Kur’an Mesellerinde Münafıklar

Fevzi Zülaloğlu

Münafıklar hidayete karşılık dalâleti satın alanlar, imanı küfürle değiştirenlerdir. Kalpleri küfürden yanadır, ama müminmiş gibi davranarak Müslümanların haklarından yararlanmak isterler.

Küfür ile iman, nur ile karanlık arasında kalan münafıkların durumu aslında içler acısıdır. Nifak, karanlıkla özdeştir. Sağır kulak, kör göz ve duyarsız kalp; sahibini karanlıkta bırakırken iman, insanları bu hastalıklardan kurtararak aydınlığa çıkaran imandır.

Kendilerini çok iyi kamufle eden bazı münafıkları sadece Allah bilir. Tevbe Suresi 101. ayetinde Yüce Rabbimiz, "Çevrenizdeki bedevilerden ve Medine halkından ikiyüzlülüğe iyice alışmış münafıklar vardır. Sen onları bilmezsin, onları biz biliriz..." buyurmaktadır. Fakat imtihanın şiddetli olduğu zor zamanlarındaki olumsuz tavırları nedeniyle bazı münafıklar, ifşa edilmiştir.1 Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamber'in şahsında münafıklarla ilgili hukuk belirlemiştir. Mesela "İyilikten başka bir niyetimiz yoktu." iddiasıyla zarar vermek, nankörlük etmek, müminlerin arasını açmak için mescit yapan münafıkların durumu, Tevbe Suresi 107-110. ayetlerinde açıklanmış ve Hz. Peygamber'e asla orada namaz kılmaması emredilmiştir. 

Kur'an mesellerinde münafıkların karakteri çeşitli benzetmelerle deşifre edilmiş, müminler münafıklara karşı bilgilendirilerek bilinçlendirilmiştir. Aşağıda nifaka karşı müminlere gereken köklü şuuru sağlayan meselleri incelemeye çalışacağız.

1. İpliğini İyice Büküp Berkittikten Sonra Onu Çözüp Koparan Kadın Meseli

 "Ve sakın yeminlerinizi, sırf içinizden bir grubun diğerinden daha güçlü olmasına dayanarak aranızda bir aldatma aracı olarak ele alıp da 'ipliğini iyice büküp berkittikten sonra onu çözüp koparan kadın gibi' olmayın. Allah bütün bunlarla sizi sadece sınavdan geçiriyor ki, üzerinde çekişip durduğunuz her şeyi Kıyamet Günü'nde bütün açıklığıyla karşınıza koysun." (Nahl,16/92)

Münafıklar iman ettiklerini iddia etmekle hayırlı bir işe girişmişlerdir. Fakat yaptıkları bu güzel işi bozanlar, eğirdiği yünü tekrar bozup işe yaramaz hale getiren kadınlar gibidir. Başka bir benzetmeyle yaptığı güzel bir kumaşı güzel bir kıyafete dönüştürmeye çalışması gereken bir üreticinin, onu işe yaramaz hale getirmesi gibidir. Şüphesiz hiçbir aklı başında üretici böyle bir aptallık yapmaz.

İman etmek, Allah'a ve Resulü'ne söz vermektir. İman ahdini bozmak da bir iş yapmaya yemin eden birinin sözünde durmaması da hiçbir mümine yakışmaz. Ahde vefa göstermek, başta iman sözü olmak üzere insan ilişkilerinde gereken hassasiyeti göstermek müminlerin şiarıdır.2

2. Işık ile Karanlık Arasında Kalan Sağır Dilsiz ve Körler

 "Onların hali, ateş yakan öyle kimselerin haline benzer ki, o (ateş) çevrelerini aydınlatır aydınlatmaz Allah göremesinler diye ışıklarını alıp onları zifiri karanlığa gömer; onlar sağır, dilsiz ve kördürler; ve (artık) geriye dönüşleri de yoktur. Ya da (onların durumu,) gökten zifiri karanlıklar içinde gök gürültüsü ve şimşekle gelen şiddetli bir sağanağa benzer. Ölümün dehşeti içinde yıldırımlardan korunmak için parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Ama Allah kafirleri (sonsuz kudreti ile) kuşatır. Çakan şimşek neredeyse gözlerini alıverir; ışık verince hareket ederler, karanlıklar çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar. Şayet Allah dileseydi, onları işitme görme (yetenek)lerinden yoksun bırakabilirdi. Çünkü Allah her şeye kâdirdir." (Bakara, 2/17-20)

