Osmanlı yönetimi döneminde Filistin1 yoktu; bölge üç vilayet arasında bölüşülmüş durumda olup Osmanlı resmi görevlileri ve yörenin ileri gelenleri niteliğindeki temsilci konsey tarafından idare edilmekteydi2. Bu üç vilayetten, güney Filistin'i kapsayan Orşelim Sancağı, özel bir statüye sahip olup doğrudan doğruya İstanbul yönetimine bağlıydı. Müslüman topluluk için Filistin'in coğrafi bir deyim, Hıristiyanlar için dini değeri oldukça yüksek tarihi bir anı, Yahudiler için, aşağı yukarı İsrail yurdunun sınırları demekti3.
Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı Orşelim (Kudüs) Acre ve Balqa (Nablus)4 sancaklarındaki Yahudi varlığını canlandırma projesini üstlenen Siyonist hareketin amacı, Yahudi nüfusu arttırmakla sınırlı değildi. Proje güçlü ve kapsamlı bir sosyal mühendisliği içeriyordu: Sağlıklı sosyal yapıların örgütlenmesiyle Yahudi topluluk bir halk olarak canlandırılmalı, Avrupa ve Ortadoğu'da olduğu gibi, Kutsal Topraklarda çiftçilikle uğraşmalı, şehirlere yerleşmelidir. Tarımsal faaliyet, 'yeni Yahudilerin' toprağa bağlanması için adeta yapıştırıcı rolü oynayacak ve Siyonist iddianın güvenirliğini pekiştirecekti5.
Yahudilerin Filistin'de devlet kurma düşüncesi, 1897'de Basel'de yapılan Birinci Dünya Siyonist Kongresi'nden sonra daha da netleşmişti. 'Modern Siyonizm'in babası sayılan Theodore Herz, 1896 yılında bölgeye yaptığı ziyarette Orşelim (Kudüs) de Alman Kayzer'i II. Wilhellm'le tanışmış ve Osmanlı Sultanı6 nezdinde ağırlığı olan Kayzer'in yardımını sağlamaya çalışmıştı. Theodore Herzl'in elini sıkıp, ancak yardımını esirgeyen Kayzer, "Filistin'in geleceği var, fakat suya, çok suya ihtiyaç var" demişti7.
Yahudilerin, Filistin'in Osmanlı egemenliğindeki kısmında yerleşimi için Osmanlıdan destek bulamayan Herzl, Mısır ile beraber Sina Yarımadası'nın kuzey kesimini kontrol eden İngilizlere yöneldi. 1902 yılında Herzl, İngiliz Koloni Sekreteri Joseph Chamberlain'e getirdiği öneride, "Sina Yarımadası'nın kuzeyi ve El-Arish civarında Yahudi kolonisinin oluşturulması ve geniş bir alandaki sulama, Mısır ve Türkiye arasında 'tampon bir bölge' oluşturacak ve İngilizlerin Süveyş kanalındaki çıkarlarını korumasına yardımcı olacak" dedi. Chamberlain'in öneriyi desteklemesine rağmen, Kahire'de Anglo-Mısır yönetiminin başında bulunan Lord Cromer, Yahudi kolonileşmesi planına kuşkuyla bakıyor ve aynı zamanda Osmanlının da gözünü korkutmak istemiyordu. Sonunda Cromer, 1903 yılında planı veto ederek sulama için ihtiyaç duyulacak Nil sularının tahsis edilmeyeceğini iddia etti8.
Ancak bütün bunlar Siyonist hareketin önderlerini engelleyemedi. Çünkü Siyonistler, ulusal vatanları olarak formüle ettikleri sınırların belirlenmesinde üç önemli kriter esas almışlardı: Bunlar tarihi, stratejik ve ekonomik etmenlerdi. Tarihi kriter Kutsal Kitaba dayandırılırken, stratejik kriterde askeri güvenlik ön plandaydı. Askeri güvenlik, çöl alanlarını, güney ve doğuda Bekaa Vadisi'ni de içine alacak, kuzeyde Lübnan Dağları ve Hermon Dağı arasında bir giriş bırakacak sınırların ülkeye dahil edilmesini istiyordu. Ekonomik kriterde su kaynaklarının güvenliği esas alınmıştı. Ürdün'ü besleyen sular, Litani Nehri, Harmon Dağları'ndaki karlar, Yarmuk Nehri ve kolları ve Jakob İsrail yurdunun sınırları içinde kalmalıydı9.
