Peygamberler yüce Allah'ın seçtiği, şereflendirdiği, şahit kıldığı kullandır. İnsanlık tarihi boyunca ilahi vahye muhatap olmuş peygamberlerin öncelikli görevi, kendilerine indirilene itaattir. Ümmetlerin ise, ilahi vahiyle kesinleşmiş konularda peygamberlere kesin itaat yükümlülükleri vardır.
"Biz hiçbir elçiyi, Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik...." (4/Nisa,64.); Ayrıca bkz. 4/69; 20/90; 24/54; 33/66; 43/63; 61/5; 71/3 vd.
Peygamberleri seçkin kılan, onlara sıradan insanlara verilmeyen kitap, hikmet, mizan, hadid beyyinat bağışlanmış olmasıdır.
"İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiğimiz kimselerdir. Bunları inkar ederlerse, biz bunları inkar etmeyecek bir toplumu bunlara vekil bırakmışızdır." (6/En'am,89.); Ayrca bkz. 2/129,213; 16/44; 19/12; 21/74; 29/27; 30/47; 31/12; 35/25; 38/20 vd.
Rabbimiz, peygamberleri mizanla destekleyerek onlara adaleti gereğince yerine getirme kabiliyeti vermiştir. Ayrıca yeryüzünde yarattığı ve kullanıma açtığı hadid (demir) in gücünün tevhidi mücadele önderleri için önemli bir kaynak olduğuna dikkat çekilmiştir. Şüphesiz güç olmadan dünyada hiçbir düşünce akımı iktidar olamaz. İlahi adaletin ikamesi içinde sözün gücünü destekleyecek 'demir'e ihtiyaç vardır.
"Andolsun Biz elçilerimizi beyyinatla (kesin kanıtlarla) gönderdik ve onlarla beraber kitab'ı ve mizan'ı (adalet ölçüsünü) indirdik ki insanlar adaleti yerine getirsinler. Ve kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlara birçok yararlar bulunan hadid'i (demiri) indirdik ki Allah, gayb'da (görmediği halde) kendisine ve elçilerine yardım edeceğini bilip ortaya çıkarsın. Şüphesiz Allah kuvvetlidir. Daima üstündür." (57/Hadid,25.)
Rabbimiz tarih boyunca görevlendirdiği peygamberlerin sözlü mesajlarını desteklemek ya da pekiştirmek için delil, belge, kanıt kabilinden mucize denilen insanlara olağanüstü gelen yardımlarda bulunmuştur. Allah'ın kendi taraftarlarına yardımda bulunması, kafirlerin kalbine korku salması, onları acze düşürmesi gerçeği, sadece peygamberlerin içinde bulundukları toplumlar için değil bütün insanlık tarihi için geçerlidir. Fakat mucize yalnız peygamber olanlara Allah'ın bir lütfü ve yardımıdır.
"Senden önceki toplumlara da kendi içlerinden peygamberler göndermiştik. Ve onlar hakikatin her türlü kanıtını getirmişlerdi. Ve sonra kötülük işleyenlerden öcümüzü almıştık. Zaten inananlara yardım etmeyi üstümüze bir sorumluluk olarak görmüştük." (30/Rum,47.); Ayrıca bkz. 21/9; 35/25; 40/22,34; 40/50; 45/17; 57/25; 61/6; 64/6; 66/83; 98/1.
Peygamberler kendilerinden mucize göstermezler. Kontrol ve denetim tamamen ilahidir. Mucize Allah'ın izni ile gerçekleşir.
"Hiç şüphesiz, senden önce de elçiler gönderdik. Ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadıkça hiçbir peygamberin bir mucize (ayet) göstermesi düşünülemez. Her çağa hitabeden vahyi bir mesaj(kitap) vardır." (13/Rad,38.); Ayrıca bkz. 6/109; 14/11; 17/59; 40/78.
A- Zikre İnsanların Duyduğu İhtiyaç
Yeryüzünü sınav alanı olarak düzenleyen Allah, insanları başı boş bırakılmamış asli görevlerini hem fıtri vahiyle, hem de nebevi vahiyle hatırlatmıştır. İnsanların Allah'a karşı sorumlulukları ile ilgili bahaneleri kalmasın diye, yaratılışımızın hamuruna işlemiş olan fıtri misakı hatırlatmak için nebevi vahyi tebliğ eden peygamberlere ihtiyaç vardır. Bu yüzden Yüce Allah her topluma peygamber göndermiştir.
"Bunlar müjdeleyici ve uyarıcı (münzir) olarak gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı bahaneleri kalmasın. Allah üstündür. Hüküm ve Hikmet sahibidir." (4/Nisa,165.); Ayrıca bkz. 6/130.156,157; 7/43; 10/47; 13/7; 15/10; 16/36,63; 17/15; 20/134; 28/47; 37/72; 39/71; 67/8,9 vd.
Yüce Allah nurunu, aydınlanmak isteyenlerin ulaşabileceği bir yakınlığa indirmek istemektedir. İnsanların ulaşabilecekleri, kendileriyle aynı türden olan, aynı dili konuşan, kendileri gibi yeryüzünde yaşayan peygamberler, nurun adresidir. Allah, seçtiği elçilerle nurunu tamamlamak istemektedir.
"Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoşlanmasa da Allah, mutlaka nurunu tamamlamak ister." (9/Tevbe,32.) Ayrıca bkz. 48/28; 61/8 vd.
İbadet yerlerini ve biçimlerini öğrenmek için insan elçilere ihtiyacımız vardır. Rabbimiz, insanlar içinden seçtiği peygamberlere ibadet yerlerini ve şekillerini öğreterek diğer insanların örnek almasını istemektedir. "Hz. İbrahim'in yaratıcıyı arama" kıssasında da anlatıldığı gibi insanoğlu bir yaratıcının var olduğunu akli melekeleriyle bulabilecek yetenektedir. Fakat yaratıcının bizden ne istediğini, ilahi iradeyi nasıl ne şekilde yerine getireceğimizi ancak Nebevi vahiyle öğrenebilmekteyiz. Bunun için de peygambere ihtiyaç duymaktayız.
"Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlar yap. Neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar! Bize ibadet yerlerimizi göster. Tevbemizi kabul et! Zira tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin, sen!" (2/Bakara,128.)
Kitabı, hikmeti öğretecek, benliğimizden kötü eğilimleri tezkiye etmeyi belletecek, bütün insanlar gibi beşeri zaaflar taşımalarına rağmen tevhidi mücadeleyi yükseltebilen peygamberlere ihtiyacımız vardır.
"Rabbimiz! onlara kendi içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti, tezkiye'yi öğretecek bir rasul gönder. Her zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerine yapan yalnız sensin sen!" (2/Bakara,129.); Ayrıca bkz. 16/44; 19/12; 21/74; 22/78; 29/27; 31/12; 35/25; 38/20; vd.
İnsanlar içinde hakikatin şahitliğini yapmaları için Yüce Allah, insan elçiler seçmiştir. Böylelikle ilahi mesajın yanlış anlaşılma ihtimalleri ortadan kaldırılmıştır. İlahi vahyin toplumsal hayatta örnek tanıklıklarının ortaya konulması, insanların "bilmiyorduk, anlayamadık" şeklinde bahaneler ileri sürmesini engellemektedir. Çünkü içlerinden, kendi türlerinden, seçilmiş bir elçinin ilahi hakikatlerin nasıl yaşanılacağını göstermiş olması mazeretleri geçersiz kılmaktadır. Bu yüzden Kur'an bir defada değil yavaş yavaş, uygulana uygulana tedricen indirilmiştir:
"Kafirler 'Kur'an ona bir defada indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu parça parça indirdik ve ağır ağır okuduk" (25/Furkan,32.); Ayrıca bkz. 73/4.
"Andolsun Allah'ın Elçisinde sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için en güzel örnek vardır." (33/Ahzab,21.) Ayrıca bkz. 22/78; 60/4,6; vd.
Peygambere takvanın uyarıcı elçileri olarak ihtiyacımız vardır. Çift kutuplu olarak yaratılan insanoğlu, fucur'a karşı direnebilecek savunma mekanizmalarım güçlendirmek için fıtrata yerleştirilen takva'yı hatırlaması gerekir. Bu yüzden Rabbimizin özümüze yerleştirdiği takva yeteneğini ilahi hitapla hatırlatacak peygamberlere ihtiyacımız vardır.
"Nefse ve onu biçimlendirene, ona takvasını ve fucur'unu ilham edene andolsun ki, onu arındıran kurtulmuş, alçaltan karanlığa boğulmuştur." (91/Şems:7,10.)
