Küfürle itham etmek veya İslam ile damgalamak çok mu Kur'ani?

Hüseyin Avni Metin

Sn. Haksöz Dergisi Yetkilileri,

Yaklaşık 20 yıllık bir birikimin sonucu olarak doğan Bilgi Vakfı, kuruluşundan itibaren inandığı doğrulardan taviz vermeksizin Kur'an'ın Türkiye gündemine girmesi yönündeki çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmalar herhangi bir tekel oluşturmaya yönelik olmadığı gibi, tekel oluşturmaya yönelik çalışmalara da karşı değildir. Kaldı ki, tekel oluşturmaya kimsenin gücünün yetmeyeceği de aşikardır.

Kur'an sempozyumları düzenlemek, Bilgi Vakfı'nın faaliyetlerinden sadece birisidir. Sempozyumlarda sunulan tebliğlerin içeriklerine müdahalede bulunmak, vakıf olarak prensiplerimize uygun düşmeyen bir davranış biçimidir. Ancak; sempozyumun düzenlenmesi, tebliğ konularının belirlenmesi ve tebliğlerde belli bir seviyenin olmasını temin etmek, vakfın yetki ve sorumluluğunda bulunmaktadır. Sempozyumdan sonra bu tebliğler değerlendirilerek farklı eleştiriler getirilebilir. Ciddi ve ilmi eleştirilerin yapılması, her zaman söz konusudur. Esas itibariyle, bu tür eleştirilerin yapılması da gereklidir. Sempozyumların verimi, daha sonra yapılacak eleştirilerle artacak ve böylelikle ameli ve fikri gelişmemize katkı sağlanmış olacaktır.

Derginizin Aralık 1995 sayısında Bilgi Vakfı tarafından düzenlenen II. Kur'an Sempozyumu'na yönelik eleştirilerin -üzülerek belirteyim ki- yukarıda belirtilen olumlu tenkitler niteliğinde olmadığı ve eleştiride iyi niyet sınırlarının aşıldığı gözlenmektedir.

Sempozyuma gönderilen telgrafların tümünün herhangi bir ayrım yapılmaksızın okunması, derginizde Bilgi Vakfı'nın 'devletçi müslüman kimliği'nin bir kanıtı gibi sunulmakta ve tarafımızdan müslüman kimliğinin bulandırıldığı ima ve iddia edilmektedir. Bu yargının düşünülmeden ve hakkaniyet ölçüleri göz önünde bulundurulmadan verildiği kanaatindeyim.

'Devletçi müslüman' diyerek bir düşüncenin temsilcilerini 'harcama' ve toplum nezdinde 'mahkum etme' cin fikirliliğini doğrusu size yakıştıramadım. Bilgi Vakfı'nı, yöneticilerini ve temsil ettiği misyonu yakinen ve şahsen tanıyor ve biliyor olmanız, sizin bu konuda ileri sürebileceğiniz mazeretlerinizin geçerliliğini de zorlaştırmaktadır.

Sempozyuma telgraf gönderenlerden birisinin isminin okunmasını, Bilgi Vakfı ile o kişinin temsil ettiği düşünce arasında bir bağlantının varlığı için yeterli sayan zihniyeti anlamakta güçlük çektiğimi ifade etmeliyim. Geçen yıl yapılan I. Kur'an Sempozyumu, 27 Mart 1994 yerel seçimlerinden bir hafta sonrasına denk gelmiş ve TV kanallarından birisi sempozyum haberinin RP'nin yerel yönetimlerde iktidara gelmesinin ilk meyvelerini vermeye başladığının bir göstergesi olarak takdim etmişti. Oysa bilindiği üzere, sempozyum hazırlıkları ve toplantı tarihi aylar öncesinden kararlaştırılmıştı. Derginizdeki değerlendirme yazısında ve söz konusu TV kanalının haberinde aynı zihniyetin tezahürünü gördüğümü söylemeliyim: 'Kolaycılık' ve 'harcama' mantığı.

Derginizin de Kur'an'a hizmet etmeyi ilke edinen bir kesime hitap ettiği bilinmektedir. Ancak, kendi anlayışına aykırı bulduğu her düşünme biçimini mahkum edici bu tavrın Kur'ani ilkelerle ne derece bağdaştığını da sizin takdirinize bırakıyorum.

Kur'an'ın anlaşılması konusundaki engellerin sayılıp dökülmesi son günlerde moda oldu ama, bir tanesini de ben söyleyeyim: Kur'an'ın ilme karşı çıkan cahil kimselerin elinde bir slogan ve bir silah haline gelmesidir. Gerçekten Kur'an'a sarılmak gibi bir niyetimiz varsa, başta kendi cehaletimiz olmak üzere Kur'an'ı istismar etmek isteyen her türlü cehalete karşı çıkalım. Ancak, anlamaya yönelik iyi niyetli çabaları da karalamayalım.

