Biz anlamın çocuklarıyız. Yeryüzünün müstevli zulumatının böğrüne bir ok gibi saplanan güneşin ışıklarıyız.
Biz bağbozumlarında, kampüslerde, pamuk tarlalarında, atölyelerde, zindanlarda, toprağın saflığı ve semanın berraklığıyla yeşeren, yüreklerinde dünyanın bütün dağlarından daha ağır sevdalar taşıyan, sorulacak hesaplar için Kitab'ın hidayetinde büyüyen, kentlerin kirli bulvarlarına dikilen putlara ve hedonist uygarlığa göğsünde baltalar bileyen İbrahimî medeniyetin muvahhid çocuklarıyız.
Yaşamak için ölümü seven, ölümün kucağında yetişen çocuklarız biz ey zulüm!
Hayat; kının kılıcı, ölüm anlamın şifresidir öğretimizde. Seninle kıyasıya harbe tutuştuğumuzda bize dosttur. Azadlığın tanıklığına dönüşür ölüm. Adına şehadet derler.
Ölüm içimizde bizim. Ve seni ölümle öldüreceğiz. Bizden kork ey zulüm!
Biz her gün beş kez kuşandığımız anlamın çocuklarıyız. Toprakla, gökle, hayatla, ölümle dostuz. Biz anlamız ve senin anlamsızlığına ateşler düşüreceğiz. Kork bizden ey put uygarlığı!
Bütün pislikleri, bütün çirkefleri bulup üstüne uydurmuşsun. Ama bizi asla kendine uyduramayacaksın. Süslerine püslerine kanmayız; aldanmayız fuhşuna, münkerine senin. Seni karanlığından tanırız, fesadından tanırız. Biz seni iyi tanırız ey ifsad uygarlığı!
Senin kara kalpli cellat bekçilerinin delikli demirlerinden korkmuyoruz. Tehditlerin de bize sökmez. İşkencelerin sökmez Bilal'in çocuklarına. Sen vurdukça biz "Ehad" diyeceğiz. Sen tanrılık tasladıkça biz "La ilahe" diyeceğiz. Sen öldürdükçe biz "illallah" diyecek, sana elim azablar müjdeleyip ölümün kollarında cennete gideceğiz.
Ve asıl biz seni tehdit ediyoruz. Seni "Vahid-u'l-Kahhar"la tehdit ediyoruz. Seni ateşle tehdit ediyoruz. Seni helak, seni cehennemle ey uyduruk put uygarlığı!
Sana, tanımadığın merhamete gel demiyoruz. Senin neden korktuğunu da çok iyi biliyoruz. Sen salatımızdan, orucumuzdan, zekatımızdan; sen davetimizden, örtümüzden korkuyorsun. Daha doğrusu sen "Kitap, Mizan ve Hadid"den, yani adalet ve mülk bilincimizden korkuyorsun. Kork! İyidir. Korku sana iyi gelir. Çünkü korkusuz sen bir hiçsin. Çünkü korku; "Korku Krallığı"nın ordusudur. Sen korkusuz yaşayamazsın ey zorba uygarlık!
Sen yeryüzü halklarının tertemiz fıtratlarını fısk-u fesad düzenleriyle kirletirken, biz hayatın rahminde kevser kevser yetişiyoruz. Salih ve Saliha yetişiyoruz biz cennet medeniyetinin çocukları. Tuğyanını ve ifsadını senin, yok etmek için ey cehennem uygarlığı!
Yağdır bombalarını üstümüze. Yüreğimizin evrensel sevdasına hiçbir zarar veremeyen füzelerini yağdır. Biz yıldızız ey kara uygarlık! Yıldız! Başını kaldır göğe bak! Başına düşeceğimiz anı bekliyoruz.
Ve Rabbimizin üstümüze yağdırdığı sabırla bir gün, patlayacağız senin Karun, senin Haman, senin Firavun suratına...
Biz Mecid bir Kitab'ın şerefli hayatının çocuklarıyız. Lehve ve la'ibe iltifat etmiyoruz.
Biz fücura savaşım veren takva medeniyetinin muttaki çocuklarıyız. Müstakim bir yolun önderinin takipçileriyiz. Senin taştan ateş önderlerine ihtiyacımız yok!
Biz kötülüğü örgütleyen münkir düzenlere karşı, iyiliği ve ihsanı örgütlemeye çabalayan ve ırkı İslam olan bir ümmetin çocuklarıyız. Seni iyi tanıdığımız gibi, sen de bizi iyi tanırsın ey şehirlerimizi işgal etmiş şeytanın şerir uygarlığı!
Nuh'dan, İbrahim'den, Musa'dan tanırsın bizi. Muhammed'den, Mus'ab'dan, Hüseyin'den tanırsın. Sen bizi iyi tanırsın.
Ve sen ey Korku Krallığı!
O vahşi "topyekün savaş" çığlıklarını yine at. Kartelinle, tröstünle, kapitalinle yine korku feryadları bas istersen. Biz seni gerçek kimliğinle er meydanına bekliyoruz. Silahlarımızı doldurup bekliyoruz. Silahlarımız yüreklerimizdir bizim. İmandan tetiklerine yüklendiğimizde yüreklerimizin, salih ameller boşaltacağız senin hüsran yüzüne... Ellerin kurusun senin, ey cehalet uygarlığı ellerin!
Biz hayatın ve ölümün kimin için olduğunu anlamış, kimliğini vahiyle kuşanmış, sevdamıza vurulan prangayı kırmaya ahidleşmiş, Furkan Nesli'nin "inneni minel müslimin" diyen çocuklarıyız.
Sana öfkeler devşirdiğimiz kampüslerden, tarlalardan, atölyelerden, bahçelerden döndüğümüzde, gün güneşi batanda, saf saf dururuz bize yeryüzü ödevlerini öğreten salat. Toprağın üzerinde, çadırların, barakaların önünde, avlularda, odalarda, zindanlarda halkalar kurup Kitab'ın öğretileriyle donatırız ruhumuzu. Seni sevmenin sebeplerini Kitap öğretir bize. Seni sevmiyoruz. Ay şahittir, seher şahittir, teheccüd şahittir; sevmiyoruz seni ey put uygarlığı! Sevmiyoruz.
Biz sehpalara, kurşunlara tebessümle yürüyen yiğitlerin, yeryüzüne serptiği Tevhid tohumlarının göğe uzanan filizleriyiz.
Bizler anlamın çocuklarıyız. Yeryüzündeki müstevli zulumatın böğrüne bir ok gibi saplanmış "Şems"in ışıklarıyız.
Seni sevmiyor ve reddediyoruz ey köhnemiş kötülük uygarlığı!