Münafıklar, gece karanlığında aydınlanmak, yollarını bulmak için ateş yakan fakat ateşin aniden sönmesiyle karanlıklar içinde kalan insanlara benzetilirler. Bunlar, asla 'doğru yol'u bulamaz.  Ateş ve şimşek, münafıkların durumunu açıklayan teşbihlerdir. Münafıklar aydınlığı sürekli kılacak bir ışığı yakalamaktan acizdirler; hatta bir anlık yakaladıkları ışık, yarasalar gibi gözlerini alıverir, hayal kırıklığına düşerler. Şimşeğin anlık aydınlığı onlara ölümün dehşetini hatırlatmaktan başka bir işe de yaramaz. Onlar nasıl şimşeklerin ışığından yararlanamıyorlarsa, imanın nurundan da yararlanamazlar.

Gök gürültüsü ve şimşekle gelen sağanak, insanlarda sekinet, dinginlik ve huzur değil; tedirginlik, tereddüt ve güvensizlik meydana getirir. Bir ilahî rahmet tezahürü olan Kur'an vahyiyle gelen İslam da münafıklarda aynı hisleri uyandırır.

Bu meselde yağmur; İslam'dır. Karanlık, münafıkların kalplerine çöreklenmiş şüpheler, tereddütlerdir. Gök gürültüsü ise onların korkuları, huzursuz ve mutsuz ve umutsuz ruh hallerini yansıtmaktadır.

Şimşeklerle gelen kısa süreli ışık;  iman nurunun bir nebzecik görünüvermesidir. Münafıkta nadiren parlar fakat hemen de yok olur. Ayrıca şimşekler altında kalan münafık, hem bu nuru ebedî faydaya dönüştürme bilincinden yoksundur hem de yıldırımlar, şimşekler altında korku dolu göz,  endişe dolu bir kalple dalalet içinde, tehlikeli bir mevkide kalakalmıştır.

3. Ölüm Korkusundan Bayılır Gibi Bakanlar

"İmana ermiş olanlar: '(Bize mücadele izni veren) bir vahiy indirilmeli değil miydi?' derler. Ama şimdi savaştan bahseden açık ve kesin bir hükümlü bir vahiy indirildiğinde kalpleri hastalıklı olanların sana (ey Muhammed!) ölüm korkusundan bayılmaktaymış gibi baktıklarını görürsün! Fakat onlar için en iyisi, (Allah'ın çağrısına) uymak ve (O'nun) rızasını kazanabilecek bir söz (söylemek)tir. Konu (O'nun indirdiği vahiy tarafından) çözümlendiği için Allah'a karşı sadık olmak onların kendi iyiliği içindir." (Muhammed, 47/20-21)

Savaş; zulmü engellemek, güvenli bir dünya kurmak, yeryüzünü adaletle doldurmak, şeytanın askerlerini denetim altında tutmak, insan onur ve haysiyetini korumak, bütün canlıları ifsattan korumak için bazen kaçınılmaz hale gelebilmektedir. Böyle bir dönemde savaştan kaçanlar dünyevi ve uhrevi azapla tehdit edilmişlerdir.3

Münafıklar kalpten gelen bir arzu ile iman etmedikleri için Allah yolunda herhangi bir tehlikeye maruz kalmak istemezler. Hele bu, ucunda ölüm olan bir tehlike ise hiç yüzleşmek istemezler. Çünkü münafıklar korkaktırlar; ama cesurmuş gibi tavır takınırlar ve Müslümanları korkaklıkla suçlarlar.4 Oysa sözde cesaretlerinin koca bir yalandan ibaret olduğu, savaş kapıya dayanınca ortaya çıktığında kendilerine kaçacak delik ararlar.

4. Ahitlerini Sahtekârlıklarına Örtü Yapanlar

"Onlar ahitlerini (yalancılıklarına ve sahtekarlıklarına) örtü yaptılar ve böylece başkalarını Allah yolundan alıkoydular. Bu nedenle onları alçaltıcı bir azap beklemektedir." (Mücadele, 58/16)

Münafıklar sözde Allah'ın varlığını ve birliğini kabul etmişlerdir; ancak aynı surenin 14. ayetinde belirtilen "Allah'ın gazap ettiği toplum ile dostluk" kurarlar. Çünkü kendilerini inkârcı çevrelerinden koparacağı ve böylece maddi avantajlarını kaybedeceği koruksuyla tam olarak teslim olmazlar. İmanın, kendilerini çevrelerindeki maddi avantajlardan mahrum kılacağı endişesine kapılmışlardır. Bu nedenle Kur'an'ın tüm hakikatlerine gönülden teslim olmak yerine, dünyevi başarılara meftun olarak yaşamayı tercih etmişlerdir. Müslümanlar zafer kazandıklarında, kazanımların beleş mirasçısı olmaya çalışmışlar; müminler dünyevi kayıplar yaşadıklarında ise düşmanla işbirliği kurmaktan geri durmamışlardır.

