2 Ocak Pazar günü Köln'ün Dom meydanında müslümanlar Kudüs Günü'yle ilgili bir miting ve yürüyüş yaptılar. Siyonist İsrail ve ABD zulümlerinin dile getirildiği mitingde, Kudüs'ün işgaline karşı direnmenin tüm müslümanların görevi olduğu ısrarla belirtildi.
Toplantıda yapılan konuşmalar önemli vurgular içeriyordu. Müslümanlarla Dayanışma Platformu adına yapılan konuşmayı aşağıya alıntılıyoruz:
"2000 Yılına girdiğimiz bu günlerde Kudüs hala tutsak, müslümanlar hala gözü yaşlı...
Kendilerine gelen ilahi uyarılar ve içlerindeki salih kişilerin ikazına rağmen, İsrailoğullarından "azgın" olanlar yeryüzünü ifsada uğratmaya çalışmış ve hala buna devam etmektedirler. Kitaba sırt çevirip onu kendi istekleri doğrultusunda yorumlayarak tahrif eden bu topluluğu Allah sürekli uyarmıştır. Ancak bu ilahi uyarılara ve çarpıldıkları çeşitli cezalara rağmen, bozguncu-saldırgan tavırlarını devam ettirmişlerdir. (7/164-169,17/5-8)
Alemlerin Rabbi olan Allah kendisine iman edip bağlananları, kendisinin iradesine boyun eğmiş bütün halkları kurtuluş yoluna eriştireceğini bildirir. Bu gerçeklik İsrail topluluğu örneğinde baskı ve zulümden kurtuluşunun ebedi sembolü olarak Kuran'da zikredilmiştir. (44/30-32) Ancak bütün ulusalcı yaklaşımlarda olduğu gibi İsrailoğulları da bu hakikati saptırmıştır. "Seçkin halk" inancıyla tarafgir bir Allah'ın bahşettiği imtiyaz olarak sunmuşlardır. Haham Cohen, Talmud adlı eserinde "Dünya insanları, İsrail ve bir bütün olarak ele alınan diğer milletler olarak ikiye ayrılabilir. İsrail seçkin millettir. Bu temel dogmadır." demektedir. Bu ırkçı yaklaşımın tezahürleridir ki, İsrail tarafından Filistin-Lübnan kan gölüne çevrilmektedir.
"Mısır ırmağından büyük ırmağa (Fırat nehrine) kadar, bu diyarı senin zürriyetine verdim." (Tekvin 15/18) Tahrif edilmiş kitabın sözlerine dayanarak General Moşe Dayan "Bizler Tevrat'a sahip isek, bizler kendimizi Tevrat'ın halkı olarak görüyorsak Tevrat'ta va'dedilen bütün topraklara sahip olmak zorundayız." (jarussalem Post, 10 Ağustos 1967)
Siyonist İsrail devletinin politikasına kaynaklık teşkil eden bu anlayışlardır. Bundandır azgınlaşmaları, bundandır mazlum insanları topraklarından sürüp mülklerini işgal etmeleri, bundandır, Müslümanlara mabetlik yapmış olan Mescid-i Aksa'yı esir etmeleri, Halilurrahman'ı kana bulamaları.
Yahudiler kendi nefret duygularını rahmet ve merhamet sahibi olan Allah'a atfederek büyük bir gayretle 1948 yılında Filistin topraklarında İsrail devletini kurdular. Kin, nefret ve intikam üzerine kurulan, sürekli genişlemeyi inançlarının bir parçası sayan bu devlet, ilk yıllarda terör örgütleri ve çetelerle, savunmasız halkı katliama tabi tutarak bölgeden kovmayı amaçlamıştır. "Ve Kızıl denizden Filistinlilerin denizine kadar ve çölden ırmağa kadar sana hudut koyacağım, çünkü memleketin ahalisini sizin elinize vereceğim ve onları kendi önünden kovacaksın." ( Çıkış, 23/31)
Bundan hareketle Siyonistler yayılmacı ve saldırgan bir tavırla 1956'da Mısır'a, 1967 de Mısır, Suriye ve Ürdün'e saldırdılar. Sina yarımadası, Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Golan Tepeleri işgal edildi. Kudüs'ü de işgal eden Yahudiler zaferlerini ağlama duvarında kutladılar.
Bununla yetinmeyen işgalci devlet 1973'teki Yom Kippur savaşında Mısır ve Suriye'ye, 1982'de de Lübnan'a da saldırarak Sabra ve Şatilla göçmen kamplarında yaşayan binlerce sivili katletti. Bu saldırılarda binlerce Lübnanlı ve Filistinli öldürüldü, 600 bin insan evsiz bırakıldı.
2000 yılına girdiğimiz bu günlerde bu saldırılar hala bitmemiş, savunmasız sivil halka yönelik bombalama eylemleri devam etmektedir. Yapılan bu saldırılarda savunmasız insanlar ve küçük yaştaki çocuklar öldürülmekte ve sakat bırakılmaktadır.
İsrail'in bu saldırgan, ırkçı ve işgalci tavrını kınıyor ve Kudüs'ün özgürleşmesini istiyoruz.
Kahrolsun Irkçılık! Yaşasın Evrensel İlahi Adalet!"