Filistin'de bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan Siyonizm hareketi, Avusturyalı gazeteci Theodor Herzl'in büyük çabaları sonucu İsviçre'nin Basel şehrinde 1897'de toplanan Birinci Dünya Siyonist Kongresi'nin çalışmalarıyla gelişip dünya çapında siyasal bir hareket oldu ve 1948'de İsrail'in kurulmasıyla amacına -kısmen de olsa- ulaştı.
Filistinlilere yönelik baskı, yıldırma, terör ve göçe zorlama gibi faaliyetler sonrasında kurulan İsrail, Ortadoğu'daki çatışmaların, savaşların ve her türlü huzursuzluğun baş müsebbibi oldu.
Mesela 1948, 1956, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşlarını bir tarafa bırakırsak; İsrail 1981'de Irak'taki Osirak nükleer reaktörünü bombalamış, 1982'de Lübnan'ı işgal ederek hem Sabra-Şatilla katliamlarına sebep olmuş hem de Filistin direnişini bu ülkeden kovmuş, 1985'te Tunus'taki FKÖ karargahını jetlerle bombalayarak bina ve çevresinde bulunan 50 kişinin ölümüne yol açmış, 1987'de birinci intifada ve 2000 yılında ikinci intifada sonrasında binlerce Müslümanın ölümüne neden olmuş, 1996'da Lübnan'da Hizbullah'a karşı düzenlediği saldırılarda Kana katliamını gerçekleştirmiş, 2002 yılında Batı Şeria'yı işgal ederek bilhassa Cenin mülteci kampında binlerce Müslümanı şehit etmiştir. İsrail terör devletinin- Fethi Şikaki, Yahya Ayyaş örneğinde olduğu gibi- gerçekleştirdiği suikast operasyonları da ayrı bir konudur.
Siyonizme dayanan ve bugün de Ortadoğu'da Müslümanların en büyük problemlerinden birini teşkil eden İsrail devletinin genel politikalarını yürüten başbakanlarının hayat hikayelerine baktığımızda, hepsinin Siyonist harekete samimiyetle bağlandıkları ve Siyonist politikaları içtenlikle uyguladıkları müşahede edilir.
Çoğunun, İsrail kurulmadan evvel Filistin'de örgütlenen ve Filistinlilere karşı terör faaliyetlerinde bulunan Haganah, İrgun ve Stern gibi terörist örgütlere katıldıklarını; başbakanlıkları sırasında hiç çekinmeden Arap devletlerine savaş açtıklarını; birçok ülkede askeri operasyonların emrini verdiklerini; yine birçoğunun askeri bir geçmişten geldikleri için, Müslümanlara karşı gerçekleştirilen askeri operasyonlara bizzat katılmış eli kanlı insanlar olduklarını görüyoruz.
Bu insanların hayat öykülerine baktığımızda karşımıza şu portreler çıkmaktadır:
1) DAVİD BEN-GURİON (1886-1973)
Başbakanlığı: 1948-1953
1955-1963
İsrail devletinin kurucusu ve ilk başbakanı olan David Ben-Gurion (asıl adı David Gruen), 1886'da Polonya'nın Plonsk şehrinde doğdu.
Ateşli bir Siyonist olan avukat babası Victor Gruen tarafından kurulan bir Yahudi okulunda eğitim alan Ben-Gurion, 17 yaşındayken Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan Siyonist hareketi benimseyerek, Sosyalist-Siyonist düşünceleri savunan "Poalei Zion" (Siyon İşçileri) grubuna dahil oldu.
1906'da o zamanlar Osmanlı Devleti'nin egemenliğinde bulunan Filistin topraklarına göç eden Ben-Gurion, tarımsal yerleşim birimlerinde (kibbutz) bir tarım işçisi olarak çalışmanın yanı sıra, Siyonist faaliyetlere de dahil oldu ve bir Yahudi silahlı grubu olan Ha-shomer'in kurulmasına yardım etti.
1912'de hukuk öğrenimi için İstanbul'a gelen Ben-Gurion, I. Dünya Savaşı'nın başlamasından kısa bir süre sonra, Siyonist faaliyetlerde bulunmak gerekçesiyle Osmanlı yönetimi tarafından, bazı Siyonist ileri gelenlerle birlikte sürgün edildi. ABD'ye gitmek zorunda kalan Ben-Gurion, savaşın ilk yıllarını orada siyasal çalışmalarına devam ederek geçirdi.
Ben-Gurion, Amerika'da kendisi de aktif bir Siyonist olan Paula Monbesz ile evlendi.
Savaş devam ederken, İngiliz ordusundaki Yahudi Lejyonu'nun bir askeri olarak Filistin'e döndü. Bu lejyon, Ze'ev Jabotinsky tarafından İngiliz ordusunun bir birimi olarak kurulmuştu ve Ben-Gurion bu birimin örgütlenmesine yardım etmişti.
Savaştan sonra Filistin toprakları İngilizlerin mandası altına girince Ben-Gurion, burada bir Yahudi devleti kurma çalışmalarına katıldı.
1920'lerde Genel İşçi Federasyonu'nu (Histadrut) kuran Ben-Gurion bu kuruluşun genel sekreterliğine seçildi. Histadrut, basit bir işçi sendikası değildi: Filistin'deki Yahudileri her bakımdan örgütleyen, kendi fabrika, şirket, kültür ocakları ve sağlık kuruluşlarının yanında diğer sosyal, siyasal ve ekonomik kurumları çatısı altında birleştiren bir şemsiye işlevini görüyordu ve Ben-Gurion sendikada 1935'e dek sürdürdüğü genel sekreterlik göreviyle Yahudilerin doğal bir lideri konumuna yükseliyordu. Zaten Ben-Gurion, bu makamı amaçlarını gerçekleştirebileceği potansiyel bir iktidar üssü olarak görüyordu.
Böylece Histadrut, kurulma aşamasındaki bir "devlet"in sosyal, siyasal ve ekonomik örgütlenmelerinin alt yapısını geliştiren bir rol üstlendi.
Histadrut, Yahudi şirketlerin sadece Yahudi işçi çalıştırmalarını zorunlu kıldı. Çoğunlukla Beyrut'ta yaşayan büyük toprak sahibi Araplardan toprak satın aldıkça, Siyonistler, Arap çiftçileri buradan kovuyor ve yerlerine Yahudi çiftçiler yerleştiriyorlardı.
Bundan başka Ben-Gurion, Ahdut Ha'avoda ve Hapo'el Hatza'ir partilerinin Yahudi İşçi Partisi (MAPAİ) adı altında birleşmelerinde merkezi bir rol oynadı. İşçi Partisi daha sonra İsrail politik yaşamında en etkili siyasal güç haline gelecektir.
Bu işçi hareketi, Siyonist hareketin en önemli grubu olunca, Ben-Gurion 1935'te Yahudi topluluğunun Filistin topraklarına göçü, yerleşmesi ve kök salması konusunda çalışmalar yapan, dünya Siyonizminin en üst yönetim organı olan Yahudi Ajansı'nın başkanlığına seçildi. Ajans, Filistin'de Yahudilerin neredeyse hükümetleri gibi bir işlev görüyordu. Ben-Gurion bu görevi İsrail devleti kuruluncaya dek, yani 1948'e kadar sürdürdü. Artık Ben-Gurion Filistin'deki Yahudilerin bir numaralı lideriydi.
Bu yıllar boyunca Ben-Gurion Siyonizm tarihinin yönünü tayin etti ve ileride kurulacak devletin politikasının temellerini attı. "Tedbir ve tedricilik" politikasına dayanan yerleşik Siyonist politikayı terkeden Ben-Gurion sertlik yanlısı mücadeleyi tercih etti.
Filistin topraklarına yoğunlaşan Yahudi göçüne karşı 1936 ve 1939'da baş gösteren Arap ayaklanmalarında Filistinli Müslümanlara karşı Haganah önderliğindeki fiili saldırıları yönlendirmesinin yanı sıra, Yahudilerle Araplar arasında (konjonktür gereği) bir denge kurmaya çalışan İngilizlere karşı da Yahudileri mücadeleye çağırıyordu.
II. Dünya Savaşı arefesinde İngiltere, Arapları yanına çekmek için Filistin'e Yahudi göçünü sınırlayan Beyaz Belge'yi (White Paper) yayımladı. Bu belge Siyonistlerin büyük tepkisini çekti. Bununla birlikte İngiltere, Nazi Almanyası'na karşı savaşıyordu. Bu durum karşısında Ben-Gurion Siyonistlerin stratejisini şu cümleyle özetledi:
"Beyaz Belge yokmuş gibi savaşa karşı çıkmak, savaş yokmuş gibi Beyaz Belge'ye karşı çıkmak."
Savaşın ardından Filistin'e yasadışı kitlesel göçler organize ederek İngiliz otoritelerine adeta meydan okudu ve Filistin'in her yanında Yahudi yerleşim birimleri inşa ettirerek Yahudi devleti için hukuki olmayan sınırlar belirledi.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler, Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölünerek Filistin'de iki devletin kurulması kararını aldı. Bu karar ülkedeki Yahudilerle Araplar arasındaki tansiyonu yükseltti. İki topluluk arasında silahlı çatışmalar başladı ve bu çatışmalar Mayıs 1948'e dek şiddetlenerek devam etti.
Ben-Gurion hem Filistin'deki silahlı Araplardan, hem de her an saldırmaları beklenen Arap devletlerinin ordularından çekindiği için, bir Yahudi askeri gücü kurulması yönünde yoğun gayret gösterdi ve top, tank, savaş uçağı gibi ağır silahları da kapsayan askeri teçhizatın satın alınması ve hafif silahların Yahudilerce üretilebilmesi için çalışmalar yaptı.
Uzun senelerdir işgal edilmiş olan Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için var gücüyle çalışan Ben-Gurion, İngiliz Manda Yönetimi'nin sona erip İngiliz askerlerinin Filistin'den ayrılmasından sonra, Geçici Hükümet'in başı olarak 14 Mayıs 1948'de İsrail devletinin kuruluş bildirgesini okudu.
Başbakanlığa ve savunma bakanlığına getirilen Ben-Gurion, Yahudilerden oluşan yer altı askeri örgütlerin (Haganah – Irgun - Stern) birleşerek İsrail ordusunu (İsrail Savunma Kuvvetleri) oluşturmalarına da öncülük etti. Devletin kuruluşunun hemen ardından patlak veren ilk Arap-İsrail Savaşı'nda İsrail ordusunu yönetti. İsrail bu savaştan galip olarak çıktı.
