Kur'an, özgürlüğe doğrudan vurgu yapmaz. İnsanları Allah’a, elçisine ve Müslüman yöneticilerin Kur'an’a ve Sünnet’e uygun söz ve uygulamalarına itaati teşvik eder. Böyle yapan insan aslında kendisini kula kulluktan uzaklaştırmış ve özgür kılmış olur. Bunu anlamada akıl sahipleri bir zorluk yaşamaz. Bu araştırmada Kur'an’da yer alan bazı ifade kalıplarına1 odaklanılmış ve itaat kategorileri ona göre oluşturulmuştur. Söz konusu kalıplar şunlardır:
1. “Kim Allah’a ve Resul’üne itaat ederse…”
2. “Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
3. “Allah'a itaat edin! Resul’e de itaat edin!”
4. “İtaat etme!”
Bu kategorilerde yer alan ayetler, Rudi Paret’in ifadesiyle “paralel pasajlar yöntemiyle”2 ve klasik, modern dönem tefsirler ve Kur'an konulu kitapları içeren literatür bağlamında ele alınacaktır. Amaç, belirtilen kalıplar çerçevesinde Kur'an’da itaat konusunun çerçevesini çizmektir.
“Allah'a İtaat Edin ve Resul(ün)e de” Kategorisi
İtaat kelimesi Arapçada طوع kökünden türer ve boyun eğmek ve uyum göstermek anlamına gelir.3 Peygambere itaat edilmesi, onun Allah'ın ortağı olmasından dolayı değil, Allah’ın vahyini, öğretilerini insanlara bildirdiği ve uygulamada örnek olduğu içindir. Kim Resul’e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur:4 “De ki: Allah’a itaat edin ve Resul’e de. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 3/32). Zaten Resulullah (s) değil Allah şârîdir/hüküm koyucudur. Resulullah’ın (s) koyduğu hükümler ilahi hükümlerin netleştirilmesi kapsamındadır. Yüce Allah, hiç kimseyi hükmüne ortak etmez (Kehf, 18/26). Taberî'ye göre ayette itaati istenen kimseler Necran Hristiyanlarından bir gruptur. Şüphesiz ki onlar, Hz. Muhammed’in (s) Allah'ın hak ile gönderdiği bir elçi olduğunu yakinen bilmektedir. İncil'de bu bilgi mevcuttur.5
Kur'an'da faiz yeme yasağı bağlamında “Allah'a itaat edin ve Resul’e de ki size merhamet edilsin.” (Âl-i İmrân, 3/132) denilmektedir. Faiz yiyen kimse, Allah'a ve Hz. Peygamber’e (s) itaat etmediği için Allah'ın rahmetinden nasıl uzaklaştırılıyorsa diğer hususlarda da itaat etmeyenler Allah'ın rahmetinden öylece uzaklaştırılır. Allah'a ve Hz. Peygamber’e (s) itaat, iman etmiş kişinin niteliğidir. İman eden kişinin itaatsizliği söz konusu olduğunda pişmanlık duyar ve tövbe eder.6 Bu ayette faiz yasağının rahmet olduğuna da işaret vardır.7 Razi, Mu`tezile’nin rahmetin inişinin Allah'a ve elçisine itaate bağlı olduğu görüşünde olduğunu belirtir.8
Kur'an'da müminlere savaş sonrası ganimetlerin bölüştürülmesinin Allah'a ve Resul’üne ait olduğu belirtilmektedir. Gerçekten mümin kimseler iseler onlardan Allah'tan korkmaları ve birbirleriyle aralarını düzeltmeleri istenir ve onlara “Allah'a itaat edin ve Resul’üne de.” (el-Enfâl, 8/1) denilmektedir. İbn Zeyd burada Allah ve Resul’üne teslim olmak gerektiğinin ve her ikisinin de istedikleri gibi hüküm verebileceklerinin kastedildiğini ifade etmektedir.9
Birtakım Müslümanlar Resulullah (s) ile özel görüşme talebinde bulunuyor ve bunu sıkça yaptıkları için de gereksiz yere onun vaktini alıyordu. Bu nedenle Yüce Allah,Resulullah (s) ile görüşmek isteyenlere bir sınırlama getirdi. Onunla görüşmek isteyen müminlerden bazıları görüşmeden önce sadaka verip yoksullaşmaktan korktu. Allah da Hz. Peygamber (s) ile görüşmek isteyen müminleri sadaka vermekten muaf tuttu. Namazı gereği gibi kılmaları ve zekâtı vermeleri uyarısında bulunulduktan sonra onlara şöyle denildi: “Allah’a itaat edin ve Resul’üne de. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Mücâdile, 58/13).
