Keşmir Hakkındaki Gerçekler

Dünya ve İslam Dergisi

Bu yazı, Kashmir Information Centre [Keşmir Enformasyon Merkezi] tarafından, dünya kamuoyunu Keşmir konusunda bilgilendirme amacıyla hazırlanan "Facts About Kashmir" isimli broşürün, tam metnidir.

Konumu ve Büyüklüğü

Keşmir, Hindistan ve Pakistan'ın oluşturduğu bölgenin en kuzeyinde ve Orta Asya'nın güney ucunda bulunmaktadır. Yaklaşık 222,000 km2'lik bir alana ve genel bir tahminle 12 milyonluk bir nüfusa sahip olup, dört ülke ile çevrilidir: Çin, Afganistan, Pakistan ve Hindistan. Afganistan'daki dar Vahan hattı ile Sovyetler'den ayrılır. Nehirleri Pakistan'a akar, eskiden beri var olan anayollar da buralardan geçer; sınırının en uzun bölümünü Pakistan'la paylaşır. Ortasındaki Keşmir Vadisi güzel manzarası ile ünlüdür. Dünyada var olan 160 devletin özellikleri ile karşılaştırıldığında Keşmir 68'inden daha büyük ve 90'ından daha kalabalıktır.

Mevcut Durum

Hindistan ve Pakistan kuvvetleri arasındaki ateşkes hattı genel olarak Keşmir'i iki parçaya bölmüştür. Birincisi Hindistan işgali altında: Keşmir vadisi ile birlikte tüm bölgenin % 63'ünü kapsıyor ve 7 milyonluk bir nüfusa sahip. Diğeri, dolaylı olarak Pakistan tarafından yönetilen Azad Keşmir ve doğrudan Pakistan tarafından yönetilen Baltistan veGilgit'in kuzey bölgelerini içermektedir. Yaklaşık 2,5 milyon nüfusludur. Yaklaşık 1,5 milyon Keşmirli Pakistan'da mülteci durumunda, 300,000 kadarı İngiltere'de, 100,000 kadarı da dünyanın değişik yerlerine dağılmış bir durumdadır. Keşmir'in bu keyfî bölünüşü binlerce Keşmirli aileyi birbirinden koparmıştır.

Modern Tarih

Yerleşik tarihsel sürekliliğe sahip toplumu ile Keşmir, yüzyılı aşkın sürelerin üzerindeki periyotlarda bağımsız oldu. Bununla birlikte Keşmir, yönetimin kendisine miras olarak intikal ettiği feodal şeflerce (Mihraceler veya Nabibler) yönetilen ve eyalet olarak bilinen prensliklerden biriydi ve İngiltere gibi büyük bir güç tarafından iç otonomisine izin verilmişti. Cammu ve Keşmir Mihracesi, bölgeyi 1846 İngiliz Doğu Hind Şirketi'nden para karşılığı olmak üzere ele geçiren bir korsanın oğluydu. Bu satış sözleşmesi ile mal muamelesine tabi tutulmuş olan Keşmir halkının hıncı, 1931 yılındaki bağımsızlık hareketi ile patlayana kadar anlaşılmadı. Bu durum 1946'da Mihraceye karşı "Keşmir'i terket" kampanyasına ve bir yıl sonra kazanılan Azad Keşmir hareketine yol açtı. Ağustos 1947'de Mihracenin birlikleri ile ayaklanan kuvvetler arasında ilk silahlı çatışma meydana geldi.

