"Kültür Bilinci" ve Eleştirinin Niteliği

Hasan Ali Kasır

Denge Yayınlarından çıkan "Bilinç Serisi" ile ilgili kitapları 46/47. sayımızda değerlendirmiştik. "Kültür Bilinci" adlı kitabı değerlendiren arkadaşımız Vahdettin Işık'a kitabın yazarı Hasan Ali Kasır ağır bir üslupla cevap verdi. Kasır'ın mektubunun bazı bölümlerini ve ilgili olarak Vahdettin Işık'ın cevabi yazısını sizlere sunuyoruz:

"Hak Söz dergisini 46/47. sayısında, Denge Yayınları'nın "bilinç serisi"ni tanıtmayı amaçlayan bir yazı yayımlandı. "Kültür Bilinci" üzerine kaleme alınan ve "Vahdettin Işık" imzasıyla yazılan, yazan tarafından "tanıtım/değerlendirme" türü olarak nitelenen bu yazıya ilişkin, söz konusu kitabın yazarı olarak kuşkusuz bazı söyleyeceklerim var...

"... Bu girişten sonra, sayın Işık'ın "Kültür Bilinci"ne ilişkin olarak kendince yaptığı bazı "değerlendirme"lere geçmek isliyorum. 'Değerlendirme'ci, kitabın ilk bölümünde bazı kavramları irdelediğimizi söyleyerek; "ortak bir tanımı olmamasına karşın yine de vazgeçilmez bir kavram olarak kültürden bahseden..." bir yazar olduğumuzun altını çiziyor..."

"... 'Değerlendirme'cinin; "yazara göre Latince 'toprağı işlemek, tarım yapmak, ekip biçmek' gibi anlamlarıyla yüklü olarak ortaya çıkan kültür kavramı" tespiti var ki, el-insaf demekten başka bir şey bulamıyorum. Kültür kelimesinin -kavram değil, dikkatinizi çekiyorum- Batı dillerindeki anlamı budur; sözlükler, ansiklopediler bunu söylüyor, ben değil. Bir zamanlar Türk Dil Kurumu, kelimenin bu anlamından yola çıkarak kültür kelimesi, hatta kavramı için "ekin"i önermemiş miydi? Hala ısrarla bazı çevreler kültür yerine "ekin" demiyorlar mı?..."

"... 'Değerlendirme'ci, kitapta bir yerde "tarihi determenizim"den bahsettiğimizi, halbuki bunun "pozitivist kültürün bir yansıması" olduğunu belirterek, bu kavramı "sünnetullah" kavramı yerine koymamamız gerektiğini söylüyor. Negativist bir kültürden söze demeyeceğim için, sayın Işık kusura bakmasın, bunun karşısına koyabileceğim "pozitivist kültür" kavramını da kullanamayacağım; ama tarihi determinizmden kastım, belli şart ve sebeplerin tarihte aynı sonuçları doğurması olarak ifade edilebilir. Ki "tarih tekerrürden ibarettir" sözünün dayanağı da budur..."

"... Yazısının bir yerinde 'Değerlendirmeci', "güzellik; kültürlerin çeşit ve renk cümbüşü içinde hoşgörüyle bir arada yaşamalarıdır" dileğimize karşı çıkıyor, kendi ifadesince "önerme"mizi "kuşatıcı bir bakış açısı değil, ilkelerdeki belirsizlikler" olarak değerlendiriyor. Arkasından da "güzel olanın ölçüsü vahiydir. Vahye uygun olmayan hiçbir şey güzel de olamaz." diyor ve bu yargısını "kaba bir radikal tavır olarak görme"memizi istiyor..."