Devletin kuruluşunu izleyen beş yıl içinde, Ben-Gurion'un da yönlendirmesiyle gelişen göç dalgaları sonucunda Filistin topraklarındaki Yahudi nüfusu ikiye katlandı. Başbakan Ben-Gurion göç olaylarını ve göçmenleri yerleştirme çalışmalarını yönlendirdi. Yerleşim birimlerinin her yerde kurulmasını sağladı. Bu arada Yemen'deki Yahudileri uçaklarla İsrail'e nakletme amaçlı "Sihirli Halı Operasyonu"nu yönetti.
Ben-Gurion, uluslararası arenada Yahudi soykırımı ile ilgili olarak Batı Almanya ile çok ihtilaflı tazminat anlaşmasının kabul edilmesi için ağırlığını koydu.
1950'lerde bilhassa Fransa ve İngiltere ile stratejik ittifaklar kurmaya çalıştı, ki bu ittifaklar İsrail'i bu yıllarda diplomatik, ekonomik ve askeri sahalarda güçlendirdi.
1953'te hükümetten iki yıllığına ayrılan Ben-Gurion, Negev'deki Sde Boker tarım işletmesinde (kibbutz) çalışarak İsrail gençliğine 'kişisel bir timsal' olmaya çalıştı.
1955 seçimlerini müteakip yeniden başbakan olan Ben-Gurion, savunma politikalarını yeniden değerlendirdi ve ülke sınırlarından sızan "terörist" saldırılara karşı daha kararlı bir tutum takınılması gerektiğini düşündü. Bu bağlamda Fransa ile on yıl devam edecek olan sıkı işbirliğine dayalı bir savunma stratejisini benimsedi.
1956'da Mısır'a karşı İsrail-İngiltere-Fransa ittifakı harekete geçti. Amaç, Kızıldeniz'i millileştirerek İsrail gemilerine kapatan Mısır yönetimini "hizaya getirmek" idi. Sina Yarımadası'nı işgal eden İsrail her ne kadar uluslararası kamuoyunun baskısı yüzünden oradan çekilmek zorunda kaldıysa da, güney sınırından yerleşim birimlerine yönelik sabotajlar ve diğer fiili saldırılar son buldu. Mısır, İsrail gemilerine koyduğu Kızıldeniz'den geçiş yasağını kaldırmak zorunda kaldı.
Ben-Gurion, 13 yıl sürdürdüğü başbakanlık görevinden, 1963'te kişisel nedenlerle ayrıldı.
1965'te seçim reformu talebiyle ve RAFİ adında yeni bir parti kurarak politik yaşama dönme teşebbüsünde bulunduysa da bu parti seçimlerde sadece 10 sandalye kazanabildi. 1965-70 yılları arasında 5 yıl süreyle Knesset üyesi olarak kalan Ben-Gurion, 84 yaşında politik yaşamdan çekildi.
Hayatını Siyonist hedefleri gerçekleştirmeye, Yahudi İsrail devletini kurmaya ve ne olursa olsun yaşatmaya adayan Ben-Gurion, başbakanlığı boyunca Müslüman Filistinlilere ve Arap devletlerine karşı sert ve saldırgan bir politika izledi.
Siyonist hareketin en önemli figürlerinden biri olan Ben-Gurion 1973 yılında 87 yaşındayken öldü ve Sde Boker tarım işletmesinde toprağa verildi.
2-) MOSHE SHARETT (1894-1965)
Başbakanlığı: 1953-1955
Siyonist liderlerden Moshe Sharett (asıl adı Moshe Shertok) 1894 yılında Ukrayna'nın Kherson şehrinde doğdu.
12 yaşındayken (1906), o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan Filistin topraklarına ailesiyle birlikte gelip yerleşti.
Ailesi, 1909'da kurulmaya başlanan Tel Aviv şehrini kuranların arasındadır. Sharett Filistin'deki ilk Yahudi lisesi olan Herzliya Gymnasium'un ilk öğrencileri arasındaydı.
I. Dünya Savaşı başlamadan evvel İstanbul'da hukuk öğrenimi gören Sharett, mükemmel derecede Arapça ve Türkçe konuşabildiği için, savaş boyunca Osmanlı ordusunda tercüman olarak görev yaptı.
1920'de, daha sonra İsrail İşçi Partisi MAPAİ'ye dahil olacak olan sosyalist Ahdut Ha'avoda partisine katıldı.
1922-1924 yılları arasında Londra Ekonomi Okulu'na devam etti.
1925'te Genel İşçi Federasyonu Histadrut'un günlük gazetesi Davar'ın editör vekilliğine ve haftalık Davar's English Gazetesi'nin de editörlüğüne atandı.
1931'de Yahudi Ajansı'nın siyasi koluna dahil oldu.
1933'ten, devletin kurulduğu 1948'e kadar Sharett, Yahudi Ajansı'nın siyasi kolunun başkanı olarak görev yaptı. Yani Yahudi Ajansı'nın genel başkanlığını yürüten David Ben-Gurion'dan sonra ikinci adam mevkiindeydi.
Filistin'deki Siyonist Yahudilerin İngiliz Manda Yönetimi karşısındaki baş görüşmecisi ve sözcüsüydü. Siyonist politikaların en önemli mimarlarından, Siyonist stratejilerin belirlenmesinde önde gelen simalardandı.
İngilizlerin, Yahudilerin Filistin'e göçünü ve yerleşmelerini katı bir şekilde sınırlayan Beyaz Belge politikasına sertçe muhalif olmasına rağmen, II. Dünya Savaşı boyunca Yahudi gençlerin İngiliz Ordusu birliklerine mobilize olmalarına destek oldu. Yahudi Tugayı'nın kurulmasında da aracılık etti.
Ben-Gurion'un İngiliz politikasına meydan okurcasına yasadışı kitlesel göçler organize etme stratejisini destekledi.
Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler Taksim Planı'na ve İsrail'in BM'ye kabul edilmesine uluslararası destek sağlama konusunda önemli rol oynadı.
Moshe Sharett, İsrail'in Kuruluş Bildirgesi'ne imza atanlardan biriydi.
İsrail'in ilk Dışişleri Bakanı (1948-1956) olan Sharett, 1948'deki ilk Arap-İsrail savaşı sırasındaki ve sonrasındaki ateşkes görüşmelerine katılan İsrail heyetine başkanlık etti.
Kuruluşun ardından onlarca ülke ile ikili ilişkilerin tesis edilmesini ve İsrail'in BM üyeliğine kabul edilmesini sağlamayı başardı.
Dışişleri Bakanı olarak mesaisinin çoğunu, "Yahudi soykırımı" ile ilgili tazminat davaları anlaşmasını Batı Almanya'ya kabul ettirmeye harcadı ve 1952'de bu ülkeyle anlaşmaya imza atmayı başardı.
1953'te Ben-Gurion başbakanlıktan çekilince, Moshe Sharett MAPAİ tarafından O'nun yerine atandı. Sharett böylece hem Başbakan, hem de Dışişleri Bakanı oldu.
Sharett'in başbakanlık görevinde kaldığı iki yıl boyunca, Ben-Gurion, hükümeti terk etmiş olmasına rağmen, perde gerisinden siyasete etki edebiliyordu.
O yıllarda, Arap ülkelerinin Sovyet Bloğu'ndan yüklü miktarda silah almaları İsrail'de büyük endişeler meydana getiriyordu. İsrail, sınırdan gelen saldırılara misilleme olarak elindeki su kaynaklarını bir koz olarak kullanınca, Arap devletleri İsrail'e uluslararası bir baskı kuruyorlardı. Bu iki durum karşısında bir şey yapamayan Sharett, bu yüzden Ben-Gurion tarafından çok ılımlı olmakla itham edildi. Ayrıca Sharett, silahlı baskınlara ve Yahudilere yönelen saldırılara misilleme yapmakta da pasif davrandığı için eleştirildi.
1955'te Sharett ve Ben-Gurion arasındaki çatlak büyüdü ve 1920'lerden beri aralarında sıkı işbirliği ve politik ittifaklar bulunan bu ikili arasındaki ilişkiler kopma noktasına geldi. Bu köklü görüş ayrılığı ve çatışma, sonuçta Sharett'in 1956'da istifa edip politik hayattan çekilmesini getirdi.
Başbakan ve Dışişleri Bakanı olarak Sharett, bu dönem boyunca İsrail'in şekillenmesini sağlayan çok hızlı sosyo-ekonomik gelişmenin ve göç çekmenin devamını sağladı. Silah alımı konusundaki görüşmeleri başlattı ve bu görüşmeler, görevi bırakmasından sonra meyvesini vermeye başladı.
1955 seçimleriyle başbakanlık görevini bırakmak zorunda kaldıysa da, Haziran 1956'ya dek Dış İşleri Bakanı olmaya devam etti.
Politikadan ayrılması üzerine, ikisi de birer Histadrut kuruluşu olan Beit Berl Koleji'nin ve Am Oved Yayınevi'nin idarecisi oldu. Aynı zamanda da Sosyalist Enternasyonal'e İsrail İşçi Partisi'nin temsilcisi olarak seçildi.
1960'ta Dünya Siyonist Kongresi tarafından Dünya Siyonist Örgütü'nün ve Yahudi Ajansı'nın başkanlığına getirildi.
Moshe Sharett, 1965 yılında 71 yaşındayken öldü.
3-) LEVİ ESHKOL (1895-1969)
Başbakanlığı: Haziran 1963 - Şubat 1969
Levi Eshkol, 1895'te Ukrayna'da Kiev'e yakın Oratovo köyünde, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Geleneksel Yahudi terbiyesi ve eğitimi aldı. Bu eğitimi Vilna'da, 16 yaşındayken girdiği bir Yahudi lisesinde devam etti. Bu arada "Tzeirei Tzion" (Siyon Gençliği) adlı bir Siyonist gruba dahil oldu.
1914'te, 19 yaşındayken, o zamanlar hâlâ Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan Filistin'e geldi ve buraya yerleşti. Burada bir tarım işçisi ve siyasal eylemci olarak çalıştı.
I. Dünya Savaşı'nda, İngiliz ordusunun Yahudi Lejyonu'na gönüllü olarak dahil oldu ve 1918'den 1920'ye kadar bu lejyonun bir üyesi olarak görev yaptı.
1921'de Genel İşçi Federasyonu Histadrut'un savunma komitesine seçildi. 1922'de silah alma göreviyle gittiği Viyana'da tutuklandı.
