Kur’an-ı Kerîm indirildiği zamandan bu döneme kadar insanlar tarafından anlaşılmaya çalışılmıştır. Kur’an’ın daha iyi anlaşılabilmesi için pek çok yol ve yönteme başvurulmuş, gerek şimdiki sosyal ve deneysel bilim dallarından faydalanılarak gerekse onun indirildiği döneme gidip Kur’an’ın ilk muhatapları olan Hz. Peygamber ve sahabenin perspektifinden bakılarak birçok çalışma yapılmıştır. Tefsir ilmi, bu doğrultuda ilk muhatapların anladığı kurucu mananın anlaşılmasını hedeflemektedir. Bunun yanında o asrın sosyal ve kültürel arka planını ortaya koymak da tefsir ilminin amaçlarındandır.
Bu yazıda Kur’an’a kendi bağlamından bakılarak geçmişte yaşanmış olayları, kronolojik bir şekilde incelemek suretiyle aydınlatmayı hedefleyen Ali Akkuş’un “Kur’an’da ‘İlm’ Kelimesinin Kronolojik ve Etimolojik İncelemesi (Mekke Dönemi)” başlıklı doktora tezini değerlendirmeye çalışacağız. İlgili çalışmada ‘ilim’ kelimesi Mekke dönemi ayetlerinde kronolojik olarak tasnif edilmiş, siyer süreci ile vahyin nüzulü eş zamanlı olarak incelenmiş ve Mekke döneminin orijinal bağlamından hareketle belirlenen kelimeler analize tâbi tutulmuştur.
Bu çalışma, Kur’an lafızlarını kronolojik ve etimolojik açıdan inceleyerek nüzul bağlamında kazandıkları anlamları belirleyip Kur’an’ın ilk muhataplarının bu lafızları anlama şekillerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Konusu, ‘ilim’ kavramının Kur’an-ı Kerim bağlamında incelenmesi olup ayetler iniş sırasına göre ele alınmıştır. ‘İlim’ lafzı asr-ı saadetin hemen her aşamasında Kur’an’ın temel konuları ile ilişkili olarak gündeme gelmiştir. Bu sebeple hem Mekke hem de Medine dönemlerinde fazlaca ‘ilim’ kelimesi kullanılmıştır. Değerlendirdiğimiz çalışmada yalnızca Mekke dönemine ait olan kullanımlar incelenmiştir. Tüm bunlardan hareketle, başlık ve metnin birbiriyle uyumlu olduğu görülmektedir.
Günümüze kadar ‘ilim’ kavramıyla alakalı birçok çalışma yapılmıştır. Akkuş’a göre bunlar, yalnızca semantik analiz kapsamında Müslüman kültürdeki kavram çalışmalarından ibarettir. Bu bağlamda ‘ilim’ bazı bilimsel disiplinler tarafından bağlamlarından koparılarak ele alınıp birtakım ideolojik ve mezhebî içerik kazanmıştır. Yazar, çalışmasında, ‘ilim’ kavramının tarihsel süreçte geçirmiş olduğu anlamsal değişimleri kronolojik olarak takip etmiştir. Kavram boyutu dikkate alınmadan ‘ilim’ kelimesinin yalnızca Kur’an’da geçen semantik anlamları tahlil edilmiştir. Bu yönüyle incelediğimiz tez diğerlerinden farklı bir amaca sahip niteliktedir.
İçerisinde ‘ilim’ lafzı geçen ayetler, nüzul sırasına göre kronolojik olarak ortaya konulmuştur. Bunu yaparken benzer bir yaklaşıma sahip olan Muhammed el-Câbirî’nin Fehmuʼl-Kur’ân isimli tefsiri esas alınmıştır. Câbirî, tefsirinde Mekke dönemini bazı aşamalara ayırmış, surelerin nüzul sırası da bunlara göre tertip edilmiştir. Bu çerçevede ayetlerde geçen ‘ilim’ kelimesi Câbirî’nin yöntemine göre aşağıda zikredilen altı kısımda incelenmiştir:
1. Aşama: Nübüvvet, ulûhiyet ve rubûbiyet konularının işlendiği dönem.
2. Aşama: Diriliş, hesap ve ahiret vurgusunun işlendiği dönem.
3. Aşama: Şirk eleştirisinin başladığı dönem.
4. Aşama: Çağrıyı haykırma ve çevre kabilelerle iletişime geçme dönemi.
5. Aşama: Muhasara dönemi ve ikinci Habeşistan hicreti dönemi.
6. Aşama: Muhasara sonrası gelişmeler ve hicret dönemi.
Yukarıdaki bilgilerle beraber mezkûr çalışmada bu aşamalar iki ana başlık altında toplanmıştır. İlk üç aşama birinci Mekke dönemi; son üç aşama ise ikinci Mekke dönemi olarak tasnif edilmiştir. Yazar çalışmasını yaparken izleyeceği yöntemi bu şekilde belirtmiş olup sonrasında buna uygun olarak eserini kaleme almıştır.
