İstatistiklerle Filistin Direnişinin Seyri

Alptekin Dursunoğlu

1993 tarihli Oslo Anlaşması ilk Filistin intifadasını bitirmiş, Arafat'a ve el-Fetih örgütüne Filistin halkını temsil olanağı vermişti. Oslo Anlaşması artık mezara gömülmüş durumda ve ikinci Filistin intifadasının oluşturduğu büyük dalga, Arafat'ın şahsında Filistin ulusalcılığını inisiyatifsiz bıraktığı için Siyonistleri çıkmaza sokuyor.

Oslo Anlaşması'ndan ikinci Filistin intifadasına kadar olan süreci anlamak, Filistin halkının tercihlerindeki değişimi görmeyi zorunlu kılıyor.

Zira Filistin halkının tercihlerindeki değişim, liderliğe de yapısal bir değişimi dayatıyor. Oslo sürecinin çöküşü Filistin İslamî hareketinin yükselişini beraberinde getirirken, ulusalcı hareket içerisindeki genç ve yaşlı kuşaklar arasındaki çelişkinin de derinleştiğini gösteriyor.

Ramallah'taki Bir Zeit Üniversitesi profesörü Halil Şikakî'nin* yazısında yer verdiği istatistiksel veriler, Oslo sürecinden ikinci Filistin intifadasına kadar olan süreçte Filistin halkının tercihlerinde yaşanan değişimi ortaya koyuyor.

1993 tarihli Oslo Anlaşması Filistin halkının üçte ikisi tarafından desteklenmekteydi. Bu destek hiç kuşkusuz Filistinlilerin bu anlaşmaya yönelik beklentilerinin büyüklüğünden kaynaklanıyordu. Zira Filistinlilerin üçte ikisi Oslo Anlaşması'nın Filistin topraklarındaki işgale son vereceğini, açık ve demokratik bir siyasî düzen kurulacağını, ekonomik hayatı hızla iyileştireceğini bekliyordu.

1996'da Filistinliler arasında Oslo barış sürecini destekleyenlerin oranı yüzde 80, İsrail'e karşı şiddetten yana olanların oranı ise yüzde 20 idi.

1996 yılında yapılan Filistin genel seçimleri öncesinde, Ocak ayında Filistin ulusalcılığının en temel akımı olan Arafat liderliğindeki el-Fetih'i destekleyenler yüzde 55 iken Arafat'ın şahsını destekleyenlerin oranı yüzde 65'ti.

Diğer muhalif grupların, İslamcıların ve muhalif ulusalcıların halk desteği yüzde 40'tan yüzde 20'ye gerilemişti.

Yapılan seçimler sonrası şekillenen bugünkü Filistin siyasî yapısı başlangıçta kesin bir meşruiyet taşıyordu. Muhalif grupların seçimleri boykot çağrısına rağmen oy kullanma şartlarına sahip kişilerin yüzde 75'i seçime katılmıştı.

Kullanılan oyların yüzde 22'sinin geçersiz, yüzde 8'inin de rakibi Semih Halil'e verildiği düşünüldüğünde Arafat, oyların yüzde 70'ini almıştı. Böylece el- Fetih hareketi Filistin parlamentosunda sandalyelerin yüzde 77'sini kazanmış oluyordu.

1994 yılı hariç, 1993'ten 2001'e kadar Filistinlilerin Oslo Anlaşması'na olan desteği asla yüzde 60'tan aşağı düşmemişti. 1996'nın ikinci yarısında Netenyahu'nun seçilip batı Şeria ve Gazze'de Yahudi yerleşim yerleri inşa ettirmeye devam etmesi, Filistinlilerin ümidini gittikçe azalttı.

Filistinlilerin barış görüşmelerinin Yahudi yerleşimlerini ve İsraillilerin göçünü durduracağı yönündeki beklenti, 1995-1996 yılları arasındaki Şimon Perez'in başbakanlığı döneminde yüzde 44'tü. Bu beklenti, Netenyahu'nun başbakanlığının ilk yılında yüzde 30'a, dört yıl sonra Netenyahu'nun yerine gelen Ehud Barak döneminde de Yahudi iskanının devam ettirilmesi üzerine yüzde 24'e ve 2001 yılında yapılan seçimlerin ardından Ariel Şaron'un iktidara gelmesi üzerine yüzde 11'e geriledi.

Clinton'un 2000 yılında Camp David'te kalıcı barışı sağlama konusundaki başarısızlığından sonra ve ikinci intifadanın başlamasından önce İsraillilere yönelik şehadet saldırılarını destekleyenlerin oranı yüzde 52 iken, bundan bir yıl sonra bu rakam yüzde 86'ya ulaşıyordu.

Camp David görüşmesinden sonra Arafat'a verilen destek yüzde 47'ye kadar düşmüşken, bundan bir yıl sonra yüzde 33'e kadar indi. Aynı şekilde 2000 yılının Temmuz ayında el-Fetih'e verilen destek, yüzde 37 iken bu rakam bir yıl sonra yüzde 29'a gerilemişti.

İntifadadan önce İslamcılar El-Fetih'e ve Arafat'a verilen desteğin azalmasından yararlanamıyordu, milliyetçiler bir şekilde konumlarını sürdürüyordu.

İntifada her şeyi değiştirmişti. 2001 Temmuz'una kadar İslamcılara verilen destek yüzde 27'ye, muhalif milliyetçi gruplara verilen destek ise yüzde 31'e yükselmişti.

Arafat'a ve el-Fetih'e verilen desteğin düşmesine sebep olan şey sadece barış sürecinin sona ermesi ve ekonomik sıkıntılar değildi, Filistin halkının genelinin demokratik durum konusundaki değerlendirmeleri, idarî yolsuzluklar ve hükümetin altı yıllık tutumu bu azalmaya sebep olmuştu.

1996'da incelemelerin yüzde 43'ü demokrasinin varlığını, insan haklarına uyulduğunu ve sağlık alanındaki düzeyin yüksek olduğunu gösteriyordu. Bu rakam ise 2001'de yüzde 21'e düşüyordu.

2000 yılı Temmuz'unda Filistinlilerin üçte birinden daha azı, müzakerelerle ulaşılması mümkün olmayacak hedeflere, şiddet yoluyla ulaşılabileceğine inanırken; bir yıl sonra buna inananların oranı yüzde 59 oluyordu. İntifadanın başlamasından 9 ay sonra ise halkın yüzde 71'i, müzakerelerle ulaşılması mümkün olmayan hedeflere, şiddet yoluyla ulaşılabileceğini düşünmeye başlamıştı.

Bu istatistiksel veriler, Filistin halkının İslamî hareketin mücadele mantığına yaklaştığını ortaya koymakla kalmıyor, Filistin ulusal hareketi içerisindeki kuşaklar arasındaki çelişkinin de derinleşmekte olduğunu ve özellikle genç kuşağın İslamî hareket mantığıyla paralellik arz etmeye başladığını gösteriyor.

*- Palestinians Divided, Foreign Affairs, January/February 2002