması gerektiğini ve ne gibi sonuçlar elde edileceğini somut olarak gözler önüne serer. Bu tarz bir söylem çerçevesinde Kur'an'ın ayrıntılara girdiğine pek rastlanmaz. Daha çok, Kur'an'ın dikkat çektiği yöntemleri esas alarak hareket etmenin veya bunları göz ardı eden bir tavır içinde olmanın doğuracağı olumlu ya da olumsuz sonuçlara göndermede bulunur.
"Siyasal düşünce ve siyasal bilgiler" üzerinde düşmeye çalıştığımız zaman, bu tür bir düşünce ve bilginin Kur'an söylemi içinde, bütünsel hedefler bağlamında irdelendiğini görüyoruz. Bu çerçevede Kur'an genel hedefleri açıklığa kavuşturur, bütünsel çerçeveler çizer. Bunlar aracılığıyla öteye yol bulmayı insana bırakır. Bunların muhtemel sonuçlarına işaret etmekle yetinir ve insan aklına, ayrıntıları çizme ve belirginleştirme gücüne sahip olduğunu anımsatır. Söylemin, ifade tarzının yol göstericiliğine destek nitelikli ek olarak da zamanı ve mekanı aşan deneyimleri ve birikimleri sunar. Aklın ve düşüncenin pratize edilmiş, ürünlerinden, nass'dan çıkarsanan sonuçlardan, somut deneylerin verilerinden reel örnekler sergiler.
Siyasal düşünce, başka herhangi bir düşünce gibi, insan aklının hayatı düzenlemeye yönelik bir fonksiyonudur ki bilinmeyene ulaşma amacı bilinen önermelere dayalı olarak belirginleşir. İnsan düşüncesi, kaynaklarını ve yöntemlerini belirleyen inançsal temellerinden ve bütüncül bir bakış açısından ve hayat modelinden kaynaklanır. Bunlar aynı zamanda insanın bilgi teorisinin şekillenmesine de önayak olurlar. Dolayısıyla, müslümanların da genel görüşlerinden kaynaklanan siyasal bir düşünceleri vardır. Bu genel görüşün temelleri ve kaynaklan, söz konusu düşünce çerçevesinde açıklığa kavuşma imkanını bulmuşlardır. Bu nedenle, bir araştırmacının, tek hüküm mercii ve mutlak başvuru kaynağı olarak Kur'an'ı, başlangıç noktası olarak algılamasının, İslam'ın siyasal düşüncesini bütünsel değerlendirmesi, hedefleri ve amaçları çerçevesinde Kur'an'dan edinmeye çalışmasının yadsınacak bir tarafı yoktur. Bu ilk adımdan sonra, bir araştırmacı bu düşüncenin ayırıcı işaretlerini tasavvur etmeye başlayabilir. Düşüncenin İslam'ın tarihsel ve toplumsal pratiğine yansıyış biçimini irdeleyip, değişik siyasal bilgilerin kapsam alanına giren farklı olgulara ilişkin hükümlerin, yargıların ve görüşlerin alimler tarafından nasıl algılandığını en somut örnekler aracılığıyla gözlemleyebilir.
Dr. Abdulkadir et-Ticani tarafından kaleme alınan ve tarafımızdan Türkçe'ye çevrilen "Siyasal Düşünce Metodolojisi" adlı eser, bu açıdan başarılı sonuçlar elde etmiştir. Sosyal ve beşeri etüdler bağlamında üzerinde durmaya değer örnekler sunmuştur. Bu sayede, kurallara ve bilgi temellerine ilişkin olarak Kur'an-ı Kerim'de önemli ve temel nitelikli verilerin bulunduğunu gözlemleyebiliyoruz. Bunlara dayalı olarak çeşitli öneriler ve taslaklar ileri sürülmüştür. Bugün büyük ölçüde ihtiyaç duyulan bilgi teorileri, bu çalışmadan hareketle şekillendirilebilir. Özellikle bugün egemen olan toplumsal ve beşeri bilimlerin, bu bilimlerin şekillenmesinde etkin rol oynayan seküler yöntemlerin kronik krizlere yol açtıklarını düşündüğümüzde bu ihtiyacın oranı kendiliğinden ortaya çıkar. Çünkü beşeri bilimlerin ve yöntemlerin yakalarını kurtaramadıkları ayrışma krizleri, modernizm ile birlikte gündeme gelmiştir. Bu dönemde insan, doğa, tarih ve dinler yöntemlerin ayrılığı dolayısıyla parçalanma krizine girmişlerdir. Ayrışmaya, atomize edilmeye duçar olmuşlardır. Ancak insan, bütün bunlar arasında bir bileşim gerçekleştirmeye kalkışınca, bilgiler ve yöntemler, çaresiz ve şaşkın bir portre çizmiştir. Böylece, değişik çıkarımlardan yararlanma, onlara dayanak bulma yönüne gitmiştir. Bunlar öyle çıkarımlar ki, çaresizliğin algılanışını sağlayan ruhsal ve manevi beklentileri ortadan kaldırmadığı gibi, talan, vurgun ve yağma esaslı düşünceleri beslemekten başka bir işe yaramıyor. Tarihin sonu, modernizmin sonu, liberalizmin sonu ve insanın sonu gibi çeşitli eskatolojilerin bu ortamdan beslendiklerini görüyoruz.
