Kötülüğü Yayıcı Bir Zaaf: Sıradanlaşma

Şefik Sevim

“Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı hem de daha süreklidir.”(Taha, 131)

İbn Hanbel'in Müsned’inde geçen “Duyarsızlaşma bir yerde yoğunlaşırsa oraya musibetler sağanak gibi yağar.” anlamındaki rivayet, sürecimiz ve şartlarımız açısından dikkat çekicidir.

Dünyevileşme olgusu yeni bir durum olarak algılanmaktadır. Oysa bu olgu insanın tarihiyle yaşıt bir konudur. Duyarsızlaşmayı ve sıradanlaşmayı besleyen dünyevileşme, her dönemde yakıcı ve ayartıcı gerçekliğiyle insanı değerlerden koparan bir gerçekliğe sahiptir.

Günaha karşı duyarsızlaşmanın sinsi bir zeminde oluşması, iradenin devre dışı kalmasına neden olucu bir gerçekliği de beraberinde getirir. Çoğu zaman sıradanlaşmamızın farkında bile olmayabiliyoruz.

Sıradanlaşma, en temelde kötülük karşısında insanın sükût etmesidir.

Sıradanlaşma dediğimiz şey, bir bozulma ve iğvayı ifade eder. İnsanoğlu sıradanlaştıkça şahitlik ruhuna ve iklimine yabancılaşır. Sadece şahitlik ruhunu değil, her türlü sorumluluk bilincini dahi kaybederek egoizmin tutsağı haline geliverir.

Günaha karşı duyarsızlığımız, günahı alışkanlık haline getirmeye müsebbip bir durumdur. Günahın da daima nefsi cezbedici özelliği, bu halin olağanlaşmasını beraberinde getirir.

İsrailoğullarının en tipik özelliği bir kötülük konusunda başkalarını uyarırlarken bir gün sonra bir şey olmamış gibi o ortama ortak olmalarıdır. Buna günümüz toplumunda “pişkinlik” denir.

Küresel güçler, bugün her dönemden daha fazla özgürlük adı altında günaha teşvik edici bir rol üstlenmişlerdir. Çok boyutlu bu küresel operasyonlar, kutsallara ruh katan tüm incelikleri yok edebilmektedir.

Sıradanlaşma, kötülüğün yaygınlaşmasındaki başlıca etken olma gerçekliğiyle müminlerin en fazla hassasiyet göstermeleri gereken bir noktadır.

Unutulmamalı ki kendimize özgü düşüncelerimizi savunmaktan yorulduğumuz an, başkalaşmamız mukadder olur.

Kötülüğün gücü, sıradanlaşmamız ve olmaması gereken durumları kanıksamamızla orantılıdır. Sıradanlaştığımız oranda kötülük de tarihin enkazından tekrar filizlenecektir.

Aslında görmeyi, işitmeyi, anlamayı engellemekle başlar duyarsızlık.

Cihadsız yaşamların ceremesi, sıradanlaşma konusunda bize ağır bir bedel ödettiriyor. En önce hayallerimizi kazanmalıyız. Tabi ki hayalperest olamayız. Fakat hayallerimizin bile bazen bizleri koruyabileceğine inanmalıyız.

Hepimize dayatılan "sıradanlığın" sınırlarını aşacak bir düşünce ufkuna sahip olamayan "birey" haliyle kendisini kuşatana teslim olur. Ve bu rutinleşen bir hale dönüşür.

Kutsallarımızla bağımız oranında sıradanlaşmayı aşabileceğimizi unutmamalıyız.

Dünyevileşmenin temel özelliği insan hazzını kutsamasıdır.

İbn Haldun, toplumların çöküşünü, insanların para, mevki ve konformizme merakı ile rehavete kapılmalarına bağlar.

Ne yazık ki imkânlarımız arttıkça ihmallerimiz de çoğalıyor. Böylece günaha müsamahalı ve harama müsaadeli bir yaşamı ve sistemi içselleştirmiş oluyoruz.

Dünyevileşme uçurumuna bizi götüren, ucuz önlemler peşinde koşma ve kötülüğe karşı gelişen genellikle hoşgörü tarzımızdır.

En çok sıradanlaşmamızı tetikleyen şey, ilk olarak değer ve ritüellerimizin sıradanlaşmasıdır. Bugün İslami kimliği en çok aşındıran şey de budur.

