"Kudüs
ey Kudüs
peygamberleri sen öldürdün..."
(Matta)
Tin; Kudüs giyimli gözlerim
gecesiz anımsanmaz
içimizin savaş alanlarına yakışmaz sessizliği
yüzümüzde dölsüz sevinçleri taşıdıkça
ve daha ezan
şehre kaldırmadığında kendini
ah Talut
bir daha
kanatlarımı gövdelendir ki
toprağı çatlatan benim kanım olsun
ve kendini kınayan
"Kudüs
ey Kudüs
peygamberleri sen öldürdün..."
eskitmez besmeleyi
şafaktan karşılanmışsa gün
her taşı bir duaya döndürecek kadar
bütün yüzler birbirine inzal
sevinçle kapışılır sabahın ortadoğusu
pıhtılandıkça ölüm sokağın yumruğuyla
çaşkırlarıyla anımsatarak devrimcileri
(çünkü)
çıplak bir kuş; çırpınan kuştur
sesimizin kafesinden uçtukça
ölen çocukların adı ve kaderi
yeni doğan günlerin saçlarına vebâl
akşam bile utanır
benzerse hüznü
çocukların zeytin karası gözlerine infak
düşük bir düş olmaktan
"Kudüs
ey Kudüs
peygamberi sen öldürdün..."
zaman,
yalnız Musa'ları kursaklayamaz
Tur Dağı'nı andıran anaların alnında
şavkıdıkça ölüm,
şimdi yaşamak
sapanda taş olmaya yakışmak
kalaylanmış yer kalmasın diye Kitap'la
kapılar Cebrail'e açık...
öpüşleri bayram sabahlarına saklı
sancısıyla
Kudüs,
Kudüs giyimli yüreğim
hergün, kendi çarmıhında dirilir
çocukların umudu sobelediği
hergün;
kendi sicilini taşlayarak
kaldırır yükünü yetim omuzlarımızın
bu yüzden
yüzümüz hergün Hayber
köz komalı diye yarına
budanmış yumruklarım
bir bir toplayarak gövdemden
bir savaştan sonra bize kalan
en büyük ganimet
aynı bilenmişliği aynı yürekte taşımak
ve aynı nakaratından sevmek hayatı
yamasız sevdaları giydiren yüreğimize
Kudüs
ey Kudüs
bizi dirilt
ve
doğrult sapanını eğriliğine dünyanın.