İslam Dünyası Tarih ve Kültür Araştırmaları Merkezi (İDKAM)'ın Mecidiyeköy Kültür Merkezi'nde düzenlediği "Kur'an Çalışmaları Nasıl Olmalı?" konulu panele Vahdettin Işık ve Bahadır Kurbanoğlu katıldı. Paneli Ömer Mahir Alper yönetti.
Açılış konuşmasını yapan Ömer Mahir Alper son zamanlarda Kur'an'a yönelişin arttığını fakat bu yönelişin niteliğinin fazla net olmadığını, Kur'an'ın sosyal hayata aktarımında karşılaşılan problemler üzerinde önemle durulması gerektiğini vurguladı.
İlk konuşmacı Vahdettin Işık, yaşanmakta olan vurgunların, soygunların, din istismarcılığının, toplumun ifsadının göstergesi olduğunu, bu ifsad hali karşısında tek alternatif çözümün Kur'anî bilince sahip müslümanlar tarafından ortaya konulabileceğini belirtti. Müslümanların toplumsal projelerinin olmadığına dair spekülasyonlar üretildiğini hatırlatarak "eğer birileri kendilerini Kur'an'la tanımlamışlarsa ve eğer birileri kendilerini Kur'an'a göre şekillendiren bir hayat tarzını benimsemişlerse bu insanların hayatlarında karşılaştıkları her tür sorunu yine Kur'an'a göre tanımlayamamaları ya da Kur'an'a göre bu sorunlara çözüm üretememeleri düşünülemez" dedi.
Özellikle kendini müslüman olarak tanımlayan insanların, olaylara birbirinden farklı şekillerde yaklaşmış olmalarının ciddi bir sorun olduğunu belirten V. Işık "Kitap elimizde korunmuş olarak var olduğu halde bu sorunları hepimiz birbirimizden farklı olarak algılıyorsak o zaman olayları değerlendirirken kullandığımız ölçüde ciddi sıkıntılar var demektir" dedi.
Kur'an'ın pratik hayatla ilişkisi noktasında bir takım problemlerin yaşandığını, Kur'an diyen İnsanların Kur'an'a yaklaşırken gerek geleneğin gerekse modernitenin ön yargılarından kendilerini henüz arındıramadıklarını, Kur'an'a ulaşmış olsalar da insanların yeteri kadar Kur'ani ilkeleri sosyal hayata geçirebilme, sosyal hayatta bunların karşılığını bulabilme ve Kur'an'ın gösterdiği mesaj doğrultusunda İslami mücadelesini yürütebilme bilinci ve aşamasına gelmediğini belirterek Kur'ani hareketin nasıllığının üzerinde durulması gerektiğini vurguladı.
Müslümanların Kur'an'la İlişkilerinde sıkıntılar yaşandığını söyleyen V. Işık "Kur'an'la ilişki biçimimiz nasıl olmalı?" sorusunu dört ana başlıkta topladı.
İlkin, Kur'an'la sürekli bir ilişkinin önemini vurgulayarak her an kendine başvurabileceğimiz bir kaynak, bir ölçü olan kitabın bilinç diriliği ve uyanıklık halinde anlama çabasını önceleyen bîr yaklaşımla, hidayeti yakalama amacına yönelik yavaş yavaş okunması gerektiğini söyledi.
İkinci olarak, Kur'an'ın bize öğrettiği doğruların bizim İçin toplumsal mücadelenin başlangıcı olması gerektiğini belirterek "Kur'an daha ilk surelerde yetimi itip kakan, yoksulu doyurmaya ön ayak olmayan, malını yığdıkça yığan, saydıkça sayan ve elde ettiği güçten dolayı azgınlaşan insanları şiddetle eleştirmektedir" dedi. Devamla müminlerin edindikleri doğruları kendi hayatlarında fiili bir tavırla ortaya koymalarının gerektiğine, böyle yapılmazsa laik yaşam tarzının içselleştirilmiş olacağına dikkatleri çekti.
Üçüncü olarak, ifsadın kurumsal bir yapı olduğunu, öyleyse hayatın bütün yönlerini saran bir ifsada karşı bireysel bir direnişin mümkün olamayacağını, müslümanların ortaya koyması gerektiğine inandığımız şahitliğe yönelik hiç bir emrin bireysel kullanılmadığını, Kur'an'da direnişin bireysel bir boyut olmanın ötesine taşınması gerekliliğinin vurgulandığını ifade etti.
Başkalarının, İslam'ın umdelerini, ilkelerini pratik hayatlarında açıkça görebildiği insan topluluğu olan şahit ümmetin oluşturulması gerektiğini vurgulayan V. Işık ifsada karşı direnişin toplu şahitliği gerektirdiğini, şahitliğin de ulusal sınırlarla kayıtlanamayacağını belirterek "Anadoluculuk, Büyük Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye" vb. söylemleri düşüncelerinin merkezine oturtan insanların Kur'an'ın yüklemiş olduğu toplu şahitliği ve ümmet bilincini yitirdiklerini ya da bu bilinçlerini bulanıklaştırdıklarını söyledi.
