Kürt sorununa barışçıl temelde çözüm arayışının mesafe kat ettiği görülüyor. Kandil’in ilan ettiği geri çekilme takvimiyle “Çözüm Süreci”nde önemli bir eşik daha aşılmış oldu. Süreci kamuoyuna taşımak üzere oluşturulan akil insanlar heyetlerinin muhtelif bölgelerde gerçekleştirdikleri etkinliklere yönelik Türkçü-Kemalist grupların protestolarının toplumda ciddi bir karşılığı yok. Süreç geniş kesimlerde ihtiyatlı ama ciddi bir iyimserlikle izlenmekte.
İyimser olmak için yeterince gerekçe var. On yıllardır ülkeyi de toplumu da tüketen, sayısız ocağa ateş düşüren bir yangının söndürülmesine yönelik adımlar atılıyor. Süreci ve atılması gereken adımları yakından takip etmek ve kan siyasetinden nemalananların provokasyonlarına karşı uyanık olmak lazım.
Bununla birlikte çözümsüzlük dediğimiz şeyin en temelde Kemalist ideolojik dayatmalardan kaynaklanan bir zihinsel tutum, bir vicdani körlük olduğunu da unutmamak gerek. Laik-ulusalcı şartlanmışlıkla Kuran’ın ayetlerimizden biri olarak tanıttığı farklılıkları inkâra yönelen, imhaya yeltenen bu zihniyetin yol açtığı derin krizlerden kurtulmak zorlu bir süreç ve yoğun çaba gerektiriyor.
Aslında Hz. Peygamber’in emrini içselleştirip, hayata tatbik etmek sorunun basit, insani ve hakkaniyete dayanan çözümü demek. Sorunun temelinde düzenin ırkçı-inkârcı tutumu ile birlikte, bu dayatmaya geniş kesimlerin itirazının görülmeyişi yatmakta. Oysa emrolunduğu üzere, kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de talep etmek, kardeşlik hukukunu kollamak adaletin tesisi için ilk adım anlamına geliyor. Türküyle, Kürdüyle, farklı etnik topluluklarıyla bir arada onurlu ve özgürce yaşamanın yolu adaletten, adaletin yolu ise kardeşlik hukukunun inşasından geçmekte.
Tam bu noktada Türk-Kürt, Arap-Boşnak vs. ayırmaksızın kendimiz için istediğimizi kardeşlerimiz için de istemenin ne manaya geldiğini netleştirmek gerekiyor. Kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için de istemeliyiz derken asla cahilî devlet, ulusal bayrak, İslam’ın hâkim olmadığı topraktan falan söz etmiyoruz. Bunlar zaten bize ait şeyler olmadığı gibi, asla talip olacağımız şeyler de değiller.
Bilakis kendimiz için İslam’a göre biçimlenmiş bir hayat, İslami esaslara göre tanzim edilmiş bir devlet, bir olan Rabbimizin otoritesini temsil eden bir bayrak arzu ettiğimiz gibi Türküyle, Kürdüyle, her türden etnik farklılıklarıyla tüm Müslümanlar, bütün kardeşlerimiz için de aynı şeyleri temenni ve talep ediyoruz. İslam’la temellendirilmemiş her tür bağın cahiliye ve zulüm bağı olduğuna inanıyoruz. Ve Rabbimizden bütün kardeşlerimiz, dünyanın dört bir yanındaki mahrumlar, mazlumlar için adil ve onurlu bir barış ortamı temenni ediyor, tüm okuyucularımızı selamların en güzeliyle selamlıyoruz!