Degania Beth tarım işletmesini (kibbutz) kuran gruba katıldı.
Eshkol, daha sonra Histadrut'un Tarım Merkezi'nde çalıştı.
Dünya Yahudilerinin Filistin'e göç etmeleri ve yerleşmeleri problemiyle yakından ilgilendi. 1934'te, Almanya'daki Yahudilerin sahip oldukları servetle Filistin'e göç edebilmelerine izin vermesi için Alman hükümetini ikna etmek ve bu mal varlığının İsrail'e nakledilmesini organize etmek için Berlin'e gitti.
1937'de İsrail'in su şirketi "Mekorot"un kuruluşunda önemli pay sahibi oldu ve 1951'e dek bu kurumun idari şefi olarak hizmet verdi. Ülkede bol sulamaya dayalı tarımı mümkün kılan bir su idaresi sistemi kurdu.
1940'ta, Filistinlilere karşı terör eylemleri ve katliamlar gerçekleştiren örgütlerden biri olan Haganah örgütünün üst düzey bir üyesi oldu ve bu yer altı askeri örgütün gelişmesinde kilit bir rol oynadı. II. Dünya Savaşı boyunca, bu örgütün mali işlerinden sorumlu kişi yine Eshkol idi. 1947'de, sonradan İsrail Savunma Kuvvetleri olacak acemi askerleri organize etti.
Tarım, maliye ve savunma konularındaki ilgi ve becerileri, Eshkol'ü İsrail'in kuruluşundan önce de sonra da aktif bir siyasi lider kıldı.
İsrail devletinin kuruluşuyla birlikte, Savunma Bakanı vekili oldu. Bir başka tabirle, İsrail ordusunu ayakta tutan mühimmatı tedarik eden kişi olan Eshkol, İsrail savunma endüstrisinin gelişmesine de ön ayak oldu.
Kendisi, ayrıca 1948'de Yahudi Ajansı'nın Göç Dairesi Başkanı oldu. Levi Eshkol, bu teşkilatın da maliye işlerinden sorumluydu. Bu görevi 1963'e kadar devam edecektir. Bu mevkiiyle İsrail'i kalkındırmak, geniş çaplı Yahudi göçmenlerini kabul etmek ve orduyu teçhizatlandırmak için gerekli fonları sağladı.
1951'de İsrail meclisi Knesset'e seçildi.
Levi Eshkol 1951'de Tarım ve Gelişme Bakanı olarak atandı ve 1952'den 1963'e dek Maliye Bakanı olarak görev yaptı. Bu bakanlığı sırasında, ülkeye göçmen çekmenin ağır mali yüküne ve 1956'daki Arap-İsrail savaşına rağmen, İsrail'in GSMH'sı yıllık %10 arttı. (Levi Eshkol, hem Haganah'ın, hem Yahudi Ajansı'nın ve hem de İsrail devletinin mali işlerinden sorumlu kişi olarak, para ve maliye işlerinden ne kadar iyi anladığını ispatlamıştır.)
Eshkol, ülkeyi kalkındırmak için kaynak sağlama, ülkeye büyük göç dalgaları çekme ve orduyu teçhizatlandırma konusunda en önemli aktörlerden biridir.
David Ben-Gurion başbakanlıktan ayrılınca, Haziran 1963'te Eshkol, bir Haganah üyesi ve bir kabine bakanı olmanın verdiği tecrübeyle, hem başbakanlık hem de savunma bakanlığı görevini devraldı.
1964'te ABD'ye giden ilk İsrail Başbakanı oldu, bu gezisiyle ABD ve İsrail arasındaki dostluk ve işbirliği pekiştirildi, ilişkiler de büyük ölçüde gelişti.
Başbakan olduğu dönemde Eshkol, İsrail'in dış ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. 1965'te Batı Almanya ile resmi diplomatik ilişkiler tesis etti. Bu süreç Ben-Gurion zamanında başlamıştı ve bu ilişkilerin kurulması, Eshkol'ün en önemli diplomatik başarısı olarak değerlendirildi. Batı Almanya'dan ayrıca askeri yardım sağladı ve İsrail'e destek taahhüdü almayı da başardı.
Sovyetler Birliği ile ilişkileri düzeltme çabası da, bazı Sovyet Yahudilerine İsrail'e göç etmeleri için izin verilmesiyle neticelendi. İki ülke arasında kültürel bağlar kuruldu.
Eshkol, 1966'da da altı Afrika ülkesini ziyaret etti.
Fransa'nın, 1967 savaşından evvel, İsrail'e askeri boykot uygulamasından sonra, Eshkol, özellikle ABD'den İsrail ordusu için askeri levazım kaynakları temin etti.
Başbakanlığının en sıcak anı Haziran 1967'deki Altı Gün Savaşı'dır. Mısır ve Suriye krizi tırmandırınca, Eshkol kamuoyunun da baskısıyla bir Ulusal Birlik Hükümeti kurdu, Savunma Bakanlığından çekilerek emekli General Moshe Dayan'ı bu makama atadı ve muhalefetteki Herut Partisi'nden Menachem Begin'i kabineye getirdi. Savaştan sonra da, bu hükümeti bir süre ayakta tutmayı başardı.
1967 savaşı, Savunma Bakanı iken, İsrail Savunma Kuvvetleri'ni eldeki en iyi ekipmanla donatmak hususunda Eshkol'ün harcadığı bütün çabaları, kendince haklı çıkardı.
İsrail, 1967 savaşında, yalnızca altı günde Batı Şeria, Gazze, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri'ni işgal etmenin yanı sıra, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksa'nın bulunduğu Kudüs'ün tamamını ele geçirdi ve burayı başkent ilan etti.
Eshkol, Arap-İsrail çatışmasına kesin bir çözüm bulunmadan, İsrail'in 1967'de işgal ettiği bölgelerden geri çekilmesine hep karşı çıktı.
1967 savaşından sonra Eshkol, 1968'de İsrail'e gelişmiş avcı uçakları sağlanması yönünde, ABD'den kesin bir taahhüt aldı. Oysa 1950'lerde İsrail ordusunun neredeyse bütün silahları Avrupa'dan temin ediliyordu.
Altı Gün Savaşı'ndan sonra Filistinli liderlerle 'komşuluk ilişkileri'ni geliştirmek ve en sonunda bir barış gerçekleştirmek için görüşmelere başlayan da yine Levi Eshkol'dür.
Eshkol, 26 Şubat 1969'da 73 yaşındayken, bürosunda geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü.
4-) GOLDA MEİR (1898-1978)
Başbakanlığı: Mart 1969 - Temmuz 1974
Golda Meir, 1898'de Rusya'nın Kiev şehrinde dünyaya geldi. O zamanki adı Goldie Maboviç'ti. Babası ustalığıyla tanınmış fakir bir marangozdu. Kendinden önce doğan altı kardeşinden beşi küçük yaşta ölmüştü. Yaşanan ağır ekonomik sıkıntılar, ailesini 1906'da ABD'ye göç etmek zorunda bıraktı. Ailesi, Wisconsin eyaletinin Milwaukee kentine yerleşti.
Golda, burada Öğretmen Okulu'na gitti. Amerika'dayken, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını amaçlayan Siyonist harekete katıldı. I. Dünya Savaşı sırasında Yahudi kıyımının kurbanları için Denver şehri sokaklarında yardım toplarken 17 yaşında Siyonist düşünceyi benimsemişti. Çocukluğuna ait Rus pogramları (Önce Rus İmparatorluğu'nda, bilhassa da Polonya, Ukrayna ve Besarabya'daki Yahudi topluluğuna karşı 1881-1921 yılları arasında öldürmek, mallarını yağmalamak amacıyla girişilen saldırılar) hatıraları O'nun Siyonist olmasında çok etkili oldu.
Liseye devam ederken Siyonist gruplardan "Poalei Zion" (Siyon İşçileri) grubuna dahil oldu. Bunun yanında sosyalizm fikrini de benimsedi.
Bir süre Yahudi okullarında öğretmenlik yaptıktan sonra, 1917'de Morris Myerson'la evlendi. 1921'de kocasıyla birlikte, o zamanlar İngiliz Manda Yönetimi altındaki Filistin'e göç etti ve Merhavya tarım işletmesine (kibbutz) yerleşip burada çalıştı.
Golda, kibbutz hayatının zor şartlarına kısa sürede uyum gösterse de, bir süre sonra, kendisini kibbutzdan uzaklaştıracak politik ve sosyal faaliyetlerin içine dahil oldu. Özellikle işçi hareketi içinde ve kadın örgütlerinde etkin bir rol oynadı.
1924'te Tel Aviv'e gitti ve Histadrut İşçi Sendikası'nın bir görevlisi oldu ve sendikanın inşaat şirketi Solel Boneh'in idari bölümünde hizmet verdi.
1928'de Hechalutz Kadın İşçi Sendikası'nın genel sekreteri oldu ve 1932-1934 arasında ABD'de Öncü Kadınlar Örgütü'ne özel temsilci/casus olarak gönderildi.
1934'te Filistin'e dönüşünde Histadrut'un idari komitesinin ve sonra da politik şubesinin sekreteri oldu. Bu görev onu, daha sonra üstleneceği İsrail devletinin liderliği için hazırladı.
1940'larda Golda, İngiliz Manda Yönetimi ile yürütülen zorlu mücadele ve hararetli görüşmelerde başlıca simalardan biri idi.
İngiliz Manda Yönetimi 1946'da Yahudi topluluğunun önde gelen liderlerinin birçoğunu tutuklayınca, Kudüs'teki Yahudi Ajansı'nın siyasi kolunun başkanı ve Yahudiler adına İngilizlerle irtibat kurup görüşmeler gerçekleştiren Yahudi önder Moshe Sharett'in yerini Golda aldı ve bu görevi 1948'e kadar sürdürdü. Daha sonra, Yahudi Ajansı'nın yönetimine seçildi.
"İsrail Bağımsızlık Savaşı"na yardım etmek amacıyla ABD'de bağış toplamak hususunda çok yararlılıklar gösterdi. Golda'nın etkili propagandası sonucu ABD'deki Yahudi kuruluşlardan ve zenginlerden 50 milyon dolar bağış toplamasının ardından, Siyonist hareket Avrupa'dan artık tank, top ve uçak gibi ağır silahlar da alabilecek duruma geldi.