Aynı zamanda İngiltere yarımadadaki imparatorluğunu tasfiye ediyordu. İngiltere, Hintliler'i temsil eden Ulusal Kongre ve müslümanları temsil eden Müslüman Birliği arasındaki üçlü anlaşma sonucu İngiliz Hindistanı iki ülke olarak bölündü: Biri, Hindu çoğunluğun olduğu yerleri kapsayan Hindistan adıyla bilinen topraklar ve diğeri müslüman çoğunluğun olduğu yerleri kapsayan ve Pakistan olarak isimlendirilen topraklar. Bu anlaşma eyalet olarak anılan prensliklerin üzerindeki İngiliz hakimiyetinin de sonu anlamına geliyordu ki, bunların iki ülkeden biri ile halklarının isteği yönünde ve bölünme ilkesi gereğince (Hindu çoğunluktaki bölgeler Hindistan'la, müslüman çoğunluktaki bölgeler Pakistan'la) birleşeceklerine veya bağımsız kalmayı seçeceklerine inanılıyordu. Keşmir baskın bir müslüman çoğunluğa sahipti; ayrıca Pakistan'la olan (coğrafi) bitişikliği Hindistan'a göre daha fazlaydı. Bu nedenle Keşmir'in Pakistan'a katılması veya bağımsız kalması beklendi. Ancak Mihrace bir Hindu'ydu ve bu seçeneklerin ikisini de reddetti.

Pakistan'dan gelen bir kaç yüz sivil gönüllünün de katıldığı halk ayaklanması ile karşı karşıya gelen Mihrace 25 Ekim 1947'de başkent Srinagar'a kaçtı ve kendisine yardım etmek, ayaklanmayı bastırmak üzere ordusunu yollaması konusunda Hindistan'la anlaştı. Bölgede gözü olan Hindistan silahlı işgali bir şarta bağladı. Şart, Mihrace'nin Hindistan'a bir katılım anlaşması imzalamasıydı. Mihrace anlaşmayı 26 Ekim'de çabucak imzaladı ve ertesi gün Hindistan, ordu birliklerini eyaletin içine akıttı.

Böylece 1846'da bir satış sözleşmesi ile bir tımar veya zeamet gibi Keşmir'i elde eden Mihrace'nin torunu bir anlaşma ile yine bir mal gibi Keşmir'i Hindistan'a transfer etti. İki olayın arasında 101 yıllık fark olmasına rağmen ikisi de sömürgeci nitelikte olup halkın onurunun kırılmasına neden oldu. Sadece bir farklılık vardı ki birincisi sömürge devrinde yer almasına ve hiç bir yasalılık gerektirmemesine rağmen, ikincisi sömürge devri sonrası çağda ve Birleşmiş Milletler oluştuktan sonra meydana geldi.

Geçici Katılım

Her ne kadar uzun süreli planlanmış ve çabucak uygulamaya koyulmuş olsa da Keşmir'in Hindistan'a ilhakı veya katılımı Hindistan için basit bir olay değildi, öncelikle bölünme ilkelerinde açıkça ihlal edilmiş bir yasal uygunsuzluk vardı. İkinci olarak, Hindistan, Keşmir'in tersine Hindu çoğunluğa fakat müslüman yöneticilere sahip diğer iki prenslik veya eyaleti (Haydarabad ve Junagadh) kendisine katma şansını tehlikeye atmak istemedi. Hindistan'ın, daha sonra buralara hakim olabilme açısından, halkın istekleri ve yöneticiler arasında zıtlık bulunmasında çıkarı vardı. Bu zorlamalar altında Hindistan Mihrace'yle olan mukavelesini bir şarta bağladı: Katılım "halka başvuru" ile yapılmalıydı. Hindistan'ın kendi ifadesine göre katılım geçici bir karakter taşıdığı için, Hindistan'ın Birleşmiş Milletler'deki bir temsilcisi olayı "deneme" olarak tanımladı.