19. yüzyılın ikinci yarısında, Yahudi mültecilerin Kutsal Topraklara göçü başladığında, bölgede, yaklaşık 600 bin civarında yerleşik bir Arap topluluğu bulunmaktaydı. Arapların tarımsal faaliyetleri çok dar bir çerçevede sürer ve kıt kanaat geçinirlerdi. Hayat standartları ise oldukça düşük bir seviyede idi. Kaldı ki, Arapların önemli bir kesimi kırsal alanda yaşardı10.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Filistin'deki yerleşik nüfus 700 bin civarındaydı. Aynı dönemde, bölgede 50 binin üzerinde göçmen de vardı. Dinsel kökenlere göre bir dağılım yapıldığında, yaklaşık olarak nüfusun 4/5'ü Müslüman, %10'dan fazlası Hıristiyan, % 10'dan az bir kesim de Yahudi idi. Müslümanların önemli bir kesimi Sünni, bir kısmı da Şii ve Dürziydiler. Müslüman kesimin hemen hemen tamamı Arapça konuşmaktaydı. Hıristiyanların büyük bir kesimi Greek Ortadoks ve Katoliktiler. Çoğunluğu şehirlerde, özellikle Orşelim ve Hıristiyanlar için kutsal olan diğer yerlerde yaşar, Arapça konuşurlardı.
Yaklaşık 65 bin civarında olan Yahudi topluluk çeşitli gruplardan oluşmaktaydı. Bunlardan bir kısmı hiçbir dönem Filistin'i terk etmemiş Yahudiler, bir kısmı (özellikle Celile'nin batısındaki Şafad'da oturanlar) 16. yüzyılda İspanya'dan kaçanların soyundan gelenler, yaklaşık yarısı da 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında bölgeye gelen Siyonist yerleşimciler idi. Yahudiler, genellikle Tel Aviv ve Orşelim gibi şehirlerde yaşar, tarım ve ticaretle uğraşırlardı. Bölgedeki Yahudiler farklı diller kullanırdı, ancak Siyonist politika modern İbranice'nin kullanılması yönündeydi11.
Avrupa'dan göç eden büyük Yahudi topluluklarının toprağa yerleşmesi için çok daha yüksek bir üretim ve kabul edilebilir hayat standartlarının yaratılması zorunluydu. Şüphesiz, yarı kurak şartlara sahip 'Kutsal Topraklar'daki üretimi arttırmanın yolu geniş çaplı sulama olanaklarına bağlıydı. Hidro-elektrik, Yahudi yerleşimi ve endüstrisi için başlıca güç kaynağı olarak görülmekteydi. Dolayısıyla su, daha başlangıçtan beri Siyonist planın çok önemli bir bileşeni ve Arap-İsrail çatışmasın da çok önemli bir sebebiydi12.
1917 yılında, General Allenby komutasındaki İngiliz askerleri Osmanlı ordusunu 'Kutsal Topraklar'dan çıkardı. Britanya, Milletler Ligi (League Nations) tarafından yayınlanan bir manda anlaşması çerçevesinde giriştiği işgal eylemini "yasallaştırarak" bölgeyi, Ürdün Irmağı'nın doğusu ve aşağı Mezopotamya'yı kontrolü altına aldı. Aynı şekilde Fransa'da, Kuzey Akdeniz'de, Suriye ve Lübnan olarak adlandırılan bölgeyi egemenlik sahasına kattı13.
Mandatörlük anlaşmasının dördüncü maddesi gereği olarak Britanya, 'Kutsal Topraklar' olarak adlandırılan bölgede, "Yahudiler için bir ulusal yurt yapma" yükümlülüğünü kabul etmişti14. Siyonistler, yöredeki en temel ve önemli kaynakların, önerilmiş bulunan bu ulusal yurda katılması için, İngilizlerin Fransızlar nezdinde girişimlerde bulunmasını istediler. Fransızlarla yapılacak anlaşma gereği, Filistin sınırları, Ürdün ve Yarmuk nehirlerini besleyen kaynakları ve Litani Nehri'nin aşağı kısmını kapsamalıydı. 1919 yılında yapılan Paris Barış Konferansı'nda, Dünya Siyonist Organizasyonu bir memorandum deklare ederek, 'ülkeyi besleyen bütün su kaynaklarının güvenliğini sağlamanın yanında, bu kaynakların menbasını da kontrol ve muhafaza altına alma zorunluluğunu' dile getirdi15.
