Avrupa Müslümanlarla Dayanışma Platformu'nun Kudüs Günü dolayısıyla gönderdiği mesaj
Aziz müslümanlar, onurlu insanlar!
Yeni bir yüzyıla giriyoruz. Dünyanın pek çok bölgesinde ve hassaten de şu anda içinde yaşadığımız Avrupa'da insanlar yeni yüzyıl heyecanını yaşamaktalar. Geleceklerinin daha iyi, daha huzurlu, daha müreffeh olacağının ümidi içindeler.
Acaba aynı ümit tablosu müslümanlar için de geçerli midir?
Müslümanlar da geleceğe sevinç ve coşkuyla bakabiliyorlar mı?
Ne mümkün!,
İslam coğrafyası bir baştan bir başa kan, zulüm, baskı ve sömürü çemberinde kıvranmakta. Acı ve zulümlerle dolu bir yüzyıl yerini yenisine bırakırken müslüman halklara yine acı ve zulümler devrediyor.
Dünyanın pek çok yöresinde müslüman halklar sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için ezilmekte, baskıya, işkenceye uğratılmakta, soykırımlara tabi tutulmakta; inançlarımıza, değerlerimize, sembollerimize saldırılar katlanarak artmakta; topraklarımız, kaynaklarımız, emeğimiz yağmalanmakta; havamız, suyumuz, coğrafyamız kirletilmekte.
Arzımıza musallat olmuş sömürgecilik; zulüm ve işgali yeni bir yüzyıla taşıyor.
Ve dünden yarına devredilen acılarımız içinde işgal altında olan coğrafyamızı temsil eden Kudüs'ü görüyoruz.
Emperyalizm, Siyonizm ve işbirlikçilik şeytan üçgeninde hapsolmuş mahzun Kudüs'ü!
Müslümanların ilk kıblesi ve yüzlerce yıldır anayurdu olan beldemizin türlü hilelerle ve zulümlerle işgale uğratıldığını görüyoruz.
Sözde sömürgecilik çağının sona erdiği bir dönemde Kudüs'ün ve genel olarak Filistin'in İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başına gelenler; Batı'nın sadece kan dökücülükte değil, yalan ve aldatmada da ne kadar mahir olduğunun kanıtıdır.
Batı ırkçılığı önce kendi toprakları üzerinde yaşayan bir ırkı, Yahudi kavmini vahşice jenoside tabi tutmuş, bilahare aynı kavme Filistin'i ve Kudüs'ü peşkeş çekerek kendi gaddarlığının bedeli olarak müslümanların sırtından kefaret ödemeye kalkışmıştır. Avrupalı sömürgeci; gemilere, uçaklara bindirip yahudileri Filistin'e yollayarak hem vicdanını temizlemiş, hem de Ortadoğu'nun kalbine yerleştirdiği İsrail isimli bıçakla kendisine kalıcı bir üs temin etmiştir.
Deir Yasin köyü vahşeti; Sabra ve Şatilla katliamı; Beyrut'un muhasarası; İbrahim Camii'nde, Mescidi Aksa'da gerçekleştirilen katliamlar; kolları kırılan çocuklar; yasal koruma altında sürdürülen sistematik işkence; cezaevlerini dolduran binlerce Filistinli tutsak; milyonlarca muhacir hep emperyalist destekli Siyonist vahşetin eserleri olarak tarihe kazınmıştır.
Bu kanlı tarih, Avrupa'da mazlum konumunda bulunan Yahudilerin bu toprakların asıl sahibi müslümanlar karşısında nasıl birer canavara dönüştüklerinin de ibretlik tarihidir.
Şimdi tüm bu tarihi unutmamız isteniyor. Emperyalistler ve onların borazanlığını yapan işbirlikçiler "artık aradan çok zaman geçti, unutun gitsin!" diyorlar.
"İsrail çok güçlü, Amerika da destekliyor, Kudüs'ten vazgeçmesi mümkün değil!" diyorlar.
Halbuki biz biliyoruz ki: Güç ve kudret yalnızca Allah'a aittir.
"La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim".
Yağma yok!
Aradan zamanın geçmesi ne zulmü unutturur, ne de gaspı meşrulaştırır! Hakk, adalet, insanlık, tarih hep Kudüs'ün işgal altında olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta emperyalistlerin güdümündeki Birleşmiş Milletler teşkilatının kararları dahi bu açık gerçeği teyid etmektedir.
Ve hepsinden önemlisi, türlü zorluk ve imkansızlıklara rağmen Siyonist zalimlere karşı sürdürülen İslami direniş bu gerçeği haykırmaktadır.
Küçücük avuçlarına doldurdukları taşlarla işgalcilerin karşısına dikilen ve günümüzün ebabilleri olan Filistinli çocuklar; Siyonistlerin zindanlarını mektebe çeviren mücahidler; bedenlerine bağladıkları bombalarla şehadete koşan Ümmet'in yiğit evlatları hep aynı hakikate şahidlik etmektedirler:
BİZ VAROLDUKÇA DİRENİŞ VAROLACAK!
DİRENİŞ VAROLDUKÇA BİZ VAROLACAĞIZ!