Müslümanların ortak noktası vahiy ve Resulullah’ın (s) örnekliğidir. Müslümanlar bunu göz ardı ederlerse aralarında anlaşmazlık çıkar ve etkinliklerini kaybederler: “Allah'a itaat edin ve Resul’üne de. Birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız, devletiniz gider. Sabredin çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Enfâl, 8/46). Hem savaşla hem de diğer konularla ilgili emir ve tavsiyelerde Allah ve Resul’üne itaat edilmelidir. Nitekim Uhud savaşındaki yenilginin nedeni, Hz. Peygamber’in (s) emirlerine okçuların itaat etmemesiydi.10
“Kim Allah’a ve O’nun Peygamberine İtaat Ederse” Kategorisi
Kur’an’da “kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse” kalıbı dört ayette geçmektedir. Bu bölümde söz konusu ayetler, bu kalıbın yer aldığı surelerin nüzul sırasına göre yorumlanacaktır.
Allah’a ve peygamberine itaat ile büyük kurtuluş arasında bir ilişki vardır:11 “Allah, yaptıklarınızı düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve O’nun peygamberine itaat ederse büyük bir kazanç elde eder.” (el-Ahzâb, 33/71). Allah’a ve Hz. Peygamber’e (s) itaat emrini yerine getirenler dünyada yaşadıkları zorluklar karşısında güçlü olur. Bu kazançtan daha büyük olanı ise ahirette affedilenlerden ve cenneti hak edenlerden olmaktır.
Allah’a itaat, O’nun, peygamberi kanalıyla bildirdiği dinî kurallara uymaktır. Kur’an miras bölüşümünden söz eden ayetlerin ardından şöyle demektedir: “Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat ederse Allah onu içinde sonsuza kadar kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.” (en-Nisâ, 4/13). Peygambere itaat de aslında onun Allah’tan getirdiği kurallara uymaktır. Bu sebeple peygambere itaat, Allah’a itaatin kendisidir. Yani farklı iki itaat söz konusu değildir: “Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse biz seni onların üzerine koruyucu olarak göndermedik.” (en-Nisâ, 4/80). “İki itaat de aynı şey ise o zaman niye tekrar edilmiştir?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap verilebilir: Peygamber beyan edicidir. Yani o, Kur’an’daki nazari bilgileri pratiğe aktarmakta, Kur’an’ın muhataplarından bir kısmına kapalı gelen ayetleri açıklamaktadır. Bu görevi ona Yüce Allah vermiştir. O halde Peygamber’in (s) emir ve yasakları da içtihatları da aynı şekilde bağlayıcıdır; çünkü Peygamber’in yanılması durumunda vahiy, ona yanıldığını haber vermiş ve onu düzeltmiştir. Kur’an Hz. Peygamber’e (s) itaati emrettiği gibi onu iman edenlere örnek de göstermiştir. Örnek alınması istenen Peygamber’in yanılmaları düzeltilmemiş olursa o yanılmalar da örnek olarak gösterilmiş olur ki Yüce Allah’ın, yanılmaları örnek göstermesi düşünülemez.12 Bu söylenenlerden onun içtihadî konularda ümmetine hiç danışmadan hareket ettiği gibi bir sonuç da çıkarılmamalıdır.
Şu kimseler kıyamet gününde Allah’ın rızasını kazanacak ve azaptan güvende olacak kimselerdir:13 “Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat eder, Allah'tan korkar ve O'ndan sakınırsa işte kurtuluşa erenler onlardır.” (en-Nûr, 24/52). Hz. Peygamber’in (s) görevi Allah’tan gelen vahyi insanlara tebliğ etmek, onu açıklamak ve insanlara rehberlik etmektir. Peygamber kimseye inancı dayatmaz. Medine’de toplumu yönetirken de görevi, toplumun huzur ve güvenini sağlamaktır. Hz. Peygamber (s) toplumun yöneticisi olması nedeniyle ancak topluma zarar veren davranışlardan dolayı suç işleyenleri cezalandırırdı. Bunu, peygamberlik sıfatıyla yahut Allah adına değil yönetici sıfatıyla yapardı. Böyle olması, bu alanda verdiği hükümlerin vahiy sonucu olmamasını gerektirmez. Bunun dışında kalan konularda herkes dine uymanın yahut uymamanın karşılığını ahirette görecektir.14
Şu kimseler cihada gitmek konusunda mazur kabul edilir: “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. Kim Allah'a ve O’nun peygamberine itaat ederse (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu acıklı bir azapla azaplandırır.” (el-Fetih, 48/17). Yani Allah’a ve O’nun resulüne itaat eden, müşriklerin Allah düşmanı olanlarıyla savaşmaya davet edildiğinde bu çağrıya olumlu karşılık veren kimseleri Allah cennetine yerleştirecektir.15
Görüldüğü gibi kim Allah’a ve O’nun resulüne itaat ederse doğru yolda olacaktır ve ahirette de cennetle ödüllendirilecektir.