Keşmir Sorunu Birleşmiş Milletler'de

1947'de Ekim ve Aralık arası, Azad Keşmir kuvvetleri Hindistan'ın silahlı müdahalesine karşı başarılı bir şekilde karşılık verdiler ve bölgenin üçte birini kurtardılar. Direnişle başa çıkamayacağını anlayan Hindistan konuyu Birleşmiş Milletler'e götürdü. Ayaklananlara Pakistan'dan gönüllü katılımların olduğu ortaya çıkınca, Hindistan Pakistan'ı bölgeye silahlı adam göndermekle suçladı ve Birleşmiş Milletler'i Pakistan'a kuvvetlerini geri çekme çağrısında bulunması için teşvik etti. Hindistan, Pakistan'ın adamlarını geri çekmesi karşılığında, Keşmir'in geleceği hakkında tarafsız şartlar altında bir halk oylaması yapabileceği güvencesi verdi. Pakistan cevabında Hindistan'ı, halkına karşı şiddet kullanan ve halkının gözünde itibarını kaybetmiş olan Mihraceyi yeniden başa getirmek için hile ve şiddet dolu manevralara girmekle suçladı. Pakistan'ın bu karşı cevabi şikayeti, tartışmalara son vermek üzere Birleşmiş Milletler nezaretinde ve kontrolü altında yapılacak bir halk oylaması teklifi ile birleşti.

Güvenlik Konseyi sorunu 1948'de Ocak-Nisan arası ayrıntılı bir şekilde tartıştı. Sonuç, savaşın sorumlusunun tespitinin ve bir tarafın suçlanmasının mümkün olmadığı şeklindeydi. Her iki tarafın isteği katılıma tarafsız bir halk oylaması ile karar verilmesi olduğu için Konsey, iki tarafın ortak esasları üzerine temellendirilmiş yeni öneriler geliştirdi. Bu öneriler 21 Nisan 1948'de sunulan teklif ile bir ateşkes hattının kurulması, tüm tarafların bölgeden kuvvetlerini çekmesi ve Genel Sekreter tarafından atanacak bir yönetici kontrolü altındaki bir halk oylaması şeklinde somutlaştırıldı. Planın detaylarını görüşmek üzere, ABD'nin de bulunduğu 5 üyeli bir komisyon kuruldu.

Uluslararası Mutabakat

Birleşmiş Milletler Hindistan Pakistan Komisyonu her iki tarafla yapılan danışmalarla birlikte kısa sürede yerleşim için somut koşullar ortaya çıkardı. Bu koşullar 13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949'da kabul edilen iki karar ile kesin şeklini aldı. Her iki hükümetin Komisyonun tekliflerini onayladıklarına ilişkin olarak resmen imza atmalarıyla bağlayıcılığı olan uluslararası bir mutabakat meydana geldi. Daha sonra Komisyon, Pakistan ve Hindistan ordularının bölgeden herhangi bir taraf için dezavantaja yol açmayacak biçimde ve halk oylamasının tarafsızlığını tehlikeye sokmayacak bir usulde çekilmelerini düzenlemek üzere görüşmelere başladı. Bu arada, ünlü bir Amerikalı, Amiral Chester Nimitz, halk oylaması yöneticisi olarak görevlendirildi.

Çıkmazın Nedeni

Çözüme giden süreç, Hindistan'ın iki tarafın dengeli ve eş zamanlı çekilişini kabul etmeyi reddetmesi ile durduruldu. ABD Başkanı Truman ve İngiltere Başbakanı Attlee, tartışılan noktalarda halk oylaması yöneticisi tarafından seçilecek hakem usulü çözümü teklif ettiyse de, Hindistan kabul etmedi ve Komisyon görevine son verdi. 1950'den 1957'ye kadar, Hindistan'ı bölgeyi serbest bir halk oylaması yapabilmesi için aşama aşama askerden arındırma konusunda ikna etmek için, Güvenlik Konseyi başkanının veya BM temsilcilerinin -General Mac Naughton (Kanada), Owen Dixon (Avustralya) , Frank Graham (ABD), Gunnar Jarring (İsveç)- yoğun çabaları oldu. Hepsi de başarısız oldu.

