İstihza, Mizah ve Karikatür Krizi

Necdet Ömer Özer

Bu yazımızda “İstihza nedir? Mizah nedir? İstihza ve mizah arasındaki fark nedir? Karikatür krizine sebep olanlar bu fiili neden gerçekleştiriyor? Bu eylem karşısında tavrımız ne olmalı?” sorularını cevaplamaya çalışacağız.

Arapça bir kelime olan istihza, hez’ (hüzü’, hüzüv) kökünden gelmektedir. “Başkasının söz ve davranışlarını kusurlu görmek veya göstermek amacıyla onu alaya alıp küçük düşürmek” anlamına gelmektedir.1 İstihzanın eş manası olarak suhriyye de kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de istihza kelimesi, suhriyye olarak da ifade edilmektedir.

Kur’an’da mezkûr kelime 11 yerde hüzüv, 23 yerde istihza türemiş fiil ve isim olarak geçmekte (meselâ bkz. Bakara 2/14, 15, 67, 231) ve 15 yerde suhriyye kökünden isim ve fiil olarak (Tevbe, 9/79; Hûd, 11/38; Zümer, 39/56) kullanılmıştır.2 İstihza kelimesi, Bakara Sûresi’nin 14. ve 15.ayetlerinde şöyle geçer:

İman edenlerle karşılaşınca ‘inandık’ derler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise ‘Biz sizinleyiz, biz yalnızca alay etmekteyiz.’ derler. Asıl onlarla alay eden ve azıp saparak dolaşmalarına izin veren Allah’tır.

Suhriyye kelimesi de Tevbe Sûresi’nin 79.ayetinde şöyle geçmektedir:

Onlar, (yürekten) inananlar arasından, hem vermesi gerekenden fazlasını gönlünden koparak verenlere hem de gündelik emeğinden başka verecek bir şey bulamayanlara dil uzatmakta ve onlarla alay etmektedirler. Allah onların alaylarını başlarına geçirecektir ve onların hakkı elem verici bir azaptır.

Ayetlerin çoğunda istihzayı cahillerin psikolojik savaş taktiği olarak görüyoruz (En‘âm, 6/10; Hicr, 15/11; Yâsin, 36/30). Mesela, En‘am Sûresi’nin 10. ayetinde şöyle geçmektedir:

Senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş, sonunda onlarla alay edenleri, alaya aldıkları şey (azap) kuşatıvermişti.

Allah(cc) eski toplulukların da ayetleri istihza ettiğini fakat sonlarının kötü olduğunu bildirmektedir (Hûd, 11/8; Nahl, 16/34; Zümer, 39/48). Mekke’deki müşrikler de aynısını Peygamberimize yapıyorlardı. Mesela, Allah (cc) Bakara Sûresi’nin 212. ayetinde şöyle buyurmaktadır:

İnananlarla alay ederek inkâra sapanlar dünya hayatının çekiciliğine kapıldılar. Ama Allah’tan korkanlar onlardan kıyamet gününde üstün olacaklardır. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.

İslam âlimlerinin çoğu itikadî konularda yapılan istihzanın kişiyi küfre götüreceğini söylemektedir. İbn Teymiyye, bu görüştedir. Ragıp el-İsfahanî itikadî konularla alay eden kişinin cezasına denk olacak bir şekilde zamanı geldiğinde Allah’ın o kişiyi gülünç duruma düşüreceğini söylemektedir.3 Bu da Mutaffifîn Sûresi’nin 29. ayetiyle 36. ayeti arasında geçmektedir.

Mizah kelimesi, “şaka ve latife yapmak” demektir. Mezh kökünden gelen kelimenin mastar hali müzâhtır. Kelime Kur’an’da geçmemekle beraber bir hadiste “düâbe” kelimesi mizah şeklinde çevrilmektedir.4

Mizahın hedefi, kişinin ve toplumdaki aksaklıkların, çirkinliklerin eleştirilmesi, taşlanması ve düzeltilmesidir. İstihza üstü örtülü ve iğneleyici alay iken, mizah duygu patlamasının önüne geçmek için halkın birbirine anlattığı gülünç hikâyeler ve fıkraları da içine alarak düşündürmeyi hedefleyen hikmetli şakalaşmadır. Resulullah’ın mizah anlayışı bizlere örneklik teşkil etmektedir. Onun mizah anlayışı kinayeli ve tevriyelidir. Bir gün Resulullah (s), bir yolculukta birkaç kişinin, eşyalarını taşıması için üzerine yüklediği Sefîne adlı bir hizmetçiye, “İşte şimdi gerçekten sefine (gemi) oldun.” diyerek mizah yapması güzel örneklerden biridir.5

