Bu ülkenin pek çok sorunu var, belki başta gelenlerden biri de samimiyet sorunu!
Roboski katliamının üzerinden tam 3 yıl geçti. Yükselen tepkilere cevaben “Bu hadise Ankara’nın dehlizlerinde unutulmaya terk edilmeyecek!” sözünü verenler sözlerini çoktan unuttular ve 34 insanın korkunç bir şekilde katledilmesinden ötürü kimseden hesap sorulmadı. Ve bir nakarat gibi “Adalet mülkün temelidir!” sözü tekrar edilmeye devam ediyor.
Öte yandan Roboski katliamını bir tramplen gibi kullanarak hoplamaya, zıplamaya çalışanları da görüyoruz. Keskin ve sert sözlerle Roboskili ailelerin yaşadıkları acıyı ne kadar derinden hissettiklerini söylüyorlar. Oysa Roboski’nin onlar için sadece politik bir malzeme olduğu o kadar açık ki! Tutarsızlıkları, samimiyetsizlikleri sadece ağızlarından değil, gözlerinden fışkırıyor adeta! Siyasi rakiplerini vicdansızlıkla suçlayanlara bakın hele! 6-8 Ekim tarihlerinde Kobani bahanesiyle sergilenen vahşete nasıl da kılıf buldular! Yaşattıkları dehşetin faturasını mağdurlara kesmekte gayet mahirler, çok zorlandıklarında ise provokasyon deyip işin içinden çıkıveriyorlar!
İşte aynı azgınlık Cizre’de bir kere daha arzı endam etmekte. Hendekler kazılıp kuşatılan Nur Mahallesinde İslami kimlikleriyle tanınan ailelerin evleri ateşe veriliyor, çoluk çocuk demeden insanlar kurşun yağmuruna tutuluyor. Fail yine aynı, provokatörler! Bu utanmaz zihin yapısında provokasyon kavramı her türlü rezilliğin, zalimliğin örtüsü olmuş! Bunlar, Resulullah’ın -Allah’ın selamı üzerine olsun- “Hayâsız olduktan sonra istediğini yap.” sözüyle tavsif ettiği mahlûkların ta kendisi! Katliam tehdidi savuran, saldıran, yakan, ateş edenlere hep “tanırız, iyi çocuklar” muamelesi yapıp da sonuçta ortaya çıkan kirliliği provokasyon adlı halının altına süpürmeye kalkışmak ne kadar çirkin bir tutum! Düşman da olsa, zalim de olsa insan muhatabında bir nebze tutarlılık, bir parça samimiyet arıyor elbette!
Konya’da 16 yaşındaki bir gencin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği için tutuklanması üzerine kıyameti koparanlar yıllarca 13-14 yaşındaki kızlarımızı okul kapılarında ağlatanlar değiller miydi? 16 yaşındaki genci sözlerinden ötürü hapse atan hâkimin yaptığı işgüzarlık da “Mustafa Kemal’in askeri” olmakla övünen bu gencin mağduriyetinden kahramanlık türküsü üretmeye kalkanların yaptığı ne, dertleri insan hakları ve özgürlükler mi?
O gençle aynı ‘kışla’da askerlik vazifesi ifa eden kendisinden bir ya da iki yaş büyük ağabeylerinin üniversitelerde nasıl terör estirdiğini izliyoruz bir yandan. Farklı görüşten öğrenci gruplarının stant açmalarını dahi engelliyorlar. 16 yaşındaki gencin tutuklanmasını büyük bir özgürlük sorunu olarak tanımlayanların bugüne kadar tek bir kez olsun, bu tahammülsüzlüğe, zorbalığa itiraz ettiklerini gördünüz mü? Zorbalık neticesinde yaşanan gerilim ve kavgadan ötürü her defasında suçu ortaya bölüştürme taktiği izlediklerini ve dayatmacı zihniyet mensuplarının yaptıklarını asla kınamaya dahi yanaşmadıklarını görmüyor muyuz?
Zulmün gönüllü köleliğini üstlenenlerin “Rabbimiz Allah’tır” diyenlere düşmanlıkta sınır tanımadıklarını iyi biliyoruz. Ve şüphesiz zalimlerin kirli, sinsi, çürük hesaplarının yanında Allah’ın da bir hesabı olduğuna ve hesap yapanların en hayırlısının O olduğuna iman ediyoruz!