Emperyalizm, insani değerleri kemirip yok eden bir virüs gibidir. Bireyin veya -bireysel çıkarları koruyan- devlet ya da diğer örgütsel yapıların çıkarları için hiç bir kural, ilke tanımaz. Yakın tarihten beri hedefine Müslümanları koymuş olması, onları emellerini gerçekleştirmenin önünde bir engel olarak görmesindendir. Düne kadar komünizm tehlike idi ve İslami motifler taşıyan kişi, kuruluş veya devletlerle ittifak etmenin hiç bir zararı yoktu. Afganistan'daki mücadele ve Ortadoğu'daki şeyhliklerle ilişkisi de bunun göstergesidir.
Emperyalist çılgınlık, arenada kırmızı görmüş boğa misalidir. "Ya benden yanasınız ya da teröristlerden yana" kuralını koyan emperyalist imparatorluk, yanında daha doğrusu emrinde yer almayan herkesi terörist ilan eden bir kural ortaya koydu. Bu "teslimiyet göstermeyenlerin katli vaciptir, mal ve topraklarının masuniyeti yoktur" anlamına geliyordu. Kuralı koyanlar için çok önemli olmasa da planlarını meşru göstermek veya daha az tepki ile yürürlüğe koymak istiyorlardı. Ne kadar çok devleti suçlarına ortak etseler o kadar az tartışılacaktı meşruiyetleri. Bunun için de batıdan ve bölge ülkelerinden işbirlikçi bir koalisyon oluşturdular. Bölge ülkelerindeki bir çok eski işbirlikçi zalim ise, bu kez hedefteki ülkeler arasında yer alınca sessizliğe büründüler. Ve plan kademeli olarak yürürlüğe konuldu.
Afganistan'a havadan bombalar yağdırıldı. Yıllardır süren iç savaş bıkkınlığından istifadeyle ve yerli işbirlikçilerin desteği ile kısa sürede Kabil ele geçti. Ama sadece Kabil ele geçti. "Kabil Valiliği"ne, Afganistan Devlet Başkanı unvanı ile uluslararası petrol şirketlerinin temsilcisi Karzai atandı. Kabil'in güvenliğini ise NATO sağlamakta.
Planın ikinci kademesinde eski işbirlikçi Saddam vardı. Saddam'ın güçlü ordusu kısa sürede toz oldu ve Irak işgalcilerin eline geçti. İşgalciler dahil herkes şok olmuştu. Törenle devrilen Saddam heykeli, işgalcilerin zafer sarhoşluğunu simgeliyordu.
Bütün dünya İran, Suriye, Sudan, Kuzey Kore'ye yönelik işgalin ne zaman başlayacağını beklerken, ismi bile duyulmayan bir kent direniş meşalesini yaktı. Felluce... Felluce'de yakılan bu meşale işgal altındaki bütün Irak'ta direnişin motoru oldu. Emperyalistlere ise bir kere daha Vietnam'ı, Beyrut'u hatırlamak düştü.
Emperyalizmin kısa sürede zafer hesabı tutmamıştı, işgalin kalıcılığı için katliam, işkence ve tecavüz başladı. Filistin'de yıllardır devam eden İntifada ve Irak'ta başlayan direniş, dünyadaki erdemli insanları da yüreklendirdi. Onlar da emperyalist canavarın, erdemli insanların dayanışması ile engellenebileceği ümidini yakaladılar. Bu umut ve moral dünyanın değişik ülkelerindeki bir çok birey ve kurumu harekete geçirdi. Sivil inisiyatifler kuruldu. Uluslararası ilişki ağları örüldü.
Küresel emperyalizme karşı ancak küresel intifada ile mücadele edilebileceği ortak paydasında buluşmalar gerçekleşti. Cevapları farklı farklı olsa da "Başka bir dünya mümkün" sloganı her yerde yankılanmaya başladı. Bu kaygı ve hedefler gözetilerek gerçekleştirilen etkinliklerden biri de geçtiğimiz günlerde farklı coğrafyalardan katılımcıların bir araya gelmesiyle İtalya'da düzenlendi. İtalya'nın orta kesimlerinde yer alan ve Filistin'in Bethlehem şehri ile kardeş kent ilan edilmiş olan Assisi şehrinde, İtalyan ve Avusturyalı emperyalizm karşıtlarının öncülük ettiği bir kuruluş olan Anti Emperyalist Koordinasyon tarafından 2-6 Ağustos tarihlerinde uluslararası bir kamp düzenlendi. Değerlendirmemizde beş gün süren bu kampla ilgili tüm tafsilatı aktarmak mümkün olmadığından, bir kaç anekdot ve çıkarılması gereken bazı derslere değinmekle yetineceğiz.
