Ortadoğu’da devasa siyasal hareketlilik sürüyor. Geçtiğimiz yıl 17 Aralık’ta Tunus’ta ilk kıvılcımı çakılan ateş kısa sürede büyüdü. Bir yıla ne çok şey sığdı. İntifada süreci beraberinde büyük değişiklikler getirdi. İhtimal dâhilinde görülmeyen pek çok şey gerçekleşti. 20 yıllık, 30 yıllık, 40 yıllık iktidar koltuklarını sarstı, devirdi.
2011 yılı Ortadoğu’nun despotik iktidarları için tam bir felaket yılı oldu. 3 ülkede rejim değişti. Değişim dalgası önüne set çekerek direnmeye çalışan diğerlerinin de işi kolay gözükmüyor. Kan dökerek, yok sayarak götürebildikleri yere kadar götürecekler, ya sonra? Mübarek’in kafes içindeki görüntüsünden ders çıkartmayan Kaddafi linç edilerek öldürüldü. Hiç olmazsa Kaddafi’nin akıbeti Esed’e, Salih’e ders olur diye düşünüyorsunuz ama öyle olmuyor. Can havliyle koltuğa daha bir sarılıyor, giderek daha çok kan akıtıyorlar.
Ortadoğu’da tüm göstergeler İslami hareketin yükselişine işaret etmekte. Tonları farklı olsa da izledikleri yol, yöntem değişse de İslami kimliğiyle tebarüz eden hareketler, partiler sürece artan biçimde ağırlıklarını koyuyorlar. Onlarca yıldır sürdürülen gayretlerin, çekilen sıkıntıların, ödenen bedellerin karşılıksız kalmamış olması hamd etmemizi gerektiriyor.
Garip olan, şaşırtıcı olansa bunca büyük altüst oluşu, bu devasa hareketliliği içeriden birilerinin hâlâ ısrarla büyük güçlere mal etmeyi sürdürmesi, tüm bu hayırlı gelişmenin ardında ısrarla bir bit yeniği aramaları. Söz konusu olumsuzluk sadece yaşanan siyasal sürecin doğru dürüst bir muhasebesini yapma zaafından ibaret değil. Müslümanları bu derece ilgilendiren, Müslümanların bu kadar merkezde oldukları gelişmelere dahi bir türlü “içeriden” bakmayı becerememe hastalığı daha derin bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Bu perspektif zafiyeti başka zaaflarla birleştiğinde ortaya İslami duyarlılık, ahlak ve tutarlılıkla hiç bağdaşmayan sonuçlar çıkabiliyor. Bu tür olumsuzlukları Suriye intifadasına ilişkin tartışmalarda bariz biçimde görebiliyoruz. Stratejik hesaplar, bölgesel denklemler, emperyalizmin çıkarlarını zayıflatma ve daha benzeri pek çok tez havalarda uçuşuyor ve nihayet kardeşlerimize sırt dönme biçiminde yere iniyor. Oysa ortada bir dizi iddialı tezin, karmaşık ve ispatlanması mümkün olmayan teorinin yok saydığı yalın, bariz bir gerçek var: Zalim bir dikta rejimi özgürlük ve adalet isteyen kardeşlerimizi acımasızca katlediyor.
Yazık oluyor, ayıp oluyor, günah oluyor! Müminler ancak kardeştir hükmü gereğince kardeşlerine sahip çıkması gerekenler, sahip çıkmadıkları gibi bulanık zihinleri ve acımasız dilleriyle kardeşlerine zulmetmekten, zalimlere meyletmekten de kaçınmıyorlar. Oysa zalimlere meyledenleri ateş bekliyor! Bu dünyada rezillik, ahirette ise sonsuz hüsran bekliyor. Rabbimiz bizleri ateş ashabıyla değil, zulme karşı direnen, zorluklara karşı hakkı haykıran izzetli müminlerle birlikte kıl! Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl! Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!