Fecr Yayınevi tarafından gelenek haline getirilen Kur'an Haftası Kur'an Sempozyumu, 17-18 Ocak tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirildi.
Sempozyumun sunuş konuşması Fecr Yayınevi editörü Osman Kayaer, açılış konuşması da Prof Dr. Mehmet Bayraktar tarafından yapıldı.
Sempozyumun başkanlığını Süleyman Hayri Bolay'ın yaptığı "Anlam Bakımından Kur'an Kıssaları" başlıklı ilk oturumunda Dr. Tahsin Görgün "Kur'an Kıssalarının Mahiyeti Üzerine" başlıklı bir tebliğ sundu. Doç. Dr. Şinasi Gündüz ise "Kur'an Kıssalarının Kaynağı Eski Ahit mi" başlıklı tebliğini sundu. Oturuma tartışmacı olarak Prof. Dr. Sadık Kılıç ile Prof. Dr. Hayati Hökelekli katıldılar.
Başkanlığını Halit Ünal'ın yaptığı II. oturuma tebliğci olarak Selahattin Sönmezsoy ile M. Nuri Güler katıldılar. "İletişim açısından Kur'an Kıssaları" başlıklı tebliğinde Sönmezsoy, Kur'an'ın mazide yaşanmış olayları ibret alınsın diye aktardığını, dolayısıyla iletişimin kendisi olduğunu söyledi. Çeşitli kıssalardaki mucizelerle günümüzdeki teknolojik gelişmeleri birebir karşılaştırarak, mucizelerin aslında teknolojik ilerlemeye ışık tuttuğunu söyleyince dinleyiciler arasında gülüşmeler oldu.
Bu oturumun ikinci tebliğcisi M. Nuri Güler ise "Kıssalar ve Hukuk" başlıklı tebliğinde "kıssa" terimi ile İslam hukukunda kullanılan "kısas" teriminin aynı kökten geldiğini ve kıssaların yaklaşık Kur'an'ın altıda bir bucuğunu oluşturduğunu söyleyerek, hukuk kaynağı olduğunu zikrederek İslam hukukunun kıssalardan bu anlamda yeterince faydalanmadığını sözlerine ekledi.
Tartışmacılar Hayati Hökelekii ile Ahmet Yaman, Sönmezsoy'un tebliğinin mücavir alanlarda dolaştığını, tebliğin asıl konusu olan iletişime bir türlü gelemediği yönünde eleştirilerini sundular.
Oturumun başkanı Haiit Ünal, Kur'an'a sadece hukuk, ahlak ya da başka bir açıdan yaklaşmanın kısmi doğrularının yanında eksik bir yaklaşım olduğunu dolayısıyla kıssalara birçok açıdan bir bütün olarak yaklaşarak gerekli ibretlerin çıkarılması gerektiğini söyleyerek oturumu kapattı.
"Tarihsel Olarak Kur'an Kıssaları" üst başlıklı ikinci günün ilk oturum başkanı Hüseyin Atay, sunuş konuşmasında uzun bir müddet hayat hikayesinden bahsetti. Atay, son zamanlarda Türklerin İslam'ı diğer kavimlerden daha iyi anladığı şeklindeki yerleştirilmeye çalışılan kanaatin yanlış olduğunu, diğer kavimlerin pekala İslam'ı iyi anladıklarını ve Türklerden daha ileri olduklarını söyledi. Ancak Prof. Atay'ın bu söylediklerini salt orada konuştuklarıyla sınırlandırarak algılarsak söyledikleri ibretli ve önemliydi, ancak, sayın Atay'ın içerisinde bulunduğu ilişki ağı dikkate alındığında doğal olarak bu söylediklerine de kuşkuyla yaklaşmak zorunda kalıyoruz. Bu söylenilenler bir vakıayı tespit anlamına mı geliyor yoksa, Türkiye'de yerleşik ve yaşanılır dini modernleştirici süreç için sorun olarak algılayanların saldırgan ve tahakküm edici gündemlerine katkıda bulunmayı mı amaçlıyor? Doğrusu bu sorunu gözardı edemiyoruz.
İlk tebliğci İdris Şengül, "Kur'an Kıssalarının Tarihi Değeri" başlıklı tebliğinde Kur'an'ın kıssaları tebliğ ve ibret için aktardığını ve kesinlikle yaşanmış olaylar olduğunu aktardı. Kıssaların vaki olmadığı yaklaşımının ilk olarak Mısırlı Muhammed Halefullah tarafından dile getirildiğini, bu yaklaşımın ise yıllardır tekrarlanan oryantalist saldırıların bir uzantısı olduğunu zikretti.
İkinci tebliğci Eyyüb Ay, "Hz. İbrahim Kıssası'na Arkeolojik Bir Projeksiyon" başlıklı tebliğinde Kur'an'-da aktarılan İbrahim kıssasıyla arkeolojik kazılardan elde edilen verileri karşılaştırarak bu tür çalışmalarla Kur'an kıssalarının desteklenebileceğin! vurguladı.