“Allah’tan Korkun ve Bana İtaat Edin” Kategorisi
Kur’an’da on ayette peygamberlerin kavimlerine İslam’ı tebliğ ederken “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” uyarısında bulundukları belirtilmektedir. Kur’an’da bu uyarı Hz. Şuayb ve Hz. Lût’tan bir; Hz. Nûh, Hz. Hûd, Hz. Sâlih ve Hz. Îsâ’dan ikişer defa nakledilmektedir. Bu bölümde söz konusu kalıp, peygamberlerin risalet görevi sırasına uygun şekilde değerlendirilecektir.
Hz. Nûh’un kavmi kendilerine gönderilen elçileri yalancılıkla suçladı. Bunun üzerine Hz. Nûh onları Allah’tan sakınmaya davet etti. Ardından da onlara kendisinin güvenilir bir elçi olduğunu söyleyerek şöyle bir uyarıda bulundu: “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” O, bu çabasına karşılık onlardan bir şey de beklemiyordu. Ardından Hz. Nûh aynı uyarıyı onlara bir kez daha yaptı (eş-Şuarâ, 26/105-110).
Hz. Nûh’unkinden farklı olarak Âd kavmi, “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” şeklinde Hz. Hûd’un sözünün yer aldığı bağlamda “Hûd’un kavmi” şeklinde kullanılmamaktadır. Söz konusu her iki kavim de elçileri yalanlamaktaydı. Kardeşleri Hûd da Hz.Nûh gibi onları Allah'tan sakınmaya çağırdı ve güvenilir bir elçi oluşuna dikkat çekti. Ardından o da “Allah’tan korkun ve bana itaat edin.” dedi. Bu uyarısının ardından o da çabasına maddi karşılık beklemediğini belirtse de aynı uyarıyı yapmadan önce Hz. Nûh’tan farklı olarak onlara şu soruları yöneltti: “Siz her yüksek yere bir alamet dikerek eğleniyor musunuz? Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz? Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?” (eş-Şuarâ, 26/123-131).
Nasıl Âd kavmi bu bölümde ele alınan uyarı bağlamında “Hûd’un kavmi” şeklinde yer almadıysa benzer şekilde Hz. Salih’in kavmi de Hz. Salih’e atfedilmeksizin Semud kavmi şeklinde müstakil olarak belirtilmektedir. Hz. Salih’in onlara söyledikleri, Hz. Nûh ve Hz. Hûd’un kavimlerine söyledikleri ortak sözlerle aynıdır. Farklı olarak Hz. Salih, kavmine şunları söylemektedir: “Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız? Böyle bahçelerde, çeşme başlarında? Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında? (Böyle sanarak) dağları oyup ustaca evler yapıyorsunuz.” (eş-Şuarâ, 26/141-150).
Konu bağlamında Hz. Nûh’a olduğu gibi Hz. Lût’a da kavmi atfedilerek belirtilmiştir. Hz. Lût’un söyledikleri önceki üç peygamberin ortak sözleri ile aynıdır. Farklı olan sözleri şöyledir: “Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!” (eş-Şuarâ, 26/160-166).
Hz. Şuayb’ın elçi olarak gönderildiği Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçlamış bir topluluktur. Semud ve Âd kavminin, peygamberlerine atfen adlandırılmaması gibi Eyke halkı da Hz. Şuayb’a atfedilerek belirtilmemektedir. Önceki dört peygamberle ortak sözleri sarf eden Hz. Şuayb farklı olarak şöyle demektedir: “Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Sizi ve önceki nesilleri yaratandan korkun.” (eş-Şuarâ, 26/176-184).