" Dedi ki: 'Ey halkım bende bir sapıklık yok, ben alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Allah'a karşı sorumluluk bilinci ile hareket edip ilahi merhamete layık olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir adamla bir zikir gelmesine şaştınız mı?" (7/A'raf,61,63.); Ayrıca bkz. 7/69,171; vd.
B- Peygamberlerin Görevleri
Yüce Allah peygamberleri, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, doğru yola sevketmek için şeytana karşı mücadele yöntemlerini öğretmek için elçi olarak seçmiştir.
Peygamberler öncelikle içinden çıktıkları toplumdan sorumludurlar. Fakat ulaşabildikleri herkesi muhatap kabul etmişlerdir. Arınmak isteyen herkes vahyin muhatabıdır. Tebliğ ve şahitlik içten dışa doğru genişleyen dairesel dalga hareketine benzetilebilir.
"Andolsun ki, Biz senden önce de elçileri kavimlerine gönderdik. Onlara deliller getirdiler ve biz suç işleyenlerden öç aldık. Elbette alırız. Çünkü müminlere yardım etmek, üzerimize borç idi." (30/Rum,47.)
a) Genel Görevler:
1- İlahi hakikatleri gizlemeden, bozmadan, aslına uygun olarak, açıkça tebliğ etmek.
"Eğer yalanlarsınız, sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Elçiye düşen, yalnız açıkça tebliğdir." (29/Ankebut, 18.); Ayrıca bkz. 5/67,99; 7/93,145; 16/35,44.82; 33/7; vd.
2- Allah'a imana ve kulluğa, tağutu inkara ve isyana çağırmak. Peygamberlerin tebliğ ettiği ilahi mesajda neshe konu olmayan temel akide Rahman'ın hakimliğine teslim olmaktır. Bütün seçilmiş, elçiler cin ve insan şeytanların vesvesesinden, velvelesinden, küfrün karanlığından Allah'a imanın aydınlığına çağırmışlardır.
Peygamberler, kendilerinin kutsanmasını, kendilerine ibadet edilmesini değil, sadece Allah'ın övülüp yüceltilmesini istemişlerdir. Bu yüzden nebevi mesaj, daima şirkten Allah'a hicret etmeye, tuğyandan Rabbe yönelmeye dönüktür.
"Andolsun biz, her ümmet içinden 'Allah'a kulluk edin, tağut'a kulluktan kaçının' diye bir Elçi gönderdik..." (16/NahlT36.); Ayrıca bkz. 2/256,257; 3/79; 4/60; 5/116,117; 6/91,93, 9/31; 21/25; 39/17; 43/45; 51/50,51; 60/4; 74/5; Vd.
3- İnsanlığın ayrılığa düştüğü temel konularda ilahi vahiyle hakemlik etmek. O konularda Allah'ın nihai, kesin, bağlayıcı hükmünü açıklamak.
"İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah; peygamberleri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri taşıyan kitab'ı indirdi..." (2/Bakara,213.); Ayrıca bkz. 16/64; 43/63; vd.
4- Yönetirken adaletle hükmetmek. Allah'ın öğrettiği şekilde kayırmadan, torpil yapmadan, zulme meyletmeden adaleti ikame etmek, zalimlerin ve hainlerin tarafını tutmamak bütün peygamberlerin şahitliğini yapmak zorunda oldukları asli görevlerindendir.
"Biz sana kitab'ı gerçek ile indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği biçimde Hüküm veresin. Sakın ola hainlerin savunucusu olma!" (4/Nisa,105.); Ayrıca bkz. 7/29; vd.
5- Zikr ile uyarmak ve müjdelemek. Allah'ın bütün elçileri ilahi öğütlerin ve hatırlatma elçilerin yardımıyla insanlığı uyarmışlardır. Fıtratlarını varolan takva'ya yönelme yeteneklerini harekete geçirmeye çalışmışlardır. Uyarı fayda vermediğinde dünya ve ahirette ilahi kendilerini kuşatacak ilahi azap kırbacı ile tehdit etmişlerdir.
Öğüt almak isteyenlerin kalplerini eğitmişler onlara cenneti müjdelemişlerdir.
"Peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri kalmasın. Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir." (4/Nisa,165.); Ayrıca bkz. 6/48,130; 7/69; 18/56; 89/13,14; 90/19,20; vd.
6- Hakk ile nasihat ederek insanların batıla saplanıp kalmasını engellemek, şeytanın peşinde sürüklenip cehennemi boylamamaları için öğüt vermek.
"Şuayp onlardan öteye döndü de şöyle dedi: 'Ey halkım, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri (Hakkı) duyurdum ve size nasihat ettim. Artık Kafir bir topluma nasıl acırım?" (7/A'raf,93.)
7- Allah'ın egemenliğini yeryüzünde hakim kılmak. Allah'ın razı olduğu İslam dinini diğer üretilmiş dinlerin, beşeri ideolojilerin üstüne çıkarmak. Bunu, ortak koşanların hileli düzenleriyle karşı çıkmalarına rağmen gerçekleştirmek peygamberlerin en temel görevidir.
"O, elçisini hidayetle ve hak dinle gönderdi ki Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasa da onu bütün dinlerin üstüne çıkarsın." (9/Tevbe,33.); Ayrıca bkz. 48/28; 61/9; vd.
Dünya; iradeli, sınırlı özgürlüğe sahip insanlarca düzenlenecek bir yapıda yaratılmıştır. Bu verili alanda oluşan dalalet ve şirkin egemenliğine karşı kıyam etmek, adalet'in teminatı olan ilahi hükümleri egemen kılmak peygamberlerin asli vazifelerindendir.
"Biz bu Kitabı sana hak ile indirdik. Sen din'i yalnız Allah'a halis kılarak O'na kulluk et. İyi bil ki, halis din yalnız Allah'ındır. O'ndan başka veliler (yöneten dostlar) edinerek 'Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz diyenlere gelince, şüphesiz ki. Allah ayrılığa düştükleri konuda hükmünü verecektir. Allah yalancı, nankör insanı doğru yola iletmez." (9/Zümer.2,3.); Ayrıca bkz. 7/29; 98/5. vd.
8- Peygamberlerin asli görevlerinden biri de şahitlik etmektir. Allah'ın seçkin elçileri, içinden çıktıkları toplumdan Rabbani mesaja gereken hürmeti göstermeyen veya Allah'ın ayetlerini tahrif ederek hainlik yapan, vahyin duruluğunu bulandırarak bundan dünyevi kazançlar elde edenler aleyhine hesap gününde tanıklık yapacaklardır.
"Her ümmet içinde, kendi aralarından aleyhlerine bir şahid getireceğimiz gün, seni de bunların aleyhine şahit getirmiş olacağız. Sana bu Kitabı, her şeyi açıklayan ve müslümanlara yol gösterici, rahmet ve müjdeci olarak indirdik." (16/Nahl,89.); Ayrıca bkz. 4/159; 5/116; 25/30; vd.
b) Lokal Görevleri:
Muhammed (s) den önceki elçiler, kendilerinden sonra gelecek peygamberleri doğrulamak zorundadır. Yüce Allah, seçtiği elçilerden bu konuda kesin söz (misak) almıştır. Elçiler de kendilerinden öncekini doğrulamış kendilerinden sonra geleceği müjdelemişlerdir.
"Allah, peygamberlerden şöyle söz almıştı. 'Bakın size Kitab ve hikmet verdim, şimdi yanınızda bulunanı doğrulayıcı (musaddık) bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi?' demişti. 'Kabul ettik' dediler. O halde tanık olun, ben de sizinle beraber tanık olanlardanım' dedi. (Al-i İmran,81), Ayrıca bkz. 21/24; 61/6; 29/14; 71/1.
Hz. Muhammed (s)de kendisinden önceki peygamberleri doğrulamak zorundadır. Yüce Allah'ın Kur'an'a verdiği sıfatlardan biri de musaddık'tır. Musaddık "doğrulayan" demektir. Kur'an-ı Kerim kendisinden Önce indirilen Tevrat, Zebur, İncil ve önceki vahiylerin aslını doğrular. Kur'an ve onun elçisi Muhammed peygamber(s) türedi değildir. İlk insandan bu yana indirilen Nebevi vahiy, sürecinin son halkasıdır. Bakara süresi 41. ayette bu gerçek şöyle dile getirilmektedir:
"Sizin yanınızda bulunan doğrulayıcı (musaddıkun) olarak indirmiş bulunduğum Kur'an'a inanın ve onu ilk inkar eden siz olmayın. Benim ayetlerimi birkaç paraya satmayın benden sakının." Ayrıca bkz. 3/3,39,50; 4/47; 5/46,48; 10/37; 26/196; 35/31; 46/12; 46/30; 61/6.