"...Kültürlerin, çeşitleri ve renkleri ne olursa olsun, bir arada yaşayabileceğini savunuyorum. Bu bir iddia değil, tarihi bir gerçekliktir. Saadet çağında hristiyan, yahudi, ve İslam kültürlerinin bir arada yaşadığını biliyoruz. İspanya'da, Anadolu'da, Balkanlar'da yaşanan tarihi tecrübeler var. Şimdi niçin yaşanmasın? Özel de ülkemiz, genelde dünya bazında tek kültürün, diğer bir deyişle vahiy kültürünün hakim olmasını düşünmek, bir güzel düşten, bir ütopyadan ibarettir. Biz ise gerçeklerden, dahası ülkemiz gerçeklerinden söz ediyoruz. Kaba bir radikalizmle bu gerçeklere varamayacağımız da gün gibi ortada. Ayrıca vahiy'in güzelliğin ölçüsü olduğuna katılmamak mümkün değil. Ama "değerlendirme"ciye sormak lazım; her şeyi vahiy'de yani Kur'an'da nasıl arayacağız? Yeniden "her şey Kur'an'da vardır" anlayışına mı sarılacağız? Yine sormak lazım; "kültürlerin çeşit ve renk cümbüşü içinde hoşgörüyle bir arada yaşaması"nı dilemek, vahyin hangi ölçüsüyle çelişiyor?..."

"...'Değerlendirme'ci, "kaba radikal tavrı"nı şu satırlarda dana net bir şekilde ortaya koyuyor; "Bu tür satırarası belirsiz ve/veya yanlış ifadeler, kitabın net bir bakış açısı ile yazılmadığını gösteriyor. Karmaşık bir konuyu işlemenin zorluğu ortada, fakat yine de büyük ölçüde veri sunma fonksiyonunun dışında sonuç olarak kitabın ne demek istediği tam belli değil... Bizim kanaatimiz odur ki, yazar, 'ölçü' olarak belirsizlikten dolayı net ve sistematik bir yaklaşıma sahip değildir. Bu suçlama değil, bir değerlendirmedir." Bu sözlerden sonra "el-insaf" demekten başka ne denir, bilmem ki! Kendi ifadesiyle "kaba radikal tavrı"n bir tezahüründen başka birşey değildir bu cümleler. Özellikle kitabın ikinci ve üçüncü bölümlerini okumuşsa, bir ölçüsüzlükten, bir belirsizlikten bahsetmek, hatta suçlamalara girmek -her ne kadar kendisi "bu bir suçlama değil, bir değerlendimedir" diyorsa da- İnsaf ehlinin işi değildir..."

"... Son olarak, tasavvufu İslam Kültürünün Kaynakları arasında saymamız, "değerlendirme "cinin 'radikalliği'ne dokunuyor. "Aynı inanç temelleri üzerinde kurulmuş bir toplumda kültürel birlikten söz edilebilir. Kültürel birlik derken, aynı değerleri benimseme ve yaşamayı kastediyoruz." cümlelerini kitabımızdan alıntıladıktan sonra, sayın Işık, bize, bu "aktarımların inanç temelleri"mizdeki rolünü soruyor. Bu sorudan kastı eğer herhangi bir tasavvufi ekole mensup olup olmadığımızı öğrenmek İse, cevabımız "hayırdır. Karşı olduğumuzdan değil, belki ihtiyaç duymadığımızdandır. Yoksa Kur'an ve Sünnet çizgisindeki her tasavvufi hareketin yanındayız. Ama sayın Işık, kitapta tasavvufun İslam'daki yerini sorgulayıp sorgulamadığımızı merak ediyorsa, yine cevabımız "hayır"dır. Bizim yaptığımız, İslam kültürünün kaynakları arasında tasavvufun da bir vakıa olarak, yüz yıllardan beri sürüp gelen bir gerçek olarak var olduğudur. Nakşibendi, Kadiri, Şazeli ve diğer tasavvufi ekollerin günümüzde yaşayan İslami kültüre nasıl katkıda bulunduklarını görmezden gelemeyiz. İslami hareketin dinamikleri arasında, kendi metodlarıyla hizmet eden tasavvuf erbabını, onların yaptığı eğitim, öğretim, basın-yayın vs. çalışmalarını yok sayamayız. Sözün özü, Kur'an ve Sünnet çizgisindeki her düşünce ve hareketi alkışlamaktır bize düşen..."

Hasan Ali Kasır

Vahdettin Işık'ın Hasan Ali Kasır'a Cevabı:

Eleştiriyi Doğru Okumak

Dergimizin sinirli imkanları içerisinde de olsa, birçok sayımızda kitap tanıtım ve değerlendirmesine yer ayırmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de okuyucumuzla kitaplar arasında doğrudan bir ilişki kurulması zeminine katkı sağlamayı ve doğruların öncelenmesini amaçlıyoruz. Elbette, konusuna binaen bazı değerlendirmelerde bulunmak bizim hakkımızdır. Tıpkı yazarların da değerlendirmelerini bir araya getirerek kitap oluşturması gibi.