İlk tartışmacı İhsan Süreyya Sırma Yezid'den itibaren İslam dünyasında resmi din anlayışının yerleştirilmeye çalışıldığını bugün de resmi din adamlarının var olduğunu söyledi. Aynı şekilde Firavun döneminde hocaların telkinleriyle halkın ibadet, şehadet aşkıyla pramitlerin yapımında kullanıldığını, Firavun'un bunları zorla yaptırmadığını söyleyerek Batı Çalışma Grubu'nun yaptıklarıyla Firavun'un döneminde yapılanları birebir karşılaştırarak İslam karşıtı uygulamalara içtihad diyenlerin Firavun'un büyücüleriyle aynı misyonu taşıdıklarını ifade etti.
İkinci tartışmacı Hikmet Zeyveli, sözlerine cehaletin put ürettiğini belirterek başladı. Kıssaların Kur'an'ın etkili bir üslubu olduğunu ve kıssaların amacının tarihi bir vakıayı aktarmak olmadığını zikretti. Halefullah'ın oryantalistlerin yerli bir uzantısı olmadığını söyleyerek İdris Şengül'ün eleştirilerine katılmadığını belirtti.
Sempozyumun son oturumunun başkanlığını Zeki Duman yaptı. İlk tebliğci Mustafa Erdem, "Kur'an'da İlk İnsan" başlıklı tebliğini sundu. İkinci tebliğci Mehmet Paçacı "Hz. İsa ve Mesajı" başlıklı tebliğinde Hz. İsa'nın mesajının şimdiye kadar yeteri kadar anlaşılmadığını, İslam tarihinde İncil'in kaynak olarak kullanılmaması gerektiği gibi bir görüşün etkili olduğunu ve bu durumu eleştirerek bu konuyu seçtiğini dile getirdi.
İlahi kitapların büyük çoğunluğunun korunduğunu, tahrifatların asılda değil yorumda olduğunu söyleyen Paçacı, aynı tehlikenin Kur'an için de geçerli olduğunu belirtti. Daha sonra Sait Şimşek'in de haklı olarak eleştirdiği gibi, elimizde orjinal metnin olmadığı, tarihsel verilerle sabit olan kitapların tahrif edilmediğini iddia etmek, bir durumu tespitten çok, olsa olsa belli bir düşüncenin doğruluğuna veri aramakla açıklanabilir.
Son oturumun birinci tartışmacısı Mikail Bayram, tabiat ilimlerinin din alimlerinin önünde engel olmaması gerektiğini, Darwin teorisini din alimlerinin değil, tabiat bilimcilerin tartışması gerektiğini vurguladı. Halife kavramının 'muhalefetle aynı kökten olduğunu belirten Bayram, meleklerin de önceden bilgi sahibi bulunmadıkları, insan hakkında kan akıtan, fitne çıkartan tanımlamalarını da buradan çıkarmış olabilirler diyerek yeni bir yaklaşım sergiledi. Mikail Bayram'ın söylemine hakim olan bilimci tutum, gerek bilimin doğasından gerekse sınırlılığından kaynaklanan açmazlara kapı aralayabilecekmiş gibi bir izlenim doğurdu bizlerde.
İkinci müzakereci M. Sait Şimşek, Paçacı'nın görüşlerine katılmadığını, bir şeyin tahrif edilebilmesi için aslının olması gerektiğini, Sinoptik İncil'den örnekler vererek açıkladı. İncil metinlerinde Pavlos çizgisinin hakim olduğunu söyleyerek sözlerini bitirdi.
Kur'an konulu sempozyumlar, Kur'an'ı gündemleştirmeleri açısından kayda değer çabalardır. Fakat müslümanların özellikle son zamanlarda birinci derecede muhatap oldukları sorunlarından tamamen kopuk, sanki Kur'an, yaşadığımız sorunlardan biganeymiş gibi tali konuların birincil sorunlarmış gibi tartışılması, yeni sorunlar doğurma tehlikesini barındırmaktadır. Nitekim peygamber kıssalarının işlendiği bu son sempozyumda bir iki istisna hariç tebliğci ve müzakerecilerin hemen hiçbiri peygamberlerin istikbarla mücadelelerine değinmemiştir. Yine akademik, yeni bir şeyler söyleyebilmek kaygısıyla hazırlanmış tezler, kıssadan hisse çıkartmaktan çok dinleyenleri vakıadan uzaklaştırıyor, ayrıntılarda boğuyordu.
Söylenen söz kadar söyleyenin kimliği de önemlidir. Kur'an adına konuşacak olanların Kur'ani bir söylemin yanında, Kur'ani bir kimliği de kuşanmış olmaları gerekir. Tabiri caizse sistemle ilişkileri açısından olumsuz geçmişe sahip bazı 'mim'li kişilerin Kur'an sempozyumuna çağrılmış olması yadırganacak bir durumdur. Fecr Yayınevi'ne yaşadığımız birincil sorunları konu edinen ve bu sorunların çözümü için ciddi gayretler içerisinde olan insanların katılımıyla, Türkiye'de müslümanların ufkunu açacak yeni sempozyumlar beklentisi içinde olduğumuzu belirtmek istiyoruz.