Kadınlar Günü’ne Küresel Bakış

Günay Maden Bulut

8 Mart 1857'de New York'ta tekstil sektöründe çok ağır şartlar altında çalışan kadınların ayaklanmasıyla başlayan ve bir asırdan fazla bir süreçte resmiyet kazanan Dünya Kadınlar günü Türkiye'de de çok farklı kulvarlarda çeşitli oluşumların etkinlikleriyle gündemleştirildi.

Yaşadığımız ülkede 8 Mart, 1990'lı yıllardan beri sonradan görmelerin görgüsüzlüğüyle gündemdeki yerini alıyor.

Bütün medya organları, resmi ve sivil kuruluşlar "kadın sorunları"ndan söz ediyorlar. Sokaklara dökülenler, kadınlara hediye lahmacun dağıtanlar, ilahili merasimler düzenleyenler, konserler verenler, bol siyasi propagandalı sloganlar atanlar, ... hangi amaçla konuştuklarının ve amaçlarına geçmiş yıllara oranla ne ölçüde yaklaşabildiklerinin sorgulamasını bile yapabilecek bilinci taşımıyorlar.

Sonuçta geçen senelerde bu konuda ne denmişse bu yıl da aynen tekrar edilmiş oldu ve birileri tarafından öngörülmüş küresel görev bu yıl da Türkiye'de ve çeşitli İslam ülkelerinde ifa edildi. Üretilen merkezden yeni bir çerçeve çizilinceye kadar da her yıl tekrar edilecek.

Sevgililer-Anneler-Babalar Günü gibi özel günler tüketim çılgınlığı boyutlarındayken, kadınlar günü belirlenmiş bir tarih olarak takvimlerde yerini alıyor.

Bu günde öne çıkarılan ortak düşünce ise her yıl şu oluyor.

'Kadınlar din kaynaklı gelenekler ve töreler nedeniyle ikinci sınıf insan konumuna düşürüldüğünden yeterince toplumsal hayata katılamıyor, erkek egemen bir sosyal yapı içinde temel hak ve hürriyetleri gasp ediliyor, kısıtlanıyor ve sistematik olarak engelleniyor.' Bu hakim düşüncenin haklılığını kanıtlamak için bütün örnekler de İslam aleminden seçiliyor. Sözgelimi İran'da kadınlara zorla başları örttürülüyor, erkeklerle aynı plajlarda bulunamıyorlar, el ele caddelerde dolaşamıyorlar, Batılı kadınlar gibi kendi bedenleri üzerinde tasarrufta bulunamıyorlar, kürtaj yaptıramıyorlar, ... vs.

Özgürleştirilmek üzere savaşa sahne Afganistan'da daha içler acısı olarak kadınlar burkalarla dolaştırılıyor...

Bu nedenledir ki "İslam havzasında 'Büyük Ortadoğu Projesi' kapsamında gerekirse güç kullanarak bu toplumların erkeklerini dize getirip, kadınlarını esaretten kurtarmak kutsal bir ödevdir.

Müslümanlar, kadına ilişkin çizilen bu tabloyu dayatılan amacın dışında okuyabilme basiretine sahip olmalılar. Çünkü bu günde gündeme taşınan bütün sorunlar salt kadın sorunu değil temel insan sorunlarıdır ve erkeklerden bağımsız değildir.

Küresel sistem kadın konusunu da tıpkı demokrasi-insan hak ve hürriyetleri konularını sömürdüğü gibi sömürmekte ve kendi bağlamı dışına taşıyarak çıkarlarınca kullanmak için demagoji yapmaktadır. Bu nedenle kadını hem dişiliğiyle hem de temel sorunlarıyla sömürmektedir.

Muhtemeldir ki, ileriki zamanlarda 'Büyük Ortadoğu Projesi'nin politikasını yürütmekteki en etkin araç kadın olacaktır.

Bu meselenin çözümünde Türkiye bölgeye model oluşturma yolunda en ileri adımları atmakta, camilerde kadınlara erkeklerle eşit namaz kılabilme hakkını tanımaktadır. Cuma ve cenaze namazlarını da artık kılabileceklerdir.!!!!

T.C. Cumhurbaşkanı başörtü yasağının kalkınmaya engel olduğu için sürdürülmesi direktifini verse de, kadınları sosyal hayatta daha çok görmek istemektedir. Değil midir ki, Türkiye'de bu yıl gerici zihniyetler nedeniyle gayri meşru çocuk doğuran bir kadın törelerince infaz edilmiştir.(!)

Bu bağlamda Hayrunnisa Gül'ün başörtülü olduğu için, geçtiğimiz yıllarda kazanmış olduğu üniversiteye kayıt yaptıramaması gerekçesiyle AİHM'de süren davasını eşinin Dışişleri Bakanlığı görevi nedeniyle çekmesi doğru bir tavır olmamıştır. Çünkü bu mesele bir aile meselesine indirgenemeyecek kadar, yaşadığımız ülkede başörtüleriyle sosyal hayatta varolma çabası güden Müslüman bayanları da ilgilendiren bir olaydır ve 'artık davamın haklılığına inanmıyorum' anlamına gelebilecek bir tavır oluşturmuştur.

Başörtülü olarak hizmet alma ve hizmet verme en temel insani hakkımızdır. Bunun mücadelesini her platformda çeşitli şekillerde veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz. AİHM ya da başka mahkemelerce verilen karar ne olursa olsun başörtümüzden vazgeçmemiz söz konusu değildir. Ancak yaşadığımız bu dayatmalara karşı kendi tutarsızlıklarının kendilerinin de referansı olan bir kurumca tasdik ettirme yolunu da bir mücadele şekli seçmişsek bunu ailevi bir meseleye dönüştürmek hakkımız yoktur.

Görülüyor ki, 'su uyuyor birileri uyumuyor'.

ABD'de her yıl 4 bin kadın dövülerek yaşamını yitirirken, yılda 4 milyon kadın eşinden dayak yerken ve aynı ülkede her 15 dakikada bir kadın tecavüze uğrarken, Fransa'da şiddete maruz kalan kadınların oranı %95 iken neden kadına dair şiddet, adaletsizlik, özgürlük ve sömürülme örneklemeleri dine dair suçlamalarla İslam dünyasından seçilmektedir.

Genelde insana dair özelde ise kadına dair bizim de bir sürü zaaflarımız, yanılgılarımız ve çözüm bekleyen sorunumuz vardır. Ancak bunun değerlendirileceği ve çözümler önerileceği günler birilerinin bize dayattığı günler değil bize imtihan süresi olarak tanınmış hayatımızın her günüdür.