Türkiye, özellikle son yıllarda istikrarsız bir ülke konumuna girmiş bulunuyor. Politikadaki istikrarsızlığın ve belirsizliğin halkın hayatını bütünüyle etkilediği bir gerçektir. Bu durum, ülkede uzun soluklu her türlü yatırımı neredeyse imkansız kılmaktadır. Kuşkusuz bu genel atmosferden kültürel çalışmalar da nasibini almaktadır.
İşte böylesi istikrarsız bir ortamda bildiğim kadarıyla mütevazi imkanlarla çıkmaya çalışan, varlığını idame ettiren Haksöz Dergisi'nin bütün zorluklara rağmen 100. sayısına ulaşmış olmasının bir başarı olduğunu düşünüyorum. Bu başarıyı anlamlı kılan bir diğer husus ise Türkiye'nin içinde bulunduğu bir başka negatif durum: Kültürel faaliyetlere ve özellikle kitap okumaya değer verilmeyişi. Ben, Türkiye'de kitap okuma oranının normalin altında olduğunu düşünen kesimdenim. Türkiye kendi kültürel yenilenmesini başaramadığı gibi dünya düşünce hayatını takip etmekte de ağır davranan, yavaş ilerleyen ülkelerdendir. Okuma oranının düşük olduğu bir ülkede Haksöz gibi popüler olmayan bir derginin belli bir okuyucu kitlesine sahip oluşu da altı çizilmesi gereken bir başka nokta.
Dergide son dönemde olumlu bulduğum bir başka husus ise dergide yapılan teknik değişim. Bu arayışın devam etmesi, teknik olarak da sürekli kendini yenileyen bir arayış içinde olması gerekir diye düşünüyorum.
Muhteva itibariyle, Haksöz kendi çizgisini istikrarlı bir şekilde sürdürdü, işlenilen konular itibariyle teorik ve pratik meselelerin birlikte ele alınması Haksöz'ün bir başka müsbet tarafı. Bu arada çevirilerin büyük revaçta olduğu dönemlerde bile telife dayalı bir muhteva hazırlanması devam ettirilmesi gereken bir başka durum. Özellikle genç kalemlere fırsat verilmesini, gençlerin yazmaya teşvik edilmesini olumlu buluyorum. Bununla birlikte zaman zaman önemli yazıların çevrilerek okuyucuya iletilmesine de devam edilmeli...
Bütün bu söylediklerimin yanı sıra öncelikli olarak derginin temel kavramlarından bazılarının kolayca tüketildiğini düşünüyorum. Örneğin, önemsediğim kavramlardan "ilkeli olmak"ın gereğinden fazla kullanıldığını düşünüyorum. Aşırı tüketim doğal olarak okuyucu açısından bıktırıcı oluyor. Üstelik belli bir süre sonra da demode oluyor. Bundan dolayı da "ilkeli olmak gerekir" den ziyade "nasıl ilkeli olunacağı"nın anlatılması gerekir diye düşünüyorum. Üstelik ilkelerin kimler tarafından nasıl belirleneceği de bir başka husus.
"Dil" konusunda ise "herkesi eleştiren" bir görünüm vermemesinin derginin faydasına olacağı kanaatindeyim. Elbette "eleştiri" elzem'dir. Ama bunun 'dilinin' farklı da olabileceğini sanıyorum. Manen 'bardağın yarısı dolu' da denilebilir. Sürekli kaymaların ve sapmaların olduğu bir ortamda dimdik ayakta durma gayreti içindeki Haksöz'ün bu konuda daha dikkatli olmasının derginin taşıdığı misyonu daha etkili, daha fonksiyoner kılacağını düşünüyorum.
Haksöz'ün bundan sonraki yayın hayatında daha istikrarlı yürüyüşünü devam ettirmesi başarılı yayıncılığın göstergesi olacaktır. Bunu yaparken de dergide, az da olsa "gazetecilik"le yapılmasının dergi ile okuyucu arasındaki sıcaklığı arttıracağını sanıyorum. Bu çerçevede röportajların da yer aldığı kendi yayın çizgisine uygun şekilde haberlere yer verildiği, tartışmaların yapıldığı, fazla olmamak kaydıyla yer yer güzel fotoğrafların yayınlandığı, edebi yazılara biraz daha ağırlık verildiği bir Haksöz düşünülmeli.
Bu arada yeniden hayata geçirme şansı yoksa "Dünya ve İslam"ın muhtevası, 100. yaşını doldurmuş bir Haksöz'ün muhtevasına indimac edilebilir. Aynı şekilde İslam Dünyası'nın önemli olaylarını tahlil eden yazıların yanı sıra, özet olarak da olsa İslam Dünyası'ndan düşünsel tartışmalar da dergide yer almalıdır. Yine İslam Dünyasında yaşanan kültürel zenginlik okuyucuya ulaştırılabilir.
Selam ve dua ile.