Ben-Gurion, Bağımsızlık Bildirisi'nden birkaç gün evvel, Golda'yı, bir Arap gibi tebdil-i kıyafetle ve tehlikeli bir görevle, Kral Abdullah'ı İsrail'e saldırmamaya ikna etmesi için Ürdün'e gönderdi. Golda ile tam bir dostluk havası içinde görüşen Kral, İngilizlerin çekilmesini müteakip, ordusunun Yahudilere saldırmayacağını, sadece Filistinlilere ayrılan Batı Şeria'yı işgal edeceğini belirtti.
Golda, 14 Mayıs 1948'de İsrail'in Bağımsızlık Bildirisi'ni imzalayanların arasındaydı.
1948'de David Ben-Gurion, Golda'yı geçici hükümetin bir üyesi olarak atadı.
Haziran 1948'de Golda, İsrail'in Sovyetler Birliği Büyükelçisi olarak atandı ve bu görevini Nisan 1949'a dek yürüttü. Golda, böylece 50 yıllık bir aradan sonra, anavatanı olan Rusya'ya bir büyükelçi olarak geri dönüyordu ve O'nu Moskova Büyük Sinagogu'nda görmeye gelen binlerce Yahudi tarafından karşılanıyordu.
1949'da İsrail parlamentosu Knesset'e MAPAİ'nin bir üyesi olarak seçildi.
1956'ya kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak hizmet verdi. Büyük ölçekli mesken ve yol inşası programını başlattı ve sınırsız göç politikasını destekledi.
Haziran 1956'da Dışişleri Bakanlığı'na getirildi ve bu görevini Ocak 1966'ya kadar sürdürdü. "Golda Meir" adını bu göreve geldiği zaman aldı. Çok az kadının yükselebileceği böyle üst düzey bir görevde Golda Meir uluslararası çapta meşhur bir sima oldu.
Dışişleri Bakanı Meir, bağımsız Afrika ülkelerine yardım etti ve bu yardımlar onun uluslararası çaptaki en önemli başarıları olarak değerlendirildi.
Kendisi, ayrıca ABD ile olan ilişkilerin sağlamlaştırılmasına da gayret etti ve Latin Amerika ülkeleriyle geniş çaplı ikili ilişkilerin kurulmasında da başarı gösterdi.
Dış İşleri Bakanlığı'ndan ayrıldıktan sonra, 1966-1968 yılları arasında MAPAİ'nin genel sekreteri oldu, sonra da İsrail İşçi Partisi'nin kurulmasında önemli rol oynadı ve bu partinin ilk genel sekreteri oldu.
Başbakan Levi Eshkol, 26 Şubat 1969'da aniden ölünce, 71 yaşındaki Golda Meir başbakanlık görevini üstlenip İsrail'in 4. Başbakanı oldu ve Sri-Lanka'nın kadın başbakanı Bandaranaike'den sonra dünyanın ikinci kadın başbakanı olma sıfatını kazandı.
Başbakan olunca, Eshkol'ün ikinci Ulusal Birlik Hükümeti'nin idaresini devraldı, fakat bu hükümet, kendisiyle barış anlaşması bulunmayan Mısır'la süren ateşkes etrafındaki sorular dolayısıyla dağıldı. Ama Meir, başbakanlık görevine İşçi Partisi, Mapam, Ulusal Dinci Parti ve Bağımsız Liberaller koalisyonuyla devam etti.
Başbakan olarak Golda Meir, binlerce Sovyet Yahudisi'nin İsrail'e göçünü teşvik etti.
O'nun en büyük amacı Arap devletleriyle "barış" gerçekleştirerek İsrail'i bir güvenlik çemberine almaktı.
Meir Hükümeti'nin en önemli olayı, 6 Ekim 1973'te İsrail'e karşı yoğun ve koordineli Mısır ve Suriye saldırılarıyla patlak veren Yom Kippur Savaşı oldu. Bu ani ve sürpriz saldırılar, İsrail savunmasını gafil avlamıştı ve bu durum İsrail için tam bir felaket idi. ABD yardımlarıyla zar zor toparlanan İsrail, yok olmaktan da kurtulmuş oldu.
Savaşın ardından ülke içinde siyasal bir bunalım baş gösterdi. Bilhassa, İsrail hükümetinin savunma sistemi eleştiriliyordu.
Savaş sonrası kurulan Agranant Soruşturma Komisyonu, İsrail ordusu ve hükümetin, Arapların niyet ve maksatlarını değerlendirmekte ciddi hatalar ettiklerini ortaya çıkardı.
Meir ve İşçi Partisi, yine de, savaş yüzünden 31 Aralık 1973 tarihine ertelenen seçimleri kazanmayı bildi.
Ama devam eden sert suçlamaların ardından, Meir 11 Nisan 1974'te İzak Rabin lehine başbakanlıktan istifasını sundu. Ama İzak Rabin'in 3 Temmuz 1974'te yeni bir hükümet kurmasına kadar, görevinin başında kaldı. Ve bu arada, önce Suriye, ardından Mısır ile orduların geri çekilmesi anlaşmalarında başarılı görüşmeler gerçekleştirdi. Yeni hükümetin iş başına geçmesiyle Knesset'teki koltuğundan istifa etti ve emekliye ayrıldı. Buna rağmen, ölünceye kadar ülkenin siyasal yaşamında etkili oldu.
Aralık 1978'de ölen Golda Meir, Kudüs'te Herzl Dağı'nda gömüldü.
5-) İZAK RABİN (1922-1995)
Başbakanlığı : Temmuz 1974-1977
Haziran 1992 - Kasım 1995
1922 yılında Kudüs'te, Siyonist akımın ateşli taraftarı olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen İzak Rabin'in annesi Rus asıllı, babası ise Ukrayna/Amerika kökenli idi. İsrail Başbakanları arasında Filistin'de dünyaya gelen ilk başbakandır.
Eğitimini Kadoorie Ziraat Lisesi'nde derece ile tamamlayan Rabin, ardından yer altı askeri örgüt Haganah'ın seçkin vurucu gücü olan Palmach'a katıldı (1941).
1948 yılında Yahudileri zor durumda bırakan Filistinli dağ gerillalarını köşeye sıkıştırmak için, onlara yardım eden köylüleri yerlerinden edip köylerini yok etme fikri, Palmach'ın Harel Tugayı komutanı genç subay İzak Rabin'den çıkacaktır.
1948 Arap-İsrail Savaşı'nda İsrail adına önemli yararlılıklar gösterdi. Emrindeki kuvvetlerle Tel Aviv-Kudüs arasındaki önemli yolun açık kalmasını sağlayarak (yukarıda belirtildiği gibi, Filistinli köylüleri sürgün edip onların köylerini yakıp yıkarak) muhtemel bir Arap ablukasına engel oldu.
Yedi yıl hizmet verdiği Haganah-Palmach'ta, kısa sürede bir askeri lider olarak sivrilen Rabin, İsrail devletinin kuruluşuyla birlikte Haganah dağıtılınca, İsrail Savunma Kuvvetleri (İSK)'ya dahil oldu ve bu resmi görevini de yirmi yıl sürdürdü.
32 yaşında tümgeneralliğe yükselen Rabin, İSK'nın eğitim doktrinini ve liderlik stilini geliştirdi.
1964'te korgeneralliğe yükseldi ve Genelkurmay Başkanlığı'na terfi etti. İSK'nın savaş doktrinini de geliştirdi. Bu doktrin, "ani hareket ve sürpriz saldırı"ya dayanıyordu. Ki bu taktik 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda kullanıldı ve başarıya ulaştı.
1967 Arap-İsrail Savaşı, Genelkurmay Başkanı Rabin'in askeri kariyerindeki en parlak sayfa oldu; İsrail, Arap devletlerini altı günde mağlup etti ve çok geniş Arap topraklarını ele geçirdi. Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Golan Tepeleri'nin yanısıra Müslümanların en kutsal mekanlarından olan Kudüs şehri ve dolayısıyla Mescid-i Aksa da Yahudilerin işgaline uğradı ve o gün bu gündür bu Siyonist işgal devam etmektedir.
Haziran 1968'de, üniforma içindeki 26 yıldan sonra, İzak Rabin İsrail ordusundan emekli oldu.
Bu "kahraman" asker, bir mükafat olarak 1968'de ABD Büyükelçisi olarak atandı. Washington'daki beş yılı boyunca, Nixon yönetimi zamanında dostlar edinerek, iki ülke arasındaki ilişkileri sağlamlaştırmaya gayret etti ve ABD ile olan "stratejik işbirliği"ni geliştirme hususunda önemli bir rol oynadı. Bunun sayesinde Amerika'nın İsrail'e olan askeri yardımları arttı.
Rabin, Yom Kippur Savaşı'ndan evvel, 1973'te ABD'den İsrail'e döndü. İşçi Partisi'nin aktif bir üyesi oldu; Aralık 1973'teki genel seçimlerde Knesset üyeliğine seçildi.
Mart 1974'te Golda Meir tarafından oluşturulan hükümette Çalışma Bakanı olarak görev aldı. Ama bu hükümet kısa bir süre sonra istifa etti. Golda Meir'den boşalan İşçi Partisi liderliği için rakibi Şimon Peres ile yarıştı ve galip geldi. Knesset, 2 Temmuz 1974'te İzak Rabin tarafından şekillendirilen yeni hükümete güvenoyu verdi. Rabin, İsrail'in en genç başbakanı oldu.
1975'te Rabin, Mısır ile imzalanan Geçici Antlaşma'yı nihai bir sonuca erdirdi; bu anlaşmada, İsrail gemilerinin Süveyş Kanalı'ndan serbestçe geçebilmesine mukabil, İsrail'in Süveyş Kanalı'ndan geri çekilmesi karara bağlanıyordu. Bu anlaşmanın bir sonucu olarak İsrail Hükümeti ile ABD arasında ilk Karşılıklı Anlayış Memorandumu imzalandı, bu memorandum uluslararası arenada İsrail'in çıkarları için Amerikan desteğini garantiliyor ve Amerikan yardımını tazeliyordu.
Temmuz 1976'da, İzak Rabin yönetimindeki hükümet, Filistinli gerillalar tarafından Uganda'ya kaçırılan Air France uçağındaki İsrailli yolcuları kurtarmak amacıyla "Entebbe Operasyonu" için emir verdi. Bu zor operasyonda, İsrailli rehineler kurtarıldı ve İsrail'e sağ salim getirildi. Ama operasyonun komutanı Yarbay Jonathan Netanyahu (Benyamin Netanyahu'nun kardeşi) Entebbe Havalimanı'ndaki çatışmada öldürüldü.