Siyonistler bu çabalarında tam bir başarı sağlayamadılar. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlılara karşı savaşımda Arap ve Yahudilerin desteğini alarak onlara bir çok sözler veren İngiltere16, çeşitli siyasi manevralarla Siyonistlerin istemlerini Fransız talepleriyle dengelemek durumundaydı. Böylece birçok girişimler sonucu, İngiliz ve Fransızlar sonunda şöyle bir anlaşmaya vardılar:
-Litani Nehrinin tamamen Lübnan'a bırakılması;
- Hasbani ve Banias nehirlerinin üst çıkışlarını Fransa'nın kontrolündeki Lübnan ve Suriye'ye bırakmak;
- Son 10 km. hariç Yarmuk Nehrinin Filistin dışında bırakılması ve ana kaynağının Suriye ve Transürdün arasında bölüşülmesi;
- Yukarı Ürdün Nehri'nin en geniş ve düzenli temel suyu olan Dan Kaynağı ve Taberiye Gölü'nün tamamının Filistin'e bırakılması;
- Ölü Denize kadar uzanan Aşağı Ürdün Nehri'nin (nehrin Taberiye Gölü aşağısındaki kısmı) Filistin ve Transürdün arasında bölüşülmesi.
1917 ve 1948 yıllarını kapsayan İngiliz yönetimi döneminde, hem yerli Arap ve Yahudiler hem de göçmenler kuyulardan sağlanan suyu kullandılar. Arapların kullanımı geleneksel seviyede kalırken, tarımsal alanda hızla gelişme kaydeden Yahudiler yüzey (yerüstü) sularına yöneldiler. Yahudi yerleşimciler 1930 yılından başlayarak, yüzey suları ile Tel Aviv civarındaki portakal bahçelerini suladılar. 1948 yılına gelindiğinde, Yahudi yerleşimciler güvenli akifer, kaynak, nehir ve derin kuyuların önemli bir bölümünü kullanmaktaydılar17.
Siyonistler, henüz devletin kuruluşundan önce belli başlı hidrolik projeleri geliştirdiler. En geniş çalışmalar Filistin Elektrik Anonim Şirketi tarafından gerçekleştirildi. Şirketin asıl amacı elektrik üretmek ve bunun yanında tarımsal faaliyet için su sağlamaktı.
Manda yönetimi döneminde, resmi kısıtlamalara rağmen Yahudi nüfusu, özellikle göçmenlerin akın etmesiyle hızla yükseldi. Göçmen akınları 1920 yılından beri hemen hemen kesintisiz bir şekilde sürmekteydi18. Aynı dönemde Arap nüfusunda da artış oldu, ancak bu göçlerden ziyade doğal nüfus artışıydı. 1936 yılında, toplam 404 bin olan Yahudi nüfusun 280 bini göçmenlerden meydana gelmekteydi. Zaman zaman kimi kısıtlamalara gidilmesine rağmen, Yahudi göçü manda yönetiminin temel politikaları niteliğindeydi19. 1944 yılında Filistin'de 554 bin Yahudi ve 1. 179 bin Arap bulunmaktaydı.
1948/49 yıllarındaki savaş Arapların dağılımını değiştirdi, ancak yine de çoğunluğu aynı su kaynaklarına, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Transürdün sularına bağımlı durumdaydılar.
1948'de İsrail devletinin kuruluşundan sonra ülkeye büyük bir göçmen akını başladı. Göç hareketi Diaspora veya Filistin/İsrail'deki Yahudi liderler tarafından teşvik edildi. Sebepler politik ve idealistik idi. Bağımsızlığın ilanından hemen sonra, devletin sürgündekilere açık olacağı ilan edildi. 1950 Temmuzunda hazırlanan Dönüş Kanunu, bütün Yahudilerin Erezt Yisraele (İsrail Ülkesine) dönme hakkını tanıdı. 1951 yılının sonuna geldiğinde, bağımsızlığın ilan edilmesinden üç buçuk yıl sonra, dünyanın farklı yörelerinden gelip ülkeye giriş yapanların sayısı 687 000 idi. Böylece Yahudi nüfus çok kısa bir zaman zarfında iki kattan daha fazla bir artış göstermişti20.