İsrailoğullarına örnek (mesel) kılınan Hz. Îsâ’nın (ez-Zuhruf, 43/59) söz konusu uyarı bağlamında söyledikleri önceki peygamberlerin söylediklerinden oldukça farklıdır. O açık delillerle geldiği zaman onlara hikmet getirdiğini ve ayrılığa düştükleri şeylerden bir kısmını onlara açıklamak için geldiğini söylemekte ve “Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itaat edin.” demektedir; çünkü Allah, onun da onların da rabbidir. Öyleyse O'na ibadet etmelidirler. Zaten doğru yol da budur (ez-Zuhruf, 43/63-64). Hz. Îsâ ondan önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve onlara haram kılınan bazı şeyleri de helal kılması için gönderilmiş, onlara Rablerinden bir mucize getirmiş ve şöyle demiştir: “O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin!Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” (Âl-i İmrân, 3/50-51).
Sonuç olarak şöyle denebilir: Yukarıdaki peygamberlerin ortak yönlerinden birisi de kavimlerinden şu talepte bulunmalarıdır: Allah'tan korkun ve bana itaat edin! Tebliğde “korkutmanın yadsınamazlığını” gösteren bu uyarı bağlamında söz konusu peygamberlerden Hz. Hûd, Hz. Sâlih ve Hz. Şuayb’ın kavimleri o peygamberlere atfen değil müstakil olarak belirtilmiştir. Hz. Îsâ’nın gönderildiği kavim hariç diğer tümünün peygamberi değil peygamberleri yalanladığından söz edilmiştir. Hz. Îsâ ile ilgili olarak belirtilen iki ayet hariç, söz konusu uyarının tümü Şuarâ suresinde yer almaktadır. Bu uyarıda kısa aralıklarla iki defa bulunan peygamberler gibi Hz. Îsâ da iki defa aynı uyarıda bulunmaktadır ama onun uyarıları iki ayrı surede yer almaktadır.
Kur'an'da “İtaat Etme!” Yasak Kategorisi
Bu bölümde Hz. Lokman'ın oğlunun ve Resulullah'ın “İtaat etme!” emri ile muhatap alındığı ayetler, Elmalılı Hamdi Yazır'ın (1878-1942) Hak Dini Kur'an Dili adlı eserindeki yorumları çerçevesinde değerlendirilecektir. Amaçlanan şey, ikisine konulan yasağın anlam çerçevesini belirlemek ve günümüz Müslümanlarının pratiğine söz konusu ayetler bağlamında projeksiyon tutmaktır.
Kur'an'ın şirk açısından itaat yasağı getirdiği kimseler, normal şartlarda en çok itaat edilmeyi hak eden anne ve babalardır. Allah insana, “ana-babasına iyi davranmasını” tavsiye etmektedir. Eğer onlar çocuklarına karşı, “hakkında bilgi sahibi olunmayan bir şeyi Allah'a ortak koşma konusunda” ısrarcı olurlarsa çocukları onlara itaat etmemelidir (Ankebut, 29/8). Aynı konuyu Kur'an, Hz. Lokman'ın dilinden de aktarmaktadır: “Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy.” (Lokman, 31/15). Yani “Anaya babaya da teşekkürü insana tavsiye etmiş olmamızla beraber, onlar seni bana şirk koşasın diye zorlarlarsa hiçbir ilimde yeri olmayıp imkânsız olan şirki isnad ettirmek üzere seni sıkıştırırlarsa o konuda ikisine de itaat etme fakat onlara normal şekilde yardımcı ol. Yani günaha iştirak etmeksizin şeriatın razı olacağı iyilik ve insanlığın gerektireceği şekilde beraberlerinde bulun".16
Kur'an-ı Kerim'in “yaygın kanaate göre ilk” suresinde kime itaat edilmemesi gerektiği Resulullah’a (s) şöyle ifade edilmektedir: “Hayır! Ona boyun eğme! Rabbine secde et, O’na yaklaş!” (el-Alak, 96/19). Yani, “Kendini zengin gören, yalancı, canî olanı ve namazdan alıkoyan azgını dinleme! Rabbine itaat etmekte sebat eyle, secde et ve Allah'a yaklaş.”17