Rabin hükümeti bir güven oylamasında düşürüldü, bunun sonucunda seçimlere gidildi. Rabin yeniden İşçi Partisi liderliği için aday gösterilmişti ki, karısının ABD'deki şaibeli banka hesaplarının ifşa edilmesi, Rabin'i 1977 seçimleri öncesinde parti liderliğinden istifa etmeye zorladı. İşçi Partisi liderliğine Şimon Peres geldi.
Yapılan seçimleri aşırı sağcı Menachem Begin kazandı ve başbakan oldu. Böylece İsrail'in kurulduğu zamandan beri iktidarda bulunan İşçi Partisi ilk defa muhalefete düştü.
Daha sonraki yıllar boyunca Rabin, bir milletvekili olarak hizmet verdi. 1984-1990 yılları arasında işbaşına gelen iki "Ulusal Birlik Hükümeti"nde, altı yıl süreyle Savunma Bakanı olarak görev yaptı. Bu görevdeyken, İsrail-Lübnan sınırında İsrail birliklerinin dar bir güvenlik bölgesine çekilmesine izin veren güvenlik anlaşmalarını hazırladı.
1987'de patlak veren İntifada sırasında da Rabin yine Savunma Bakanı olarak işbaşındaydı. İntifada başlayınca, Rabin, ayaklanmayı bastırması için orduya emir verdi. Fakat ne sert askeri tedbirler, ne de tutuklama ve sınır dışı etmeler bir işe yaradı. Rabin en sonunda, işgal altındaki 2 milyona yakın Filistinlinin askeri güçle hizaya getirilemeyeceğini anladı ve barış görüşmelerine başlamanın İsrail için tek çözüm olduğunu kabul etti.
Mart 1990'dan Haziran 1992'ye kadar, Rabin yine İsrail meclisi Knesset'in muhalif bir üyesi olarak çalıştı. Şubat 1992'de İşçi Partisi'nin liderliğine 15 yıllık bir aradan sonra bir kez daha getirildi.
Haziran 1992'de Rabin liderliğindeki İşçi Partisi, 120 sandalyeden 62'sini alarak yeni bir zafer kazandı ve Rabin ikinci kez başbakanlığa geldi. Başbakanlığın yanısıra Savunma Bakanlığı görevini de üstlendi.
Bu ikinci başbakanlığı iki önemli tarihi olaya tanıklık etti: Filistinlilerle yürütülen Oslo Anlaşmaları ve Ürdün ile gerçekleştirilen Barış Antlaşması.
İş başına gelir gelmez İsrail kamuoyunu Filistinlilerle uzlaşmak için hazırlayan Rabin, Dışişleri Bakanı Şimon Peres ile sıkı bir işbirliği gerçekleştirerek, 13 Eylül 1993'te Beyaz Saray'da FKÖ ile imzalanacak Prensipler Deklarasyonu için görüşme zemini hazırladı.
Nihayet, Başkan Clinton'un huzurunda İzak Rabin ile Yaser Arafat el sıkıştı. Yaser Arafat'ın yüzü gülerken, Rabin asık suratlı ve tereddütlüydü. Bu, O'nun FKÖ lideri Arafat ile el sıkışmakta isteksiz olduğunu gösteriyordu. İsteksiz görünüyordu, çünkü biliyordu ki bu anlaşmanın ardından pek çok sağcı İsrailli ona bir vatan haini gözüyle bakacaktı. Barış görüşmelerinin ve yıllarca terörist gözüyle bakılan Arafat'la barış masasına oturmanın İsrail içinde kendisine birçok düşman üreteceğinin bilincindeydi.
Rabin, Peres ve Arafat'a 1994'te Nobel Barış Ödül'ünü kazandıran bu barış girişimi, Filistin'in bazı bölgelerine özerklik verilmesi ve Filistin Özerk Yönetimi'nin kurulması için Filistinlilerle görüşme kapılarını da açtı.
Ardından Ekim 1994'te Ürdün Krallığı ile bir barış antlaşması imzalandı.
Bütün bunlar, Kuzey Afrika'daki ve Körfez'deki çeşitli Arap ülkeleri ile ilişkilerin tesis edilmesinde cesaretlendirici oldu.
4 Kasım 1995'te "Barışa Evet, Şiddete Hayır" sloganı altında, barış için toplanan kalabalık bir mitingden ayrılırken, İzak Rabin aşırı sağcı bir Yahudi olan Yigal Amir tarafından suikasta maruz kaldı ve hayatını kaybetti.
Bir asker olarak doğduğuna inanılan İzak Rabin için bu suikast, "O'nun kaybettiği tek savaş" olarak değerlendirildi.
73 yaşında ölen Rabin, devlet töreniyle Kudüs'teki Herzl Dağı'na defnedildi ve cenazesine dünyanın çeşitli yerlerinden devlet adamları iştirak etti.
6-) MENACHEM BEGİN (1913-1992)
Başbakanlığı: 1977-1982
1913 yılında bugün Beyaz Rusya'da bulunan Brest-Litovsk şehrinde dünyaya gelen Menachem Wolfovitch Begin, ailesiyle birlikte I.Dünya Savaşı'nda Alman ve Rus orduları arasındaki çatışmalardan uzak durmak için sürekli kaçmak zorunda kaldı.
1931'de liseyi bitiren Begin, hukuk öğrenimi için Varşova'ya gitti.
Küçük yaştan beri Siyonist fikirleri hararetle savunan Begin, genç yaşta Ze'ev Jabotinsky'nin kurmuş olduğu Betar Siyonist gençlik hareketine katılmıştı ve Varşova'da ilişkisini sürdürdüğü bu hareketin içinde önemli bir mevkie ve liderliğe hızla yükseldi.
1936 yılında Betar'ın Çekoslovakya şubesinde görevliydi, 1938'de ise Betar'ın Polonya şubesinin başkanı oldu. Bu örgütün 100.000 üyeden oluşan kadrosu, Polonya Yahudilerini korumak amacıyla silahlı eğitim alıyordu. Örgüt ayrıca Filistin'e "yasadışı" göçler düzenliyor, Yahudileri her bakımdan eğitiyordu.
Almanya Polonya'yı işgal edince Begin Litvanya'ya geçti. Burayı da Sovyetler Birliği işgal etti.
1940 yılında Begin, Stalin'in gizli istihbarat servisi tarafından Sovyetler Birliği'nde yasak olan "Siyonist faaliyetlerde bulunmak" suçlamasıyla Sibirya'daki çalışma kamplarına sürüldü. Bu kamplarda sekiz ay kalan Begin, 1941 yılında Naziler Sovyetler Birliği'ni işgal edince, Polonya vatandaşı olması sayesinde serbest bırakıldı ve Hür Polonya Ordusu'na katıldı. Bu ordu 1943 yılında eğitim amacıyla İngiliz kontrolündeki Filistin'e gelecektir.
Begin, Mayıs 1942'de Filistin'e gelir gelmez Yahudilerin yer altı askeri örgütlerinden biri olan Irgun (Irgun Zvai Leumi:"Milli Askeri Örgüt") ile temasa geçti. O zamanlar pek aktif olmayan bu örgütle İngiliz Manda Yönetimi'ne karşı bir Yahudi ayaklanması planladı.
Aralık 1943'te İrgun örgütünün liderliğine yükseldi.
Begin'in lider olmasından sonra İrgun, Şubat 1944'te İngiliz Manda Yönetimi'ne savaş ilan etti. Hükümet bürolarına, askeri tesislere ve polis karakollarına saldırılar düzenledi, buraları bombaladı.
Mesela, Filistin'deki İngiliz Manda Yönetimi'nin sivil ve askeri karargahı olarak kullanılan Kral Davud Oteli, 22 Temmuz 1946'da Begin'in emriyle bombalandı. Bu saldırıda 17'si Yahudi olmak üzere 91 kişi hayatını kaybetti.
Nisan 1947'de Akka hapishanesinde örgütün dört mensubu idam edilince, İrgun yine Begin'in emriyle Mayıs 1947'de Akka'ya bir baskın düzenleyerek 41 tutukluyu buradan kurtardı.
9 Nisan 1948'de İrgun ve Stern örgütleri tarafından Deir Yasin köyünde gerçekleştirilen ve 254 masum Filistinlinin vahşice öldürüldüğü katliam da, yine Menachem Begin'in emriyle gerçekleşmiştir.
1948'de İsrail devletinin kurulmasını takiben Begin'in liderliğindeki İrgun örgütü ile yeni kurulan İsrail'in resmi ordusu arasında neredeyse bir iç savaşa neden olabilecek Altalena gemisi krizi yaşandı. Bu gemi İrgun'a yurt dışından silah ve asker taşıyordu. Ben-Gurion hükümeti, resmi orduya katılmaya çağrılan İrgun'un bu cephaneyi boşaltmasına izin vermedi. Sonuçta İrgun askerleriyle İsrail'in yeni ordusu arasında çatışmalar yaşandı. Haziran 1948'deki bu olaylarda seksen üç kişi öldü ve yaralandı. Neticede İrgun'a ağır bir darbe vuruldu. İrgun tasfiye edilerek İsrail Silahlı Kuvvetleri'ne dahil edildi. Bu tasfiye ve katılım süreci Eylül 1948'de tamamlandı.
Menachem Begin aşırı sağcı partisiyle 1948'den 1977'ye kadar İsrail'de muhalefet lideridir. 1950'lerde "Yahudi soykırımı"na bedel olarak Batı Almanya'dan tazminat alınması anlaşmalarına karşı tavır aldı.
1965'te kendi Herut Partisi'ni Liberaller ile birleştirerek Gahal Partisi'ni teşkil etti. Bu da sonradan Likud Partisi'ne dönüştü.
1967'nin savaş ortamında ve kriz atmosferinde Begin ve partisi, Levi Eshkol tarafından kurulan Ulusal Birlik Hükümeti'ne dahil oldu. Bu hükümet 1970'e kadar devam etti.
1977 yılındaki seçimlerden galip olarak çıkan Menachem Begin, devletin kurulmasından sonra İşçi Partisi dışından gelen ilk başbakan oldu. Yaklaşık 30 yıldır ülkeyi yöneten başbakanlar hep İşçi Partisi'ndendi.
Göreve gelir gelmez Enver Sedat yönetimindeki Mısır ile barış sürecinin başlaması için girişimde bulundu. Bu süreç Camp David Anlaşmaları ve 1979'daki İsrail-Mısır Barış Antlaşması ile neticelendi.
Begin İsrail ekonomisinin liberalleşmesi için gayret gösterdi.