Dördüncü ve son olarak sorunların aşılabilmesi için müslümanların kurumsal anlamıyla bir istişari sistem geliştirmeleri gerektiğini belirten V. Işık "işlerimizi danışmayla yapmamız konusunda Rabbimiz bizi uyarıyor.
(Şura 42/38; Ali İmran 3/199)" dedi. Kur'an'la ilişkilerini sürekli kılan, bunu bireysel bir şahitliğe dönüştüren, çabaların yetersiz olduğunu, kurumsal ifsada karşı ancak kurumsal direnişlerin mümkün olabileceğini ve bu nedenle toplu şahitliğin zorunlu olduğunu önemine binaen tekrar vurgulayan Işık "bu şahitliğin herhangi bir kayba uğramaması için müslümanların aralarındaki İşlerini istişari bir temele dayandırarak sürdürmeleri gerekir" diyerek konuşmasını bitirdi.
Diğer konuşmacı Bahadır Kurbanoğlu, 6O'lı yıllarda başlayan çeviri faaliyetleriyle, düşünen çevrelerin, akletmeye çalışan insanların gündemine Kur'an'ın girdiğini, geleneksel ve modernist çevrelerin de içinde olduğu bir ölçü arayışı süreci başladığını söyledi
İslam'ın siyasal, sosyal ve ekonomik düzeyde yaşanabilirliğinin ortaya konmasında bir dönüm noktası olan İran İslam Devrimi'nin yeni bîr düşünüş, kavrayış ve bakış getirdiğini, Kur'an'ın evrensel mesajını daha fazla gündemleştirdiğini belirtti.
Kur'an'ın insanlığa seslenirken artı bir bilgi talep etmediğini vurgulayan Kurbanoğlu, "Kur'an çalışmaları, fıtrata seslenişi duyup onu harekete geçirmek, mücadele zeminine kaydırmaktır. Soyut alanlarda tartışmak değildir" dedi. Devamla "Kur'an çalışmaları sosyal hayat içinde fiili olarak yapılır. Kur'an'la ilgili düşüncelerinizin süreç içinde netleşmesi sizin mücadele sürecinizle alakalı bir şeydir. Eğer siz bu mücadele süreci içinde yoksanız istediğiniz kadar Kur'an çalışması yaptığınızı iddia edin Muhammed Arkoun gibi "Kur'an benim için tarihsel araştırma konularından sadece bir konudur" diyenlerle farkınızı sıfırlamış olursunuz" dedi.
B. Kurbanoğlu bugün modern söylemlere evrilen, hayattan kopuk, Kur'an'ın önerdiği mesajı topluma ve siyasal düzene yansıtmayan kişi ve çevrelerin Fazlurrahman'ın ifadelendirdiği "ilahiyatlaşma sürecimin ürünü olduğunu, bu insanların geleneksel insanlar gibi Kur'an'ı terk ettiklerini (Furkan 25/30), çünkü tarihselci, anlambilimsel, dilbilimsel, göreceli yaklaşımlara sahip olmakla Kur'an'ın insanları ve toplumu değiştirip dönüştürme, egemen ifsadı ortadan kaldırmaya dönük mücadele etme gibi yükümlülüklerinin unutulduğunu Kur'an'a salf entellektüel çıkarımların kitabı olarak yaklaşıldığını ifade etti.
12 Mart ve 12 Eylül cuntacılarıyla işbirliği içerisinde olan, onlara danışmanlık yapan, brifingler veren insanların da söz konusu modernist kişi ve çevrelerden çıktığını vurgulayan Kurbanoğlu, bugün yaşadığımız ifsad ve zulüm ortamına söyleyecek sözü olmayanların, tekliği bulalım derken çokluğa ulaşanların, salt gelenek eleştirisiyle yetinenlerin yaptıkları çalışmalara Kur'an çalışmaları demenin abesle iştigal olduğunu, Kur'an noktasında ölçülü olmanın ve Kur'an'da buluşmanın da sadece gelenek eleştirisi yapmakla ve geçmişi eleştirmekle olamayacağını söyledi. Devamla "Ne zaman bitecek bu anlambilimsel çalışmalar, ne zaman bitecek bu tarihselci yaklaşımlar, ne zaman bitecek bu Batı tandanslı sosyal bilimsel yaklaşımlar, kaç yıl daha arka plan çalışması yapacaksınız?" sözleriyle mücadeleden kopuk bilgilenmeyi eleştirerek konuşmasını bitirdi.
Sorular kısmından sonra panel noktalandı.