İki yıl önce Dünya Güzellik Yarışması'nın ülkelerinde yapılmasını protesto eden Hindistanlı kadınların günlerce sürdürdükleri sokak eylemleri sonucunda yarışmanın yapılmasını engelleyemeyince bazı kadınlar meydanlarda üzerlerine benzin dökerek kendilerini ateşe vermişlerdi. Protestolar sonucunda iki genç kadının ölümü Türkiye medyasında komik ve bağnaz bir eylem olarak mahkum edilmişti
Şimdi yeni bir dünya güzellik yarışması. Olaylı başlayıp olaylı biten ama ne pahasına olursa olsun bitirilmeye çalışılan bir yarışma daha. Hatırlayacağınız gibi geçtiğimiz Kasım ayında Nijeryalı Müslümanların onurlu tavırlarıyla gündemimize girmişti bu yarışma. Nijeryalı Müslümanlar böyle bir yarışmanın insanlık dışı bir rezalet olduğunu ve bu yarışmanın ülkelerinde yapılmasını istemediklerini dile getirmiş ve hem yarışmayı hem de yarışmayı düzenleyenleri kınamışlardı. Müslümanların yoğun tepkileri ve eleştirileri yarışma yanlılarını rahatsız etmiş ve bu rahatsızlıkları küstahlığa dönüşerek bir gazete sayfasına da yansımıştı. Nijerya'nın Kaduna kentinde çıkan "This Day" adlı gazetenin muhabiri Isioma Daniel isimli bir müsteşrik, yarışmaya bu kadar çok tepki göstermenin yersiz olduğunu ve Hz. Muhammed'in, yaşamış olsaydı bu güzellerden birini kendisine eş olarak seçeceğini söyleyerek hem İslam dünyasına hem de bu konuda duyarlı olduklarını dile getiren Nijeryalı Müslümanlara adeta alçakça bir savaş açıyordu. Meydana gelen gelişmelere ve İslam'a yapıları bu saldırıya karşılık Nijeryalı Müslümanlar gazete binasının önünde toplanmış ve gazetenin bürosunu ateşe vererek bu küstahlığa yanıt vermişlerdi. Bunun ardından gazete hemen ertesi gün ön sayfada Müslümanlardan özür dilemişti. Gazete, yaptıklarının hatalı olduğunu ve yazının provakatif olduğunu itiraf ediyordu. Gazete bürosunun yakılmasından sonra Müslümanlara saldıran Hristiyanlarla çıkmış ve bu çatışmalarda ölenlerin sayısı 200'ü, yaralananların sayısı da 1000'i aşmıştı. Evet, bir dünya güzellik yarışmasının kanlı bilançosu 200 ölü 1000 yaralı şeklinde kayıtlara geçiyordu.
Ülkemizdeki bazı medya kuruluşları tarafından olay barbar bir grubun böylesi modern bir yarışmaya karşı gösterdiği tepki olarak yansıtılmıştı. Nijerya'da yaşananlar ve güzellik yarışması adı altında değerleri çiğnenmeye çalışılan Müslümanların hassasiyeti ve tepkisi ilkel/barbar bir tavır şeklinde mahkum edici tartışmanın konusu olabilir mi?
Yarışma karşısında tepkilerini gösteren Müslümanlar başkent Abujaya'da da kitlesel eylemlerle bu olayı protesto etmişler ve direnişleri sayesinde yarışmanın Nijerya'da yapılmasını engellenmişlerdi. Yarışmanın bütün bu olan bitenden sonra iptal edilmesi elbette bu tür organizasyonlarla tüketim kültürü değerlerini ve yaşam biçimini dünyaya yayma amacında olan vahşi kapitalist Batı dünyasından beklenemezdi. Çıkan olaylar, ölen insanlar Batı'nın değerlerinden de yaşam biçiminden de daha önemli olamazdı çünkü. Yarışma Londra'ya taşındı ve geçtiğimiz ayın başında Londra'da yapıldı. Güney Kore başta olmak üzere bazı ülkeler, insan kanı üzerinde yapılan bu yarışmaya katılmayacaklarını açıkça ilan ettiler. 92 ülkenin adaylarının katıldığı yarışma Aleksandra Sarayı'nda yapılırken yarışmanın 132 ülkede, tahminen 2 milyar kişi tarafından seyredildi. Kan ve ölüm üzerine inşa edilen bir yarışmanın yaklaşık 2 milyar seyircisi var. Sloganı "Bir Amaç Uğruna Güzellik" olan yarışma gerçekten de amacına ulaşmış görünüyordu. Yarışma organizatörü Julia Morley "Hepimiz Nijerya'daki ölümlere üzüldük ama bunda yarışmanın bir suçu yok" diyerek pişkinliğini ve arsızlığını da ortaya koyuyordu.