1981 yılında Begin, Irak'taki Osirak nükleer reaktörünün bombalanması için İsrail Hava Kuvvetleri'ne emir verdi. Irak rejimi bu reaktörde nükleer silahlar geliştiriyordu. İsrail bu hareketi yüzünden uluslararası kamuoyu tarafından anında şiddetle kınansa da, bilhassa 1991'de Körfez Savaşı sırasında anlaşıldı ki, Bağdat'ın nükleer silahlar elde etme amacı engellenmişti.
Lübnan sınırından İsrail'e doğru Filistinli gerillaların saldırıları tekrar başlayınca, İsrail 1982'de Lübnan'daki Filistin güçlerini ezmek amacıyla "Galile İçin Barış Operasyonu"nu başlattı. Bu operasyon sırasında yüzlerce Filistinli öldürüldü. Ayrıca Beyrut'ta Sabra ve Şatilla katliamları yaşandı.
Begin'in Etyopya'daki Yahudileri İsrail'e göç etmeleri için cesaretlendirme düşüncesi "Moses Operasyonu" ile somut hale geldi ve 1980'lerin başlarında bu Falaşalar'dan binlercesi İsrail'e göç etti.
Begin, eşi Aliza'nın 1982 kışında ölmesiyle başbakanlık görevinden istifa edip inzivaya çekildi ve ömrünün geri kalan kısmında, karısının anma törenleri ve torunlarının düğünleri haricinde topluma karışmadı. 9 Mart 1992'de öldü ve Kudüs'te Zeytin Dağı'nda gömüldü.
7-) İZAK ŞAMİR (1915- )
Başbakanlığı: Ekim 1983 - Eylül 1984
1986 - Haziran 1992
İzak Şamir (orjinali Jazernicki), 1915 yılında Polonya-Ruzinoy'da doğdu. Bialystok Yahudi Ortaokuluna devam etti.
Jabotinsky'nin Betar siyonist gençlik hareketine katılan Şamir, Varşova'da hukuk eğitimine başladıysa da, 1935'te henüz 20 yaşındayken Filistin topraklarına göç ettiği için, buradaki eğitimini yarıda bıraktı. Ama daha sonra Kudüs'teki İbrani Üniversitesi'nde bu eğitimini tamamladı.
Şamir, Filistin'e gelir gelmez burada aktif olan iki yer altı askeri örgüte mensup oldu. Bu silahlı örgütlerden birincisi, Irgun (Irgun Zvai Leumi: "Milli Askeri Örgüt"), diğeri ise 1940'ta katıldığı Stern (Lohamei Herut Yisrael: "İsrail Özgürlük Savaşçıları") idi.
Bu iki silahlı grup da Filistinli Müslümanlara karşı fiili saldırılarda ve İngiliz Manda Yönetimi'ne karşı sabotajlarda etkin rol oynadı.
Şamir, İngilizler tarafından iki ayrı vukuatta tutuklandıysa da, iki seferde de kaçmayı başardı: Toplama kampından birinci firarı 1943'te oldu. Stern örgütünün belli başlı liderlerinden biri olan Şamir, 1946'ya kadar bu örgütün operasyonlarının baş mimarı oldu. 1946'da Eritre'deki ceza kampına gönderildi. 1947'de buradan da kaçarak Fransız kolonisi olan Cibuti'ye geçti ve Fransa'dan siyasi sığınma elde etti. Şamir, 1948'de Fransa'daki bu sürgünden İsrail'e geri döndü. İsrail'e dönmesi üzerine, Stern'in liderliğini, bu örgütün feshedildiği 1949'a kadar sürdürdü.
Çeşitli ticari girişimlerde bulunduktan sonra, 1950'lerin ortalarında devletin istihbarat servislerinde görev yapmaya başladı.
1960'ların ortalarında şahsi ticari faaliyetlerine geri döndü, bu arada Sovyet Yahudileri'nin özgürleştirilmeleri ve serbestçe göç edebilmeleri kampanyasında aktif rol üstlendi.
1970 yılında Menachem Begin yönetimindeki Herut Partisi'ne (daha sonra Likud Partisi) üye oldu ve 1973 yılındaki seçimlerde Knesset'e bu partiden milletvekili olarak seçildi.
Mecliste, Dışişleri ve Savunma Komitesi'nde çalıştı.
1977 seçimlerinde yeniden milletvekili seçilen Şamir, 1977-1980 yılları arasında Knesset'in sözcülüğü görevine seçildi ve daha sonra Moshe Dayan'ın istifası üzerine Mart 1980'de Dış İşleri Bakanı oldu. Bu kritik dönemde Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, İsrail'e tarihi bir ziyaret gerçekleştirerek Knesset'te bir konuşma yaptı ve iki ülke arasında barış görüşmeleri başladı.
1981 seçimlerinden sonra da Dışişleri Bakanı olmaya devam eden Şamir, Mısır ile anlaşma sonrası "normalleşme" sürecine dair görüşmelere katıldı ve 1973'teki Yom Kippur Savaşı boyunca İsrail yönetimi ile ilişkileri kesilen birçok Afrika ülkesi ile diplomatik temasları yeniden başlattı.
Ekim 1983'te Menachem Begin hem başbakanlıktan hem de Likud Partisi'nin Genel Başkanlığı'ndan istifa edince, Şamir, taşıdığı Dışişleri Bakanlığı görevinin yanısıra, hem Likud Partisi'nin genel başkanı oldu, hem de başbakanlık koltuğuna oturdu.
1984 seçimlerinin sonuçları, bir partinin tek başına iktidara geçmesine imkan tanımayınca Likud Partisi, İşçi Partisi ile Ulusal Birlik Hükümeti kurmak zorunda kaldı. Önce İşçi Partisi'nden Şimon Peres Başbakan, İzak Şamir de Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı oldu; fakat anlaşma gereği 1986'da aralarında görev değişimi oldu.
1987'deki intifada başlayınca Başbakan Şamir, Filistinli Müslümanlara karşı çok sert bir politika izledi. İzlenen sert tutum sonucunda binlerce Filistinli hayatını kaybetti.
Kasım 1988'deki seçimlerden sonra Şamir, İşçi Partisi ile yeniden Ulusal Birlik Hükümeti kurdu ve gene başbakan oldu.
Şamir'in hükümeti 1990'da meclisten güvenoyu alamayınca, kendi partisi Likud ile birlikte çeşitli sağ kanat ve dinci partilerle bir azınlık koalisyonu oluşturdu.
Mayıs 1991'de "Solomon Operasyonu" ile binlerce Etiyopyalı Yahudi'nin (Falaşalar) uçaklarla İsrail'e taşınması emrini verdi.
Eylül 1991'de Madrid'de yapılan geniş kapsamlı Ortadoğu barış görüşmelerine İsrail adına katılmayı kabul etti, fakat Batı Şeria'da yeni Yahudi yerleşim birimleri kurulmasını desteklemesi Filistinlilerle görüşmeleri baltaladı ve ABD ile ilişkilerin gerginleşmesine yol açtı.
Likud Partisi 1992'de seçimleri kaybetti ve İzak Şamir başbakanlığı İzak Rabin'e bıraktı.
Ertesi yıl Benyamin Netanyahu, Şamir'in yerine Likud Partisi'nin başına geçti. İzak Şamir 1996'da Knesset'ten emekli oldu.
8-) ŞİMON PERES (1923- )
Başbakanlığı: Eylül 1984 - 1986
Kasım 1995 - Mayıs 1996
Ağustos 1923'te Polonya'da doğan Şimon Peres (aslında Persky), 1934 yılında ailesi ile birlikte Filistin topraklarına gelip Tel Aviv'e yerleşti.
Ben Shemen Tarım Okulu'nda okudu ve Ürdün Vadisi'ndeki Alumot kibbutzunun kurucuları arasında bulundu.
1943 yılında İşçi Gençlik Hareketi'nin (Ha'Noar Ha'Oved) sekreterliğine seçildi.
1947'de Haganah örgütüne asker olarak alındı ve İsrail'in kuruluş aşamasındaki savaşta, insan gücü sağlama ve silah satın alma sorumluluğunu üstlendi.
Bir yıl sonra, 1948'de Peres, İsrail donanmasının başına getirildi. Savaşın sonunda Savunma Bakanlığı'nın ABD'deki tedarik heyetinin başkanlığını üstlendi.
1953'te henüz 29 yaşındayken, ilgisini çektiği ve himayesini gördüğü Başbakan David Ben-Gurion tarafından Savunma Bakanlığı'nın Genel Müdürlüğü'ne atandı ve bu görevini 1959'a dek sürdürdü.
Savunma Bakanlığı'nı yeniden organize eden Peres, İsrail'in elektronik uçak endüstrisini tesis eden ve İsrail'in nükleer programından sorumlu olan kişiydi.
İsrail'in nükleer programını geliştirmek için Fransa ile ilişkilerin geliştirilmesini sağladı.
Şimon Peres, Savunma Bakanlığındaki konumuyla, Mısır'a 1956'daki İsrail saldırısının planlayıcılarından biridir.
1959'da İsrail parlamentosu Knesset'e seçildi ve o tarihten bu yana milletvekilliği devam edegeldi. 1959'dan 1965'e kadar Savunma Bakanı Vekili olarak görev yaptı.
1965 yılında David Ben-Gurion ile birlikte MAPAİ'den ayrıldı ve RAFİ (İsrail İşçileri Kadrosu)'nin Genel Sekreteri oldu. 1968'de ise MAPAİ ile RAFİ'nin birleşip İsrail İşçi Partisi olmalarında öncü rolünü üstlendi.
Ertesi yıl, yani 1969'da Göçmen Çekme Bakanı olan Peres, 1970-1974 yılları arasında ise Taşımacılık ve İletişim Bakanı olarak ülkesine hizmet verdi. 1974'te bir süre Enformasyon Bakanlığı yaptıktan sonra, Rabin'in kurduğu ilk hükümette Savunma Bakanı olarak tayin edildi ve bu makamda 1977 yılına dek oturdu.
Savunma Bakanı iken 1975'te Mısır ile Geçici Anlaşma'yı imzaladı.
1977 Genel Seçimleri öncesinde Rabin istifa edince İşçi Partisi'nin liderliğini kazandı (bu liderliği 1992 senesine kadar devam edecektir). Bu süre zarfında Sosyalist Enternasyonal'in ikinci başkanı da oldu.
1977 genel seçimlerinin ardından İşçi Partisi, muhalefet partisi oldu.
