Kur'an'dan önce vahye muhatap olanlar; Ehl-i Kitap adıyla ma'ruftur. Bu Kur'anî terkip, ayetlerde daha çok Yahudi ve Hristiyanlar için kullanılmaktadır. Zaten nüfus ve nüfuz bakımından toplumsal hayatta ve dünya siyasetinde etkinliği bulunanlar Ehl-i Kitap'tan Yahudiler ve Hristiyanlardır.
Son yıllarda Ehl-i Kitap'la ilgili ideolojik bir çabayla karşı karşıyayız. "Diyalog" denilen ve son derece manipülasyona açık bir yönlendirmeyle karşı karşıyayız. Bu bakımdan Ehl-i Kitab'ın gerçekte kim olduğu hangi özelliklere sahip oldukları daha da önem kazanmaktadır.
Yahudi ve Hristiyanları en iyi tanımanın yolu, şüphesiz ilahi kelamın beyanlarından olacaktır. Çünkü kalpleri evirip çeviren, en gizli anlamları tüm teferruatlarıyla bilip deşifre eden şüphesiz Yüce Rabbimizdir.
Biz bu çalışmada, son sözü söyleme iddiasının akıntısına kapılmadan mesellerin anlatım yöntemiyle Ehl-i Kitab'ın özelliklerini göz önüne sermek istiyoruz.
1. Kalpleri Kaya Gibi Katılaşanlar
"Ama bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu. Çünkü unutmayın, öyle kayalar var ki yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır, Allah yaptıklarınızdan gafil değildir." (Bakara, 2/74)
Ehl-i Kitab'ın -özelde İsrailoğullarının- ibadetleri genellikle rutinleşmiştir. Şekle boğulmuş törenlerden ibaret hale gelen, takvadan eser kalmayan kurallar yığını haline dönüşmüş bu ayinler, kalplerinin katılığını giderememektedir. Bu nedenle, zaman içinde Ehl-i Kitap hiç ilahi vahiyle ilişkisi bulunmayan müşriklere benzemişlerdir.1
Kafirlerin kalplerini kayaya benzetmek, kayalara taşlara hakaret için değildir; çünkü kayalar da Allah'ın ayetidir. Fakat insanların duyarsız gözüken kayalara benzemesi doğru değildir. Kayalar vardır; içinden ırmaklar fışkırır, kayalar vardır; yarılarak içinden sular akıtır; kayalar vardır, Allah korkusundan düşer paramparça olur. Bütün bunlar o varlıkların, yankılarıyla Yaratıcı'yı zikretmesinden başka bir şey değildir.2
Allah'ın vahyinde yol gösterdiği gibi, O'nu anmak, ibadet etmek kalbi yumuşatır. Müşrikler merhamet, şefkat duygularının yeşereceği bir kalbe sahip olmadıkları için, yeryüzünü ifsad etmekten çekinmemekte, kolayca zulme meyl edebilmektedirler. Bu sebeple müşriklerin imandan yoksun olan kalplerinde tedirginlik, hırçınlık, kibir gibi kötü duygular hakimdir. Çünkü takvanın besleyip büyüteceği tevazu, alçakgönüllülük, arınmaya açıklık yoktur.
Yukarıdaki meselin bir benzeri de Hadid Suresi'nde geçmektedir:
"İmana ermiş olanların kalplerinin Allah'ı ve (kendilerine) indirilen hakikati anarken acizliklerini fark etmelerinin zamanı gelmedi mi? (Ve vakit gelmedi mi) kendilerine daha önce vahiy indirilmiş olanlara ve zamanın geçmesiyle kalpleri katılaşarak çoğu (bugün) yoldan sapmış olanlara benzememelerinin?" (Hadîd, 57/16)
İsrailoğulları'nın çoğunluğu ruhi çoraklık ve kuraklık hastalığına duçar olmuşlardır. Onların bu vahiyden kopuk, dünyevileştirilmiş dindarlıkları Kur'an'da tenkit edilmiştir.
Mesellerin anlatım yöntemiyle İsrailoğulları, kalpleri sert kayalar kadar katılaşmış, kurak çöller gibi hiçbir ürün vermeyen, hiçbir güzelliğe ev sahipliği yapmayan kimselerdir. Hatta sert ve katı olan kayalardan bile bereketin, canlılığın sembolü olan su çıkmakta, ama kalpleri kayalaşmış bulunan İsrailoğulları tüm duyarlılıklarını yitirdikleri için hiçbir güzelliğe ev sahipliği yapamamaktadırlar.
2. Binlerce Yıl Yaşamak İsteyenler
"Ve sen onları başkalarından daha ihtirasla (dünya) hayatına sarılmış göreceksin, hatta Allah'tan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olan müşriklerden bile daha çok. Onların her biri binlerce yıl yaşamak isterler; halbuki uzun yaşaması, böyle birini (ahirette) azaptan kurtarmaz. Zira Allah onların bütün yapıp ettiklerini görmektedir." (Bakara, 2/96)
İlahi vahiy nimetine sahip oldukları halde zamanla Yahudileşenler dünyevileşmiş dindarlardır; kendilerini hem dünyada hem de ahirette seçkinlerden görürler, öte dünyanın nimetlerinin sadece kendilerine özgü olduğunu, bu konuda Rab katında ayrıcalıklı, torpilli olduklarını iddia ederler; öyleyse ölümü arzulamaları gerekmez mi? (2/94) Halbuki binlerce yıl dünyada yaşamak isterler; bu bir çelişkidir.