Hiç kuşkusuz bu eskatoloji felsefesinin gelip dayanacağı son nokta nihilizm veya absürdizm ya da her ikisinden başka bir şey değildir. Onun bir bileşim meydana getirmesi düşünülemez. Çünkü bileşim, evrensel bir metoda ve evrensel bir görüşe dayanır. Böyle bir metod ve görüşün kaynağı da evrensel bir kitaptan başkası olamaz. Şu varlık aleminde tek evrensel kitap da Kur'an-ı Kerim'dir. Şu halde insana, postmodern insana ayrışmayı ve bileşimi öğretecek evrensel bir hayat sistemini önerme gücünü sadece Kur'an sergileyebilir.
Kur'an'la iletişim kurmak, insan düşüncesinin ilgi alanlarından her hangi birisinin temellerini Kur'an'da, algılamaya çalışmak, Kur'an'ın metotsal normlarını belirginleştirmeyi gerektirir. Bu alanda Kur'an'la iletişim kurmanın metodunu belirlemiş olmayı kaçınılmaz kılar. Aynı şekilde, söz konusu sorunlara ilişkin kavramın da Kur'an'ın bilgi yöntemine dayalı olarak belirginliğe kavuşturulması zorunluluğu vardır. Bilindiği gibi İslam'da siyaset kavramı ile çağdaş siyasal bilimler çerçevesinde kullanılan politika kavramı aynı şey değildir. Tersine İslam'da siyaset kavramı, farklı bilgi temellerine dönüktür, değişik bir bilgi sistemine dayanır, bambaşka bir başvuru çerçevesidir ki, kendine özgü bilimsel içerikleri, sınırlandırmaları ve medeniyet boyutlarını kapsar. Bu medeniyetin boyutları; önce insanın nefsinden başlar. Sonra aileyi şekillendirir. Oradan toplumsal yapılanmaya, bir ümmet oluşturmaya ve bir devlet görünümünde üst yapısını kurmaya yönelir. Bu amaçla birçok araç kullanır. Bu araçlar arasında bütün şekilleriyle eğitim ve bütün düzeyleriyle öğretim yer alır. Bununla güdülen amaç, maddi ve manevi arınma ve dünyanın bayındır kılınmasıdır. Ancak hiç bir şekilde yönetim veya iktidar gözardı edilemez. Yeter ki objektif koşullar elversin.
Yazar araştırmasında esas aldığı yönteme ilişkin olarak şunları söylüyor:
"Bu çalışma sırasında, Kur'an-ayetlerini sosyal ve siyasal olayları açıklamaya ilişkin kimi kanıtları pekiştirici destek kanıtlar olarak algılamadım. Çünkü bu tarz bir kanıtlama, bizi yüzeysel bilgiden öteye götürmez. Bununla beraber, araştırmacıların genel eğilimi bu yöndedir. Bakıyorsun bir araştırmacı, sosyal (veya doğal ya da psikolojik) bir olguyu analiz edip çeşitli bilimsel yargılara ulaştıktan sonra, bu çıkarsamaları destekleyici kanıtlar bulmak amacıyla alelacele Kur'an'a göz gezdirir. Bu benim tarzım değildir. Çünkü ben, bir Kur'an ayetini, başlı başına bir olgu olarak görüyorum. Parçalarının ve akışının dikkatli bir analize tabi tutulması gereken bir olgu şeklinde yani. Onun derinliklerine dalmalı. Ki, içerdiği bilgileri ve 'anahtar' terimleri algılayabilelim. Sonra da sosyal fenomenlerin analizi ve kavranışını onun ışığında gerçekleştirebilelim. Bu yöntemle ben, Kur'an ayetlerini irdelemiş, incelemiş ve etüt etmiş oluyorum, onları önceden belirlemiş sonuçlara göre yorumlamıyorum.
