İş istek kâğıdında adımız duruyor. Bir göz bir göze değince artık salâsı okunmuyor insanın. Bakışlar kirlendi. Bakışlar sahibine yabancı. İnsanlar ve çiçekler arasında mesafe uzuyor. Bir tutam ses mesafesi hayat. Bu uzun ve yaban bakışlar neden? Neden her ikindi yeni bir işteyiz?
Kaç zamandır bağdaş kuramadık yerde. Yan yana. Beraber ağlamadık. İstif etmedik gülmelerimizi. Umudu davet etmedik. Çocukluğumuzun işimize yarayan pa(r)çasından tutamadık. Merhametten ayrılan biziz. Mahcubiyeti bitiren. Umudu yaralayan.
Tarihsiz, talihsiz, tarifsiz mektuplarız. Pulsuz ve adressiz. Okunduğumuzda göğün yüzünü ekşitecek kadarız. Yer beğenmez selva kuşu. Ne damımızda ne dalımızda ne damarımızda yer kaldı. Teselli bandında değiliz. Çapraz gelen sorulara ve arzulara cevap vermeyen kaldı mı? Esas olmayanda oyalandık. Dil pepe. Kelime yamalı. Gönül serazat. Gövde isteksiz. Göz kulak olacak, kulaç atacak yaşta değil.
Herkes herkese dil uzatmada mahir. Kimsenin el uzatmada gönlü yok. Neden? Kuyu başında bekleyen kadınların koyunları suvarması geliyor yardımıma. Yazmalarını güneş kavurmasın diye sıkı sıkı yüzlerine sarınmış kızlar. Aşklarını ve acılarını kuyulara söylemiş. Kahkahalarını kuyuya atmış. Kimsecikler duymasın diye. Kendilerinden bile saklı tutmuş derin yaralar sahibi erkekler. Uzun emel sevdası nedir bilmeyen. İçimde bir umut. Aramızda, önümüzde ve ardımızda bakışları kısa ve mahcup olan kaldı mı? Duyan ve gören oldu mu? Çizgisiz defterlerin sesi kısık.
Merhamet, mahcubiyet ve umut. Anne resimlerindeki çocuklar. Kalbi teğet geçer, adları çarpar dilimize. Anne kucağında ışık demeti. İkindi, eteklerini toplayan güneş. Yüzü kızarır akşam sefasının. Kimsenin bilmediği bahçelerde her çiçek öğretmendir. Issız evlerde saksı sakası olmak: Bize en çok bunun yakıştığını kim ilham etti?
Toprak sevdasında her şey ve herkes. Göz gözü görmez oldu. Yağmur gelse de bizimle konuşsa. Birbirimizi avutsak. Göklerden yeni haberler getirse. Faniliği zikretse. Yağmur gelse ve kalbimizle aramıza girse. Ağız dolusu gülmelerimizi bağışlasak, gül ellerimizi. Yağmur… Ama en önce kalbimiz beğenmeli yağmur tanesini, inci kelimeleri. Harflerin tozunu yutmalı parmaklarımız. Sayfalarda büyümeli gözbebeklerimiz. Tefekkürle sözleşme yenilemeli ellerimiz. Gece ve gündüzle hemhal olmalı. Geceyi gündüz kılmalı, gündüz geceyi bulmalı. Ve bir yağmurla konuşsak yağar üstümüze umut, mahcubiyet ve merhamet! Kısalır yürüyüş yolu, açık kalır. Göze, kalbe ve ayağa takılacak bir şey ve kimse kalmaz.
Ağlarsak belki temizlenir gövdemiz. Bakışlar ayakucuna ayarlanır. Kalbimizi kurar, hayatın yenisine uyanırız. En önde yürek nakli yapılmalı ama. Gözlerin içi çapalanmalı. Gözlere haber ve zarar vermeden. Dil harflerle anlaşsa, en güzel ses ve libaslarını kuşansa, ay göz kırpsa, yıldızlar damakta iz bıraksa eğer; bekleyen kulaklara mühür olsun: Gece hece hece çeyiz ören ellerin, melce bakışların, kulak kabartılan seslerin serinliğinde yürünür artık. Gece yürüyüş imtiyazlı olur; matarada su, çıkında azık, sinede cesaret, serde erek varsa.
Rabbim, değmeyende oyalama, değende kararlı kıl bizi