Tablo 10: Yahudilerin İsrail'e Göçü
1948-1986 Yılları ArasındaYahudilerin İsrail'e göçü (Binler ile) | |||||||
Yıl | Göçmenler | Toplam Nü. | Toplam Yahudi Nü. | ||||
1948 | 101.8 | 914.7 | 758.7 | ||||
1949 | 239.4 | 1,173.9 | 1,013.9 | ||||
1950 | 169.7 | 1,370.1 | 1,203.0 | ||||
1951 | 174.0 | 1,577.8 | 1,404.4 | ||||
1952 | 23.4 | 1,629.5 | 1,450.2 | ||||
1953 | 10.4 | 1,669.4 | 1,483.6 | ||||
1954 | 17.5 | 1,717.8 | 1,526.0 | ||||
1955 | 36.3 | 1,789.1 | 1,590.5 | ||||
1956 | 55.0 | 1,872.4 | 1,667.5 | ||||
1957 | 71.1 | 1,976.0 | 1,762.7 | ||||
1958 | 26.1 | 2,0331.7 | 1,810.1 | ||||
1959 | 23.0 | 2,088.7 | 1,858.8 | ||||
1960 | 23.6 | 2,150.4 | 1,911.2 | ||||
1961 | 46.7 | 2,233.6 | 1,985.5 | ||||
1962 | 59.6 | 2,331.8 | 2,068.9 | ||||
1963 | 62.2 | 2,430.1 | 2,155.5 | ||||
1964 | 52.5 | 2,525.6 | 2,239.2 | ||||
1965 | 28.8 | 2,598.4 | 2,299.1 | ||||
1966 | 13.6 | 2,657.4 | 2,344.9 | ||||
1967 | 12.3 | 2,776.3 | 2,383.6 | ||||
1968 | 20.5 | 2,841.1 | 2,434.8 | ||||
1969 | 37.8 | 2,922.0 | 2,500.0 | ||||
1970 | 36.7 | 3,022.1 | 2,582.0 | ||||
1973 | 54.8 | 3,338.2 | 2,845.0 | ||||
1973 | 31.9 | 3,421.6 | 2,906.9 | ||||
1975 | 20.0 | 3,493.2 | 2,959.4 | ||||
1978 | 26.4 | 3,737.6 | 3,141.2 | ||||
1979 | 37.2 | 3,836.2 | 3,218.4 | ||||
1980 | 20.4 | 3,921.7 | 3,282.7 | ||||
1981 | 12.6 | 3,977.9 | 3,320.3 | ||||
1984 | 19.9 | 4,199.7 | 3,471.7 | ||||
1985 | 10.6 | 4,276.2 | 3,517.2 | ||||
1986 | 9.5 | 4,331.3 | 3,561.4 |
Kaynak: Blacke, "İsrael" s. 185; Orni and Efrat, Geography of Israel, p.260; State of Israel, Statistical Abstratc, 1987. Aktaran, Lowi, R. Miriam, Water and Power, s. 34
Yahudilerin İsrail'e dönüşü daha sonraki yıllarda da sürdü. İsrail'e olan en büyük göç dalgası Sovyetler Birliği'nin yıkılışının ardından meydana geldi. 1989 ve 1998 yılları arasında, Sovyetler Birliği'nin 15 cumhuriyetinden 700 binin üzerinde insan İsrail'e yerleşti. Eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelerek İsrail'e yerleşen bu nüfus, toplam nüfusun % 15'inden fazlaydı21.