5. Yere Sağlamca Dikilmiş Kütükler Gibi Olanlar

 "Şimdi sen onları gördüğünde dış görünüşleri hoşuna gider ve konuştuklarında ne söylediklerine kulak vermek istersin. Onlar yere (sağlam şekilde dikilmiş) kütükler gibi (olduklarına emin görünseler de) her çığlığı kendilerine (yönelik) sanırlar. Onlar (bütün inançlara) düşmandırlar, öyleyse onlara karşı dikkatli ol! (Onlar şu duayı hak ediyorlar) 'Allah kahretsin onları/canları çıkasıcalar!' Akılları nasıl da (hakikatten) sapıyor. Çünkü onlara, 'Gelin Allah'ın Elçisi bağışlanmanız için (Allah'a) dua edecek!' dendiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların sahte bir kibirle nasıl çekip gittiklerini görürsün.  Onlar için bağışlanma dilemen ile dilememen aynıdır: Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah böyle sapkın bir halka rehberliğini bahşetmez."5(Münafikûn, 63/4-6)

Aslında alçak karakterli olan münafıklar, bilinçsiz, içi kof ve çürük, dış görünüşü düzgün ve hareketsiz kereste gibidirler. Münafıkların kılık kıyafetleri, konuşmaları ve dış görünüşleri caziptir. İddialı laflarla çevrelerini etkileyen, fiyakalı duruş, gururlu oturuş ve kibirli yürüyüşleriyle çevrelerine etkileyici bir görüntü vermeye çalışırlar. Fakat aslında ne kadar ağır başlı görünseler de etrafa verdikleri bilge duruş sahtedir. Nifaklarından dolayı tedirgin, ikiyüzlü oldukları için yalanlarının ortaya çıkmasından korkar. Özde insanlıktan uzaklaştıkları için tabiatlarındaki değerlere yabancılaşmışlar nesneleşmişlerdir. İşte yukarıdaki ayetlerde Yüce Allah, onların bu ikiyüzlülüğünü ifşa ederek ele veriyor.

6. Ahlakı Şeytana Benzeyenler

"(Ey müminler! Düşmanlarınızın her ikisinin akıbeti de) onlardan kısa bir süre önce, kendi yaptıklarından doğan felaketi tatmış olanlar(ınki) gibi (olacak)tır ve onları (ahirette daha şiddetli) bir azap beklemektedir. Tıpkı şeytanın insana, 'Hakikati inkar et!' deyip (insan) inkar edince (de), 'Bak! Ben senden/senin yaptıklarından sorumlu değilim. Ben bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.' dediği zamanki gibi. Böylece sonunda ikisi de (hem kafirler hem münafıklar), kendilerini yerleşip kalacakları bir ateşte bulacaklar. Çünkü zalimlerin cezası budur." (Haşr, 59/15-17)

Bu ayetlerde iki toplumsal gruptan söz edilmiş ve bunlar, davranışlarıyla şeytana benzetilmiştir. Şeytan aslında hakikatin ne olduğunu bildiği halde, onun hilafına davranarak kafir olmuştur. Ehli Kitap'tan kafirler ve münafıklar da fıtratlarında taşıdıkları doğrulara hitap eden nübüvvet vahyinin ayetlerine sahip oldukları halde, o nimetin kadir ve kıymetini bilememişler, maalesef şeytanın ahlakı ile ahlaklanmışlardır.6 Mekke müşrikleri ile Medineli Ehli Kitap'tan kafirler aynı tarafta yer almışlar; münafıklar da onlarla işbirliği yapmışlardır.