Soğuk Savaşın Etkileri

Pakistan'ın ABD himayesindeki askeri paktlara katılışı Hindistan'ın tutumunu sertleştirdi. 1955'den itibaren Hindistan bu gelişmeyi de göz önünde bulundurarak yeni bir tutum aldı, artık kuvvetlerini Keşmir'den çekilişini uygun çekmeye yanaşmıyordu. Çekilişin hiç bir durumda tek yanlı olmak anlamına gelmediği ve Pakistan'la aralarında bu işin bir düzene bağlanabileceği defalarca ifade edilmesine rağmen Hindistan'ın tepkisi değişmedi ve negatif kaldı. Hindistan, 1958'den sonra, her Güvenlik Konseyi teşebbüsünü, durumun dondurulmaması ve barış planının başlangıçta her iki tarafın kabul ettiği biçimde yerine getirilmesine yönelik her çabayı bloke eden Sovyetleri, kendi pozisyonu için bir hazır bekleyici olarak buldu. Bu durum Güvenlik Konseyi'nin Keşmir üzerindeki planlarında, 1958'den günümüze dek süren bir felce sebep oldu.

1965 ve 1971'deki Hindistan ve Pakistan arasındaki iki büyük ölçülü savaş da bu ciddi anlaşmazlığı çözmeye yaramadı.

Keşmir'de Durum

Hindistan'ın Keşmir'i işgali meşruiyeti hiç bir zaman kabul edilmemesine rağmen uluslararası kamuoyu tarafından sakin olarak karşılandı. Bununla birlikte, hiç bir aşamada Keşmir halkı bu oldu bittiyi kabule yanaşmadı. Özellikle 1953 ve 1964 yıllarında olmak üzere çeşitli ayaklanmalar oldu ve hatta sakin geçen aralar, dahi insafsız baskılarla karşılanan sürekli barışçıl protestolara şahitlik etti. Keşmir'in kendisi için kendisine dayatılan zorbalıklara karşı direnişi hiçbir standarda tabi tutulamaz biçimde bir Batı Almanya, Çekoslovakya, Polonya veya Macaristan için yapılanlara göre daha az samimi bir destek gördü. Fakat Doğu Avrupa'daki halk hareketleri uluslararası medya tarafından anında izlenip, rapor ediliyorken Keşmir dünyanın gözünden saklı kaldı.

İşte şimdiki durum hakkında bazı gerçekler:

- Hindistan, Keşmir'de oldukça büyük ve görülebilir halde bir askeri mevcut bulunduruyor, yerleşik birliklerin sayısı yaklaşık 200,000. Bunun yanında üniformalandırılmış ve işkence aletleri ile donatılmış eşkıyalardan oluşan, Merkez Yedek Polis Gücü ve Sınır Güvenlik Gücü olmak üzere yarı askeri destek kuvvetleri bulunuyor.

- 16 adet yaygın gizli servis örgütü 7 milyonluk halk üzerinde haber alma ve casusluk faaliyetlerini sürdürüyor.

- Pek çok insan öldü, sakat kaldı, işkenceye maruz kaldı, yasal olmayan biçimde hapsedildi veya yaşadıkları evin Hintli otoriteler tarafından soyulması ile bir çok insan açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldı ve bunların sayısı gittikçe artıyor.

- Hindistan, Keşmir dışından binlerce insanı buraya getirerek Keşmir'in etnik yapısını değiştirdi; toplumdaki müslüman oranını düşürdü.

- Hindistan'ın, Delhi hükümetinin kontrolünden daha fazla derecede bir adli ve idari servisle gelmesi Keşmir'in geleneksel otonomisini alt üst etti.

- Hindistan 42 yıllık işgal boyunca Keşmir ekonomisini ve yiyecek gibi temel ihtiyaç maddeleri açısından dahi Hindistan'a bağımlı bir hale getirdi. Hindistan'a yakın olan güney bölgeleri hariç sanayileşmek için bir başlangıç bile yapılmadı; Keşmir Hindistan işgalinden kurtulmak istemesinin ağır ekonomik cezasını yüklenmek üzere açık bir alan haline dönüştürülüyor.

