Kavramlar, Kalıplar ve Grup Kıvılcım

Şuayb Koytak

Türkiye'de bazı kavramların bölüşüldüğü ve belirli grupların malı haline getirildiği bilinen bir gerçek. Bu durum, formlarına aykırı farklı arayışlar içine girmek isteyen, alışılagelmişin dışında bir şeyler yapmak arzusunda olanların önünde duran en büyük engel. Bu hem gruplar hem de bireyler için aynı. Diğer taraftan bu mantalite, bireyleri, bağlı oldukları grupların yanlışlarını bile savunmaya sevk ediyor. Yanlışı sürüden atılacağı için savunan birey, hem ilkesiz oluyor hem de grup dağıldığı zaman sıradanlaşıyor, bireyselleşiyor.

Somut birkaç örnek vermek gerekirse, Sol, Türkiye'de sosyal, ekonomik problemleri halk adına seslendiren, bunlara çözümler arayan bir görüntü sergilerken, halkın geleneklerine ve manevi motiflerine ve bu taraftaki problemlere uzak duruyor. Sağ'da durum tam tersi, gelenekleri ve milli manevi değerleri savunurken, sosyal ve ekonomik problemlerle pek ilgilenmemeye çalışıyor.

İslamizasyon manevraları sonucunda hem sistemin, hem de sağın kucağına atılmış olan müslümanların da (bazı istisnalar dışında) farklı bir tavır sergilemelerini beklemek, biraz garip olsa gerek. Zaten, başörtüsü, İmam Hatipler vs. gibi İslami kesime has problemlerle ilgilenen müslümanlar, sosyal ve ekonomik sorunlarla ilgilenmekten uzak duruyorlar.

Bütün bu olanları izleyen halk, aynı filmi seyretmiş bir adam edasıyla, herhangi bir olayda kimin ne şekilde bir tavır göstereceğini bildiğinden, olaylarla ve tavırlarla ilgilenmeyip gününü kurtarmaya çalışıyor. Belki bu gruplardan biri bu normların dışına çıkabilse halkın ilgisini çekebilecek.

Sonuç itibariyle müslümanların kendi ellerine sistem tarafından verilmiş senaryoyu yırtıp atarak, sadece kendileri gibi olma yoluna çok kısa sürede girmeleri gerekiyor. Aksi takdirde müslümanlar da halkın gözünde filmin oyuncularından biri olacaktır. Ayrıca ilgilenmekten uzak durdukları konuların kendi özleriyle (Kur'an'ın sosyalleştirilmesine) de birebir oturduğu, gözönüne alınırsa bu sürecin kaçınılmaz olduğu da çok açık.

Kendilerine has müzik ve yorumlarıyla dikkat çeken ve daha önce "Ayrılık Türküsü" ve "Çeçen Dansı" adlı kasetleriyle tanınan Grup Kıvılcım'ın son kaseti bu açıdan dikkate değer. Sanki Grup Kıvılcım, son kasetini, bu yaradan dolayı vücudun daha fazla kan kaybetmesini istemiyorcasına hazırlamış.

Kasete adını veren parça olan "İşçi Rıza", yaşadıkları köylerden ve kasabalardan, tüm varlıklarını satıp şehre göç eden, kültür ve geleneklerine ters bir şehir yaşantısı içine düşen, bu yaşam tarzının ve ekonomik zulmün altında ezilen, sonuçta ucuz emekçi patronlarının sofralarında meze (veya hurma) olan Anadolu insanını temsil ediyor. Kasette benzeri toplumsal problemleri işleyen bir iki parça daha var. Filistin Mücadelemiz de kasette işlenen konular arasında. Ayrıca biri Doğu Anadolu'da yaşamış Koçero'yu anlatan, diğeri ölümü işleyen iki de şiir var.

Daha önceki şiirler gözönüne alındığında Grup Kıvılcım'ın müzik konusunda (hem tarz hem de enstrümanlar açısından) herhangi bir saplantısı/standardı olmadığı görülüyor.

Gitar ve ritim ağırlıklı kasetle, İslami camianın favori müzik aleti org ve klavyeli çalgıları bu kasetlerinde çok az kullanmışlar. Bunu özellikle yapıp yapmadıklarını bilemiyoruz. Müzikler ilk dinlendiğinde alışkın olmadığımız bir tarz dikkatimizi çekiyor. Sözlere dikkat edildiğinde müziğin iticiliği arka planda kalıyor. Ancak bestelerin birbirine benzerliği bir eksiklik.

Ama her şeye rağmen İşçi Rıza'ya ciddi bir emek harcandığı anlaşılıyor.

Grup Kıvılcım'a başarılar diliyoruz.