 Müşrikler ektikleri fitne tohumunun dünyadaki karşılığını Bedir Gazvesi'nde almışlar ve ahirette de ebedî azap çukuruna yuvarlanmışlardır. Öte yandan hicretin ikinci yılı Medine'de çıkardıkları fitnelerden –Müslüman bir kadının başörtüsünü çekerek namus ve şerefiyle oynamalarından- dolayı Kaynukaoğulları dünyada sürgünü tatmışlar; toplumları birbirine düşürerek ayartmalarından kaynaklanan ilahî ceza ise ahirete kalmıştır. Her iki sonuç da, nifakın bir meyvesidir ve kendileri için bir felakettir. İşte bu felaketlerin münafıkların da başına gelebileceği noktasında ayetler tehdit içermektedir.

7. Allah'ı Umursamadığı İçin Gözden Çıkarılanlar

"İki yüzlülerin, erkek-kadın, hepsi aynı türden, aynı yapıda kimselerdir. Kötü/eğri olanın yapılmasını öğütlerler, iyi/doğru olanın yapılmasını önlerler. Onlar, (iyi olanı yapmaya) asla yanaşmazlar. Allah'a karşı umursamazdırlar, bu yüzden Allah da onları gözden çıkarır/onlar Allah'ı unutmuş, Allah da onları unutmuştur. Gerçekten günaha gömülüp gitmiş olanlar da işte bunlar, bu iki yüzlü kimselerdir." (Tevbe, 9/67)

Rabbimiz Kur'an'da münafıkları ifşa ederek, müminleri bilinçlendirmektedir. Buna göre, münafıklardan beklenen davranışlar müminlerden beklenenin tam tersidir ve onlar gizleyemedikleri düşmanca tutumları nedeniyle tanınabilirler.

Bütün münafıklar bulanık bir zihinsel yapıya sahiptirler; korku ve tasalarının esareti altında zavallı bir ruh dünyası içinde yer alırlar. Münafıklar Allah'a ve O'nun temsil ettiği manevi değerlere karşı, içinde bulundukları nimetlere rağmen, gaflet içinde yaşarlar. Tıpkı kafir ve müşrikler gibi akıl melekesini yanlış kullanırlar, zamanla da dumura uğratırlar.

Münafıklar bazı insani zaafları karakter hâline getirmişlerdir. Müminlerden bazıları da bir yönüyle bunlara benzeyebilir.7 Fakat müminler, bu insani zaafları karakter hâline getirmez, tersine bunları ıslah etmenin yollarını ararlar.

Öte yandan bilinçli münafıklar vardır ki; onlar ne yaptıklarının farkındadırlar. Haset ve kıskançlık hislerini, düşmanlıklarını gizleyemeyecek derecede tezahür ettirirler. Özelde münafıkların genelde insanların Allah'ın seçip üstün kıldığı değerleri unutmalarına sebep olan amiller Kur'an'da beyan edilmiştir.8

"Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun; herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Çünkü Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Allah'a karşı umursamaz olan/Allah'ı unutan, bu nedenle Allah'ın da kendileri (için neyin iyi olduğu)ndan habersiz bıraktıkları gibi olmayın! Onlar gerçekten sapmış olanlardır. Ateşe mahkum edilmiş olanlar ile cenneti hak etmiş olanlar, bir olmaz. Kurtuluşa erecek olanlar, cennet halkıdır." (Haşr, 59/18-20)

8. Kalplerine Mühür Vurulanlar

"Onlar yeminlerini (yalan ve sahtekarlıklarına kalkan yapmakta ve böylece başkalarını Allah yolundan saptırmaktadırlar. Yaptıkları, gerçekten çok çirkindir. Böyledir, çünkü onlar imana erdi(klerini iddia eder)ler, halbuki (içlerinde) hakikati inkar ederler ve böylece, kalplerine bir mühür vurulmuştur, artık (neyin doğru, neyin yanlış olduğunu) anlayamazlar." (Münâfikûn, 63/2-3)

Münafıklar yeminlerini yalanlarına kalkan yaparak Allah yolundan kendilerini ve çevrelerini alıkoyarlar. Onların bu türden günahları, imanın, hidayet ve dalaletin algı merkezi olan kalbi zamanla hiçbir hakikati idrak edemez hale getirir. Çünkü küfür, kibir, nifak, hasetlik gibi ahlaki zaaflar kalbi katılaştırır, kalp artık hiçbir nihai gerçekliği idrak edemez; böylece kişinin kalbi mühürlenmiş olur.