Anti Emperyalist Mücadelenin Gündeminde İslami Direniş Var!
Sabahları eş zamanlı olarak değişik (çadır) salonlarda üç ayrı forum şeklinde toplantılar düzenlendi. Değişik ülkelerden gelen davetliler tebliğler sundular, tebliğlerin ardından izleyenler de söz alarak konuya ilişkin görüşleri ile katkıda bulundular. Öğleden sonra ve akşamları da yine farklı farklı konuların ele alındığı tartışmalı toplantılar yapıldı. Katılımcıların çoğu değişik sol fraksiyonlardan temsilciler olmakla birlikte kampın gündemini ağırlıklı olarak "İslami direniş" teşkil etti. Keşmir, Çeçenya gibi sorunların da ele alındığı kampta özellikle Irak direnişi ve Filistin intifadası tartışma ve sohbetlerin ekseninde yer alıyordu. Kampın başlığı olarak ifade edilen "Direniş Umuttur" sloganı ve ayrıca kampın yapıldığı alanın muhtelif yerlerine asılmış bulunan Irak ve Filistin bayrakları da bu olguya işaret etmekteydi.
11 Eylül eylemi ve sonrasında meydana gelen gelişmeler; antisemitizm propagandası, Emperyalizm, Siyonizm ve ırkçılık ilişkisi, Medeniyetler Çatışması Yalanı, İslam'a Karşı Haçlı Seferi ve Fransa'da Başörtüsü Yasağı gibi konuların yanında Filistin, Irak, Türkiye, Keşmir, Çeçenistan gibi bölgelerdeki direnişler ve emperyalizme karşı mücadele konularının ele alındığı kampta ayrıca İrlanda, Bask bölgesi, Sardinya gibi ulusal kurtuluş mücadeleleri; Bolivya, Venezüella gibi kritik bölgeler ile birlikte tüm Latin Amerika; Avrupa Birliği'ne karşı Avrupa Sosyal Birliği alternatifi; Avrupa'da artan polis devleti uygulamaları ve komünizm, anarşizm gibi konular da tartışıldı.
Dünya çapında değişik kurumların temsilcileri tebliğler sundu veya forumlarda konuya ilişkin bakış açılarını ortaya koydular. Kampın ağırlıklı gündemini İslami direniş teşkil etmesine karşın İslami kuruluş ve çevrelerin katılımı zayıftı. Türkiye'den Özgür-Der adına Rıdvan Kaya, Almanya'dan HDR adına Murat Yılmaztürk, İngiltere'den İslam Parlamentosu'ndan Gıyaseddin Sıddiki tebliğler sundular. Lübnan Hizbullah hareketi adına Muhammed Fneich, Lübnan Parlamentosu milletvekili olmasına rağmen -Koordinasyonun verdiği bilgiye göre- vize alamadığı için programa katılamadı. Ayrıca İtalyan İslam Toplumundan Hamza Piccardo da davetli olmasına rağmen katılmadı. Yine Türkiye kökenli hareketler olan Halklar ve Özgürlükler Cephesi (HÖC), TAYAD ve ESP temsilcileri birer tebliğ sundular. Ayrıca toplantıya Almanya'dan birlikte katıldığımız Murat Kurt, Hüseyin Uslu ve Tekin Ekinci de değişik oturumlarda söz alarak görüşlerini dile getirdiler.
Özgür-Der adına Rıdvan Kaya, Medeniyetler Çatışması Yalanı başlıklı oturumda "Küresel İntifada" ve Türkiye'nin siyasi konumunun tartışıldığı oturumda "Emperyalist Vizyon Açısından Türkiye Modeli" konulu iki tebliğ sundu. Özgür-Der'in Türkiye'de gerçekleştirdiği eylemler, programlar, katıldığı yerel ve uluslararası etkinlikler dolayısıyla Kamp'ın organizatörleri tarafından yakından tanındığı ve ilgiyle izlendiği görüldü. Özgür-Der'in tutumu 'Müslümanlarla aynı cephede yer alamayız' diyen fanatik sola karşı sürekli örnek olarak gösterildi.