Karikatür denilen mübalağalı çizimlerden oluşan kelime her zaman mizahi ögeler içeren çizimlere mi deniyor? Zaman zaman istihza içeriyor mu? Karikatür çizenler ne yazık ki bu ayrımı yapmayı bilmiyor veya bilmek istemiyor. Kelimenin etimolojisine baktığınızda görüyorsunuz kikarikatüristler kelimenin hakkını bazen sonuna kadar vermesini biliyor (Karikatür; “cari-care” kelimesinden türeyen bir kelimedir. Sözcüğün manası “saldırı”dır). Karikatüristlerin belli bir kısmı istihza etmek için çiziyor. Sığındıkları tek şey kendilerinin kıble edindiği Batı’nın bayraklaştırdığı ifade özgürlüğü düşüncesidir.

Batı’da Hristiyanların dinî ve siyasi otoritelerinin Peygamberimize yönelik ağır hakaretlerinin tarihi kadim zamana dayanıyor. Batı dünyasında Hz. Muhammed’in hayatını konu alan ilk eser, Helenistik dönemin son kilise babası olarak anılan Yuhanna ed-Dımeşki’nin (ö. 750) kaleme aldığı De haeresibus adlı kitaptır. Keza, Bizanslı Nicetas’ın Refutatio Mohammedis’i ve Theophanes the Confessor’un Chronographia’sı ve 9. yüzyılda yaşamış Abdulmesih b. İshak Kindî’ye yanlışlıkla atfedilen yazarı bilinmeyen İslam’a reddiye olarak yazılmış eserlerde genel olarak Hz. Muhammed’in (s) sahte peygamber olduğu, şehvet düşkünü olduğu için çok evlilik yaptığı, onun bir katil olduğu, silah zoruyla insanları Müslümanlaştırdığı gibi ahlaksız suçlamalara yer vermişlerdir. Yanı sıra, cihadın ilahi bir savaş olamayacağı, Kur’an’ın ilahi mesajın bir parçası olmadığı gibi konuları ele almışlardır.6

Roland’ın Şarkısı adlı eserde, İslam’ın Hristiyanlığa alternatif olarak Mahomet-Tervagan-Apollin şeklinde Teslis’i taklit eden bir anlayışa sahip olduğu işlenmektedir. Roland’ın Şarkısı, bugün Fransızcanın aslı olarak örnek metin halinde Fransız üniversitelerinde okutulmaktadır. Bu metinlerde Müslümanlarca kutsal sayılan Allah’ın doksan dokuz isminin her birisi farklı bir Tanrı olarak vurgulanmış, bu bağlamda Müslümanlar pagan olarak vasıflandırılmış ve Müslümanların yüz tane tanrısı olduğu anlayışı egemen olmuştur. Bu metinlere göre, Müslümanlar Hz. Muhammed’in Tanrı olduğuna inanmakta ve yeryüzündeki bazı kozmolojik hadiseleri onun yönlendirdiğini kabul etmekteydiler. Aynı minval üzere, Hz. Muhammed gaddar, barbar, zalim, ahlaksız; Müslümanlar da şeytanlar, deccallar ve kötü insanlar anlamındaki isimlerle anılmışlardır.”7

Görüldüğü üzere Batı’nın zihnî arka planında Müslümanların sahtekâr, şehvet düşkünü ve pagan birinin(!) ardından gittiği düşüncesi vardır. Klasik oryantalistlerin kitaplarında ise Hz. Muhammed’in İslam’ı Yahudi adetlerinden oluşturduğu yazmaktadır. Hatta buna bir akım uydurmuşlar: Muhammedizm. Bazen da nispet olarak kullandıkları zaman Muhammedî demektedirler. Batı’nın zihnî arka planında bunlar vardır. Teolojik nedenlerine gelirsek:

Teolojik olarak Hristiyan tarihsel düşüncesinde İslam’ı herhangi bir yere oturtmak mümkün değildir ve bu da Orta Çağ boyunca reddetmeye, inkâra, yıkıma ve nefrete dayalı olan bir tanımlamanın ve tasvirin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Batı düşüncesi İslam’ı temel teolojik argümanları, kutsal metinlerinin içeriği, tarihsel gelişimi ve kendi düşünsel arka planı olarak herhangi bir konuma yerleştiremediği için bunun ilahi mesajlı, Tanrı’dan geldiği veya vahiyle ortaya çıkan bir din olmadığı düşüncesini kesin olarak kabul etmek durumundaydı. Bu anlamda İslam’ın Tanrı ile herhangi teolojik bir bağı olamazdı. İslam, Hristiyanlığın tanrısına rağmen oluşmuş dinî bir düşünce şekliydi.