Örnek öncü bir neslin kıtlığı sıradanlaşmayı ve her şeyi kanıksama hastalığını azdıran önemli sebeplerdir.

Bir kavimde amelsiz aydınlar, aksiyonsuz akademisyenler, endişesiz abilerin varlığı hüküm sürüyorsa, bu durum, sıradanlaşmayı tetikleyen en önemli unsur olacaktır.

“Emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l-münker”in yetersizliği, aşırı bolluk, ümmetin bir fitne sürecine girmesi, İslami hizmet ve çabalarda bulunma iddiasında olan çevrelerin toplumsal meşruiyet konusunda iyi bir sınav verememeleri ve bunun sonucunda oluşan güven sorunu, hırs gibi psikolojik ve sosyolojik saikler, sıradanlaşmayı/duyarsızlaşmayı besleyen önemli etkenlerdir.

İslami şiarlar ve dinamiklerin başlı başına sıradanlığı aşma yolunda aslında büyük bir imkân ve disiplin olduğu unutulmamalı.

Sıradanlaşmanın can sıkıcı ruh haline karşı bir “nefis muhasebesi” başlatmak müminler açısından en vazgeçilmez hassasiyet olmalıdır.

Temel değerlerimiz, ilkelerimiz ve ideallerimiz çerçevesinde “aslımıza rücu etmek” ve ontolojimizle muvafıklaşmak zorundayız.

Sıradanlaşmaya karşı mümince direnişimizi güçlendirmemiz gerekiyor.

Unutulmamalı ki dünyayı değiştirecek olanlar yürürken herhangi bir değişikliğe maruz kalmayanlardır.

Sıradanlaşmanın arkasındaki muharrik olan sinsi güçlere karşı beden ve ruh dünyamızda mukavemet etme konumunda olan tüm mevzileri ve cepheleri güçlendirmek gerekir.

En zorlu süreçlerde birbirimize salih uyarıcılar olma hassasiyetimizin, bize yakışmayan tüm arızi halleri bertaraf etmeyi başaracağını unutmamalıyız.

Sıradanlaşmanın bize en büyük maliyeti, mümince birbirimizden haz alabilmenin imkânını bize kaybettirmiş olmasıdır.

Duyarsızlaşma/sıradanlaşma, aynı zamanda yıllarca birçok bedelle besleyip büyüttüğümüz düşünsel sermayemize de büyük bir vefasızlıktır.

Gerek yerelde gerekse de küresel anlamda müminler açısından yaşadığımız süreç, birçok açıdan en üst düzeyde bir duyarlılığı, hassasiyeti, sorumluluk üstlenmeyi gerektirirken sorunlara ve gelişmelere karşı duyarsız kalmayı kabullenir bir tarz, geleceğimiz açısından izzetli bir ortamı yakalamada bizleri karamsarlığa itecektir.

Sıradanlaşmaya duyarsız kalmanın nefse hoş gelen, nefsi okşayan ve aynı zamanda mazeretlerin arkasına sığınmacı tarz, hayır üretmeyi esas alan şahitlik kimliğimizi en usulca yıpratan bir haldir.

Sıradanlaşmaya, savrulmaya, duyarsızlaşmaya karşı, toparlanmamızı sağlayıcı en iradeli adım, sorumluluk üstlenmede yorulmayan salih insanlarımızla yakınlaşmaktır.

Hayatın teferruatlarında olup bitenleri görmeye, hissetmeye ve dokunmaya çalışmaktır.

Yaşadığımız hayatla ilgili her şeyin sorulabileceğinin bizim bir hakikatimiz olduğu gerçeğine teslim olmak, sıradanlaşmaya karşı belki de en sahici itirazımızı besleyecektir.

Sıradanlaşma zilletine ve bu konudaki mazeret üretici tüm ayartıcı unsurlara karşı belki de bünyemizin ve ruhumuzun sigortası hükmündeki amellerimizi güçlendiren inceliklerimiz olacaktır.

Buna ilaveten şahitliğimizin devamlılığındaki ısrarcı irademiz olacaktır. Girdiğimiz riskler, yorgun düşen bedenlerimiz, terlememiz, gözyaşlarımız ve seherlerdeki dualarımızdır.