Bütün peygamberlerin öncelikli, lokal görevleri, içinden çıktıkları toplumdan uyarıya başlamaktır. Fakat Allah'ın mesajı kimsenin tekelinde değildir. Arınmak isteyen herkese açıktır. Mesela Hz. Musa kendi kavminden olmayan Firavun'u Allah'ın dinine çağırmıştır. Firavun kavminin çoğu ilahi mesaja sırt çevirirken bazıları da tasdik etmişlerdir. Bununla birlikte bazı peygamberlere verilmeyen bazılarına verilen özel görevler vardır. Kalbi hakikate karşı tamamen duyarsızlaşan Firavun ve halkının çoğunluğundan ümit kesilmiştir. Bu yüzden Hz. Musa'nın özel görevi kendi kavmi İsrailoğullarını Mısır'daki Firavun'un köleliğinden kurtarıp özgü deştirerek sadece Allah'a kul yapmaktır. Aslında bu özel görev de genel amaç olan "tağut'a kulluktan kurtarmak" ile ilgilidir.
"Andolsun Biz Musa'yı da 'kavmini karanlıktan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın günlerini hatırlat' diye ayetlerimizle birlikte göndermiştik. Şüphesiz bunda sabreden, şükreden herkes için ayetler vardır." (14/İbrahim,5.)
İbrahim, İsmail ve Muhammed (s) peygamberler, hacc mekanlarını Allah'ın hidayeti ile işaretlemekle yükümlüdür. Hz. Muhammed (s)'e kadar geçen tarihi süreçte Mekke ve çevresi putlarla kirletilmişti. Bu yüzden Peygamberimizin öncelikli görevlerinden biri bu mekanları, putlardan temizleyerek kıyamete kadar gelecek bütün müminler için bir güvenlik kuşağı, şeytandan arındırılmış, kurtarılmış bölge haline getirmektir.
"Biz Kabeyi insanlar için bir toplantı ve güven yeri yaptık. Siz de İbrahim'in mekanından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e; 'tavaf edenler, ibadet edenler rükû ve secde edenler için evimi temizleyin' diye emretmiştik." (2/Bakara,125.); Ayrıca bkz. 2/126,128; 3/96,97; 5/97; 22/26,27; vd.
C) Peygamberlerin Sayıları
İnsanoğlunu yaratan, sonsuz merhametli olan Allah onu başıboş bırakmamıştır. Onu çeşitli sıfatlarla donatmış, fıtri vahiyle Rabbini tanıma potansiyeli ve yeteneği vermiştir. Bir bahanesi kalmasın diye de toplumlara fıtratı hatırlatan (müzekkir) insan elçiler göndermiştir. Uyarılmamış, asli görevleri öğretilmemiş hiçbir ümmet ve kavim yoktur. Yani ilahi uyarı kesintisizdir.
"Sonra Biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun." (23/Müminun,44.); Ayrıca bkz. 57/26,27.
Yüce Allah her topluma bir peygamber göndermiştir. Bu bağlamda zikr ile muhatap olmayan, uyarılmamış hiçbir toplum yoktur. Rabbani uyarı neredeyse her kasabaya bir peygamber düşecek kadar kuşatıcıdır.
"Eğer Biz dileseydik, her beldeye bir uyarıcı gönderirdik." (25/Furkan,51)
Allah; Adem, Nuh, İbrahim ve Zekeriyya'nın ailesini seçmiş onların soyundan birçok peygamber göndermiştir. Fakat bu ailelerden yine de zalimler çıkmıştır. Nuh peygamberin karısı ve oğlu bu zalimlere iki örnektir.
"Allah; Adem'i, Nuh'u, İbrahim ve ailesini ve İmran ailesini seçip alemlere üstün kılmıştır." (3/Al-i İmran,33.); Ayrıca bkz. 4/54; 6/84,85; 57/26.
Yarattıktan sonra kenara çekilmeyen, kullarına son derece merhametli olan Rahman, bütün toplumlara peygamber göndermiştir. Fakat Kur'an'da bunların hepsi anlatılmamıştır. Demek ki, peygamberlerin tam olarak kaç tane olduğunu söyleyecek karinemiz bulunmamaktadır. Bu konuda ileri sürülen 120.000 gibi sayıları kesretten kinaye çokça oluşanlarını mübalağa etmek anlamında düşünmek gerekir. Değilse böyle rakamların hiçbir Kur'ani delili yoktur.
Kur'an'da anlatılan peygamberlerin sayısı 28'dir. Diğerleri anlatıl madiği için rakamsal varsayımlar ileri süremeyiz. Zaten mesajın genel niteliği hep aynı olduğundan dolayı sayıları önemli de değildir.
"Andolsun Biz, senden önce de elçiler gönderdik. Onlardan kimini sana anlattık. Kimini de anlatamadık..." (40/Mümin,78.); Ayrıca bkz. 4/164; 6/34; 14/9.
D- Peygamberlere Gösterilen Tepki Biçimleri
Bir sınav alanı olan yeryüzünde Rabbini unutarak dünya hayatının geçici süslerine aldananlar, şeytanların adımlarını izleyenler, nefslerinin arzuladığı heveslerine kapılıp hevasını ilah edinenler, kendi menfaatlerine uygun dinler türetmişlerdir. Ürettikleri tanrılarla zulüm düzenlerini sağlamlaştırmak, korumak istemişlerdir. Putperestliği, Allah'a ve dinine alternatif oluşturmak için öne süren bu gibi kimseler, zikr'in elçilerine ilk tepkiyi gösterenlerdir. İlahi vahyi ilk yalanlayanlar, toplumdaki menfaat çevreleridir. Onlara uyan kişiliksiz, kimliksiz, düşük akıllı, sessiz çoğunluk, zulme tavırsızlığı ile onay verdiği için sorumludur.
Tarih boyunca zikrin elçilerine gösterilen tepki biçimlerini bilmek şu anda anda yaşanan İslami mücadele önderlerinin ve fertlerinin neyle kapılacaklarını önceden öğrenmelerini sağlayacaktır. Bu ise hazırlıklı, donanımlı olmayı dolayısıyla zulme karşı mücadelede başarılı olmayı doğuracaktır.
Allah'a kulluğa, tağuttan beri olamaya çağıran tevhidi mücadele hattı, tarih boyunca aynı tepkilerle karşılaşmıştır. Bu yüzden kulluk bilincini kuşananlar, yeryüzünü putlardan temizleyerek insanların özgürleşmesi ve özgü deştir ilmelerini hedefleyenler, ortaya koyacakları tanıklıklar da ne tür tehlikelerle karşılaşacaklarını bilmelidirler. Bu tehlikelere karşı şuurlu hazırlıklar yapmak, peygamberlere gösterilen tepki biçimlerinden ve onlarının önlerine çıkarılan engeller ve şekillerinden haberdar olmakla mümkündür.
Tepkilerin amacı peygamberlerin görevlerini yapmasını engellemektir. Her nebi risaletin ve tevhidi mücadelenin potansiyel düşmanı, insan ve cin şeytanlarıdır. Gerçek şu ki, düşmansız bir sınav geçirmek de mümkün değildir.
"Onlardan önce Nuh'un halkı da yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve 'önlenmiştir' dediler. Ve tebliğden menedîldi." (54/Kamer,9.); Ayrıca bkz. 58/19,20.
"Böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunları aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapmazlardı. Artık onları, uydurdukları şeylerle baş başa bırak" (6/En'am,112.) Ayrıca bkz. 22/52.
Peygamberlere Tarih Boyunca Gösterilen Tepkiler:
1- Atalar dini'ni ileri sürerek tepki göstermek: Bu evrensel tepki, Hakkı tebliğ eden her elçiye gösterilmiştir. Bununla kendi batıl düşünce sistemlerinin kökünün çok gerilere gittiğini dolayısıyla yüzyılların denenerek gelen gelenek olduğunu belirtmek istemişlerdir. Tevhidi bilinç oluşturmakla görevli olan elçiler, tarihe ve yaşanan zaman dilimine eleyici, süzücü, müheymin, denetleyici bir üslupla yaklaşmak zorundadırlar. Çünkü insan eli değeri verili alanlar; tahriften, bozulmaktan âri olamaz. Nebevi mücadele ilk insanla başlamıştır. Fakat gelenekçi değildir.