İtaat edilmemesi gereken bir kesimin de yalanlayıcılar olduğuna Resulullah’ın (s) dikkati çekilmektedir: “Şu halde yalanlayanlara itaat etme.” (el-Kalem, 68/8). Yani o, Rabbinin gösterdiği yolda gitmeli ve yalanlayıcılara itaat etmemelidir. Gerçekleri yalanlayan, yalan üretmeye çalışarak yalancılık eden ve sonunda kendilerini yalanlayacak olan inkârcıları dinlememeli, tanımamalı, onu götürmek istedikleri yanlış yola girmemeli, haksızlıklarına, isyanlarına rağmen görevine, o yüce ahlâkın hayata geçirilmesine devam etmelidir. Kalem suresindeki Hz. Peygamber’e (s) dönük bu emir, özel olarak onu muhatap alsa da aklı olan herkese bir öğüttür. Yani, “Hakkı tanımayan, cezasına inanmayan inkârcıları tanıma, yalanlarına aldanmaktan, düşecekleri kötü sonuca düşmekten sakın; uyanık ve samimi ol.”18
Resulullah'a (s) konulan yasaklardan biri de sürekli yemin eden, aşağılık kimseye itaattir: “Sürekli yemin edip duran, aşağılık hiçbir kimseye itaat etme.” (el-Kalem, 68/10). O, çok yemin etmeye alışmış, eğriye de doğruya da yemin edip duran kimselerin hiçbirine itaatedilmemelidir. Yemin bir zorunluluk ve kesin bir gereklilik durumunda hakkı vurgulamak ve ortaya çıkarmak için yapılır. Çokça yemin etmek ise onu hafife almaktır.19
Kur'an-ı Kerim son peygamberden, kâfirlere itaat etmemesini ve Kur'an ile onlara karşı olanca gücüyle büyük bir çaba içinde olmasını istemektedir: “Öyleyse inkârcılara boyun eğme ve onlara karşı onunla (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.” (el-Furkan, 25/52). O kâfirlere itaat etmemeli, Furkan (Kur'an) ile onlara karşı olanca gücüyle büyük bir cihad yapmalıdır. Bu sure Mekkî olduğu için daha savaşma emri verilmeden gönderilen bu büyük cihad emri, her cihadın başıdır. Bu emre muhatap olan Peygamber’in (s) elinde Kur'an'dan başka bir silah yok iken Kur'an mucizesi, o büyük cihadı yapmaya yeterli gelmekte ve Mekke'den başlayan bu cihad, bütün dünyaya yayılmaktadır.20
Resulullah (s) sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber gönülden sabretmeli, dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirmemelidir. Kalbi, Allah'ı anmaktan gafil kılınan, kendisinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uymamalıdır (el-Kehf, 18/28). Allah'tan korkmalı, kâfirlere ve münafıklara itaat etmemeli (el-Ahzâb, 33/1), onların ezalarına aldırmamalı, Allah'a dayanmalıdır (el-Ahzâb, 33/48) ancak onların sözlerine dikkat kesilip de görevini yerine getirmekten çekinmemelidir. Yalnız Allah'tan korkmalı ve O'na itaat etmelidir.21 Resulullah (s), onların yaptıkları ve yapacakları eziyetleri kafasına takmamalı, onlara itaat etmemelidir. Tersini yapıp o da onlara eziyet etmeye kalkışmamalıdır.22
Resulullah (s), Rabbinin hüküm vermesi için sabretmeli, hiçbir günahkâra yahut nanköre itaat etmemelidir (el-İnsân, 76/24). Yani Allah'ın ileride vereceği hükmü gözetmelidir çünkü çekilen zahmetlerin güzel bir sonu vardır. Sabırsızlık edip de günaha veya küfre davet eden inkârcı kimseye itaat etmemelidir.23
Görüldüğü gibi Kur'an, şirke çağıran, namaz kılanı engelleyen, yalanlayıcı, inkârcı ve münafık kimselere itaati yasaklamaktadır. Allah'a itaat etmeyene (gönüllü) itaat edilmez!
Sonuç
İslam’a göre özgürlük Allah’a kulluktadır. Kur'an, Allah’a itaate çağırırken O’nun resulüne itaate de vurgu yapar. Her iki itaatin sonucunda kârlı bir kazanç (cennet) elde edilecektir. Onlar ahirette azaptan emin olacaktır. Peygambere itaat çağrısı sadece son peygamberle ilgili bir konu değildir. Önceki peygamberlere de toplumları itaate çağrılmıştır. Kur'an, Allah’a ve elçisine itaate çağırırken bir yandan da “kime itaat edilmemesi gerektiği” konusunu da gündeme getirmekte böylece itaat konusunu iyice netleştirmektedir. Resul’e itaatin tam olarak gerçekleşmesi için Kur'an’ın yanında Sünnet’in de okunması, anlaşılması ve hayata geçirilmesi gerekir. Bu nedenle müminlerin okuma programları ve sohbetleri, ayetlerin yanında muhakkak Sünnet’i de içermelidir. Bu usul, vahdetin anahtarıdır.
