Uluslararası ilişkiler, bir satranç oyunu gibidir. Tek neden ile izah edilemeyecek hamleler beraberinde çok açılımlı alternatifleri de doğurur. Pragmatist yaklaşımların menfaat yoğunluğu oluşturma çabaları ise birtakım ittifak arayışlarına imkan sağlar
Fakat uluslararası bir oyun sahasında ezberlene gelen davranışlar, atılan bir adım karşısında nasıl bir hamlenin Yapılacağını da kestirdiğinden sıkıcı bir tekrar oluşturur ve üç-beş adım sonrasında gerilim odağı hep aynı noktalarda yoğunluk kazanır.
Yedi yıl önce Basra Körfezi'nde çevrilen oyun da bu tarz bir öngörünün neticesi olarak, daha oynanmadan senaryosunu ortaya koyuyordu. Çıkar yoğunluğunun odaklandığı noktada perde aralanmış; rakibinin oyununu göremeyen Saddam yaptığı bir serseri hamle ile tezgaha gelmişti. Oyun süreç içerisinde bir kaç kez yeniden sahnelenmek istenmiş ama pek de rağbet bulamamıştı.
Son bir aydan bu yana ise konusu, başrol oyuncuları, kahramanları, figüranları ve hatta efektleri ile aynı oyunun ikinci bölümü sahnelenmek isteniyor.
Bir savaş filminde oyun kahramanlarına bir zarar gelmediği sürece öldürülen yığınların fazlalığı ve savaşın getirdiği tahribatın genişliği seyirci için o oranda coşkulu, heyecanlı,.zevkli,ve seyre değerdir.
Yedi yıl önce sahnelenen savaşın soğuk yüzü, canlı yayın kanallarında gerçek ile hayal perdesini içice geçirdi. Fakat başrol oyuncuların kahramanlık hikayelerinin gölgesinde bırakılan yüzbinlerce figüran insanın yaşadığı açlık, sefalet, hastalık, ölüm, işsizlik ve sıkıntı dolu günler bir savaş dizisinin perde arkasında, seyirciden uzak tutuldu. Ve seyirci, ne hayal perdesinde heyecana kapıldı, ne de savaşın gerçek yüzünü içinde hissedebildi.
ABD'nin küresel egemenlik stratejisinin çok önemli bir politika aracı haline gelen Irak meselesi de işte bu hayal ile gerçek perdesi arasında sahnelenmektedir. Bu hayal perdesi aralığında zihinler karışık; yardan mı, serden mi geçtiği belirsiz seyirciler kayıtsızdır, Fakat ne yazık ki ABD muhipliği yapan bölgedeki kişiliksiz yönetimlerin başından yenilgiye namzet kararsız ve istikrarsız dış politikaları ile sonu belli ve kaybetmesi muhtemel bir uluslararası oyunda ezberlene gelen davranışları sürdürmeleri hayrete duçar bir vaziyettir.
ABD'nin dev petrol şirketleri ile silah sanayinin içinde bulunduğu sıkışıklığı aşma teşebbüsü ne yazık ki Irak'ın da ötesinde geniş çapta Ortadoğu ülkelerini etkilerken bu durum Türkiye gibi yakın teması, demografik, ekonomik ve ticari ilişkileri bulunan ülkelerin sınır bölgelerini daha derinden sarsmaktadır.
TC'nin Körfez Politikası Yine Aynı: "Bir Koyup Üç Vermek"
Bir savaşa katılmak değil, sadece tetikte durmanın bile ekonomik bir maliyeti vardır. Yedi yıldır her an patlamaya hazır tutulan bölgede diken üstünde yaşayan kitlelerin ekonomik durumu bu meyanda felce uğramaktadır. Yeryüzünün lanetlileri gibi Saddam zulmünden dünyanın dört bir yanına kaçmaya çalışan Kuzey Iraklıların yanı sıra, en az bir Iraklı kadar yedi yıllık savaş gerginliğinin etkisini yaşayan Türkiye'nin güneydoğulusu ve bölgenin tüm Kürt halkı bu bağlamdan pek de ayrıştırılamaz.
İğne korkusu da en az iğne kadar acı verir. Komşu ülkeler daha kriz aşamasında birbirlerine sınır kapılarını kapatırken, bölgede yaşayan halkların da rızık kapılarını kapatmaktadırlar.
1991 yılı Körfez Savaşı'nda Irak halkından sonra en büyük zararı Türkiye'deki bölge insanı gördü. Dış politikada "bir koyup üç vermeyi" başaran Özal politikası, bölge insanına açlık ve sefalet getirdi. Bölge iş aleminin, bölge halkıyla birlikte rızıkları biranda kesiliverdi.