Kesintisiz bir geleneği vardır. Bu yüzden türedi de değildir. Oysa Hakk'a uymayanlar düşünmeden, seçip elemeden gelenek öyle diye atalarını tahkiksiz taklid ederler.
"Onlara 'Allah'ın indirdiğine uyun' dense, Hayır 'Biz atalarımızın üzerinde bulduğumuz yola uyarız' derler. Peki ama ataları bir şey düşünmeyen, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar damı?" (2/Bakara,170.)
"İşte böyle, senden önce de hangi kente uyarıcı gönderdiysek mutlaka oranın varlıklıları; 'Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız' dediler." (43/Zuhruf,23.); Ayrıca bkz. 7/70; 11/62; 23/24; 26/74; 34/43; 43/22,24.
a) Atayolcular kendi Batıl yollarını bakmış gibi telakki edip peygamberleri ve müminleri doğru yoldan çevirip, cahiliyeye döndürerek tevhid, adalet çizgisinden saptırmaya çalışmışlardır.
"İnkar edenler elçilerine dediler ki: 'Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız, ya da bizim dinimize dönersiniz'. Rableri onlara şöyle vahyetti: 'Zalimleri mutlaka helak edeceğiz!'" (14/İbrahim,13.)
b) Atayolculardan bazıları geleneğin ilahi kaynaklı olduğunu iddia ederler. İlahi risaletin elçileri Allah'ın adı ile davet ettiklerinde geleneğin kutsallığına inanan, dinamikleri eskimiş toplumlar tıpkı yaşlı bir insan gibi inatlaşarak kötü alışkanlıklarını bırakmak istemezler:
"Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, 'Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah emretti' dediler. 'Allah kötülüğü emretmez' de! Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler nü söylüyorsunuz?" (7/A'raf,28.); Ayrıca bkz. 14/10; 38/5,10.
c) Atalar dini'ni savunanların geleneğe sıkı sıkıya yapışmaları iktidarlarından olma endişesinden de kaynaklanır. Çünkü onlar bilmektedirler ki, eski düzenin yıkılmasıyla kurdukları zulüm sisteminin dayanakları olan putlar da yıkılacak. Fiziksel olarak taşlardan, betonlardan dikitler bir işe yaramasalar da simgesel olarak sistemin bekçisidirler. Onların varlığı eskiden kurulan toplumsal, siyasal dengelerin teminatıdırlar.
Atalarının yoluna sıkıca yapışmaları aslında onları çok sevdiklerinden değil, menfaatlerinin tükenme kaygısından da kaynaklanmaktadır.
Dediler ki: 'Sen bizi babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden çeviresin de yeryüzünde büyüklük yalnız ikinize kalsın diye mi bize geldin? Biz size inanacak değiliz." (10/Yunus,78.) Ayrıca bkz. 25/42.
2- Mutrefin Tepkisi: Mütrefûn, toplumun varlıkla şımarmış kalburüstü, sosyetik kesimidir. Bütün peygamberlere bu aristokrat kesim ilk tepkiyi göstermiştir.
"Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek oranın mutrefun'u: 'Biz sizin gönderdiğiniz şeyi inkar ediyoruz' derler." (34/Sebe,34.) Ayrıca bkz. 43/23.
3- Mele'nin tepkisi: Mele toplumun liderleri, yöneticileri, siyasetçileri, bürokratlarıdır. Bütün peygamberlere bu kesim karşı çıkmıştır. İstikbar içinde olmaları onların Tevhid dini İslam'a uymalarını engellenmiştir:
"Toplumun mele'sinden kafir bir grup şöyle dedi: 'Biz seni de bizim gibi bir beşer olarak görüyoruz ve sana bizim basit görünüşlü ayak takımlarımızdan başkasının da tabi olmadığını izliyoruz. Bize karşı bir ayrıcalığınızı da görmüyoruz. Tersine sizi yalancı sanıyoruz." (11/Hud, 27.); Ayrıca bkz. 7/60,66,88,90; 23/24,33.
4- Tehcir Tehdidi: Peygamberler yaşadıkları yerlerden çıkarılıp sürülüp atılmakla tehdit edilmişlerdir. Tehcirle tehdit eden, rasulleri göçe zorlayanlar nübüvvet görevini engelleyerek Allah'ın nurunu söndüreceklerini zannetmişlerdir. Oysa Yüce Allah nurunu tamamlamış, zorbaları maddi ya da manevi helakle yok etmiştir.
"Kafirler elçilerine dediler ki: 'Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkarırız. Ya da bizim dinimize dönersiniz. Rableri de onlara şöyle vahyetti: 'Zalimleri mutlaka helak edeceğiz" (14/İbrahim,13.); Ayrıca bkz. 7/88, 17/76,77,103; 27/56.
5- Recm'le Tehdit: İlahi vahye karşı nankörce tutum takınan ve karşı saldırıya geçenler, elçileri taşlamakla tehdit etmişlerdir.
"Dediler ki 'Ey Şuayb senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Biz seni içimizde zayıf görüyoruz. Yandaşların olmasaydı seni mutlaka recmederdik (taşlayarak öldürürdük). Senin bizim yanımızda hiçbir değerin yoktur." (11/Hud.91.); Ayrıca bkz. 19/46.
6- Alay Etmek: Bütün peygamberler ve takipçileri istikbarın devamından medet umanlar tarafından alay edilmişlerdir. Akıl tutulması yaşayan zalimler, karşı konulamaz derecede apaçık gerçeklere yüz çevirirken sunacak bir mazeretleri kalmadığından alay etme yolunu, kendilerini ve taraftarlarını ikra etmenin bir aracı olarak görürler. Aşağıdaki ayetlerde belirttiğimiz gibi:
"Onlara hiçbir elçi gelmezdi ki, onunla alay etmesinler." [15/Hicr,11)
"Kafirler seni gördükleri zaman, seni ancak alaya alırlar. 'Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mu?' diye. Oysa kendileri Rahman'ın zikrini kabul etmiyorlar." (21/Enbiya,36.); Ayrıca bkz. 25/41; 43/7,47
7- Allah'ın Ayetleriyle Ve Elçileriyle Alay Edenlerin Sonu: Fiziksel varlıklarının helaki ile, yahut ahlaki temellerinin sarsılması neticesinde zulüm ve şirkin toplum üzerinde yıkıcı etkiler yaparak dünyevi mutlulukların tahrip olması yahut da daha kötüsü olan bitimsiz ahiret hayatının harab olması şeklinde olacaktır. Aşağıdaki ayetlerde belirtildiği gibi:
"Gerçek şu ki, senden önce de elçilerle alay edilmişti. Buna rağmen Biz kafirleri bir süre kendi hallerine bıraktık. Ama sonunda kıskıvrak yakaladık. Ve böylece benim cezalandırmam nasıl olurmuş gördüler." (13/Rad,32.); Ayrıca bkz. 6/10; 21/41; 38/16,17
8- Büyü Suçlaması: Rahman olan Allah'ın görevlendirdiği güzide elçiler, büyü yapmakla ve büyücülükle suçlanmışlardır. Oysa ilahi vahyin büyü ile hiçbir alakası olmadığı gibi büyücülüğü de yasaklamaktadır. Aşağıdaki ayetlerde belirtildiği gibi:
"Şimdi bu insanlar aralarından bir uyarıcının çıkmasına şaşmaktadırlar. Ve kafirler şöyle derler: O sadece bir büyücü, bir yalancıdır." (38/Sad,4.); Ayrıca bkz. 10/2; 17/101; 20/57,63,71; 26/34,35,49,153,185; 27/13; 28/36,48; 34/43; 37/14,15; 38/4; 40/24; 43/49; 51/39,52:61/6.
9- Bizim Gibi Ölümlü Bir Beşer Tepkisi: Peygamberler sıradan ölümlü bir beşer olmakla bile suçlanmışlardır. Oysa beşer olmak bir suç değil zorunluluktur. Çünkü Allah her varlığı kendi türüne elçi göndermişti. Aşağıdaki ayetler bu gerçeği dile getirmekte, tepkinin yersizliğini vurgulamaktadır:
"Kentliler dediler ki: 'Siz de bizim gibi beşer'den başka bir şey değilsiniz. Rahman bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." (36/Yasin,15.)
"Dediler ki, bu elçiye ne oluyor da yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi? (25/Furkan,7.)
"Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler de yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. Biz sizi birbirimiz için sınama aracı yaptık. Bakalım sabrediyor musunuz? Rabbin herşeyi görendir." (25/Furkan,20.); Ayrıca bkz. 23/24,33,34,47; 54/24,25,26.
Her varlık türüne kendi türünden peygamber göndermek sünnetullahtır.
"Deki! Eğer yeryüzünde yürüyebilen ve nimetlerimden istifade eden melekler olsaydı, biz onlara elçi olarak gökten bir melek indirirdik, (17/İsra,95.); Ayrıca bkz. 2/129,151; 6/19, 50,109; 7/63,69,188; 12/109; 14/4; 16/43; 18/10; 21/7,8; 25/6,8; 41/6; 64/6.
10- Yalancı Suçlaması: Allah'ın elçilerine karşı çıkanlar, küstahlıklarını karşı tarafı suçlayarak dışa vurmuşlardır.
"İmdi o kafirler seni yalanlıyorlarsa (unutma ki) onlardan çok önce Nuh toplumu Ad ve Semud toplumu da yalanlamışlardı." (22/Hacc,42.); Ayrıca bkz. 3/184; 7/66,92; 22/43; 23/38; 28/38; 29/18; 34/8; 35/4,25; 36/15; 40/37; 54/9,24,26.
11- Çarpılmışlıkla İtham Edilmişlerdir: Akıldan noksan olmak, asıl putperestlerin hak ettiği bir sıfat olduğu halde kendi niteliklerini tevhid'in elçilerinde vehmetmişlerdir. Bu ithamla Ad toplumuna gönderilen Hud peygamber karşılaşmıştır:
"Seni tanrılarımızdan biri fena halde çarpmış, demekten başka sözümüz yok sana." (11/Hud,54.)
12- Psikolojik Baskıya Tabi Tutulmuşlardır:
"Senden önce de elçiler yalanlamıştı. Yalanlamalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabrettiler. Nihayet onlara yardımımız yetişti. Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. Sana da elçilerimizin haberlerinden bir kısmı gelmiştir." (6/En'am,34)
13- Mustazaf Suçlaması: Allah'ın seçkin elçileri müstekbirler tarafından güçlü, kudretli, zengin, nüfus ve nüfuz sahibi olmamakla suçlanmışlardır. Tabii ki, Davud ve Süleyman peygamberler kudretli hükümdarlar oldukları için bu tepkiyle karşılaşmışlardır. Allah katında üstünlük, varlıklı olmakla değil takvalı olmakla elde edilebilir. Şuayp peygamber kavmi tarafından zayıf olmakla itham edilip küçümsenmişti:
"Dediler ki: 'Ey Şuayb! Senin söylediklerinden çoğunu anlamıyoruz. Biz seni içimizde zayıf görüyoruz. Kabilen olmasaydı seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. Senin bizim yanımızda hiçbir değerin yoktur." (11/Hud,91)
14- Peygamberlere Çeşidi Tuzaklar Kurulmuştur: Çeşitli hile ve oyunlarla Allah'ın yolundan çevirmek, işini zorlaştırmak istemişlerdir.
"Kafirler seni tutup bağlamak, öldürmek, ya da yurdundan çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah'da tuzak kuruyordu. Allah plan kuranların en iyisidir." (8/Enfal,30.) Ayrıca bkz. 13/42; 14/46; 21/70; 40/37.
15- Gülünüp Eğlenceye Alınmışlardır:
"Bunun içindir ki, ne zaman senden söz etseler mutlaka 'Allah'ın bize rasul olarak gönderdiği kişi bu mu?' diyerek seni alay, eğlence konusu yapıyorlar." (25/Furkan,41.); Ayrıca bkz. 18/106; 43/47.
16- Muhalifler peygamberleri kendi yollarına çekmek, kendilerine benzetmek istemiş, kendi dinlerine uydurmaya çalışmışlardır:
"Fakat halkın ona verdiği cevap ve Lût'un yandaşlarınızı şehrinizden çıkarın! Çünkü bunlar kendilerini temize çıkarmaya çalışan insanlar' demekten başka bir şey olmadı." (27/Neml,56.); Ayrıca bkz. 7/82.
17- Dalalet Suçlaması: Dalalet çukurunun diplerinde çırpınanlar, Hidayetin aydınlık ve yüceliş çağrısı yapan elçilerini dalaletle suçlamışlardır:
"Halkın içinden önde gelenler: 'Doğrusu biz senin apaçık bir dalalet içinde olduğunu görüyoruz' diye karşılık verdiler." (7/A'raf,60.); Ayrıca bkz. 34/8; 36/47; 40/29; 54/24; 67/9.
18- Menfaat Suçlaması: Peygamberler menfaat elde etmeye çalışmakla, iktidarı ele geçirmeye çalışmakla suçlamışlardır. Oysa peygamberler, yerine getirdikleri görev için toplumdan bir ücret istememişlerdir. Karşılığını Allah'tan beklemişlerdir.
"Halkın içinden ileri gelen kafir bir grup şöyle dedi: 'Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmiştik." (23/Müminun,24.)
Peygamberler şahsi üstünlük sağlama gayesinde değillerdir. Fakat "adaleti iktidar kılmak zulme karşı savaşmak" temel görevleridir. Bu yüzden Yüce Allah kendi uğrunda mücadele eden müminlere iktidar vadetmiştir.
"Ve onların ardından sizi o yere yerleştireceğiz. Bu makamımdan ve tehdidimden korkan için verdiğim sözdür." (14/İbrahim,14.); Ayrıca bkz. 28/5,6; 44/25,28. vd.
19- Bilgide Sefahat Suçlaması: Peygamberler konusunda beyinsizlikle düşkünlükle itham edilmişlerdir. Oysa aklı kıt olanlar kafirlerdir. Çünkü akıllı olsalardı ilahi vahyin hakikatini kavramakta acze düşmez, peygamberlerin kendi batıl inançlarına uymasını beklemezlerdi. Halbuki akledenler iman ederler.
"Kavmi arasında gerçeği tanımaya yanaşmayanların önde gelenleri 'Doğrusu biz seni aklı kıt biri olarak görüyoruz ve üstelik yalancının biri olduğunu sanıyoruz' dediler." (7/A'raf,66.)
20- Hüsran'la Tehdit: Peygamberler ve onlara uyanlar toplumun Önde gelen kafirleri tarafından varolan olanaklarını kaybetmekle tehdit edilmişlerdir, Şuayp peygambere meyledenlere yapıldığı gibi:
"Ne var ki halkın arasında kafirlerin ele başları: 'Doğrusu eğer Şuayb'a uyarsanız, bilinci hüsrana düşenlerden (iflas edip her şeyini kaybedenlerden) olacaksınız.'" (7/A'raf,90)
21- Mecnun İthamı: Peygamberler cinlenmiş olmakla yani vahyi, Allah'tan değil cinlerden almakla suçlanmışlardır:
"İşte böyle, onlardan önce ne kadar elçi geldiyse mutlaka: 'Büyücü veya cinlenmiş' dediler." (51/Zariyat,52.); Ayrıca bkz. 26/27; 34/8; 51/39; 54/9.
22- Fesat Suçlaması: Firavun Musa peygamberi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakla suçlamıştır. Oysa asıl bozguncu olan o ve onun gibileridir:
"Firavun dedi ki: 'Bırakın Musa'yı öldürmeyin de Rabbine yalvarsın çünkü ben onun dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum." (40/Mümin,26.27.); Ayrıca bkz. 2/11,12.
23- Kıskançlık Tepkisi: Özellikle kitap ehlinden yahudiler, Allah'ın lütfundan dilediğine ihsan ettiği vahiy nimetine mazhar kılınan peygamberleri kıskanarak onların yanlarında olmaları gerekirken karşı cephede yer almışlardır:
"Yoksa Allah'ın lütfundan insanlara verdiği yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa Biz İbrahim soyuna da Kitab'ı ve hikmeti vermiş ve onlara büyük bir mülk vermiştir." (4/Nisa,54.)
24- İşkence Etmek: Allah'ın yolunda olmaktan, iman etmiş olmaktan başka hiç bir suçu bulunmayanlara çeşitli şekillerde işkence etmek. Zalimlerin ilahi vahye tarih boyunca gösterdiği tepkilerden biridir:
"Mümin erkeklere ve mümin kadınlara işkence edenlere ve sonra hiçbir pişmanlık duymayanlara gelince, onları cehennem azabı beklemektedir. Evet yakıcı azap beklemektedir onları. (85/Buruç.10) Ayrıca bakınız aynı sürenin 4 ve 9. ayetleri.
