Karasevdam benim. Ben Kudüs'ü 13 yaşımda tanıdım, bildim, sevdim. Yaşlı bir amca Kudüs'ten bahsediyordu: "Kudüs davası pek mühim ve pek büyük davadır. Bizim mihenk taşımızdır. Bir Müslüman'ın kalitesi Kudüs davasına ne kadar sahip çıkıyorsa o kadardır. Burada bir doğru orantı vardır." diyordu.
Daha pek çok şeyler de söylemişti. Bunları duyunca Kudüs nerede diye haritaya baktığımı hatırlıyorum. Sonra: "Demek burası bir zamanlar bizimmiş, ama şimdi gâvurların pis çizmeleri altında imiş!" diye düşünmüştüm.
Aradan otuz beş, kırk sene geçti. Durumda bir değişiklik olmadı. Bizim olan Kudüs'ün hâlâ gâvurların işgali altında olması devam ediyor. Yani Kudüs mihenk taşı olmayı sürdürüyor. Öyle görünüyor ki, daha uzun süre de sürdürecek...
***
Mahallemizde bir komşumuz vardı. Yaşlıydı. Eski bir evde yalnız yaşardı. Çoluk çocuğu varmış ama kimi yurt dışına gitmiş, kimi büyük adam filan olmuş. Adamcağıza uğramaz olmuşlar. Bu yaşlı komşumuz, müteahhitler eski evin yerine yenisini yapmaya karar verdiklerinde kendini bir anda sokakta buldu. Kalacak bir yer bulamadığı için yakınımızdaki parkta yatıp kalkmaya başladı. Bu arada biz de mahalleli olarak bir araya geldik. "Ne yapalım, ne edelim bu komşumuz için?" diye konuşmaya başladık.
Birçok teklifler geldi. Hangisini tatbik edeceğimizi uzun uzun konuştuk. Bir karara varamadık. Vakit ilerlemişti. Evde çocuklarımız ve hanımımız, yarın da işimiz, elektrik ve su faturaları, arabanın taksiti vs. hepsi bizi bekliyordu. İki gün sonra tekrar görüşelim, dedik. Dağıldık. İki gün sonra tekrar bir araya geldiğimizde iki arkadaşımız çok acil işleri dolayısıyla toplantıya iştirak edemediler. Hâlbuki onlardan birisi ilk toplantıda çok ciddi görünüyordu ve birçok teklifin de sahibiydi.
Bunca yıllık komşumuzu bu halde bırakacak adam mıydık biz? Değildik elbette. Ama işte acil bir iş onu alıkoymuştu. Yine konuştuk o gece komşumuz hakkında. Bu arada: "Gidip gören oldu mu?" diye sordu bir arkadaşımız. Hepimiz gözlerimizi birbirimizden kaçırdık. Aslında hep aklımızdaydı o. Bunda hiç şüphe yoktu ama işte bir türlü fırsat bulamamıştık.
Peki, şimdi ne yapmalıydık? Vakit bu arada yine ilerliyordu. Biz yine epeyce konuştuk. Bir karara varamadık. "Diğer iki arkadaşımızın da olması lâzım!" diye düşündük. "Onlar da olsun. Hep beraberce karar veririz." dedik. Üç gün sonra görüşmek üzere birbirimizden ayrıldık.
Üç gün sonra bir araya geldiğimizde itiraf etmeliyim ki, ilk günün heyecanı hiçbirimizde görülmüyordu. Hepimiz eksiksiz buradaydık. Ama içimizden hiçbirimiz: "Bu arada komşumuza giden oldu mu acaba!" diye bir soru sormadı, soramadı. Biz tekrar konuşmaya başladık. Vakit yine ilerliyordu. Geç olmuştu. Birden kapı çalındı. Kimseyi beklemiyorduk. Hepimiz buradaydık. Gecenin bu vaktinde kim olabilirdi?
"Hayırdır inşallah!" deyip bir kardeşimiz kalktı. Kapıyı açtı. Dışarıdaki konuşmaları pek anlayamıyorduk ama işlerin pekiyi gitmediği anlaşılıyordu. Biraz sonra kapı kapandı ve kardeşimiz içeriye girdi.
Gözleri dolmuştu. Pek fazla konuşamadı. "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" diyebildi, boğuk bir sesle. Koltuğa oturmadı, adeta yığıldı, kaldı.
Bir haftadır: "Ne yapalım, ne edelim?" derken, toplantı üstüne toplantı yaparken olan olmuş, komşumuz Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu.
İyi niyetlerimiz vardı ama iyi amellerimiz olmamıştı, olamamıştı, geç kalmıştık.
Güzel düşüncelerimiz vardı ama güzel amellerimiz olmamıştı, olamamıştı, geç kalmıştık.
İlk başlarda heyecanımız vardı ama güzel ve heyecanlı eylemlerimiz olmamıştı, olamamıştı, geç kalmıştık.
Saygımız, sevgimiz, hürmetimiz vardı ama o komşumuz parkta yatıp kalkarken ona giden adımlarımız yoktu, geç kalmıştık...
Allah ona rahmet etsindi ama bize ne etsindi Allah?
***
İşte Kudüs ile ilgili yazılar okurken, toplantılar yapılırken hep bu olay aklıma gelir!
Allah Kudüs'teki kardeşlerimize yardım etsin, etsin ama bize ne etsin Allah?
Kudüs bizim hayatımızı kuşatmalı.
Evimizdeki koltuk takımlarını değiştirirken Kudüs aklımıza gelmiyorsa eğer, arabamızın modelini yükseltmeyi düşündüğümüz kadar Kudüs'teki kardeşlerimizi düşünmüyorsak eğer, bir yerlerde eksiklik var demektir.
Muhterem Nebimiz (sav) bizi bir vücuda benzetirken ve vücudun herhangi bir organı hasta olur ise bütün vücut rahatsız olur, uykusuz kalır benzetmesini yaparken Kudüs'te, Filistin'de, Felluce'de, Keşmir'de Çeçenistan'da, Afganistan'da bir evin bombalanması, bir bebeğin öldürülmesi eğer öz kardeşimiz veya yeğenimizin evinde çıkan bir yangında yanarak ölmesi kadar etkilemiyorsa bizi, bir yerlerde eksiklik var demektir.
Güneş her gün yeniden doğuyor. Bu eksiğimizi gidermek için işte bir fırsat daha, bir gün daha var önümüzde! Fırsatı kaçırmayalım. Ne olur acele edelim! Bizi bekliyorlar.