Habur kapısı, önünde kilometrelerce uzayan TIR konvoylarından oluşan bir yapıdan; kuş uçmaz, kervan geçmez bir yöre halini aldı. TIR filoları çevre kentlerin kenar mahallelerinde işe yaramaz bir şekilde terk edilmiş konuma geldi. Geçiminin büyük bir bölümünü Irak ile ticaretten sağlayan bölge halkı kriz dönemlerinde Ortadoğu'ya olan ihracatın durması İle işyerlerinin kepengini indirdi. Bu süre içinde yaklaşık 1200 küçük ve orta boy işletme kapandı. Binlerce insan işten çıkarıldı. Bölgede zaten sanayi olmadığından ekonomi felce uğradı.
Günde yaklaşık 2500-3000 kamyonun Irak'a geçiş yaptığı Körfez Savaşı öncesi dönemde sınır ticareti, bölge ekonomisine büyük bir canlılık getirmişti. Yol boyu lokanta, servis hizmetleri, tamirci ve oto yedek parçaları, alışveriş ve dinlenme tesisleri ile birlikte ihracat ve ithalatın sağladığı ekonomik hareketlilik, "devletin desteğini ancak asker ve silaha yaptığı bölgede", halk için bir geçim kaynağı oluşturmakta idi.
Hıncahınç birbirinin üzerine çıkarak, yardım olarak dağıtılan bir torba bulgur için dövünen insanları "Türkiye'nin ayıbı" şeklinde hayal perdesine taşıyanlar aslında gerçekleri gizlemekte ne kadar maharetli iseler, Irak'a uygulanan "ambargoya sadık komşu ülke" olarak Körfez Savaşı'nda en büyük hezimete uğrayan Türkiye'yi böylesi bir pisliğe yeniden bulaştırmak için o oranda gayretkeş, fütursuz ve savaşperverdirler. Kriz boyunca gazete manşetlerine taşınan düello çağrıları ile savaş baltalarını kuşanan ABD'nin sesi konumundaki TV'ler tarafından savaş çığırtkanlıkları yapılmaktadır.
Çok denklemli oyunun bir ayağında hükümetten aldığı teşvikler karşılığında hükümeti ayakta tutmaya çalışan laik medya bir boyutuyla Türkiye'deki ekonomik rezaleti de krizle unutturmaya çalışmaktadır. Yarın yüzde yüzü aşan bir enflasyon tablosu ile karşılaştığımızda ya da altı ay zam yapılmayacağı vaadine rağmen bir zam furyası ile karşı karşıya kaldığımızda bahaneyi Körfez krizine aktaracak olan hükümete elbette bu medya çevreleri de kafa sallayacaklardır.
Bölgenin aç, çıplak, yoksul insanları ABD'nin silah reklamları ile süslenmiş hayal perdesinin önüne geçememektedir. Daha iğne batmadan herkes krizin acısını hissetmiştir. Bölgede tedirginlik had safhaya çıkmıştır. Sınır ticareti durmuş, kamyonların bir süredir ucuz yollu getirdiği mazot için kapılar kapanmış, yüzlerce kamyoncu Irak ve Suriye'de mahsur kalmıştır.
Ne kadar ilginçtir ki, Basra Körfezi'nde yaşanan bir gerilim, İstanbul Laleli piyasasını etkileyebilmektedir.
Yaşamakta olduğumuz son krizde Irak'ı destekleyen Rusya Federasyonu, Türkiye'nin ABD'nin yanında olduğu ve her an savaşa girebileceği izlenimini vererek kendi vatandaşlarını Türkiye'ye gitmemeleri için uyarmış ve bu konuda yoğun bir propaganda yapmıştır. Laleli piyasasından yapılan bavul ticaretinde % 95'lik bir azalma söz konusudur ve bu da Laleli piyasasını çökme noktasına getirmiştir.
Son yedi yıldır Irak ile olan ihracat dibe vurmuştur. Büyük ölçüde bir pişkinlik ve pervasızlıkla Özal menşeli Devlet Bakanı Işın Çelebi Körfez'de çıkabilecek muhtemel bir savaştan Türkiye'nin 1991'de olduğu gibi, çok büyük zararlar görmeyeceğini söylemektedir. "TC dış ticareti bu kez yaşanacak Körfez krizinden etkilenmeyecek" demektedir.
Niçin mi?
Eh, artık Irak ile yapılan bir ticari ilişki kalmadı da o yüzden!.. Ancak koltuklarını ABD politikalarına göre monte edenler, bölge halkının İslami talepleriyle birlikte kalıcı, kendilerinin gidici olduklarını eninde sonunda öğreneceklerdir.