ABD emperyalizmi, bizzat kendi eliyle semirttiği ve sağa sola saldırttıgı bir diktatörü bahane ederek Irak halkına yönelik acımasız bir saldırı hazırlığında. İslam topraklarının büyük bir bölümü yabancı askerlerin çizmeleri altında işgali yaşıyor. Tüm dünyada "terörle mücadele" adı altında, İslami hareketleri hedef alan geniş çaplı bir imha programı yürütülüyor. Siyonist İsrail, işgal ettiği topraklarda katliam ve yıkımın dozunu artırarak tüm Filistin'i ablukaya almış durumda.
Böylesi bir ortamda, İsrail'de 28 Ocak'ta genel seçime gidildi ve Ariel Şaron liderliğindeki Likud Partisi oylarını katlayarak büyük bir zafer kazandı. 120 sandalyeli Knesset'teki (İsrail Parlamentosu) milletvekili sayısını 21'den 37'ye yükseltti. Böylece şiddet ve terör yanlısı aşın sağ, Knesset'te %70'lik bir çoğunluk elde etmiş oldu. Yani İsrail halkının en az %70'i şiddet ve teröre destek vermiş oldu. Bu seçimler, işgal edilmiş Filistin'de yaşayan İsrail vatandaşı Yahudilerin Siyonist ve işgalci olduklarını açıkça ortaya koyuyor. Bunların masum siviller olmadığı, aksine bilinçli ve kararlı işgalciler olduğu, İsrail'in uyguladığı devlet terörüne verdikleri destekle perçinleşti. İsrail halkı, Şaron'un uyguladığı vahşet ve cinayetleri onaylayarak bundan böyle gelişecek olayların sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu seçimin doğuracağı sonuçlara da katlanmak durumundadır. Filistin direniş eylemlerinin meşru hedefi olmaya bundan sonra da devam edeceğe benziyor.
İsrail halkının Şaron'un katliamlarına onay vermesi tarihi bir talihsizlik olmuştur. Şaron, arkasına aldığı halk desteğiyle daha bir vahşileşecektir. Irak'a yönelik ABD saldırısı ve uluslararası "terörle mücadele" furyasının oluşturduğu ortamı kullanarak yıkım ve katliamın dozunu artıracaktır.
İsrail seçimlerinin sonucu, ABD Başkanı Bush'un elini güçlendirmiştir. Kendisi gibi bir 'savaşsever' olan Şaron'un, İsrail yönetiminde olması bölgeye yönelik saldırgan politikaları uygulamada ciddi bir avantajdır. Siyonist İsrail'in ara ara İran ve Suriye'ye yönelttiği itham ve iftiralarla sataşması ABD'nin emellerine hizmet etmektedir. Ayrıca Filistin'de tansiyonun sürekli yüksek tutulması birçok açıdan ABD'nin emperyalist hedefleriyle örtüşmektedir. ABD tüm dünyada olduğu gibi Filistin'de de barışı istememekte, aksine savaşı körüklemektedir.
Filistin'deki Siyonist işgal, Irak'a muhtemel ABD saldırısı ve İslam coğrafyasının -büyük oranda- emperyalizmin istilasında olması birbirinden bağımsız vakalar değildir. Bu seçimlerle Siyonist İsrail halkı, "Savaşa Evet!" demiştir. ABD'nin Irak'a saldırmasını, Körfez'e konuşlanmasını ve dünyanın her bucağında suikastlar işlemesini desteklemiştir.
İsrail halkının en büyük sorunu güvenlik konusudur ve Siyonistler arasında revaçta olan genel kanı, Filistinliler var olduğu sürece kendilerini güvende hissetmeyecekleri yönünde. Filistinlilerin tek var oluş imkanı ise intifadadır. Aksa İntifadası Siyonistlerin kalbine korku salmaktadır ve bir an önce durdurulmak istenmektedir. Bunun sağlanması için ödenecek bedel önemli değildir. Nasıl olsa bu bedeli, kan, gözyaşı, sürgün, yıkım, ölüm ve acıyla ödeyecek olan Filistinlilerdir.
Aksa İntifadası son iki yıla damgasını vurduğu gibi 28 Ocak seçimlerinde de belirgin bir rol oynadı, iki yıllık Şaron hükümetinin dağılması ve Siyonist liderlerin parçalanmışlığı intifadanın İsrail siyasetine etki etme kabiliyetini ifade ediyor. Siyonist İşgale karşı tutuşturulan intifada ateşi düşmanın umutlarını yakıp birliklerini dağıtırken, Filistin direniş saflarının birleşmesine neden oldu. Mısır'ın başkenti Kahire'de seri toplantılar düzenleyen Filistin direniş hareketleri, intifadanın güç birliği içinde sürdürülmesi yönünde görüşmeler yapıyorlar. 28 Ocak seçim sonuçları, intifadanın seyrini olumsuz yönde etkilemeyecektir. Filistinli liderler yaptıkları açıklamalarda intifadanın ve istişhad eylemlerinin yoğunlaşarak devam ettirileceğini belirtiyorlar. Siyonist işgal var oldukça, cinayet ve katliamlar işlendikçe ve Filistin toprakları son karışına kadar özgürleşmedikçe Filistin İslami direnişi intifada devam edecektir.