Öteden beri insanların gündemini yoğun olarak meşgul eden konulardan biri de, kadın-erkek ilişkilerinin hangi zemin üzerine oturması gerektiğidir. Bu bağlamda kadın hakları, aile müessesesi içerisinde kadın ve erkeğin sahip olması gereken roller ve karı-koca ilişkilerinin nasıl bir temelde konumlandırılması gerektiği hep tartışılmıştır. Günümüzde sorunlu evlilik yaşayan karı-koca sayısının giderek çoğalmakta olması, bu konunun önemini daha da artırmıştır.
Hep söylendiği gibi, gerçekten de aile, toplumun çekirdeğidir. Toplum, ailelerin bir araya gelmesiyle oluşur. Yani toplumun temeli, ailelerde ve ailelerle atılır. Bu nedenledir ki, İslam, aile kurumuna büyük değer vermiş ve evliliğin sağlam temeller üzerine bina edilmesi için hükümler vazetmiştir.
Yaşadığımız toplumda kadın ve erkeğin evliliğe yüklediği anlamı, evlilikten beklentilerini ve eşlerin birbirlerine yönelik tutumunu belirleyen üç temel yaklaşımdan söz etmek mümkündür. Bunları kısaca; geleneksel yaklaşım, modernist yaklaşım ve İslami yaklaşım olarak sınıflandırabiliriz.
Geleneksel ve modernist yaklaşımlar, her ne kadar birbirlerinin zıddı iddia ve beklentilere sahip olsalar da, aslında kadın-erkek ilişkilerinin hangi zemine oturacağı konusunda aynı noktada buluşurlar. Şöyle ki; son tahlilde gelenek de, modernizm de kadın-erkek ilişkilerinde velayeti değil rekabeti esas alırlar. Her iki yaklaşım da kadın ve erkeğe, karşı cinsin dize getirilmesi gereken bir rakip olduğu anlayışı verir ve bu rakiple başa çıkma, onu dize getirme yollarını göstermeye çalışır.
Nitekim bu yaklaşım fıkralara bile yansımıştır. Bu fıkralardan biri aynen şöyledir:
İki adam evlilik üzerine sohbet etmektedir. Biri eşine söz geçirememekten muzdariptir. Arkadaşına, "Sen eşine söz geçirmeyi nasıl başarıyorsun, bu işin formülü nedir?" diye sorar. Arkadaşı şöyle cevap verir: "Evlendiğimiz günün akşamı eve bir kedi getirip hanımın gözleri önünde kediyi parçaladım. O gün bugündür hanım benden kedinin aslandan korktuğu gibi korkar." Bunun üzerine o da aynı şeyi yapmaya karar verir. Akşam eve bir kediyle gelir ve eşinin şaşkın bakışları arasında kediyi parçalamaya başlar. Fakat eşi korkmak yerine kahkahayla gülmeye başlar. Adam sinirlenir ve eşine niçin güldüğünü sorduğunda, şu cevabı alır: "O yaptığın, zamanında lazımdı. Şimdi iş işten çoktan geçti."
Bu fıkrada abartılı olarak konu edilen husus, yani karı-koca ilişkilerinde rekabeti öngören yaklaşım, ne yazık ki toplumumuzda yaygın olarak geçerliliğini sürdürmektedir. Bu rekabet anlayışı, hakim gelenekçi ve modernist kültürlerde kadın-erkek ilişkilerinin temel karakteri haline gelmiş bulunmaktadır.
Kadın ve Erkek Birbirinin Rakibi mi?
İslami bilincin hakim olmadığı geleneksel toplum yapılanmasında çoğu kez kadın-erkek ilişkileri açıktan ilan edilmese de amansız bir rekabet anlayışı üzerine oturtulmuştur. Bu toplumsal yapılanmada karı-koca ilişkisinin temel karakterini de rekabet anlayışı oluşturmaktadır. Evlilik sürecinde kız tarafı da, erkek tarafı da kendi çocuklarını müstakbel eşiyle girişeceği söz konusu amansız rekabete hazırlama yarışına kapılır. "Kadın kısmı fazla yüz vermeye gelmez", "Karı ağzıyla hareket eden adama erkek denmez", "Dirayetli olursan kocanın iplerini eline alırsın" türünden 'nasihat'larla kadın ve erkek eşine karşı sürekli kışkırtılır, eşiyle giriştiği rekabette üstünlüğü ele geçirmesi için çevresinden ve yakınlarından taktik üstüne taktik alır.