"Kitabın konusu, siyasal düşüncenin temel prensiplerinin araştırılmasıdır. Siyasal İslam'ın tarihi veya İslami devlet şekilleri değil. Kitap çerçevesinde bu araştırma, Kur'an'ın Mekke döneminde inen kısmıyla sınırlı tutuluyor. Kur'an'ın Medine döneminde inen ayetlerini, bu ayetlerin içerdiği yasama nitelikli açıklamaları ve olayları kapsamıyor. Doğru yol üzerindeki (raşid) halifelerin dönemini, bu dönemde meydana gelen olayları, düşünce, düzen ve ilişkiler bazında yaşanan gelişmeleri hiç kapsamıyor. Siyasetin arka planında yer alan temel prensiplere ilişkin bir araştırmadır bu. Bu açıdan siyaset felsefesiyle ilgili olabilir, ama siyaset bilimleriyle değil. Bu ikisi arasındaki fark ise, konunun uzmanlarınca bilinmektedir."
Kur'an'ın Mekke döneminde inen kısmıyla Medine döneminde inen kısmı arasında amaç ve araç birliği bulunduğunu vurgulamaya dönük olarak Yazar şu değerlendirmede bulunuyor: "Kur'an'ın Mekke döneminde inen kısmıyla Medine döneminde inen kısmı arasındaki ayrılık ve öncelik durumu mutlak ve kesin değildir. Tam tersine -özellikle Kur'an'ın tamamlanmasından sonra- Kur'an'ın Mekke'de inen kısmıyla Medine'de inen kısmının konulan itibariyle iç içe girdiğini, anlamları sunma ve kanıtlama bakımından birbirlerini bütünlediklerini görüyoruz. O kadar ki, iniş zamanlarının ve mekanlarının farklı olması, Kur'an'ın bu iki kısmın: birbirinden ayırdetmeye yetmiyor. Kur'an'ın Mekke'de, Medine'de, seferde, hazarda, yazda ve kışta inen tüm kısımları aynı kumaşın dokularıdır. Hatta kimi zaman, bir kimse ifade tarzının ahengini karıştırmadan ve anlamı bozmadan bir ayeti yer aldığı organik surenin dışına çıkarıp coğrafi ve tarihsel konumuna döndüremez. Ayetlerin bu tarzda bir araya getirilmiş olmaları dikkat çekicidir, bizzat Kur'an'ın mucizeliğinin bir kanıt olarak algılanmalıdır.
Bu çerçevede Yazar kitapta esas alan araştırmayla ilgili teknik bilgiler de vermektedir. Buna göre:
a) Mekke döneminde indirdikleri ittifakla kabul edilen uzun surelerden biri (Araf sûresi) seçilmiştir. Bu surenin, siyasal ilkelerin tümünü değilse de, büyük bir kışımı kapsadığı varsayımından hareketle temel prensipler irdelenmiş, geri kalan hususlara değinilmemiştir. Bütün sure tarandıktan sonra araştırmanın mihveri olarak kabul edilmiştir.
b) Başvuru mercii konumundaki bu sureyi sunarken, Kur'an'ın Mekke'de inen kısmının tamamı bu anlayışla taranmıştır, değişik surelere serpiştirilen temel ilke parçaları derlenmiştir. Sûrenin genel akışı içinde eksen olarak seçilen bir ayetin ifade tarzı ek açıklamalara ihtiyaç bırakmıyorsa eğer, destek açıklamalar bulmaya yeltenilmemiştir.
c) Bu aşamadan sonra Mekke döneminde peşpeşe inen ve İslam devletinin siyasal ilkeleri konusunu en açık şekliyle sunan bir grup Mekke inişli sûre seçilmiştir. Böylece, birinci aşamada ortaya konan manzaranın eksik yönleri tamamlanmaya çalışılmıştır. Eğer birinci ve ikinci aşamadan sonra, Kur'an'ın Mekke döneminde inen kısmından olup bu çerçevede ele alınmayan bölümler kalırsa, bunun tek nedeni, söz konusu bölümlerin içeriklerinin araştırma konusuyla yakından ilgili olmamaları ya da araştırma konusuyla yakından ilgili olup da temel ilkeler niteliğine sahip olmamaları veya konuyla doğrudan ilgili olmalarına karşın bu bölümle ilgili olmamalarıdır. Bu gibi hususlar, çalışmanın ve araştırma planının öngördüğü biçimde başka bölümler çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Bu bakımdan eserin, Kur'an merkezli konu araştırmalarına ilişkin orijinal bir çalışma modeli sunduğunu düşünüyor ve bu açıdan da yararlı olacağına inanıyoruz.
Bu kitap, Ekin Yayınları tarafından yayınlandı.