E- Peygamberlerin Özellikleri
Yüce Allah, peygamberleri tevazu ve takva sahibi insanlar içinden seçmiştir. Zalimler istiğnalarından ve istikbarlarından dolayı peygamber olamazlar. Hz. Muhammed'in Hira'daki nübüvvet öncesi arayışı onun karakteri hakkında ipuçları vermektedir. O, toplumda câri olan zulüm ve şirkten rahatsızdır. Statükodan memnun değildir. O kalbini tezkiyeye açmıştır. Arınmaya kapalı bir gönül sahibinin peygamber olması dahi düşünülemez.
Peygamberler seçilmiş ve seçkin insanlardır. Fakat seçilmek ellerinde değildir. Hatta Hz. Peygamber gibiler belli bir yaşa gelinceye kadar görevlendirileceklerini dahi bilmezler. Şura suresi 52. ayette belirtildiği gibi:
"İşte sana da kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj vahyettik. (Daha önce) sen kitap (vahiy) nedir iman nedir bilmezdin...."
Peygamberlik Vehbi mi Kesbi mi? Tartışmaları Ne Anlam Taşımaktadır?
Bazı Kelamcılar peygamberliğin vehbi olduğunu, bazıları ise kesbi olduğunu ileri sürerler. Vehbiliği savunanlar peygamberliğin doğuştan, emeksiz elde edildiğini iddia ederler. Bu görüşün sahipleri şahsi iradeyi ve insan çabasının değerini küçümsemektedirler. Böylece peygamberleri doğuştan itibaren güdülen, sulta altında tutulan, bir takım veriler yüklenerek robotlaştırılmış özgün şahsiyeti olmayan insanlar gibi tasavvur etmektedirler.
Rabbimiz kimi peygamber seçtiğini öncesiz ve sonrasız olarak bilir. Ancak duruma akletme zaaflarımız, mukayyed olan hafsalamız ve sahip olduklarımızın nihai bilgiye götürmediği gerçeğinden hareketle bakmak zorundayız.
Peygamberliğin kesbi olduğunu iddia etmek de zaaflarla mukayyettir. Çünkü bu görüşün savunucuları da "neden belli kimselerin seçildiği, benzer karakterdeki diğer güzel ahlaklı insanların seçilmediği?" sorusunu cevaplayamazlar. Ayrıca peygamberliğin kesbi olduğunu iddia etmek, Rabbimizin insan yaşamı üzerindeki belirleyicilik rolünü kısıtlayıcı bir görünüm arzetmektedir.
Sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimiz, vahiy nimetini vereceği onurlu insanı sınırsız, külli iradesi ile seçer. Peygamber olmak için asgari bazı şartlar gereklidir. Fakat şartları uygun olan her insan da peygamber seçilmeyebilir.
Peygamberlik kazanılmakla, istenilmekle elde edilemez. İlahi risaletin habercileri şuurlu bir yarışın sonucunda değil, ilahi gözetim denetim sonucunda emin insanlardan seçilir. Kimse annesinden peygamber doğmaz. Ancak Allah kimi seçeceğini zamansız olarak bilir, insanlar için ise bilmek dünyevi bir zamansal süreç içinde gerçekleşir. (Bkz. 16/NahI,78.)
İlahi Kelama Göre Peygamberlerin Sıfatları
1- Beşerdirler olağanüstü güçleri yoktur: Yerler, içerler, evlenir, çarşılarda gezerler. Diğer insanlar gibi aynı ihtiyaçlara sahiptirler. Onları farklı kılan ilahi risalet görevini yüklenmiş, emin, dürüst insanlar olmalarıdır. Allah Teala insanlara kendi türlerinden elçi göndermiştir. Tıpkı diğer insanlar gibi peygamberler de doğaüstü nitelikler taşımazlar.
"Elçiler onlara dediler ki: "Evet biz de sizin gibi insanlardan başka bir şey değiliz. Fakat Allah kullarıdan dilediğine lütfeder..." (21/İbrahim.11)
"Biz onları yemek yemeyen cesetler yapmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi." (21/Enbiya,8.)
"Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi anlatan ve bugününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?..." (6/Enam,130.) Peygamberlerin beşer oluşları kendi içlerinden insanlara gönderilişleriyle ilgili diğer ayetler için Ayrıca bakınız. 2/129; 3/144; 5/75; 6/8,9; 7/35; 10/2; 11/27,31; 13/38; 14/10; 16/113; 18/110; 21/3,8; 23/24,33,34,47; 25/7,20; 26/154,186; 36/15; 38/4; 41/6,14; 43/53,60; 50/2; 54/24; 64/6.
2- Yabancı değildirler: İçinden çıktıkları toplumda göreve başlamış ve izinsiz olarak bulundukları bölgeyi terk etmemişlerdir. Kur'an'da onların çoğundan "halkın kardeşleri" diye söz edilmiştir. Toplum onları, yabancı kardeşlerini tanıdıkları gibi tanımaktadır. Aşağıdaki ayetlerde bu gerçek defalarca dile getirilmiştir:
"Ad'e de kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: 'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ondan başka ilahınız yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz." (11/Hud, 50); Ayrıca bakınız. 7/85; 11/61,84; 23/69; 26/105,106,107,124,142; 27/45; 29/14,16,36; 30/47; 46/21; 54/25; 71/1.
3- Toplumun dilini konuşurlar: Peygamberler, içinden çıktıkları toplumun dilini kullanırlar. Bu da hem zaten halka yabancı olmadıkları için oluşabilecek gereksiz ithamları bertaraf etmiştir hem de tebliği kolaylaştırmıştır.
"Biz her elçiyi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara açıklasın..." (14/İbrahim,4); Ayrıca bakınız. 13/37; 16/103; 20/113; 41/3; 46/12.
Hz. peygamber (s) Arap ırkından olduğu için Kur'an, Arapça bir kitap olarak indirilmiştir. Bkz; 26/192,199; 39/28; 41/44; 42/7; 44/2,58.
4- Sorumludurlar: Onlar da bütün insanlar gibi sorguya çekileceklerdir. Bkz. 3/79; 5/116,118; 6/88; 7/6,79; 39/65.
Müstağni değillerdir. Kendilerine indirilenden önce kendileri sorumludurlar:
"Ey halkım dedi. Bakın ya ben Rabbimden bir kanıt üzerinde isem ve O, bana kendinden bir rahmet vermişse. Peki bu durumda O'na karşı gelirsem beni Allah'tan kim kurtarır. Sizin bana ziyanımı artırmaktan başka bir katkınız olamaz." (11/Hud, 63); Ayrıca karşılaştırınız. 2/44; 11/28,88.
Torpilli değillerdir. Onlarda hesap günü diğer bütün insanlar gibi sorguya çekileceklerdir:
"Hem kendilerine elçi gönderilmiş olanlara soracağız hem de gönderilen elçilere soracağız." (7/A'raf,7.); Ayrıca bkz. 6/88; 39/65; vd.
5- Merhametlidirler, zorba değildirler: İnsanları delillerle Hakka yöneltir, kanıtlarla çağrılarını yapar ve başarıyı Allah'tan beklerler.
"Sen onları inanmaya zorlayamazsın" (88/Gâşiye,22.); Ayrıca karşılaştırınız. 3/159; 11/28,88; 19/32; 32/15.
6- Metevekkildirler: Tevekkülü Allah'a halis kılarlar. Güçlü, iktidar sahibi zorbaları değil Allah'ı işlerinde vekil tutarlar. Bu konuda müstekbirlerden korkmazlar. Karşılaşılan güçlükleri aşma konusunda sadece Allah'a güvenirler.
"Hem izlediğimiz yolu bize gösteren Allah olduğuna göre artık nasıl güvenmeyebiliriz ki O'na? Bunun içindir ki, bize çektirdiklerinize mutlaka göğüs gereceğiz. Çünkü bir kere Allah'a güven bağlamış olanlar (tevekkül edenler) sonuna kadar ona güvenmekle devam edeceklerdir" (14/İbrahim,12.); Ayrıca bakınız. 27/10; 33/39. vd.
7- Doğru yoldan sapmazlar: Uğratıldıkları eziyetlere katlandılar. Zorluklara Rablerinin hoşnutluğu için dayanırlar. Sıkıntılara tahammül eder, direnir, dilenmez, sapmazlar.