Dipnotlar:
1- Kur'an’da itaat kategorileri içinde ele alınabilecek “Allah’a itaat edin ve Resul’e itaat edin.”, “Allah’a itaat edin ve Resul(ün)e de” kalıpları için bk. Murat Kayacan, “Yorumbilim Çerçevesinde Kur’an’da Allah ve Peygamber”, Haksöz Dergisi, Sayı: 376 (2022), 47-54.
2- Paret, Kur’an’ın anlaşılması için Kur’an’daki benzer ifade ve deyimlerin geçtiği pasajların iyi tahlil edilerek benzerlikler üzerinden ortak mesajlar çıkarılabileceğini savunmaktadır. Bk. Hüseyin Polat, Alman Oryantalistlerden Kur’an ve Tefsir Çalışmaları (Rudi Paret Örneği) (Elazığ: Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri, Yüksek Lisans Tezi, 2021), 113.
3- El-Khalîl b. Ahmed el-Ferâhîdî, Kitâbü’l-ʿayn, thk. Mehdi el-Mahzûmî - İbrahim es-Sâmerrâî (Bağdat: Daru Mektebeti’l-Hilâl, ts.), 2/209.
4- İbrahim Sarmış, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak (İstanbul: Ekin Yayınları, 2007), 2/508.
5- Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Camiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şakir (Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1420), 6/325.
6- M. Sait Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri (Beyan Yayınları, 2012), 1/418.
7- Muhammed Ebû Zehra, Zehratu’t-Tefâsîr (Kahire: Dâru’l-Fikri’l-Arabî, ts.), 3/1409.
8- Fahruddin er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb (Beyrut: Daruİhyai Turasi’l-Arabi, 1420), 9/364.
9- Taberî, Camiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, 13/381.
10- Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri, 2/394.
11- Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed Zemahşerî, el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûnü’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl (Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-’Arabî, 1407), 3/564.
12- Şimşek, A.g.e, 1/482.
13- Taberî, A.g.e, 19/206.
14- Şimşek, A.g.e, 3/495.
15- Taberî, A.g.e, 22/223.
16- Muhammed Hamdi Yazır Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili (İstanbul: Eser Neşriyat, 1979), 6/3845-3846.
17- Elmalılı, A.g.e, 8/5962.
18- Elmalılı, A.g.e, 8/5271.
19- Elmalılı, A.g.e, 8/5272.
20- Elmalılı, A.g.e, 5/3601.
21- Elmalılı, A.g.e, 6/3868.
22- Elmalılı, A.g.e, 6/3911.
23- Elmalılı, A.g.e, 8/5513.
Kaynakça
- Ebû Zehra, Muhammed. Zehratu’t-Tefâsîr. 10 Cilt. Kahire: Dâru’l-Fikri’l-Arabî, ts.
- Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır. Hak Dini Kur’an Dili. 10 Cilt. İstanbul: Eser Neşriyat, 1979.
- Ferâhîdî, el-Khalîl b. Ahmed el-. Kitâbü’l-ʿayn. thk. Mehdi el-Mahzûmî - İbrahim es-Sâmerrâî. 8 Cilt. Bağdat: Daru Mektebeti’l-Hilâl, ts.
- Kayacan, Murat. “Yorumbilim Çerçevesinde Kur’an’da Allah ve Peygamber”. Haksöz Dergisi, 376 (2022), 47-54.
- Polat, Hüseyin. Alman Oryantalistlerden Kur’an ve Tefsir Çalışmaları (Rudi Paret Örneği). Elazığ: Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri, Yüksek Lisans Tezi, 2021.
- Râzî, Fahruddin er-. Mefâtihu’l-gayb. 32 Cilt. Beyrut: Daru İhyai Turasi’l-Arabi, 3. Basım, 1420.
- Sarmış, İbrahim. Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak. 2 Cilt. İstanbul: Ekin Yayınları, 3. Basım, 2007.
- Şimşek, M. Sait. Hayat Kaynağı Kur’an Tefsiri. 5 Cilt. Beyan Yayınları, 2012.
- Taberî, Muhammed b. Cerîr et-. Camiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân. thk. Ahmed Muhammed Şakir. 24 Cilt. Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1420.
- Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed. el-Keşşâf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûnü’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl. Beyrut: Dâru’l-Kütübü’l-’Arabî, 1407.