9. Kalplerine Kilit Vurulan Sağır ve Körler

"Böyleleri, Allah'ın gözden çıkardığı, (hakikatin sesine karşı) sağırlaştırdığı ve (vahyin nûruna karşı) gözlerini körleştirdiği  kimselerdir. Öyleyse, onlar bu Kur'an üzerinde hiç düşünmezler mi? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var? Gerçek şu ki, kendilerine doğru yol apaçık gösterildikten sonra sırtlarını (bu mesaja) dönenler (böyle yaparlar, çünkü) şeytan, onların hayallerini süsleyip bezemiş ve onları sahte ve düzmece ümitlerle doldurmuştur. (Evet sırtlarını ona dönerler) çünkü onlar, Allah'ın vahyettiği her şeyden nefret edenlere, 'Bazı konularda sizin görüşlerinizle uyuşuyoruz.' derler. Ama Allah onların gizledikleri düşüncelerin bilir. Peki melekler onları öldükten sonra bir araya toplayıp yüzlerine ve sırtlarına vururken ne olacak halleri?" (Muhammed, 23-27)

Tedebbürü engelleyen algı hastalıkları ve iki yüzlülükleri nedeniyle bir süre sonra münafıkların artık iman etmeleri imkansız hale gelir. Çünkü onların düşünmelerini ve tahlil yapmalarını imkansız kılan manevi hastalıklar, artık gönüllerine  tüm duygu ve duyarlılıklarını dumura uğratacak kadar bünyelerine hakim olmuştur.

Kur'an'da münafıklarla ilgili olarak anlatılan meseller, bir taraftan müminleri bunlar gibi olmaktan sakındırırken diğer taraftan münafıkların bilinip tanınmasını sağlar.

Münafıklar, geçici dünya menfaatini tercih eden kimselerdir. Müslümanlar güçlü olduğunda onlarla birlikte olurlar. Allah yolunda savaş, infak, fedakârlık gibi zor sınavlarla karşılaştıklarında hemen mazeret üreterek sorumluluktan kaçmaya çalışırlar. Müminlere zarar dokunduğunda sevinirler ve onları akılsızlıkla suçlarlar. Mükafat paylaşımında ise sanki kendileri de gayret göstermiş gibi pay isterler. Düşmanlar güçlü olduğunda onların safında yer alırlar. Gizli niyetleri, bozuk kişilikleriyle münafıklar, kâfirlerden daha tehlikelidir. "(Münafıkların) kalpleri hastalıklıdır, Allah hastalılarını daha da arttırmıştır. Ve ısrarlı yalanlarından dolayı onları şiddetli bir azap beklemektedir." (Bakara, 2/10)

Dipnotlar:

1- Münafıklarla mücadele etmeyi emreden bir grup ayet için bkz. Tevbe, 9/87, 93-98, 101, 124-127.

2- Bkz. Maide, 5/1; İsra, 17/34.

3- Enfal, 8/16; Tevbe, 9/38-50

4- Nisa, 4/77

5- Benzer bir ayet de Tevbe Suresinde geçmektedir: "Onların bağışlanmaları için (Allah'a) ister dua et, ister etme, (hiçbir şey fark etmeyecektir; çünkü) onlar için istersen yetmiş kez af dile, Allah'ı ve O'nun Elçisi'ni inkara yeltenmelerinden ötürü Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, böylesine kötülüğe batmış bir topluluğu doğru yola çıkarmaz." (Tevbe, 9/80)

6- Şeytan saptırdıkları insanları yüz üstü bırakarak onlara şöyle der: "…Ben sizden sorumlu değilim, çünkü bakın sizin görmediklerinizi görüyorum ve ben, doğrusu Allah'tan korkuyorum; çünkü Allah gerçekten azabında çok çetin, çok şiddetlidir." (Enfal, 8/48) Ayrıca bkz. İbrahim, 14/22.

7- İnsanoğlu unutmaya meyilli bir varlıktır; bu fitneye karşı dua ile Allah'tan yardım dilemeliyiz: Bakara, 2/286; A'raf, 7/65; Taha, 20/115; Furkan, 25/18; Yasin, 36/78. Unutkanlığın ilacı Allah'ı sürekli hatırlamaktır: Kehf, 18/24.

8- Şeytan; mallar, dünya hayatının süsleri, çocuklar; insanın dost bildiği çevresi, nüfusu, nüfuzu; Allah'ın dostlarıyla alay etmek vd. ilgili bkz. En'am, 6/68; Yusuf, 12/42; Kehf, 18/63; Mü'minun, 23/109-110;  Mücadele, 58/19; Münafikun, 63/9.