3. Karınlarını Ateşle Dolduranlar
"Allah'ın indirdiği vahiyden bazı kısımları gizleyenler ve bunu az bir kazanç karşılığı değiştirenlere gelince: Onlar karınlarına ateş doldururlar. Ve Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak ne de (günahlarından) onları arındıracaktır, şiddetli azap onları beklemektedir.
İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı ve mağfiret karşılığında azabı satın almışlardır. Oysa ateşten ne kadar az korkar görünüyorlar!" (Bakara, 2/174-175)
Vahyi, çıkar karşılığı saklayan, ambargo koyan yahut yorumlayarak çarpıtan Din'in içinden olup sahip olduğu nimete ihanet eden "din bezirganları"nı korkunç bir azap beklemektedir. Din istismarcıları, doğru bilgiye giden yolu tıkayarak, insanların şuurlanmasına ve salih ameller işlemesine set çekmiş olurlar. Tahrif diye de isimlendirebileceğimiz bu hususa neden olan başlıca sebepler şunlardır: Siyasi ve maddi çıkar, mevki kaybı ya da ırkına, çevresine ilkesiz bağlılık… Bu nedenle Yüce Allah, Ahiret Günü onları muhatap alıp yüzlerine bakmayacak, temize çıkarmayacaktır.
4. Öfkeleri Ağızlarından Taşan; Öfkeden Parmak Uçlarını Isıranlar
"Siz ey imana ermiş olanlar! Sizden olmayan kişileri can yoldaşı edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar. Şiddetli öfke ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha kötüdür. Biz (bununla ilgili) işaretleri sizin için (işte böylesine) açık ve anlaşılır kıldık, eğer aklınızı kullanırsanız.
Siz onları sev(meye haz)ırsınız, ama onlar bütün vahiylere inansanız bile sizi sevmeyecekler. Ve sizinle karşılaştıklarında, 'Biz (sizin inandığınız gibi) inanıyoruz!' derler. Ama kendi başlarına kalınca öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: Öfkenizle kahrolun! Unutmayın, Allah (insanların) kalplerinde ne varsa hepsini bilir!" (Ali İmran, 3/118-119)
Bu mesel ikiyüzlü Yahudilerle, yine ikiyüzlü münafıklar arasındaki benzerliğe dikkat çekmektedir. Ehl-i Kitap'tan bazı gruplar münafıklarla, müşriklerle işbirliği yaparak Müslümanların sıkıntıya düşmesi için çaba sarfederler. Uzun süre sinelerinde gizledikleri düşmanlıklar, söze dönüşerek ağızlarından dışarı taşar.
Müslümanlar ilahi vahyin önceki müntesipleri oldukları için, sevip dost olma arzularına rağmen Ehl-i Kitap'tan bir kısım insanlar kıskançlıklarından dolayı mü'minlere öfke duymuşlardır; öfkelerini gizlemek için de parmak uçlarını ısırarak bu düşmanca tavırlarını münafıklar gibi gizlemeye çalışmışlardır.
5. Kıl Kadar Haksızlığa Uğratılmazlar Meseli
"Kendilerini tertemiz sayanların farkında değil misin? Hayır, aksine Allah dilediğini temize çıkarır ve kimseye kıl kadar haksızlık yapılmaz." (Nisa, 4/49)
Tarihi süreç içinde Yahudileşenler sahip oldukları kültürel kimlik sebebiyle ve hiçbir çaba göstermeden Allah katında imtiyazlı bir yer edinebileceklerini iddia etmişlerdir. Oysa yukarıdaki mesel, doğuştan seçkin ve imtiyazlı sayılmanın ilahi adalete uygun düşmediğini beyan etmektedir. Çünkü Allah katında değerli olmak, doğuştan kazanılmaz, erdemli çabalar ve Tevhid'e uygun bir sa'y ile elde edilebilir. Bu nedenle doğuştan elde edilen, insanın fiziksel ve kültürel kimliğini belirleyen renk, ırk ve adetler, toplumsal ön kabuller kişiye Allah katında bir saygınlık kazandırmaz. Allah katında saygınlık O'na karşı sorumluluk bilinci taşımak ve o şuurla elde ettiği inançlarını hayatında ete, kemiğe, güzel ürünlere dönüştürmekle elde edilebilir.3
Ruhi arınma iddia ile olmaz ve tezkiye de kimsenin tekelinde değildir. Arınmak Allah'a bağlı kalındığı sürece ve O'nun rahmeti ile olabilir. Değil mi ki, arınmanın yolları ilahi vahiyle tarih boyunca beyan edilmiştir; öyleyse kişinin ruhi arınmasını gerçekleştirmesi ancak Yüce Allah'ın yol gösterdiği şekilde mümkün olabilir.
Dipnotlar:
1- Kitap Ehli'nin zamanla kalplerinin katılaştığından söz eden başka ayetler de vardır: Hadid, 57/16.
2- Her şey Allah'ı tesbih eder: "Yedi gök ile yer ve onların içinde yer alan her şey O'nun sınırsız kudret ve yüceliğini anmaktadır. O'nun yüceliğini, aşkınlığını övgüyle yankılamayan bir tek nesne yoktur; ne var ki siz onların yücelemelerini anlayamıyor, kavrayamıyorsunuz! Yine hem çok bağışlayıcı, hem de halim olan O'dur!" (İsra, 17/44)
3- Bkz. Hucurat, 49/13.