Sempozyumun geneli için yapılan haksızlığın, sunulan tebliğlere ilişkin değerlendirmeler için de geçerli olduğu görülmektedir. Yazıyı kaleme alan kardeşimize sempozyum sırasında tebliğlerin tümünü dikkatlice takip edemeyebileceğini ve bu nedenle sağlıklı bir değerlendirme yapamayacağı düşüncesiyle tebliğ metinlerini de vermiş olmamıza rağmen, sunulan tebliğlerle ilgili yaptığı değerlendirmelerle konuşulanları anlayamadığı veya bu tür bir toplantıyı değerlendirecek bir birikime sahip olmadığı izlenimi vermektedir.

Eleştirinin boyutları kişileri küfürle ithama kadar varmamış olsaydı, bu tür bir davranış bir dereceye kadar mazur görülebilirdi. Ancak Ömer Özsoy'un tebliğini değerlendirirken, iman etmiş muttakilerin Kur'an'ı nasıl okurlarsa okusunlar onda çelişki görmeyecekleri, kafirlerin ise kalpleri mühürlü olduğu için Kur'an'da çelişkiler aradıkları ifade edilerek adı geçen değerli kardeşimizin kafirliğine hükmedilivermektedir. Eğer bu ifadelerden böyle bir anlam çıkmayacağı iddia ediliyorsa, yazıyı yazan kardeşimizin ifadelerinin yeniden okunmasını salık veririm. Öte yandan Allah'ın 'halkla İlişkilerini' düzenleme konusundaki bu yetkinin nereden ve hangi cesaretle alındığı da merak konusu.

Biz isterdik ki, sempozyumda sunulan tebliğler ayrı birer.değerlendirme konusu olsun ve gerçekten ciddi olarak eleştirilsin. Ama kişileri mahkum etmek ve kafir etmek kolaycılığına düşülmesin.

Kur'an'ın anlaşılması yönünde yapılan çalışmaların Kur'an adına küçümsenmesi hastalığından artık vazgeçilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu hastalık bizlerin Kur'an'ı anlamasını gerçekten engellemektedir. Çalışmalara değer verilmiyormuş gibi gösterilen ilim adamlarını birçok çalışması şimdiye kadar siz ve sizin gibi düşünen kimselerce de kullanılmadı mı?

Bence, Haksöz Dergisi'nde çıkan yazıları da bir değerlendirseniz aslında gayet güzel sonuçlar çıkar. Sn. Dücane Cündioğlu derginizde çıkan Ashab-ı Uhdud ile ilgili bir yazıyı eleştirmişti. Fakat verilen cevapta hatanın kabul edilip teşekkür edileceği yerde, yine yapılan ilmi çalışmalara hakaret ve kişiler hakkında verilen kesin hükümler vardı. Keza Aralık sayınızda yayınlanan Hamza Türkmen'in 'Kur'an ve İslami Mücadelede Kaynak Sorunu' başlıklı yazısı bu bağlamda değerlendirilmeye değer. Bu yazıda "Kur'an'a Yaklaşımda Taşınan Zaaflar" söz konusu edilirken Kur'an'ın anlaşılmasını ve belirleyiciliğini İslam tarihi içerisinde üretilmiş olan kaynaklara bağlayan zihniyet eleştirilmekle birlikte, yazının devamında bu zihniyetin ürünleri hiç hesaba çekilmeksizin ve rahatsız olunmaksızın kullanılmaktadır. Yine 'Kur'an korunmuşluğu konusunda bir zihniyet taklitçilikle, rivayetçilikle, kesin bilgiye ve ayetlere dikkat etmemekle suçlanmakta, ancak hemen arkasından 'Kur'an'ın korunmuşluğu' (aslında cem edilmesi kasdediliyor) ile ilgili rivayetçi ve çok dikkatsiz bir görüş aktarılmaktadır. Kıyamet Suresi 17. ayetine dayanılarak Kur'an'ın, Hz. Ebubekir ve Hz. Osman dönemlerinde cem edildiğine dair rivayetlerinin aksine, indiği esnada Allah tarafından cem edildiği iddia edilmektedir. Asıl rivayetçilik ve dikkatsiz okuma budur. Sn. Türkmen bu anlamı acaba yine aynı yazısında bahsettiği gibi 'meallerden mukayeseli yararlanarak' mı çıkardı? Yine aynı yazıda yer alan muhkem ve müteşabih meselesi ile ilgili ifadeleri, derginizde eleştiri konusu yapılan ve Sn. Hamza Türkmen'in de tebliğci olarak katıldığı bu tür bir sempozyumda (Fecr Yayınevi'nin Şubat ayında düzenlediği sempozyum) sunulan tebliğ ve yapılan müzakelerde dile getirilen görüşlerden yararlanılarak kaleme alındığı izlenimi edinilmekte, ancak bu konuda bir kaynak gösterilmesi gereği bile duyulmamaktadır.

Kur'an'ın kendisini taşıyanlara açılacağını, bu kimselerin de zulme, şirke, ifsad olmuş zihniyet ve kurumlara karşı tavır alanlar olduğunu söylemek suretiyle hake-dilmeyen bir payeyi kendimize vererek Kur'an'ın kendi kendine bizlere açılacağını sanıyorsak yanılıyoruz vesselam.

Hüseyin Avni Metin

Bilgi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi

 

Haksöz Tarafından Verilen Cevabı Okumak İçin