Çalışma, giriş, üç ana bölüm ve sonuçtan meydana gelmektedir. Her bölümde ‘ilim’ kelimesi; bilen özne açısından, bilinen nesne açısından, bilme türleri açısından, bilgi kaynakları açısından ve bilgi-eylem ilişkisi açısından sınıflandırılmış, bu başlıklar altında detaylı analizlerde bulunulmuştur. Yazar, her bölümün sonunda o bölüme dair bir değerlendirmede bulunmayı faydalı görmüş ve böyle bir metot izlemiştir. Bu bilgilerden hareketle yazarın tezde oluşturmuş olduğu başlıkların derli toplu, bölümlerin birbirleriyle uyumlu ve alt başlıkların birbirini tamamlar nitelikte olduğu söylenebilir. Hatta bu özellikleri ile beraber ihtiyaç duyulan yerlerde konuyla alakalı özetleyici tablolar sunularak anlatım desteklenmekte ve okuyucunun zihninde konunun daha iyi canlanması sağlanmaktadır.
Yazar ilk bölümün değerlendirme kısmında şu kanılara varmıştır: Arapça sözlüklerde ‘alime’ fiili bir şeyde iz ve işaret bırakmak, bir şeyin hakikatini idrak etmek ve bir şeyi bilip şuuruna varmak gibi anlamlara gelmekte ve bu temel manalar hem Kur’an öncesi cahiliye döneminde hem de Kur’an’ın nazil olduğu siret döneminde kullanılmakta olup asıl manada herhangi bir değişim söz konusu değildir. İslam öncesinde kullanılan ‘ilim’ kelimesinin Arapların dünyasında sadece günlük ve yaşamsal ihtiyaçlara tekabül eden dünyevi içerikli bir karşılığı var. Bu kullanım, zamanla şiirlere aktarılmak suretiyle bir tecrübe hali meydana gelmiştir. Böylece ilim denilen tecrübe birikimi, Arap geleneklerinin bütününü teşkil etmiştir. Bu kullanım bir açıdan da ilim kelimesinin tarihsel içerikli olduğunu göstermektedir. Bunların yanında Kur’an-ı Kerim’deki ilim kelimesi ise Allah merkezli bir bilgi kaynağına delalet edip bu kaynağın vahiy olduğunu ifade etmektedir. Zihinlerde meydana gelen zamansal değişim sonucunda, mevcut olan bakış açısı dünyaya bağlılıktan kurtulup ahirete yönelmiştir.
İkinci bölümün değerlendirme kısmında şu konulara değinilmiştir: Mekke’nin ilk döneminde yani bi‘setin ilk 5,5 yılında toplam 51 sure nazil olup ilgili sürelerde toplam 222 adet ‘ilim’ içerikli ayet mevcuttur. Mekke’nin bahsi geçen ilk dönemi de iki ayrı merhalede incelenmiştir. İlk merhale davet sürecinde vahyin başladığı, sadece aile bireyleri ve yakınlara yapılan tebliğdir. Bu aşamada tebliğ gizli olarak yapılmış, dar bir çerçevede devam etmiş; nübüvvet, rubûbiyet ve ulûhiyet gibi İslam dininin temel mevzularını konu almıştır. İkinci merhalede bu kapsam biraz daha genişleyerek aile bireylerinin yanında yakın ve sadık arkadaşlar ile güvenilir kabile mensupları davete muhatap olmuştur. Bu davetin muhtevası yeniden diriliş, hesap günü, genel olarak ahiret, tevhid ve şirk konuları olup hem gizli hem de açık olarak tebliğde bulunulmuştur. Her iki tebliğ aşamasının yapıldığı İslam’ın ilk altı yılına tekabül eden dönemde davetin geniş kitlelere ulaşmaması ve müşriklerin Peygamber’i (s) ciddiye almaması gibi sebeplerden dolayı bu konu henüz tam olarak Mekke’nin gündemine oturmamıştır.
