Taş, çocuk ve şehid. Filistini özetleyen üç kelime. Dünyanın kaderinin etrafında dönüp durduğu Kudüs dün olduğu gibi bugün de sınanmanın bir aracı olarak karşımızda duruyor. Tavrını İsrail'den değil, İntifada'dan ve Filistin halkının acılarını paylaşmaktan yana koyan, olaylara bu gözle bakmaya çalışan Kanal 7 Dış Haberler Müdürü Sefer Turan'ın Filistin gözlemlerini anlattığı : 'Kudüs: Tarihin Kalbi' adlı eser; Pınar yayınlarından çıktı. Bu çalışma konuya dair yazılmış kitaplara gözlem tarzı olması noktasında öncülük ediyor. Kitapta, her kesimden insanlarla yapılmış röportajlar, Filistin direniş örgütlerinin kısa tarihçesi, kronoloji, fotoğraflar ve haritalar yer alıyor. Yazar anlatısını iki süreçle çerçevelendirmiş; 28 Eylül 2000 saldırıları ve öncesi . Çalışmanın akademik bir nitelik taşımadığı vurgusu ilk başta yapılarak, iddia içerecek tahlillerin sorumluluğu bertaraf edilmiş. Kitapta kullanılan dil oldukça akıcı ve sade. Kitabı okurken, tarzına da uygun olarak zaman zaman yazarla birlikte İsrail askerlerinin gölgesi altında geçiyorsunuz sokaklardan, ya da bir şehid ailesinin metaneti karşısında hayreti kuşanıyorsunuz. Her ne kadar yazar "Duygularımı asla devreye sokmadan Filistin halkının hangi şartlarda nasıl yaşadıklarını anlamaya ve bunu aktarmaya çalıştım."(s.9) şeklinde bir ifade kullansa da duyduklarınız ve gördükleriniz karşısında kızgınlık, üzüntü kısaca tüm duygusallığınızla yol aldığınızı görüyorsunuz. Zaten yazarın da aynı duygusallıktan sıyrılamayışını Muhammed Durra'nın ailesiyle konuşurken (s.68) yaşadığı hüzünde de görüyorsunuz.
Kitapta anlatılan bir çok şey aslında Kanal 7 ekranlarında yayınlandı. Günlerce 'babamı istiyorum, ey her sabah çocuklarını öpen babalar, utanın utanın' diye haykıran İslam Tahrir veya Musevi Josef iken Müslüman olan Yusuf Hattab örneklerinde olduğu gibi. Ancak kitabın önemi de anlattıklarından ziyade anlatılanların kayıt altına alınması derli toplu bir biçimde kalıcılaştırılmasından geliyor. Kitabı çarpıcı kılan bir diğer yön de yapılan röportajlarla oradakilerin kararlılığı ile kendi duruşumuzu pekiştirip moralimizin güçlenmesi. Mescid-i Aksa'da verilen hutbedeki: "Dostlarım, burası bizim toprağımız, Peygamberimizin bize miras olarak bıraktığı bu kutsal mekanları Yahudilere bırakmak asla bize yakışmaz."(s.18), "Mescid-i Aksa'yı ziyaret ederek, buralara sahip çıktığınızı onlara gösterin. Evlerinizi boş bırakmayın onları kullanın. Topraklarını Yahudilere satanların cenaze namazını kılmayacağız. Bu işte emlakçılık yapanların da!" (s.20) bu sözler ve sokaktaki adamın "Çok sıkıntılı günler geçirdik, evlerimizden kovulduk ama burası bizim!"(s.25) şeklindeki sözleri azalmış umutları birden çoğaltabiliyor. Ama yine de hep bir gerilim hattı olan bu coğrafyada günlük hayatın bir yandan sürmesi ve bir otel sahibinin şu sözleri okuru şaşırtıyor:"Önümüzdeki üç yıl içinde tam kapasite ile çalışacağını düşünüyorum. Türkiye'den de turist bekliyoruz."s.33
Filistin'de herşeyin önünde olan inanç ve ideoloji, adı İsra olan otel isimlerinden, lanetli diye Yahudilerce tercih edilmeyen Eriha şehri (S.31) ya da şehadet eylemcisinden beklenen şartlara (s.100) değin her alanda karşımıza çıkıyor. Ama doğrusu tüm bu ortamda yazarın "Hatta siz kamera karşısında sunuş yaparken arka planda bir kişinin vurulması, bombaların patlaması yaptığınız işe heyecan katıyor! Bizim mesleğin kötü tarafı da bu olsa gerek!"(s.80) sözlerini bir Müslüman olarak anlamak oldukça zor.
Burada tartıştığımız Filistin'de barış, sivillerin öldürülmesi, siyasal projelerinin gelecegi vb. konularına da yapılan röportajlarda satır arası oldukça özet ve pratik durumu anlatan cevaplar geliyor. "İsrail'e sivillerimize yönelik saldırıları durdur, biz de durduralım diye teklif götürdük. Ama İsrail bu teklifimizi kabul etmedi.(Ahmet Yasin)"(s.57) "Size soruyorum: Siz yerimizde olsanız ne yapardınız? İsrail her gün evlerimizi bombalayacak, insanımızı öldürecek ve biz sesiz kalacağız. Bu asla olmayacak.(Mervan Barguti)" (s.84)
Filistin şartlarında beklenmedik ve dikkat çekici bir hareket ve öncüsü ile karşılaşıyoruz. İsmini daha önce işitmediğimiz Semiha Halil mücadelede kadın vurgusu yaparak, altını çizerek kadınlar da var diyor. Arafat'a karşı adaylığını koymuş (s.28) 'Kudüs', tarzı ve işlevselliği açısından konuyla ilgilenenlerin edinmesi ve okuması tavsiye edebilecek bir kitap.