Modernizm de tıpkı gelenek gibi, kadın-erkek ilişkilerini ve dolayısıyla evliliği rekabet anlayışı üzerine oturtmuştur. Kadını, kocasına itaat etmemeye, kendi hayatını dilediği gibi şekillendirme hakkını savunmaya tahrik eder, erkeği de eşini ezebildiği oranda ezmeye, kendisine karşı giriştiği mücadelede onun önünü almak için çeşitli yol ve yöntemlere başvurmaya iter. Modernizm, kadını, erkeğe karşı savaş açmaya teşvik etmektedir. Feminizm, bu rekabet anlayışının ve savaş psikolojisinin, en uç noktada neşvünema bulduğu bir ideolojiye dönüşmüş halidir. Bugün Batıda aile kurumunun çökmüş olmasında modernizmin kadın-erkek ilişkileri konusunda bu rekabete dayalı yaklaşımının payı büyüktür. Modernizmin etkisine giren tüm toplumlarda yaşanan bu amansız kadın-erkek rekabeti, Türkiye'de de gittikçe artan bir dozda etkili olmaya başlamıştır. Artık yalnızca birkaç yıl, hatta birkaç ay sürebilen evlilikler giderek artış göstermektedir. Boşanma oranlarında hızlı bir artış söz konusudur. Neticede, karı-koca ilişkisinde rekabeti esas alan geleneksel ve modern yaklaşımlar, aile kurumunu ciddi manada tehdit etmekte ve yaralamaktadır.
Batı Kültürüne Göre 'İnsan İnsanın Kurdudur'
Gelenekçi yaklaşım ve modernizmin karı-koca ilişkisinde rekabeti esas alan ve kadınla erkeği, birbirleriyle baş etmesi gereken amansız rakipler olarak telakki eden bu çarpık yaklaşımına karşılık, alemlerin Rabbi olan yüce Rabbimiz, kadın-erkek ilişkilerini rekabet değil, velayet esası üzerine oturtmuştur. Rabbimiz, bu konuyla ilgili olarak Tevbe Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler, kötülüğe engel olurlar. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Allah'a ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allah'ın rahmeti onlaradır. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir." (Tevbe 9/71)
Evet, Rabbimiz mümin erkek ve kadınları birbirlerinin velileri olarak tavsif ediyor. İşte İslam açısından kadın-erkek ilişkilerinin, temeli burada belirtilen velayet kavramı üzerine oturmaktadır. İslam, kadın ve erkeği asla birbirinin rakibi olarak değil, birbirinin tamamlayıcısı, destekçisi olarak konumlandırmaktadır. Oysa Batı kültürü, her şeyde olduğu gibi kadın-erkek ilişkilerinde de amansız bir rekabeti öngörmektedir. Zaten "İnsan insanın kurdudur" anlayışını temel felsefe edinmiş olan Batı kültürü, güçlü olanın ayakta kalması esası üzerine oturmuştur. Batı kültürüne göre her zaman "Büyük balık küçük balığı yutar" ve hayat acımasız bir rekabet alanıdır. Güçlü olanın ayakta kalacağı bu amansız mücadele tasavvuru, Batı kültürünün kadın-erkek ilişkilerinde de öngördüğü bir varsayımdır.
Mümin Erkekler ve Mümin Kadınlar Birbirlerinin Velisidir
Kur'an-ı Kerim'de mümin kadın ve erkeklerin birbirlerinin velileri olduğunu bildiren yukarıda okuduğumuz ayet-i kerimenin birkaç ayet öncesinde Yüce Rabbimiz, münafık erkek ve kadınlardan söz ediyor ve şöyle buyuruyor:
"Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten men eder ve ellerini sıkı tutarlar(mallarını hayra harcamazlar). Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu. İşte münafıklar, fâsıkların ta kendileridir." (Tevbe 9/67)
Görüldüğü gibi, mümin erkek ve kadınları birbirlerinin velisi olarak niteleyen Rabbimiz, münafık erkek ve kadınlar için "birbirlerinin velileridir" nitelemesini yapmıyor, yalnızca "birbirlerindendir" ifadelerini kullanıyor.