1970'li yıllarda da Sovyetler Birliği'nden İsrail'e 150 bin civarında göçmen dönüş yapmıştı. Ancak bunlar gelir gelmez, çok çabuk bir şekilde diğer nüfus içinde absorbe edilmişti. Oysa Sovyetler Birliği'nin yıkılışından sonra İsrail'e dönüş yapan ve Rusya göçmenleri olarak adlandırılan bu büyük nüfus, ülkenin geleceği üzerinde de önemli roller oynadı22. Yeni Rusya göçmenleri 1992 seçimlerinde Likud aleyhine oy kullanarak, İzak Rabin'in seçilmesi ve Oslo Anlaşması'na giden yolun açılmasında büyük bir katkı sağladılar. Soruna, biraz da ekonomik açıdan yaklaşan yeni Rusya göçmenleri, İzak Şamir önderliğindeki Likud'un geleneksel "şahinler" politikasının, ABD ile varolan ilişkilerde karşıtlıklara yol açabileceği ve İsrail için ekonomik kayıplara yol açabileceğini düşürdüler. Çünkü bu nüfus hem iyi eğitimli, hem de seküler bir bakış açısına sahipti23.
Dipnotlar:
1- Coğrafi bir terim olarak Filistin'in, yaklaşık üç bin yıl önce Filistinlilerin Doğu Akdeniz bölgesinde görülmelerinden bu yana kullanılagelmekte. Yahudiler, Yunanlılar, Romalılar, Araplar, Türkler ve son olarak İngiliz manda hükümeti, Filistini farklı coğrafi sınılarla tanımladılar. Bkz. ANATI Emanuel, Palestine Before The Hebrews, Great Britain, 1963,s.11
2- YAPP M. E., The Near East Since The First World War, A History to 1995, Longman, London and New York, 1995, s. 116
3- YAPP M. E., age, s. 116
4- Acre (Akra) ve Balqa ( Nablus) sancakları Osmanlı İmparatorluğu zamanında Beyrut vilayetine bağlıydılar. Ancak Orşelim Sancağı bağımsız ve doğrudan İstanbul'a bağlıydı.
5- SHAPLAND Greg, Rivers of Discord İnternational Water Disputes in the Middle East, Hurs - Company, London, 1997, s.5
6- Theodore Herz önderliğindeki Yahudi hareketi, Sultan Abdulhamit döneminde Filistin'de toprak satın almak istemişse de başarılı olamamıştır. Bkz. MÜFTÜOĞLU Prof Dr. Ferruh, Ortadoğu, Su Meseleleri ve Türkiye, Marifet Yayınları, İstanbul 1997, s. 49
7- WOLF Aaron T., " A Hydropolitical History of Nile, Jordan and Euphrates River Basins" in İnternational Waters of Middle East, From Euphrates -Tigris to Nile" Edited by, Asit K. Biswas, s. 10
8- WOLF Aaron T., agm, s. 10
9- WOLF Aron T., " agm, s. 14
10- YAPP M. E., age, s. 117
11- YAPP M. E., age, s. 117
12- SHAPLAND Greg, age, s. 5
13- SHAPLAND Greg,age, s. 5
14- YAPP M. E., age, s. 118
15- HUREWITZ J., Diplomacy in the Middle East, Princepton, 1956, Volume II, s. 70-71
16- SHLAIM Avi, War and Peace in The Middle East, s. 11
17- SHAPLAND Greg, age, s. 8
18- LOWI Miriam R., Water and Power, s. 33
19- YAPP M. E., age, s. 117
20- LOWI Miriam R., Water and Power, s. 33
21- " İsrael At 50 ", The Economist, April 25th- May 1st 1998
22- Sovyetler Birliği'nin yıkılışının ardından İsraile göç eden Rusya göçmenleri, kısa bir süre içinde İsrail tarihindeki ilk etnik partiyi de kurdular. 1970'li yıllarda Sovyetler Birliği'nden kaçmaya çalışarak İsrail'e gelmeye çalışan, ancak yakalanarak 9 yılını cezaevinde geçiren Nahat Sharansky liderliğindeki İsrail Ba'aliyah, 1996 seçimlerinden, 120 üyelik parlementodan 7 koltuk kazandılar. Rusya ile de ilişkilerini sürdümeye çalışan bu yeni göçmenler, Ruşça yayın yapan bir medyaya da sahipler. Şu anda günlük yayınlanan dört gazeteleri, iki radyo istasyonları ve çeşitli kültürel kurumları bulunmaktadır. Bkz. " İsrael At 50 ", The Economist, April 25th- May 1st 1998
23- " İsrael At 50 ", The Economist, April 25th- May 1st 1998