"Kitap Tanıtım-Değerlendirme" başlığında yayınlanan 46/47. birleşik sayımızdaki "Kültür Bilinci' ile ilgili yazımıza ilişkin Hasan Ali Kasır'dan cevabi bir yazı geldi. Yazı üç buçuk sahifelik bir yazı. Söz konusu yazıyı değiştirmeden yayınlamamızı istiyor. Bunu biz de çok istedik. İstedik ki, yazıyı bütün olarak verelim de okuyucu tanıtım/değerlendirme yazısındaki üslubu da kitabın yazarı Kasır'ın üslubunu da bizzat karşılaştırsın. Maalesef, dergimizin sınırlı sayfalarında buna yer vermeye imkan yok. Doğrusu bu cevaba da gerek yoktu ama, değinilmeden geçilemeyecek bir kaç noktaya işaret etmekte yarar umuyoruz.

Bir kere sayın Kasır bilsin ki, Hak Söz dört yılını doldurmuş yayın hayatında kimsenin cevap hakkını değiştirerek yayınlamadı, yayınlamaz da. Böylesi bir aldatıcılığı tasvip etmiyoruz; ve cevap verme hevesi içinde de değiliz. Uyarılar haklıysa kendimizi tashih eder ve bunu da kârhanemize sevinçle yazarız.

Bütün bunları şunun için söylüyorum: Yazarın gönderdiği üç buçuk sayfalık yazının takriben iki buçuk sayfası yazıyı dikkatsiz okumuş olmaktan kaynaklanan anlamalar üzerine bina edilmiş. Üstelik ucuz ve düzeysiz demogojik saldırganlığı da kuşanarak bunları ifade ediyor.

Şimdi algısal yanılmalarına örnek olsun diye birkaç değinide bulunalım:

"Ortak bir tanımı olmamasına karşıtı yine de vazgeçilmez bir kavram, olarak kültürden bahseden...' bir yazar olduğumuzun altını çiziyor. ...Sayın Işık, bizim 'ortak bir kültür tanımımızın olmaması'ndan yakınarak eleştiriyor," diyor Kasır.

Bir; yazarın "ortak bir kültür tanımının olmaması'ndan bahsetmedik. Zaten bireyin ortak tanımı olamaz, bireylerin birbirleriyle ortak olan tanımları olur.

İki; "ortak bir tanımı olmamasına karşın yine de vazgeçilmez bir kavram olarak kültürden bahseden ..." alıntısının devamı şöyle; "... yazar, çeşitli düşünce adamlarının tanımlamalarını gözden geçiriyor." Okuyucu, cümlenin vurgusunun alıntılanmayan ikinci kısmında olduğunu takdir eder, sanırım.

Bir alıntı daha yapalım cevabi yazıdan:

"..'Değerlendirmeci'nin; "yazara göre; Latince 'toprağı islemek, tarım yapmak, ekip biçmek' gibi anlamlarıyla yüklü olarak ortaya çıkan kültür kavramı.." tesbiti var ki, el-insaf demekten başka bir şey bulamıyorum. Kültür kelimesinin -kavram değil, dikkatinizi çekiyorum- Batı dillerindeki anlamı budur; sözlükler, ansiklopediler bunu söylüyor, ben değil."

Şimdi cümlenin kesilen yerden sonrasını sayın okuyucunun takdirine sunuyorum:

".... gibi anlamlarıyla yüklü olarak ortaya çıkan kültür kavramı Batı Avrupa dillerinde kazandığı "yüksek genel bilgi' anlamı ile Türkçe'ye girer"

Sayın Kasır! Sizin kuşa döndürerek alıntıladığınız kısımda bile kültürün Latince anlamlarını vermişiz; demişiz ki, bu anlamlarla yüklü olarak ortaya çıkan kültür kavramı -kelimesi değil- Türkçe'ye, Batı Avrupa dillerinde kazandığı 'yüksek genel bilgi', anlamı ile girmiştir.