- Azad Keşmir'de okuma yazma oranı % 56 ve kişi başına düşen gelir 450 dolarken, Hindistan işgali altındaki Keşmir'de okuma yazma oranı %26 ve kişi başına düşen gelir 260 dolar. Üstelik ikincisi öncekine oranla daha yerleşik ve daha gelişmiş yerleri kapsadığı halde.

- Hindistan, Keşmir sorununu çözümsüz bir hale getirmek için, Çin ile olan kuzeydoğudaki belirlenmemiş sınırlardan yararlandı ve Çin tarafından reddedilen iddialarını askeri yollarla ileri sürdü.

Bugünkü Halk Ayaklanması

Dünyada sürüp giden, Sovyet ordusunun Afganistan istilasını süpüren, Güney Afrika'nın Namibya üzerindeki 70 yıllık hakimiyetini ve Doğu Avrupa'da halkın istemediği sistemleri bitiren özgürlük akımı Keşmir'e dokunmadan kalamazdı. Bundan esinlenen ve Birleşmiş Milletlerin arabuluculuğu ile cesaretlenen Keşmir halkı, istemedikleri ve zalim Hindistan'ın işgaline karşı mücadelelerini artırdılar. Ayaklanma genel mecrasına 1988'de girdi. Halkın ayaklanmaya verdiği desteğin ölçüsü yakınlardaki iki olaydan anlaşılabilir. Srinagar halkı tüm olarak şimdiki zalimce hapis durumuna karşı düzenlenen görülmemiş büyüklükteki protesto gösterileri için sokaklara çıktı. Ayrıca Keşmir halkının Birleşmiş Milletler Askeri Grup Gözlemcilerine sundukları dilekçeler ayaklanmanın barışçı nitelikte olduğunu ve uluslararası hukukun gözettiği adalet prensiplerine güvendiklerini gösteriyor. Hindistan ayaklanmanın terörist ve fanatik bir niteliğe sahip olduğunu göstermek istedi. Teröristler kadın ve çocuklar dahil tüm halkı bir araya toplayamazlar, fanatikler barışçı ve makul bir sonuç gerçekleştirmek için Birleşmiş Milletler'e güvenmezler.

Hindistan'ın ayaklanmayı nasıl karşıladığı ve halen nasıl tepki gösterdiği aşağıdaki bilgilerden açıkça anlaşılabilir:

- Hindistan birlikleri, Temmuz 1988'den Aralık 1989'a kadar aralarında 5 Eylül 1988'de vurulan 5 liseli genç kızın da olduğu 300'den fazla Keşmirli'yi öldürdü.

- Ocak 1990'dan 10 Mart 1991'e kadar çeşitli katliamlar yapıldı ve ölü sayısı 7,000'i aştı. Hindistan ordusunun vahşetinin kurbanları arasında yaşlılar, kadınlar ve çocuklar da var. Pek çok kez, Hindistan birlikleri Srinagar ve diğer köylerde öfkeli saldırılara devam ettiler; evleri uyarısız bastıkları gibi pek çok kadına tecavüz ettiler.

- Hindistan birlikleri öldürdüklerinin cesetlerini hükümet ambarlarına doldurdu ve katı kurallarla gece karanlıkta gömme işini gerçekleştirmek üzere cesetleri en yakın akrabasına teslim etti. Fakat bu uygulama sürekli olarak ihlal edildi. İşte bir örnek: Hindistan askerleri 25 Keşmirli özgürlük savaşçısını öldürdükten sonra kanıtları yok etmek için cesetleri denize attılar. Halk, öldürülenlerin ancak 15'inin cesedini bulabilmişti.