Ama hikayenin en can alıcı belki de en içler acısı kısmı bundan sonra başlıyor. Yarışmanın sonuncunda Türkiye'nin adayı birinci seçildi. Bu birincilik hem Nijerya'ya hem de tüm dünya Müslümanlarına küresel kapitalizmin inşa etmeye çalıştığı Türk tipi İslam modelini yaygınlaştırmakta ne kadar da kararlı olduğunun bir kanıtıydı. Yarışmanın hemen ardından yarışma birincisini arayarak tebrik eden ve ülkeye dönüşünde Başbakanlık'a davet eden Başbakan Abdullah Gül ise olayın bir başka trajik yanını yansıtıyordu. Bunca olan bitenden, yarışma ile çiğnenen insanlık onuruna İslam'ın tertemiz değerlerine hakaret içeren sözlerin yol açtığı olaylardan sonra bu olaylarla ilgili hiçbir açıklamasına rastlamadığımız Gül'ün, yarışmanın hemen ardından "kraliçe"(!)yi tebrik etmesi ve ülkeye döner dönmez makamına beklediğini söylemesi gerçekten algılamakta ve yorumlamakta güçlük çektiğimiz bir hadise oldu. Yarışma birincisinin ayağının tozuyla(!) Başbakanlık'a gidişi ve Gül'ün, elinde hediyeler ve çiçeklerle onu karşılaması ve yüzünden okunan memnuniyet zaten daha önceki açıklamasında da yer almıştı. Gül, yarışmanın birincisine, kendisine olduğu kadar bütün Türkiye'ye de gurur ve mutluluk verdiğini ve başarılarının devamını dilediğini ifade etmişti. Başörtüsü sorununun çözümü noktasında kendilerine yöneltilen sorulara, sorunların çözümünde "gerginlik yaratmamayı" amaçladıklarını söyleyerek cevap veren Gül ve diğer partililer acaba güzellik yarışmasını da bu gerginliğe sebep olmamak bağlamında mı değerlendirip, kutladılar, diye sormadan geçemiyoruz.
Aslında ne kadar acı ve esef verici bir tabloyla karşı karşıyayız. Adı ister koltuk kaygısı, ister yenilikçi imajı yerleştirme ve ispat etme olarak konsun, yaşanan bu olay ve sergilenen tutum teslimiyetin yabancılaşmaya evrimleşmesinden başka nasıl izah edilebilir ki? Kapitalizmin kadına verdiği değer ortadadır. Bu değerler manzumesi içinde kadına biçilen rol, dişilik vasfını iyi taşıyıp taşıyamaması ile sınırlıdır. Toplumdaki yeri dişiliğini ön planda tuttuğu ve kutlandığı oranda artar, alkışlanır. Kadın, modern dünya için bir meta, bir reklam aracı olarak tüketim kültürünün ayrılmaz bir parçası. Bu ayrılmazlık da düzenlenen güzellik yarışmalarıyla tescilli hale sokulur. Eğer buralarda iyi bir derece elde etmişseniz siz iyi bir reklam aracı olmaya adaysınızdır ve fiyatınız da oldukça yükseltilir. Fiziksel olanla sınırlı bu güzellik anlayışı sadece ve sadece tüketim kültürüne hizmet eder. Modern dünya bu değerleri yalnız başına üretip tüketmez. Onun önemli işlerinden biri de bunları farklı coğrafyalara, farklı kültürlere transfer etme girişimidir. Bu girişim kimi zaman başarısızlıkla sonuçlanır -Nijerya örneği gibi-, kimi zaman da hiçbir engelle karşılaşmaksızın hatta devlet yetkililerinin eliyle ve onayıyla kabul edilir. İslam, kadını böylesi bir çirkeften ve aşağılanmadan beri tutarak ona toplum içinde vakarlı ve onurlu bir yer sunar. O'nun değeri, takvası arttıkça artar, insanlığından soyundukça ya da tüketime, göze hitap ettiği müddetçe değil.