Son bölümde ise Mekke’deki davetin daha aşikâr bir şekilde yapıldığı tebliğ dönemi konu edilmiştir. Bu esnada ilim kelimesinin analizi yapılırken söz konusu kelimenin ilk temel anlamlarını koruduğu, kültür ve sosyal gelişmelere bağlı olarak anlam genişlemesine uğradığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde Kur’an’da yeni bir konu gündeme gelmesinden ziyade ilk dönemde temel içeriği tamamlanan konular bütünsel olarak yeniden anlatılmıştır. Fakat kıssalar gibi bazı anlatım üslupları ilave edilerek anlatım tarzı değişmiştir. Yine ilk dönemde muhatap daha çok Kureyş kabilesi iken bu dönemde davet Mekke etrafındaki diğer Araplar ile Medine’den gelen Evs ve Hazreç gibi aslı Yemenli olan Arap kabilelerine de yönelmiştir. Mekke sürecinin dönemleri arasında ortaya çıkan bu bariz farklılıklar, tezin konusu olan ilim kelimesinin anlam ve gelişim seyrinde de önemli değişiklikler meydana getirmiştir.
Bu bilgilerden hareketle Mekke döneminin 13 yılı boyunca nazil olan ilim içerikli ayetlerin, davetin temel konusunu oluşturmadığı, aksine söz konusu ayetlerin davetin temel konuları olan ulûhiyet, rubûbiyet, tevhid ve ahiret konularının tamamlayıcısı olarak ele alındığı söylenebilir. Yani bu ayetler muhalefet eden muhatapların inkârlarının altında yatan sosyo-psikolojik ve kültürel nedenler ile onların iç dünyalarındaki gizli amaçları analiz etmiştir. Yine onların temel konulardaki bilgisizliği ve cehaleti sebebiyle şirk konusunda ısrarcı davrandıkları bildirilmiştir. Bu bağlamda inkârcıların sağlam bir bilgi kaynağına dayanmaksızın tevhid inancına olan muhalefetlerinin temelsizliği ortaya konulmuş olmaktadır. Mekkeli müşriklerin aksine Hz. Peygamber sağlam bir bilgi kaynağına dayanmakta olup vahyin ilk muhatabıdır. Bunlarla beraber bütün Mekke döneminde nazil olan ilim içerikli ayetler, Allah’ın (cc) mutlak ve kuşatıcı bilgisi ile güç ve kudretinin tarihsel süreçte bir yansımasını ortaya koymaktadır.
Çalışmanın sonucunda ‘ilim’ kelimesi için elde edilen manaların İslam öncesi cahiliye kültüründe kullanıldığı manalar ile karşılaştırması yapılmıştır. Ayrıca Mekke dönemi yıllara ayrılarak tek tek ‘ilim’ kelimesini içeren ayetler sure isimleri ve ayet metinleri ile birlikte tablo halinde açıklayıcı bir şekilde verilmiştir.
Yazarın iyi bir literatür taraması yaptığı görülmektedir. O, Muhammed el-Câbirî olmak üzere Mukâtil bin Süleyman, Taberî, Beydâvî, Âlûsî, Mevdûdî, İbnuʼl-Cevzî, Suyûtî ve İbn Âşur gibi isimlerin tefsirlerini kullanmıştır. Buna ek olarak çağdaş isimlerin yapmış oldukları çalışmalardan da faydalanmıştır.
Sonuç olarak eser incelendiğinde ilk etapta yalnızca bilgi anlamına geldiği düşünülen ‘ilim’ kelimesinin aslında ne kadar geniş bir manayı haiz olduğu görülmektedir. Kur’an-ı Kerim bağlamında Mekke döneminde ilim kelimesinin bi‘setin hangi döneminde ne üslupla kullanıldığı ve muhataplarının kimler olduğu gibi konular zihinde açığa kavuşmaktadır. Her ne kadar yazar bütüncül bir çalışma yapmış olsa da ilgili konuyla alakalı kendisinden sonrakilere rehberlik edecek nitelikte ne tür çalışmalar yapılabileceğine dair herhangi bir öneriye yer vermemiştir. Bu çerçevede özellikle hicret sonrası bazı konuların daha da derinlik kazanması ve toplumun öncekine nazaran değişmesi gibi sebeplerden ötürü Medine döneminin incelenmesi oldukça faydalı olacaktır. Bu tarz çalışmalar gerek Hz. Peygamber dönemine gidilip o zamanki asıl anlatılmak istenen mananın anlaşılması gerekse Kur’an’ın çağımıza ışık tutacak mesajlarının idrak edilmesi açısından oldukça önem arz etmektedir.