R. Kaya'nın tebliğinde "Emperyalizmin tüm yeryüzünü kuşatma altına almaya çalıştığı ve Ortadoğu'yu işgal projelerini devreye soktuğu bir ortamda sömürgeciliğe ve işbirlikçiliğe muhalif güçlerin aralarındaki dayanışma ve diyalog zeminlerini geliştirmeleri bir zorunluluktur. Elbette herkesin kendi ideolojik perspektifi içinde tanımladığı ve birbirinden farklı anlamlar yüklediği bir kavram olmakla birlikte adalet ortak paydasında bir diyalog ve dayanışma arayışı mümkün ve gereklidir" şeklinde vurgulanan, "adalet" ortak paydası önerisi katılımcıların büyük beğenisi ile karşılandı. HDR adına Murat Yılmaztürk'ün, başörtüsünün Müslümanlar için ne anlam ifade ettiğini, yasağın tarihsel gelişimini, arka planını ve amacını belirten tebliği de başörtüsü yasağını İslami direniş ruhuna yöneltilmiş bir sindirme operasyonu olarak algılayan Kamp organizatörlerince alkışlandı.
Bununla birlikte tek tük de olsa yasakçı zihniyetin yansımalarının gölgesinin düştüğü zamanlar da oldu. Doğrusu anti emperyalist sıfatını kendilerine layık gören birilerinin ağızlarını açtıklarında bizlere kendimizi Nur Serter veya iki Kemal'den biri karşısındaymışız duygusunu yaşatmaları üzücüydü. Özellikle "Ben de Müslüman'ım, namazımı kılıyorum, Arapça benim birinci dilim ama İslam' da başörtüsü yoktur, Osmanlı zamanında ortaya çıkmıştır, Amerikanın desteği ile komünist Sovyetler Birliği'ne karşı desteklenen Afganistan'daki İslami Partiler vasıtası ile gündeme gelmiştir, Fransa'nın başörtüsü yasağı haklıdır" görüşleri ile ortaya çıkan Arap kökenli bayan bir katılımcının ve arkasından söz alan yaşlı bazı Fransızların "Laiklik gereği Fransa'nın yasak kararı haklıdır" şeklindeki yaklaşımları Türkiye'de sıkça şahit olduğumuz tutarsızlıkları hatırlattı. Ama bu görüşler marjinal kalan görüşler oldu ve organizatörler başta olmak üzere bir çok katılımcı tarafından şiddetle eleştirildi.
Yasakçılara cevap verenler "Başörtüsünün dindeki yeri Müslümanların iç sorunudur, burada onu tartışmak yanlıştır, bu yasak emperyalistlerin amaçlarına hizmet eden, kadını dışlayan, özgürlükleri yok sayan bir yaklaşımdır" vurgusunu yaptılar ve yine "Başörtüsü Cezayir direnişi sırasında ve günümüzde direnişin sembolü haline geldi" tespitinin altını çizdiler. Yine Eski Doğu Almanya kökenli bir komünistin "tarih boyunca dinler emperyalizme hizmet etmiştir" sözleri hararetli bir tartışma başlattı. Norveç ve Fransa'dan gelen iki genç ayrı ayrı söz alarak "ben ateistim ama başörtüsü yasağı emperyalist bir saldırıdır" şeklinde tepkilerini ortaya koydular.
Başörtüsü yasağı ile ilgili Kamp yöneticilerinden birinin, "Müslümanlar Avrupa'ya kendi istekleri ile gelmediler. Avrupalılar onların ülkelerini işgal etti, sömürdü onlar da zorunlu olarak buralara geldiler. Onların buraya gelmelerine sebep olan batılı ülkeler, onların haklarına saygılı olmak zorundadırlar" şeklinde yasağa karşı ortaya koyduğu tepki de kaydedilmeye değer bir yaklaşımdı.
Dikkat çekici diğer bir konu ise İslam Parlamentosu adına katılan Gıyaseddin Sıddiki'nin, "Biz Avrupa'da yaşıyoruz. Burası bizim ülkemiz. Bu nedenle Fransa'daki Müslümanlara tavsiyemiz; çıkarılan kanun sizi de bağlar. Kanuna uyun ama başörtüsü mücadelesine de devam edin" şeklinde ortaya koyduğu görüş idi. G. Sıddıki'nin İngiltere'deki savaş karşıtı hareket içindeki çabaları takdirle karşılanmakla birlikte Fransa'daki başörtüsü yasağına ilişkin bu teslimiyetçi yaklaşımı hayret uyandırdı.