Sonuç olarak, Tevbe Suresi 71. ayet ve müminleri birbirlerinin velileri olarak niteleyen benzeri ayet-i kerimeler, kadın-erkek ilişkilerini rekabet ve birbirleriyle mücadele zeminine oturtan gelenekçi ve modern yaklaşımların aksine, bu alanda yardımlaşmayı, birbirini tamamlayıcı olmayı öngörmektedir.
"İslam'ın Temel Kavramları" adlı eserinde Hüseyin K. Ece, 'veli' kavramıyla ilgili şunları belirtmiştir:
"Veli kelimesinin kökü 'vela'dır. Bunun masdarı da 'velayet'tir... Veli, sözlükte; dost, yardımcı, birinin işini üstlenen, yönetici, yakınlık, bir şeyin sahibi gibi anlamlara gelir." (Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları, sh. 747, 749)
Tevbe Suresi 71. ayet-i kerimeyle ilgili olarak İzzet Derveze de, tefsirinde şunları kaydetmiştir:
"...Samimi müminler, kadın ve erkek, içerisinde hak ve hayır bulunan her şeyde birbirine yardımcı olur ve destek verir... Mümin kadınların mümin erkeklerle birlikte zikredilmesinin çeşitli vesilelerle belirttiğimiz gibi başka bir sebebi daha vardır. Bu iki ayet bunu güçlendirmek ve desteklemek için gelmiştir. O da, Kur'an'ın kadının şahsiyetini, erkeğin şahsiyeti yanında İslam toplumunda kökleşmesini sağlamasıdır. Kadının İslami sorumlulukları yerine getirmede, aile, siyaset ve sosyal alanlarda erkekle eşit olduğuna, özellikle de iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma, topluma faydalı olan her alanda ve konuda erkekle bir dayanışma ve yardımlaşma içinde olduğuna işaret edilmektedir. Kur'an'ın ve İslam hukukunun evrensellik ve süreklilik açısından farklı ve seçkin oldukları büyük bir gayedir bu." (İzzet Derveze, Et-Tefsiü'l-Hadis, cilt 7, s. 378-379)
Derveze'nin de belirttiği gibi, mümin erkek ve kadınlar her alanda bir dayanışma ve yardımlaşma içinde olmalıdırlar. Bu, Rabbimizin onları birbirlerinin velileri olarak nitelendirmesinin vazgeçilmez gereğidir. İslam açısından kadın ve erkek asla birbirlerinin rakibi, birbirlerinin kurdu değildirler. Kadın ve erkeği birbirinin rakibi olarak algılamak ve konumlandırmak, İslami bilinçten uzak geleneksel yaklaşımların ve modernizmin hastalıklarıdır. İslam'a göre ise kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısı, yardımcısı, hayatı birlikte kuran ve yeryüzünün halifeliği misyonunu birlikte üstlenen hak yolcularıdır. Tüm insanlar Adem ve Havva'nın (a.s.) çocuklarıdır ve birbirlerinin rakibi ya da kurdu olsunlar diye değil, topluca Allah'ın ipine sarılsınlar ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler olarak Allah'a halis kullar olsunlar diye var edilmişlerdir.
Müslümanlar açısından kadın-erkek ilişkileri asla toplumsal geleneğin ya da modernizmin dayattığı gibi rekabete, karşılıklı nüfuz ve iktidar mücadelesine dayalı olarak algılanamaz ve konumlandırılamaz. Rabbimiz, bizleri birbirlerimizin velileri olarak nitelendirmektedir. Müminler olarak her alanda yüce Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek ve cahili yaklaşımların küçük hesaplarla örülü ve ne dünya ne de ahiret açısından saadet vaat etmeyen tutumlarını hayatımızdan kovmak yükümlülüğü altındayız. Aksi halde kaybedenlerden olmaktan kurtulamayız.
"Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, zemininden ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiştir. Allah'ın hoşnutluğu ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur." (Tevbe 9/72)