- Ayaklanmanın yaygınlaşmasından bu yana Hindistan işgal birlikleri tarafından çoğunluğu genç kadın ve erkek olmak üzere 25,000 Keşmirli hapsedildi, 5,000 kadarı da işkence hücrelerine atıldı. Ailelerine şantaj yapmak ve ayaklanmanın organizasyonu hakkında zorla bilgi almak üzere genç kadın ve erkekleri çıplak olarak fotoğraflamak, Hindistan otoritelerinin en çok başvurdukları uygulamaydı.

- Görüleni vur emri ile birlikte tüm şehirler ve kasabalar üzerine sıklıkla sabahtan akşama kadar süren sokağa çıkma yasakları uygulandı ve halen de bu uygulama devam ettiriliyor. Halkın günlük ihtiyaçlarım ve tıbbî yardımı elde etmedeki imkansızlıklarından doğan ıstırap ve zorluk kolayca düşünülebilir, insanların evlerini manen bir hapishaneye çeviren ve fiziksel hareketlerini engelleyen bu insanlık dışı politika 3 ve 17 Nisan 1990 tarihleri arasında günde 24 saat olmak üzere toplam 13 gün sürdü. Sonuç, sayısız hasta ve yaralının kişinin ölümü...

- Hindistan ordusunun açtığı ateş sonucu yaralananların organları, kaldırıldıkları Cammu hastanelerinde ilaç yokluğu bahanesiyle kesilip atılmıştır.

- Vadideki 28 yerde 6,000'den fazla ev yakıldı veya yakılmasına seyirce kalındı. Görgü tanıklarının raporlarına göre Hindistan işgal kuvvetleri yangıları bizzat kendileri başlattıkları gibi; itfaiye ekipleri ile diğer yardım personelinin, ulaşabilecekleri yangın bölgelerine yaklaşmalarını da engellemişlerdir.

- Ayaklanmaya şiddetli dini çatışma rengi vermek için, Hint otoriteleri bir panik yaratarak Keşmir Vadisi'nden büyük sayılarda Hintli nüfusun tahliyesini gerçekleştirdiler. Aynı zamanda aşırı sağ kanadın silahlı çeteleri ve Hintli fanatik organizasyonlar, Shiv Sena ve RSS gibi, eyalet içine getirildi. Daha sonraki aşama "fanatik ve militan müslümanlar"ın ırza geçme ve katliam yapmakla suçlanacakları bir aşama olacaktır.

- Ocak 1990'da Hindistan otoritelerinin bir kaç hareketi dünya medya araçlarınca yüzeysel olarak rapor edildi. Daha sonra Hindistan sıkı bir sansür uygulamaya başladı ve işgal edilen bölgeye yabancı gözlemci girişini yasakladı; 30 kadar gazeteci bölge dışına çıkarıldı. Sadece Hindistan'ın izin verdiği ve Hintli muhabirlere bir brifingle açıklanan haberler yollanabiliyor. Uyarlanan teknik, olayları tamamen yalanlamak için değil, fakat Hintliler'in neden olduğu ölümleri mümkün ölçüde az göstermek için geliştirildi. Mart 1991'in sonuna kadar Hindistan'ın gerçekleştirdiği ölüm vakıası 1860 olarak bilinir.

Sonuç

Daha fazla insafsızlık, devam eden temel hakların ihlali, sık sık gerçekleştirilen katliamlar, sürekli hale gelen korku, açlık ve sefalet... Bunlar Hint işgalinin Keşmir'e hediyesi. Keşmir'in durumu, kalabalık Güney Asya için yinelenen felaket ve savaş ihtimallerini arttırıyor. Tek çıkış yolu var: Adil ve şerefli bir barış. Keşmir'in geleceğine uluslararası anlaşmalar içinde çizilen yolda, Birleşmiş Milletlerin gözetimi altında yapılacak tarafsız ve dürüst bir halkoylaması ile Keşmir halkı karar verecektir. Dünya güçleri tarafından yapılacak gerekli moral desteği tüm tarafları bu yola sürükleyecektir.

Çev.: Necati ÖZ