Rusya Komünist İsçi Partisi Merkez Komite Üyesi Serguei Novikov; Medeniyetler Çatışması konusunda tebliğini sunduğunda, "Irak ve Filistin'de devam eden direnişi destekliyoruz, oralarda emperyalizmin hedefi Müslümanlardır. Bu saldırılar karşısında hepimiz Müslümanız" şeklinde bir konuşma yaptı. Ancak Çeçenistan'daki Rus işgali ile ilgili tebliğ sunduğunda ise, partisinin Çeçen direnişini önceleri savunduğunu ancak daha sonraları yanlış bulduğunu söyledi. Bu yaklaşım katılımcıların hemen hepsini şaşırttı. Tepkiler üzerine, "bunlar partimin görüşüdür ancak burada iletilen tepkileri partimin yetkili organlarına ileteceğim" diyerek ortalığı sakinleştirme ihtiyacı duydu. Bunlar da kampta ortaya çıkan pragmatist ve çelişki barındıran yaklaşımlardı.
İsrail'den İsviçre'ye göç etmiş Yahudi kökenli bir gazateci olan Shraga Elam "antisemitizm" konulu tebliğinde, "İsrail, kendi politikasını eleştiren herkesi antisemitist olarak suçlamaktadır. Dünyadaki medya ve ekonomik gücü ile de antisemitist ilan ettiği kişileri etkisiz hale getirmektedir. Aslında dünyada antisemitizm diye bir tehlike yoktur, İsrail'in eylemlerinin yarattığı ve giderek büyüyen bir Yahudi-fobisi vardır" şeklinde dile getirdiği görüşlerini Almanya'da Filistin yanlısı politikaları ile bilinen Cemal Karslı ve Mölemann gibi politikacılara karşı yapılanları örnek vererek savundu
Direnişle Uluslararası Dayanışma Günü: 25 Eylül
Tanışma ve diyalogun sağlandığı, farklı dünya görüşlerinin analiz edildiği, insanların birbirlerini dinleme, anlama, tahammül edebilmeleri için güzel bir zemin yakaladığı, farklılıkların buluştuğu bu kampın faydalı olduğu ortak bir kanaat. Bu arada kampın ısrarla gündemleştirmeye çalıştığı ve sonuç bildirisinde de somut bir eylem önerisi olarak yer alan Filistin İntifadası'nın yıldönümünde Irak direnişiyle dayanışma çağrısına dikkat çekmekte yarar var.
Geçtiğimiz yıl yine küreselleşme karşıtlarının çağrısıyla gerçekleştirilen uluslararası eylem koordinasyonunun bu yıl da gerçekleştirilmesi arzu edilmekte. Bu amaçla Anti Emperyalist Kamp zaten aylar öncesinden bu çağrıyı gündemleştirmeye çalışıyordu. Kampa katılan kuruluş ve bireyler de bu çağrıya destek verdiklerini açıkladılar. İntifada'nın yıldönümü 27-28 Eylül günlerine tekabül etmekle birlikte uluslararası katılımı kolaylaştırmak amacıyla 25 Eylül Cumartesi gününün ortak eylem günü olarak belirlenmesi uygun görüldü. Hem İntifada ile dayanışma hem de Irak direnişini sahiplenme vurgularının öne çıkartılacağı bu eylemler içinde Müslümanların ve İslami kuruluşların etkili bir katılım göstermeleri kaçınılmaz bir görev olarak kabul edilmeli.
İslam ve Müslümanlarla ilgili lehte veya aleyhte plan ve programların, konuşmaların yapıldığı ortamlarda ne gariptir ki Müslümanları pek göremiyoruz. Bedel ödeyenler Müslümanlar ama kürsüde, sahnede, vitrinde ise başkaları var. Oysa Müslümanlar, farklı ortamlarda kendilerini temsil ve ifade etmezlerse, başkalarının onlar hakkında edinecekleri yanlış kanaatten dolayı sorumludurlar.
Var olmadan taraf olarak kabul edilmezsiniz. Bu nedenle İslami kimliğimiz ve değerlerimizle var olmak ve kendimizi temsil etmek zorundayız. Bilgi, birikim, dil gibi konularda yetkin insanlara sahip olamaz ve kendimizi temsil imkanı bulamazsak, bizi olduğumuzdan farklı tanıtacak emperyalistlerin işini kolaylaştırmış olacağız.
Küresel emperyalizme karşı oluşmakta ve gelişmekte olan küresel intifada içinde, İslami kimliğimizle yer almak, varlığın sembolü olan temsili sağlamak, tanımak ve tanıtmak bir sorumluluktur.