Klasik Hristiyan düşüncesi İslam’ın Tanrı ile olan bu bağını kesin bir şekilde kopardıktan, insanı ve evreni açıklamada kendi savlarını ve inançlarını mükemmel olarak sunduktan ve kendi dışında herhangi bir dinî oluşumun teolojik olarak mümkün olamayacağı anlayışını onayladıktan sonra, işte bu noktada İslam’ı ilahi alanla bağlantılı bir din olarak algılama tarzının yerini Hz. Muhammed tarafından oluşturulmuş bir oluşum olarak görme eğilimi almıştır. Bu durumda Hz. Muhammed’in peygamberliğinin sahte olduğunu ispatlamak için tarihî, felsefi ve teolojik olarak ulaşabildikleri materyalleri hep bu amaca hizmet edecek şekilde yorumlamışlardı. Çünkü onlar şayet Hz. Muhammed’in (s) gerçek bir peygamber olmayıp Hristiyan rahipler tarafından eğitilen, kilisenin mevcut doktrinlerine karşı olan bir sapkın ve Kur’an’ın yazarı olduğunu ispat edebilecek olsalardı İslam’ın başarısız olup çökeceğine inanıyorlardı. Batı’da bu anlayış günümüze kadar sirayet ettiği şekilde devam etmiştir.

Batı düşüncesinde İslam’a yönelik saldırıların Hz. Muhammed üzerinde yoğunlaşmasının bir diğer sebebi de Kur’an’ın Hristiyan ve Yahudiler hakkındaki ayetleridir. Özet olarak söylemek gerekirse Kur’an, Ehl-i Kitap olarak vasıflandırdığı bu iki kitleyi de Allah’ın yolundan dönmüş olanlar diye vasıflandırmakta, hatta teslis üzerinden Hristiyanlığı kâfirlikle itham etmektedir. Hristiyan düşünce Kur’an’ı Hz. Muhammed’in bir ürünü olarak gördüğü için Kur’an’ın Ehl-i Kitap hakkındaki retoriğinden de bizzat Hz. Muhammed’i sorumlu tutmaktadır.8

Bununla birlikte sadece kendi kaynaklarına bağlı kalmaları İslam'a ve Müslümanlara karşı önyargılı olmaları sonucunu getirmiştir. Irkçı yaklaşım sergileyerek ülkelerine göçeden Müslümanlara cephe almışlardır. İçimizdeki Batı taklitçileri de ne yazık ki bu zihniyetin peşinden gitmektedir. Biz şunu bilir ve şunu söyleriz: İstihza etmek cahillerin yaptığı bir fiildir. Bizim ne şekilde davranacağımızı Allahu Teâlâ şu ayetlerinde göstermiştir:

Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve eğlence konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer müminseniz Allah’tan korkun.” (Mâide, 5/57)

O size kitapta şunu indirmiştir: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın; aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisâ, 4/140)

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un açıklamaları ve tavrı istihza boyutunu zirveye taşıdı. İfade özgürlüğü adı altında Müslümanların, canlarından evla bildikleri peygamberlerine hakaret içeren karikatürleri yeniden gündemleştirdiler. Pandeminin dünya kamuoyunda yaratmış olduğu derin etkiden olsa gerek İslam dünyasında verilen tepkiler karikatürlerin ilk yayınlandığı zaman ortaya konan tepkilere oranla cılız kaldı. Rabbimize duamız odur ki Müslümanların haline ve eylemlerine dinçlik versin.

Dipnotlar:

1- Mustafa Çağrıcı, DİA, “İstihzâ”, C. XXIII, s. 347

2- Mustafa Çağrıcı, A.g.m.,s. 347.

3- Mustafa Çağrıcı, A.g.m., S. 347

4- İsmail Durmuş, DİA, “Mizah”, C. XXX, s. 205.

5- İsmail Durmuş, A.g.m., s. 205.

6- DİB, Batı Düşüncesinde Hz. Muhammed Tasavvuru ve Dünya Basınında Karikatür Krizi Raporu, s. 10.

7- DİB, A.g.e., s. 11.

8- DİB, A.g.e. s. 36-37.