".... onlar Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı ne korkuya kapıldılar ne de zayıf düştüler ve ne de kendilerini düşman önünde küçük düşürdüler. Zira Allah sıkıntılara göğüs gerenleri sever." (3/Ali-imran,146.); Ayrıca bakınız. 2/214; 3/147,148, 7/94,95; 14/12; 47/31; 61/11.
8- Seçkindirler: Güzel davranışlarından dolayı iyilerden oldukları için seçilmişlerdir. Toplumdaki en güvenilir en dürüst insanlar oldukları gerçeğini düşmanları bile itiraf ederler. Halkın sadık ve en sıddıklarıdır peygamberler. Fakat onların güncel yaşamlarındaki bu karakterlerini itiraf edenler, aynı tavrı ilahi vahye muhatap olunca göstermezler. Allah insanların iyileri arasından dilediğini seçer. Bu gerçeği dile getiren bazı örnek ayetler şunlardır:
"O zikr, içimizden bir tek O'na mı indirildi? Evet onlar bir tek benim uyarıma karşı şüphe içindedirler. Evet onlar henüz Benim azabımı tatmadılar." (38/Sa'd.S.)
"Ve bu Kitap'ta İdris'i de an. O da özü sözü doğru olan biriydi. Bir nebiydi. Ve Biz onu da yüce bir konuma yükseltmiştik." (19/Meryem 56,57.); Ayrıca bakınız. 6/86; 14/11; 19/54,58; 38/5,10; v.d.
Seçilmek peygamberlerin elinde değildir. Allah dilediğini seçer. Bkz. 6/87,88.
9- Erkektirler: Kur'an'da ismi geçen bütün peygamberler erkektir. Şüphesiz bu bir cinsiyet ayrımcılığı değil, gücü yetecek olana görevi vermektir. Allah katında değer ölçütü sadece takva'ya göredir, cinsiyete, dile, renge, ırka göre değil.
"Biz senden Önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden (lafzen rical'den) başkasını elçi olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun." (16/Nahl,43.); Ayrıca bakınız. 7/63,69; 12/109; 21/7.
10- Gayb'ı bilmezler: Gayb'ın haberlerinden sadece Allah'ın bildirdiği kadar söz ederler. Allah peygamberlere gayb'ın bilgisini vahiyle öğretir. Beşeri bilgi kaynaklan, sadece şuhud alemiyle ilgili konuşma hakkına sahiptir. Gayb alemine dair konuşmak için seçilmek ve vahiyle bilgilendirilmek gerekir.
"... Allah sizi gayb'a vakıf kılacak değildir. Fakat Allah elçilerinden dilediğini seçer (onu gaybe vakıf kılar)...," (3/Ali-imran,179.)
"De ki: Ben size 'Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. De ki: "Körle gören bir olur mu?' Düşünmüyor musunuz?" (6/En'am,50.); Ayrıca bakınız. 5/109,116; 7/188; 11/31; 27/65; 72/26,28; vd.
11- Yol göstericidirler: Her toplumun bir hâdis'i vardır. Hidayet etmek Allah'ın elindedir. Fakat peygamberler Hidayet'in elçisidirler.
"Kafirler diyorlar ki: 'Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? Sen ancak bir uyarıcısın. Her toplumun bir yol göstericisi (hâdi'si) vardır." (13/Ra'd,7.) Ayrıca bakınız. 20/71; 42/52; 43/46,47.
12- Emindirler: Güvenilir insanlardan seçilmişlerdir.
"Kardeşleri Nuh onlara korunmazmısınız? demişti. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin." (26/Şuara,106,108.); Ayrıca bakınız. 3/161.
13- Salih'tirler: Muhsin'dirler. Kötülüğe bilerek bulaşmayan iyi insanlardandırlar.
"....ve Zekeriyya'ya, Yahya'ya, İsa'ya ve İlyas'a da (yol göstermiştik) onların hepsi dürüst ve erdemli (salih) kimselerdi." (6/Enam,85.); Ayrıca bakınız. 4/125; 6/83,86.
14- Duyarlıdırlar: Allah'ın ayetlerini duyunca üstün bir duyarlılık göstererek ağlayarak secdeye kapanırlar. Onlar Allah'ın mütevazi kullarıdırlar.
"İşte bunlar, Allah'ın kutlu, onurlandırıcı bağışlarda bulunduğu nebilerden bazıları, Adem soyundan, Nuh'la birlikte taşıdığımız kimselerin soyundan, İbrahim ve İsrail'in soyundan gelen ve doğru yolu gösterdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerden bazıları. Ne zaman kendilerine o sınırsız rahmet sahibinin mesajları okunsa ağlayarak yere kapanan kimseler." (19/Meryem,58.); Ayrıca bakınız. 32/15.
15- Ölümlüdürler: Sınırsız bir ömre sahip değildirler. En uzun ömürlü olarak Kitap'ta Nuh peygamber anılmıştır. Hz. İsa'nın halen yaşadığına dair iddiaların Kur'an'i bir mesnedi yoktur. Sınav alanı yeryüzüdür. Gökyüzü değildir.
"Biz onları yiyip içmeye ihtiyaç duymayan bir yapıda yaratmamıştık. Onlar ölümsüz de değillerdi." (21/Enbiya,8.); Ayrıca bakınız. 21/3,34,35; 29/14; 14/11. Hz. İsa'nın öldüğüne dair ifadeler için Bkz. 3/55,57; 4/156,158; 5/117; 19/33.
16- Masumdurlar: Günahtan korunmuşturlar. Peygamberlerin ismet sıfatı nübüvvet göreviyle alakalıdır. Yoksa biyolojik zaaflar açısından diğer insanlardan bir farkları yoktur. İlahi vahyin algılanması ve iletimi korusunda peygamberler Allah Teala'nın özel koruma alanındadır. Cin ya da insan şeytanları ne kadar uğraşsalar da ümmiye, vesvese ve velveleleriyle peygamberlerin arzularını bulandıramazlar.
" Bir peygamberin hile yapması olacak şey değildir..." (3/Ali-İmran,161.}
"Bununla birlikte, senden önce her ne zaman bir elçi ya da haberci göndersek ve ne zaman umut etse (lafzen temenni) şeytan mutlaka onun güttüğü nihai amaca gölge düşürmeye kalkışmıştır. Ama Allah, şeytanın düşürmeye çalıştığı gölgeyi giderir..." (22/Hacc,52.); Ayrıca bakınız. 6/112; 25/31; 75/16,19; V.d.
Masumiyetleri ilahi risalet görevi ile ilgilidir. Yoksa beşeri zaaflar taşımaları yönünden diğer insanlar gibidirler. Bu kabilden bazı örnekleri hatırlayalım:
Yusuf Peygamber; Allah'ın pekiştirmesi olmasaydı Yusuf peygamber günah'a meyledecekti. (12/Yusuf,24.)
Yunus Peygamber'in "tahammülsüz davranıp izinsiz kavmini terk etmesi" tevazu ile af isteği neticesinde yüce Allah'ın onu bağışlaması. (21/Enbiya, 87,88.)
Hz Muhammed Abese süresinin iniş gerekçesini oluşturan "müktekbirlere meyledip mustazafları ihmal etmesi" (Bkz. Abese ve Tahrim suresi.) v.b misaller masumiyetin sınırlarına dair ipuçları vermektedir.
17- Adanmışlar: Kendilerini Allah'a ve dinine adamışlar. Amaçlan kendi benliklerini yüceltmek insanlardan kutsallaştırıcı saygı beklemek değildir. Onlar insanlardan, İlahi risalet görevini yerine getirirken herhangi bir maddi manevi takdir ya da menfaat ummazlar. Allah'ın elçilerinin ücretleri alemlerin Rabbi'ne aittir. Dünyevi bir karşılık elde etmek için değil yaratıcının hoşnutluğu için mücadele ederler.
"Deki: 'sizden ödül olarak kendinize ait hiçbir şey istemiş değilim. Benim hak ettiğim ödülü ancak Allah verir ve o her şeye şahittir." (34/Sebe,47.); Ayrıca bakınız. 6/90; 11/29,51; 12/104; 23/72; 26/109,180; 36/21; 38/86; 42/23; 52/40; 68/46.
18- Sıddık'tirler: Peygamberlerin yalan söylemeleri caiz değildir. Onlar özü ve sözü doğru kimselerdir.
"Ve bu Kitap'ta İsmail'i de an doğrusu o her zaman sözünde duran biriydi. Bir elçi, nebiydi." (19/Meryem, 54)
"Ve bu Kitapta İdris'i de an. O da özü sözü doğru olan biriydi. Bir nebi idi." (19/Meryem,56.)