Eylül 1984'te Ulusal Birlik Hükümeti'nin kurulması üzerine Şimon Peres ilk defa başbakan oldu ve 1986'ya kadar başbakan olarak kaldı.
İsrail 1982'de girdiği Lübnan'dan, Peres'in başbakanlığı zamanında çekildi.
Başbakanlığı zamanında, 1 Ekim 1985'te İsrail jetleri Tunus'ta bulunan Arafat'ın da ikamet ettiği FKÖ karargahını bombardıman ederek bina ve çevresinde bulunan 50 kişinin ölümüne neden oldular.
Daha önce yapılan anlaşma gereği 1986'da başbakanlığı Likud lideri İzak Şamir'e devretti. Şamir'in başbakan olduğu 1986-88 arasında Peres, Başbakan Vekili ve Dışişleri Bakanı oldu.
Kasım 1988'den Ulusal Birlik Hükümeti'nin bozulduğu 1990'a dek ise Başbakan Vekili ve Maliye Bakanı olarak görev yaptı. Bu koalisyonun bozulma nedeni ise, partilerin Filistinlilerle barış görüşmeleri konusundaki görüş ayrılığı idi.
1992 yılında İşçi Partisi liderliğini yeniden İzak Rabin'e kaptıran Peres, genel seçimlerden galip çıkan Rabin'in Temmuz 1992'de kurduğu yeni İşçi Partisi hükümetinde Dışişleri Bakanlığı'na getirildi.
1993 Eylül ayında Beyaz Saray'da Filistinlilerle imzalanan anlaşmanın hazırlanmasında emeği geçti. Barış görüşmeleri dolayısıyla Rabin ve Arafat'ın yanısıra, 1994 Nobel Barış Ödülü'ne kendisi de hak kazandı.
İzak Rabin 1995'te bir suikasta maruz kalıp ölünce, Peres 22 Kasım 1995'te Başbakan Vekili olarak tayin edildi, kurduğu hükümet Knesset'ten güvenoyu alınca da Başbakan ve Savunma Bakanı sıfatıyla yemin etti. Bu iki görevi, Mayıs 1996 seçimlerine kadar sürdürdü.
Nisan 1996'da Lübnan'da Hizbullah mevzilerine karşı gerçekleştirilen askeri operasyonda sivil halk da hedef olmuş ve Cana'da gerçekleştirilen katliamda 100'e yakın masum insan hayatını kaybetmiştir.
Şimon Peres, başbakanlık görevini aşırı sağcı Benyamin Netanyahu'ya devredinceye kadar Filistinlilerle "umutsuz" barış görüşmelerine devam etmeye çalıştı.
Likud Partisi'ne karşı Mayıs 1996'daki seçim yenilgisine rağmen, Peres İşçi Partisi liderliğini Haziran 1997'ye kadar devam ettirdi. Haziran 1997'de Genelkurmay eski Başkanı olan Ehud Barak İşçi Partisi liderliğine seçildi.
Şimon Peres 1996-1999 yılları arasında, Knesset'in Dış İlişkiler ve Savunma Komitesi üyesi olarak ve Temmuz 1999'dan Mart 2001'e kadar da Bölgesel İşbirliği Bakanı olarak hizmet verdi. Mart 2001'de Barak hükümetinde Başbakan Vekili ve Dışişleri Bakanı oldu.
Bu arada bölgesel ekonomik projeleri ilerletmek ve tamamlamak gayesiyle Barış Araştırma Enstitüsü'nü kurdu.
Evli ve üç çocuk babası olan Şimon Peres'in on kitabı mevcuttur. Bu kitaplarından bazıları:
Sonraki Adım (1965); Davud'un Sapanı; Entebbe Günlüğü (1991); İsrail'in Geleceği İçin; Yeni Orta Doğu; Barış İçin Savaşmak: Biyografi.
9-) BENJAMİN NETANYAHU (1949 - )
Başbakanlığı: Mayıs 1996- Temmuz 1999
21 Ekim 1949'da Tel Aviv'de dünyaya gelen Benjamin Netanyahu Kudüs'te büyüdü. Eğitimini, babası Tarih Profesörü Benzion Netanyahu'nun tarih dersleri verdiği Amerika'da tamamladı.1967'de İsrail'e döndükten sonra, İsrail Savunma Kuvvetleri'ne gönüllü olarak kaydoldu ve henüz 18 yaşındayken seçkin bir komando birliğinde görev aldı.
Politik hayata atılmadan evvel, Netanyahu, 1967-1972 yılları arasında İsrail Savunma Kuvvetleri'nde bu seçkin anti-terör birliğinde bir asker ve subay olarak hizmet verdi. Görevi, Filistinli direnişçilere karşı mücadele etmekti.
Beyrut Havalimanı operasyonu da dahil olmak üzere çeşitli askeri operasyonlarda yer aldı. Ben-Gurion Havalimanı'nda, Sabena Hava yolları'na ait kaçırılan bir uçaktaki rehineleri kurtarma operasyonunda da yer aldı ve burada yaralandı.
1972'de İsrail Savunma Kuvvetleri'nden ayrıldıysa da, 1973'teki Yom Kippur Savaşı'na katıldı ve yüzbaşı rütbesini kazandı.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden mimarlık diploması aldı ve yönetim dalında mastır yaptı. Aynı enstitüde ve Harvard Üniversitesi'nde Siyasal Bilgiler de okudu.
Eğitimini tamamlamasının ardından uluslararası bir iş danışmanlık firması olan Boston Danışmanlık Şirketi'nde işe başladı. Bilahare Kudüs'te Rim Endüstri Şirketi'nin üst düzey yöneticiliğini üstlendi.
1979 yılında, terörizm araştırmalarına odaklanmış özel bir dernek olan Jonathan Enstitüsü'nün himayesi altında, terörizm karşıtı uluslararası bir konferansın tertiplenmesine ön ayak oldu. Bu enstitü, adını, kardeşi Jonathan'dan alıyordu. 1976'da Uganda'nın Entebbe şehrine kaçırılan bir Air France uçağının içindeki İsrailli rehineleri kurtarma operasyonunu yönetirken hayatını kaybeden Yarbay Jonathan Netanyahu, ölümünden sonra İsrail'de "kahraman" haline gelmiş bir isimdir.
ABD eski Başkanı George Bush ve Dışişleri eski Bakanı George Shultz'un dahil olduğu birçok dünya lideri bu konferansa ve 1984'te yapılan öbür konferansa iştirak ettiler.
1982'de, İsrail'in o zamanki Washington Büyükelçisi ve arkadaşı Moshe Arens'in ricası üzerine Netanyahu, büyükelçilikte Misyon Şefliği Vekilliği görevini üstlendi. İsrail ve ABD arasındaki stratejik işbirliği görüşmelerini gerçekleştiren ilk delegasyonun bir üyesi oldu.
Elçilikte çalışırken bazı Amerikan televizyonlarına çıkarak İsrail'in Siyonist davasını savunmaya başlayınca, tanıdık bir sima haline geldi.
İki yıl sonra, İsrail'in Birleşmiş Milletler Büyükelçisi olarak atandı ve bu görevini dört yıl sürdürdü. Burada çalışırken, 1987'de Birleşmiş Milletler Nazi Savaş Suçları Arşivi'nin açılması çabalarında öncü rolü üstlendi.
1988'de İsrail'e dönen Netanyahu, Likud Partisi'nin bir üyesi olarak Knesset'in 12. döneminde milletvekili olarak seçildi ve ardından Dışişleri Bakan Vekili olarak tayin edildi.
İlk Körfez Savaşı süresince İsrail'in uluslararası arenadaki başlıca temsilcisi olarak faaliyet gösterdi. Ekim 1991'de Madrid Barış Konferansı'na katılan İsrail heyetinin önemli bir üyesi oldu, ki bu konferans İsrail ile Suriye, Lübnan ve Ürdün-Filistin ortak heyetleri arasındaki ilk doğrudan görüşmeleri başlatmıştı.
25 Mart 1993'te Likud Partisi'nin başına geçti ve seçimlerde de partinin başbakan adayı oldu.
29 Mayıs 1996'da İsrail'in 9. Başbakanı oldu ve Knesset'in onayının ardından 18 Haziran 1996'de göreve başlamak için yemin etti.
Netanyahu, İsrail devleti kurulduktan (1948) sonra dünyaya gelen ilk ve tek İsrail Başbakanıdır. O'ndan önceki ve sonraki bütün başbakanlar 1948'den evvel doğmuşlardır.
1996'daki seçimleri kazanmasında, genç, yakışıklı ve enerjik olması, İngilizce'yi akıcı konuşması ve Batılı medyayı ustalıkla kullanması etkili olmuştur.
Netanyahu Hükümeti'nden önceki Rabin-Peres hükümeti, güvenlik için Araplara toprak vermenin gerekliliğine inanmış ve İsrail kamuoyunu buna inandırmaya çalışmıştı. Netanyahu'ya göre ise, güvenlik çok önemliydi, ama güvenliği desteklemek için toprak da gerekliydi. Dolayısıyla bu konuda asla uzlaşmayacağını belirtti. Fakat Amerika'nın baskısı altında, sağcı seçmenlerini karşısına almak pahasına, Arafat ile barış görüşmelerine devam etmek zorunda kaldı. Lakin bu görüşmelerde pek bir ilerleme sağlanamadı.
Evli ve üç çocuk babası olan Netanyahu birçok kitabın yazarı veya editörüdür:
Yoni'nin Mektupları: Jonathan Netanyahu'nun Mektupları (1978)
Uluslararası Terörizm: Meydan Okuma ve Karşılık Verme (1979)
Terörizm: Batı Nasıl Kazanabilir? (1986)
Milletler Arasında Bir Yer: İsrail ve Dünya (1992)
Terörizmle Savaşmak: Demokrasiler, Yerel ve Uluslararası Terörizmi Nasıl Alt Edebilir? (1995)
10-) EHUD BARAK (1942 - )
Başbakanlığı: Temmuz 1999- Şubat 2001
1942 yılında Mishmar Hasharon tarım işletmesinde (kibbutz) dünyaya gelen Ehud Barak, Avrupa'dan Filistin'e göç etmiş bir ailenin çocuğudur.
17 yaşındayken (1959) İsrail Savunma Kuvvetleri (İSK)'ya katılmış ve bir asker ve seçkin bir komando birliğinin komutanı olarak görev yapmıştır.