Son bir örnek vererek okuyucularımızı fazla sıkmayalım. Önce Sayın Kasır'ın cevabi yazısından alıntı:

"..'Değerlendirme'ci kitapta bir yerde "tarihi determinizim"den bahsettiğimizi, halbuki bunun "pozitivist kültür"ün bir yansıması olduğunu belirterek, bu kavramı "sünnetullah" kavramı yerine koymamamız gerektiğini söylüyor. Negativist bir kültür'den söz edemeyeceğim için sayın Işık kusura bakmasın..."

Okuyucularımız bilir, bizde bir söz vardır: "Hem dersini çalışmaz hem de şişman herkesten." Sayın Kasır da galiba böylelerinden. Bu tür demogojinin ne sayın Kasır'a ne de bir başkasına faydası olmaz.

Bir kere altını çizilen ve benim de kullandığım "pozitivist kültür" pozitivisit adı verilen bir felsefi ve bilimsel bakış açısına göre oluşan kültür demektir. Bu kavram felsefi bir kavramdır. Sistemin kurucusu/sistemleştiricisi Auguste Comte"dur. Sizin altını çizerek yazdığınız "Negativist Kültür", tarafınızdan sistemleştirilen bu söylem, maalesef bizim okuduğumuz literatürde geçmediği için tanımıyorum. Cehaletimiz affola..

Kitabın yazarının bu türden hatalarını insan psikolojisine atfen geçiyoruz. "Güzellik, kültürlerin çeşit ve renk cümbüşü içinde hoş görüyle bir arada yaşamalarıdır" önermesine yaptığımız eleştiriye yazarın cevabı ise geçiştirilemeyecek bir facia.

Hak Söz'ün 46/47. birleşik sayısındaki tanıtım/ değerlendirme yazımıza bakılmasında yarar var. Diyoruz ki, "bu önermeyi kuşatıcı bir bakış açısı değil, ilkelerdeki belirsizlikler söyletebilir insana. Güzel olanın ölçüsü vahy'dir. Vahye uygun olmayan hiçbir şey güzel de olamaz. Bu yargımızı kaba bir radikal tavır olarak görmeden, üzerinde düşünmeye çalışmak hepimize yararlı (hayırlı) sonuçlar doğuracaktır."

Bizim söylediğimiz bu; kültürlerin, çeşitleri ve renkleri ne olursa olsun, bir arada yaşamalarının imkansız olduğunu söylemedik.

Sayın Kasır, biz her şeyi vahy'de, yani Kur'an'da arayacağımızı elbette söylüyoruz. Zaten bunun için müslümanız. Bunun nasıl yapılacağını gerçekten merak ettiğinize ancak önyargılarınızı bir kenara bırakırsanız inanabiliriz. Sizin gibi "Kültür Bilinci"ne sahip yazarlar, elbette Kur'an'ın yalınlığı ( mübin), ayırıcı vasfı (furkan), tüm uyuşmazlıkları ve sorunları çözmede kendini otorite görmesi (hükm) gibi tek renkli bir ki% tap algılayışı karşısında dehşete düşeceklerdir. Varın siz, "çeşit ve renk cümbüşü"nüze düşünürlük oynamaya devam edin. Ne yaparsanız yapın ama, gerçekler, dahası ülkemiz gerçekleri gibi arka planı ulusçu, müfsit yaklaşım biçimlerine dayanan netameli laflar ederken, müslümanca bir hukuka dayanarak yapılan uyarılara sakın kulak asmayın !..

'İlgilisine, kitabı tekrar ve dikkatlice okuma"yı tavsiye edin ama siz sakın toplam bir sahifelik hem de kendiniz için yazılmış bir yazıyı okurken böyle davranmayın. Bu yazıyı da V. Işık'ın "radikalliğine dokunmuş gibi kabul ederek geçiştirin.

Tasavvufla ilgili kısımda yazarın belirttiği garip ifadelerin birkaç örneğini yine tanıtım yazısının son kısmında görmeyi okuyucuya özellikle salık veririz. Tabii yazarın cevabi yazıdaki hikmet dolu açıklamalarını da.

Son bir söz de Denge Yayınları'nın sorumlusu kardeşlerimize: Bu kitabı lütfen bir daha okuyun. Yok eğer bu kitabı taammüden bastı iseniz doğrusu size de Hakk'ı tavsiye ediyoruz.

Vahdettin Işık