21 Mart 1998 günü İDKAM'da, Ekin Yayınlarından çıkan, Rıdvan Kaya'nın "Kesintisiz Darbe Düzeni ve İslami Direniş Sorumluluğu" isimli kitabı tartışıldı. Programa Yılmaz Çakır ve Aydın Koral katıldılar.
Aydın Koral, MGK'nın vermiş olduğu son bildiriyle rejimin gerçek sahiplerinin kim olduğunun açık bir şekilde belirtildiğinin altını çizerek tartışmaya başladı. Kitabın üç bölümden oluştuğunu belirten Koral, birinci bölüm için özet olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "TC'deki darbeci geleneğin analizi yapılırken, Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyet'e geçiş döneminin arka plan olarak ele alınması önemlidir. Kitabın birinci bölümünde İslam karşıtlığı temelinde, sivil halka rağmen laik, batıcı, ulusçu, asker-sivil bürokrat kesimin tulumları verilerek, darbecilerin göstermelik hukukla darbelere kılıf uydurdukları vurgulanmaktadır".
Koral, kitabın ikinci bölümünde, rejimin gerçek yüzünün Susurluk'la birlikte bir kez daha apaçık ortaya çıktığının belirtildiğini dile getirdi. Üçüncü bölümde ise direniş sorumluluğunun vurgulandığını belirtti.
Koral, konuşmasında, kitabın; militarist oligarşinin gerçek yüzünü ortaya koyması açısından Fikret Başkaya'nın Pradigmanın İflası adlı kitaba benzediğini ifade etti. Ancak her iki yazarın ideolojik bakış açılarının farklı olduğunu, bu sebeple Rıdvan Kaya'nın kitabının müslümanlar açısından; onlara İslami direniş sorumluluğunu hatırlatması itibariyle Paradigmanın İflası'ndan da farklılaştığını belirtti.
Koral, kitaptaki kimi konuların daha derinlemesine tartışılabileceğini de belirterek konuşmasını sonlandırdı.
İkinci tartışmacı Yılmaz Çakır da kitabın; düzenin tanınmasında Susurluk, darbe tehditleri, sorumluluklarımız şeklinde üç bölümde ele alındığını belirttikten sonra, Susurluk olayına değinerek, müslüman kamuoyunda Susurluk'un gerektiği gibi ele alınamadığını ve müslümanların bu konuda çelişkiye ve acziyete düştüğünü belirtti. Çakır, konuşmasına şöyle devam etti:
"Susurluk olayı, sistemin müslümanlar açısından ne ifade ettiğinin bilincinde olan müslümanların dahi gündemine tam anlamıyla girmedi ve bu hususta yeterli tepki gösterilemedi. Tabi ki bunda egemenlerin bizzat bu olayı sulandırma çabalarının da etkisi olmuştur".
Çakır, kitapta, Susurluk'la ilgili şu vurguların önemli olduğunu belirtti:
1- Devletin eroin, fuhuşla ilişkisi ve yaptığı hukuk ihlalleri yeterli derecede değerlendirilememiştir.
2- Ordunun gerçek yüzünün çok net bir şekilde görülmesini sağladı. Öyle ki, topluma ait her türlü bilgiyi MGK'da gündeme getiren Ordu bu olaydan bihaber görünmeye ve kendisini bu olayın dışında tutmaya çalışmıştır.
Çakır, Susurluk'a ilişkin olarak solun tavrının tutarsız olduğunu belirttikten sonra RP'nin de bu konuda son derece tutarsız ve basiretsiz bir politika ortaya koyduğunu dile getirdi. Çakır, RP'nin olayı kendi iktidarına yönelik bir komplo olarak yorumlayıp saptırılmasında sisteme faydalı olduğunu ifade etti.
Kitapta darbelerin sebeplerinin ve darbe geleneğinin iyi işlendiğini dile getiren Çakır, Türkiye'de darbelerin I960'daa değil Mithat Paşa'yla başladığı vurgusunun önemini belirtti.
Kitapta provakasyonlarla ilgili değerlendirmelerin olduğunu hatırlatan Çakır, bu provokasyon söylentilerinin müslümanları pasifize ettiğini ifade ederek konuşmasını noktaladı.
"Ara rejim" tartışmalarının yapıldığı, 163'ü bile mumla arattıracak kanun tasarılarının hazırlandığı, rejimin müslümanların üzerine her geçen gün daha fazla gitmeye başladığı şu sıcak günlerde, darbeye karşı bilinç aşılayacak böyle bir kitabın tartışılması oldukça anlamlıydı.