19- Şahit, Mübelliğ, Mübeyyindirler: Kendilerine indirilen ilahi vahyi gizlemez, hemen emaneti sahipleri olan insanlığa iletirler. Vahyin ilk örnek, model tanıklıklarını da ortaya koyarak anlaşılır, yaşanılır olduğunu gösterirler.
"Ey peygamber! Biz seni şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik." (33/Ahzab,45.); Ayrıca bakınız. 48/8; 73/15; vd.
20- Adildirler: Zulmetmezler. Yüce Allah'ın yarattığı dengeleri korumakla görevlidirler. Zulme ve ifsada engel olmak temel görevlendir.
"Bundan dolayı sen Hakka çağır ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol; onların keyiflerine uyma ve de ki: "Ben Allah'ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda Adalet yapmakla emrolundum..." (42/Şura,15.); Ayrıca bkz. 4/105; 7/29; v.d.
21- Abiddirler: Kendileri ibadet ettikleri gibi çevrelerine de emrederler. İbadeti yalnız Allah için yaparlar. İnançlarına, ibadetlerine şirk ve zulüm karıştırmazlar. Namazı zayi etmez, şehvetlerine uymazlar.
"Ve halkına namazı ve zekatı emrederdi. Ve o da Rabbinin katında hoşnutluk kazanmıştı." (19/Meryem,55.)
22- Müzekkerdirler: Hatırlamalardır. Allah'ın ayetleri ile insanlara asli sorumluluklarını, varoluş gayelerini fıtri vahyin misakını hatırlatırlar.
"İşte böyle ey peygamber! Onlara hatırlatarak öğüt ver. Senin görevin yalnız öğüt vermektir." (8S/Gaşiye,21.); Ayrıca bakınız. 10/71.
F- Peygamberlerin Yetkilerinin Sınırları
Peygamberleri seçip alemlere üstün kılan yüce Allah onların yetki ve sorumluluklarının çerçevesini de Kitap'ta belirlemiştir. Buna göre:
1) Peygamberler Allah'ın hükümlerine aykırı hüküm vermemektedir: Heva'ya göre, nefsin tutkularına kapılarak karar vermek bir peygambere yakışmaz.
"Biz sana kitab'ı gerçek ile indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin. Sakın ola hainlerin savunucusu olmayasın." (4/Nisa, 105.)
2) Haram-Helal koymada ölçü: Allah'ın haramlarını haram, helallerini helal saymaktır. Bu konuda çeşitli düzenlemeler yapmak her yönetenin tasarruf hakkıdır. Ancak yüce Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kılmak kimsenin tasarrufunda değildir.
3) Dua ve temennide ölçü: Kendi babaları dahi olsa cehennemlik oldukları ilahi vahyin değişmez ölçülerine göre belli olan kimseler için dua etmek, bağışlanma dilemek hiçbir peygambere yakışmaz. Bu konudaki girişimleri Allah Teala tarafından hep kınanmıştır.
"Akraba bile olsalar, cehennem halkı oldukları belli olduktan sonra Allah'a ortak koşanlar için mağfiret dilemek, ne peygamberlerin, ne de inananların yapacağı bir iş değildir." (9/Tevbe, 113.); Ayrıca bakınız. 60/4; 9/114; 7/89.
G- Peygamberler Arasında Ayrım Gözetmek Doğru Mudur?
Ulu'l'Azm Kimdir?
Azm, kararlılık, sebat sahibi olmaktır. Bütün peygamberler azimet sahibidir. Allah yolunda karşılaştıkları zorluklara sabretmişlerdir. Yunus peygamber ise bir süre için gösterdiği aceleci tavır yanlışlığından pişmanlıkla Rabbine yalvararak dönmüştür:
"Öyleyse kalpleri azim ve kararlılıkla doldurmuş olan bütün peygamberler gibi sıkıntılara karşı sabırlı olun ve onlara sabırla katlanın. Ve bu kişilerin hemen azaba çarptırılmalarım istemeyin..." (46/Ahkâf,35.); Ayrıca bakınız. 3/146.
Hayatı bir sınav alanı olarak düzenleyen Yüce Rabbimiz, diğer insanlar gibi peygamberleri de derece derece yaratmış, kimseyi birbirinin aynısı yapmamıştı. Kimini fakir, kimini zengin, kimini hep mahrumiyetle kimini de muktedir kılarak denemiştir. Bazılarına bahşettiği meziyetleri bazısına vermemiştir.
"Bu elçilerin bazılarına diğerlerinden daha fazla meziyetler bahşettik..." (2/Bakara,253.)
Nebilere Rabbimiz diğer insanlara göre daha büyük bir yücelik tevdi etmiş, onları üstün kılmış, seçmiş derecelerle yükseltmiştir. Seçilmek peygamberlerin değil, Allah'ın elindedir.
"Geçmiş vahyin mensupları bilsinler ki Allah'ın lütfü üzerinde hiçbir güçleri yoktur. Bütün lütuf yalnızca Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah sonsuz lütuf sahibidir." (57/Hadid,29.); Ayrıca bakınız. 3/33; 0/83,86; 14/11; 20/13; 43/31,32.
Ref Kimsenin Tekelinde Değildir.
Ref kavramı bağlamında Allah'ın yüceltme lütfu'nu sadece Hz. İsa'ya hasredenler, daha da ileri giderek onun göklerde bir yerde yaşadığına hükmetmişlerdir. Oysa Ref (yüceltmek) bütün peygamberler için geçerlidir. Peygamberler diğer insanlara göre derecelerle yüceltilmişler. Bu Ref lütfunu İsa peygamberin tekiline verenler, ya aşırı kutsamacı Hristiyanlar veya İsrailiyat'ın etkisinde kalan bazı tefsir, kelam ekolleridir. Ref İsa peygamberin tekelinde değildir. Yüce Allah bütün peygamberleri seçip alemlere üstün kılmıştır:
"İşte bu halkına karşı İbrahim'e verdiğimiz muhakeme tarzımızdı. Dilediğimiz kimseyi derecelerle yüceltiriz (ref) şüphe yok ki, Rabbimiz hikmet sahibidir, her şeyi bilendir," (6/En'am,83.); Ayrıca bakınız. 3/45; 3/55; 61/86,88; 16/121; 19/57.
Peygamberler Arasında Derece Farkı Var Mıdır?
Bütün insanlar gibi peygamberler arasında da derece farkı vardır. Fakat kimin daha üstün olduğunu şüphesiz Allah'tan başkası bilemez. Bazılarının diğerlerine göre ilahi vahyi temsil kabiliyetleri, şahitlikleriyle model olma yetenekleri daha iyi olabilir.
".... Biz bazı nebilere diğerlerine göre daha büyük bir yücelik tevdi etmişizdir. Tıpkı Davud'a ilahi hikmetle dolu bir kitap verdiğimiz gibi." (17/İsra,55.)
Hz. İsa bebekken konuşmuş, peygamber olacağını annesine kuşku ile bakanlara ifade etmiştir. Bakınız. 19/27,33.
Bazı peygamberler büyük tepkilerle karşılaşmışlardır. Hatta öldürülenleri vardır. Bazıları dünyevi hükümranlık imkanı elde edememişlerdir. Bazıları ise Davud ve Süleyman peygamberler gibi benzersiz hükümdarlık modelleri ortaya koymuşlardır. Rabbimiz zenginliği, gücü iktidar sahibi olmayı da, fakirliği, zayıflığı, mustazaf olmayı, muhalefette kalmayı da belâ kavramı ile değerlendirmektedir. Bakınız. 89/15,16.
Kimi peygamberler iktidar sahibi kılınarak adaletle yönetip yönetmedikleri konusunda denenmişlerdir. Kimileri de mustazaf olup direniş, tahammül, sebat konusunda denenmişlerdir.
Ya da Hz. Yusuf gibi Önce mustaz'af sonra da elin sahibi olan peygamberler vardır. Bkz. 12/Yusuf,56.
Hükümdar peygamberler için bkz. 17/55; 21/78,81:38/20.
Ayrımcılık Haramdır
Peygamberleri üstünlük yarışına sokmak günahtır. Çünkü hangisinin diğerlerinden daha üstün olduğu sadece Allah tarafından bilinebilir. Bu konuda son ilahi vahyin kaynağı Kur'an'da şahıs ismi zikredilmemiştir. Rabbimiz elçilerinin arasında ayrımcılık yapılmasını yasaklamıştır.
"Ve onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmadılar..." (4/Nisa,152.); Ayrıca bakınız. 2/136; 2/285; 3/84;4/150.