Elbette Filistin meselesi önemlidir. Filistin'in önemini artıran bir diğer önemli mesele de Kudüs'tür. Tarih boyunca neredeyse İslam'ın egemen olduğu süre içerisinde en sorunsuz bölge Filistin. Kudüs, tüm din mensuplarının rahatlıkla ibadetlerini yapabildikleri, kutsallarına ulaşabildikleri bir yer/bir mekan.
Hiçbir insan mutlak suçlu veya mutlak masum değildir. İnsanlar hangi dine, inanca müntesip olurlarsa olsunlar, kendilerinde var olan cevheri veya ilk 'hidayet'i-temyiz kabiliyetini yitirmedikleri sürece doğruya, güzele, erdeme kavuşabilirler. Ama o ilk hidayet kaybolduğunda artık o insanlarla hiçbir ortak payda kalmaz ve iletişim tamamen kesilir. Bu tür insanların iletişimi yalnızca kullarla değil, Allah ile de kesilir. İlk hidayeti inkar edenlerin Allah kalplerini ve kulaklarını mühürler, gözlerine perde indirir. Ve ahirette büyük azap onlar içindir. (Bkz. Bakara 2/7)
Filistin'de neredeyse bir asırdır dram yaşanıyor. Son 60 yıl tam bir felaket halini aldı. Dünya seyirci, halkı Müslüman olan ülke yönetimcileri seyirci. Arap yönetimleri tam bir ihanet sergiliyor. Ürdün Kralı Hüseyin'in dedesi Abdullah'tan torun Abdullah'a; Cemal Abdulnasır'dan Hüsnü Mübarek'e varıncaya dek tüm Arap yönetimleri sadece ve sadece mecbur kaldıklarında Filistin'e pansuman tedavisi uygulamaktalar. Arap dünyasının, İslam dünyasının bağrı yanık Kudüs aşıkları, hak ve halk aşıkları öncelikle kendi yöneticileri eliyle bu da yetmezse Siyonistlerin eliyle cezalandırılmakta, yok edilmektedirler. Hiç sordunuz mu, nerede Ebu Cihad, nerede Yahya Ayaş, nerede Fethi Şekaki, nerede Nureddin Şirin? Yaser Arafat hala ayakta, neden yaşıyor, niçin yaşatılıyor? Kudüs aşıklarına, hak aşıklarına yatağında yatarak ölmek yok! Bu onlara yakışmaz, bu onlar için zillet olur. Şehitlik, gazilik, cihad gibi yüce kavramlarla buluşmadan, hemhal olmadan emaneti teslim etmek yakışmaz! Varsın Ürdün Kralı kanserden ölsün, Arafat ülserden ölsün, Kral Fahd bilmem ne hastalıktan ölsün. Onlara böylesi yakışır.
Geçtiğimiz aylarda Amerikalı bir kız Rachel Corrie, annesine yazdığı mektupta: " Olmam gereken yerdeyim anne, ne yaptığımı biliyorum. Burada insanlar savaşa doğmuşlar sanki, silahsız bir hayatı tasavvur bile edemiyorlar. İnsanlar öldürülüyor burada, evleri yıkılıyor. Her şey olağandışı. Şimdi dönsem Amerika'ya, Filistin'i ve Filistinlilerin yalnız mücadelesini unutamam. Kabuslar görürüm geceleri, uyuyamam. Mevcut zulme karşı bir şeyler yapabiliyor olmak beni mutlu kılıyor." diyordu. Bizler hiç kendimize sorduk mu, acaba bizler olmamız gereken yerde miyiz? On bin kilometre öteden gelen bir kız, hem de Müslüman olmaya bir kız Filistinlilerin acıları karşısında her şeyi göze alabiliyor ve tereddütsüzce Siyonist buldozerlerin altında lime lime doğranmayı göze alıyor. Ama Filistin'in, Kudüs'ün sorumluluğu omuzlarında olanlar sadece seyrediyor. Fethi Şekaki'nin doğum yeri olan Refah mülteci kampı günlerdir yerle bir ediliyor, yerleşim birimleri adeta bir deprem manzarası sergiliyor. Çocuklar, kadınlar perişan, ama İslam dünyasından, olmaz olası 'kanaat önderleri'nden ses seda yok.
Yirmi yedi pilot, İsrailli, Yahudi ve fakat insan, erdemlilik boyutunu kaybetmemiş ve beklide Yüce Allah'ın o ilk hidayeti olan temyiz kabiliyetini yitirmemiş yirmi yedi pilot! Ne diyor o asil insanlar: "Hayır! Siz İsrail yöneticileri, katil Şaron, savaş manyağı Mofaz, sizin menfur elleriniz için bizler sivil yerleşim birimlerini masum insanları bombalamayız. Emrinizi dinlemiyoruz. Bu gayr-i ahlaki, insanlık dışı emirlerinizi dinlemektense cezalandırılmaya razıyız…" Evet, bu 27 pilot insanlık tarihindeki yerlerini aldılar. Allah devamını nasip etsin. Ya bizler, ya Allah korkusunu elden bırakmadığını söyleyenler?
İran İslam Devrimi önderi İmam Humeyni, devrimden hemen sonra Ramazan ayının son Cuma'sını 'Kudüs Günü' ilan etmişti. Bu bir başlangıçtı. Güzel bir başlangıçtı ve O diyordu ki: "Her Müslüman bir kova su dökse İsrail'i sel götürür." Demek ki Müslümanları bir kova suyu taşıma gücü kalmadı!...
Osmanlı bakiyesi Türkiye! Evet doğru, bölgenin güçlü bir ülkesisin. Dün ataların da bu gücü devam ettirmek için Balkanlara, Kafkaslara ve Ortadoğu'ya en az Anadolu kadar önem veriyorlardı. Konya, Erzurum, Edirne ne ise Kudüs, Şam, Bağdat'ta o idi. Ama onların mirasçısı olan bugünkü Türkiye, tarihi sorumluluk ve refleksle Filistin'e, Kudüs'e musallat olan Siyonist ve emperyalistlere dur demek yerine: Irak'ta emperyalist Amerika ve hampalarına yardımcı olmaya kalkışıyorsa akıbetini beklesin! Unutmayalım mahkeme kadıya mülk değildir…