1967 Altı Gün Savaşı boyunca Barak, keşif grubu komutanı olarak çalışmıştır.
1972'de Tel Aviv Havaalanı'nda Filistinli gerillalarca kaçırılan Belçika'ya ait büyük bir yolcu uçağına düzenlenen operasyona liderlik etmiştir.
1973 yılında Münih Olimpiyat Oyunları'nda İsrailli atletleri öldürmekten sorumlu tutulan Filistinli bir gruba karşı düzenlenen bir saldırıda, Barak, bir kadın kıyafeti giyerek çantasının içinde patlayıcı madde taşımıştır.
1973 Yom Kippur Savaşı'nda, Sina Yarımadası'nda Güney Cephesi'nde tank tabur komutanı olarak görev yapmıştır.
Ocak 1982'de İSK Planlama Dairesi Başkanlığı'na atanıp tümgeneralliğe terfi ettirilen Barak, 1982'deki "Galile İçin Barış Operasyonu" süresince Lübnan'da İsrail kuvvetlerinin Komutan Vekili olmuştur. Yani binlerce Filistinli mültecinin katledildiği Sabra ve Şatilla katliamlarında Ehud Barak'ın da imzası bulunmaktadır.
Nisan 1983'te Tümgeneral Barak İSK Genel Karargahı'nda İstihbarat Dairesi'nin başına getirilmiştir.
Ocak 1986'da İSK Merkez Komutanlığı'na atanmış ve Mayıs 1987'de Genel Kurmay Başkanlığı Vekilliği'ne tayin edilmiştir.
Nisan 1991'de İsrail ordusundaki en yüksek rütbe olan korgeneralliğe yükseltilerek Genel Kurmay Başkanlığı görevini üstlenmiştir.
Mayıs 1994'de Filistinlilerle imzalanan Gazze-Eriha anlaşmasını müteakip, Gazze Şeridi ve Eriha'da İSK kuvvetlerinin geri çekilişine nezaret eden Korgeneral Barak, 1994'te Ürdün ile imzalanan barış anlaşmasının imzalanmasında da merkezi bir rol üstlenmiştir. Ayrıca Suriye-İsrail müzakerelerinin bir parçası olarak Suriyeli mevkidaşı ile bir araya gelmiştir.
General Barak diğer birçok madalyanın yanısıra "Üstün Hizmet Madalyası" ile de ödüllendirilmiştir.
Barak, bu arada 1976'da Kudüs İbrani Üniversitesi'nden fizik ve matematik dallarında diploma almış, 1978'de de Kaliforniya'daki Stanford Üniversitesi'nde Mühendislik-Ekonomik Sistemler dalında ihtisas yapmıştır.
35 yıl süren askerlik kariyerinden sonra politikaya atılan Barak, sadece dört yıl sonra Netanyahu'yu hezimete uğratacağı bir seçimin ardından, başbakanlık makamına kadar ulaşmayı başarmıştır. Bu dört yıllık süreç şu şekilde geçmiştir:
1995'te zamanın Başbakanı İzak Rabin'in himayesinde, sol eğilimli İşçi Partisi'ne katılan Barak, Rabin kabinesinde 1995'in Temmuz-Kasım ayları arasında İçişleri Bakanı, Peres kabinesinde de Kasım 1995-Haziran 1996 tarihleri arasında Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştır.
1996'da Knesset'e seçilen Barak meclisin Dışişleri ve Savunma komisyonlarının bir üyesi olarak çalışmıştır.
Seçim yenilgisi sonrasında 1996'da Peres'in yerine İşçi Partisi'nin başkanlığına seçilen Barak, 1999'da Gesher ve Meimad hizipleriyle birlik kurmuş ve Mayıs 1999'daki seçimden birinci parti olarak çıkmayı başarmıştır. Temmuz 1999'da Knesset'ten güvenoyu alan Barak, başbakanlığın yanısıra savunma bakanlığı görevini de üstlenmiştir.
Akıl hocası Rabin gibi Barak da, kendisini "barış yapmasını bilen eski bir savaş adamı" olarak lanse etmiştir. Seçim kampanyası boyunca Filistin lideri Yaser Arafat'la nihai bir barış anlaşmasına varmak için daha aktif olacağını vaadetmiş, ayrıca seçilmesinin ardından bir yıl içinde İsrail'in Lübnan'daki 17 yıllık askeri varlığını da sona erdireceğine söz vermiştir. Bu arada Suriye'ye barış karşılığında bölgesel bir uzlaşmayı da teklif etmiştir.
Fakat Clinton yönetimi altındaki ABD arabuluculuğuna rağmen Barak, Filistin lideri Yaser Arafat ile nihai bir barış anlaşmasına varmayı başaramamış, 2000 yılının sonlarına doğru ikinci İntifada'nın başlaması ve Batı Şeria ve Gazze'deki şiddet ortamında yüzlerce kişinin ölmesiyle popülaritesi gittikçe azalmıştır.
Likud Partisi'nin başına geçen Ariel Şaron'un karşısında 2001 Şubat ayındaki seçimlerde açık arayla yenilgiye uğrayan Barak, başbakanlığın yanısıra İşçi Partisi liderliğinden de ayrılmıştır.
Piyano çalmakta usta olan Barak, iyi derecede İngilizce ve Arapça bilmektedir.
11-) ARİEL ŞARON (1928- )
Başbakanlığı: Şubat 2001-
1928 yılında Kfar Malal'da dünyaya gelen Ariel Şaron, daha 14 yaşındayken Haganah terör örgütüne katıldı.
İsrail'in kuruluşuyla patlak veren 1948 Arap-İsrail savaşında Alexandroni Tugayı'nda bir piyade bölüğünü komuta etti.
1953 yılında "101. Özel Komando Birliği"ni kurup idare etti. Bu birlik misilleme operasyonları gerçekleştiriyordu.
1956'da bir paraşütçü tugayının komutanı olarak atandı ve Mısır'a karşı 1956'da İsrail-Fransa-İngiltere ittifakıyla açılan savaşta çarpıştı.
1957'de İngiltere'deki Camberley Kurmay Okulu'nda çalıştı.
1958-62 yılları arasında Şaron bir piyade tugayı komutanı ve sonra da Piyade Okulu komutanı olarak görev yaptı.
1964'te İSK'nın Kuzey Komutanlığı'nın başına atanan Şaron, 1966'da da Ordu Eğitim Bölümü'nün başkanı olarak tayin edildi.
1967'deki Altı Gün Savaşı'na bir zırhlı tümeninin komutanı olarak iştirak etti.
1969'da İSK'nın Güney Komutanlığı'nın başına getirildi.
1973 yılında, 25 yıllık bir hizmetten sonra Şaron, tümgeneral rütbesiyle ordudan emekliye ayrıldı. Ama Ekim 1973'te Yom Kippur Savaşı patlak verince bir zırhlı tümenine komuta etmesi için, yeniden aktif askeri göreve çağrıldı. Bu savaşta Süveyş Kanalı'nın geçilmesine komuta etti ve bu başarısı savaşın İsrail lehine sonuçlanmasına ve neticede Mısır ile bir barış anlaşması imzalanmasına sebep oldu.
Aralık 1973'teki seçimlerde Knesset'e milletvekili olarak seçilen Şaron, bir yıl sonra istifa ederek Başbakan İzak Rabin'in güvenlik danışmanı oldu (1975-76).
1977'deki seçimlerde yeniden milletvekili olarak seçilen Şaron, Menachem Begin'in ilk hükümetinde (1977-81) Tarım Bakanı oldu ve bu görevi süresince Mısır ile tarımsal işbirliğinin yollarını aradı.
1981'de Savunma Bakanı olarak atanan Şaron, Kasım 1981'de ABD ile ilk stratejik işbirliği anlaşmasının imzalanmasını ve İsrail ile birçok devlet arasındaki savunma bağlarının genişletilmesini sağladı.
Ayrıca Etyopya'daki Falaşaların (Siyahi Yahudiler) Sudan yoluyla İsrail'e nakledilmelerine de yardım etti.
Şaron Filistin direnişine karşı, 1982'de Lübnan'da gerçekleştirilen saldırıları yönetti. Lübnan'ı işgal eden Şaron, Lübnan Hristiyanları'nın Filistinlilere karşı Sabra ve Şatilla katliamlarını gerçekleştirmeleri için gereken ortamı hazırladı ve bu katliamların gerçek mimarı olarak, tarihe "Beyrut Kasabı" diye geçti.
Neticede Filistin direnişinin Lübnan'daki altyapısı çökertildi ve başta Yaser Arafat olmak üzere Filistinli gerillalar bu ülkeden sürgüne gönderildi.
İsrail'deki soruşturma komisyonlarında Lübnan'daki katliamlardan sorumlu tutulup Savunma Bakanlığı görevinden alınan Şaron, 1983-84'te Devlet Bakanlığı, 1984-1990 yılları arasında da Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak görev yaptı. Bu mevkideyken, ABD ile 1985 yılında Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmasını sağladı.
1990-1992 yılları arasında Bayındırlık ve İskan Bakanı olan Şaron, Sovyetler Birliği'nin yıkılışı ve Rusya'dan büyük bir Yahudi göçü dalgasının gelmesiyle bu göçmenleri ülke çapında yerleştirmek için, 144.000 apartman inşa etmek dahil, geniş çaplı bir program başlattı. Filistin topraklarındaki birçok yasadışı yerleşim biriminin altında Ariel Şaron'un imzası bulunmaktadır.
1992-1996 arasında Knesset'in Dışişleri ve Savunma Komitesi'nin bir üyesi olarak çalıştı.
1996'da Ulusal Altyapı Bakanı oldu.
1998'de Dışişleri Bakanı olan Şaron, Filistin Yönetimi ile daimi statü görüşmelerine başkanlık etti. Bu görevdeyken Şaron nihai barış görüşmelerini ilerletmek için ABD'li, Avrupalı, Filistinli ve Arap liderlerle görüştü. Ayrıca Amiral gemisi Su Projesi gibi uluslararası kamuoyu tarafından bölgenin su krizine uzun vadeli bir çözüm bulabilmek için finanse edilen projeleri şekillendirip geliştirmek için çalıştı.
Ehud Barak'ın Mayıs 1999'da Başbakan olarak seçilmesinin ardından, Netanyahu Likud Partisi'nin liderliğinden ayrılınca, Ariel Şaron bu partinin geçici başkanı olması için davet edildi ve Eylül 1999'da Likud Partisi'nin genel başkanı oldu. Bu göreve geldikten sonra da Dışişleri ve Savunma Komitesi'nin bir üyesi olarak hizmet verdi.
28 Eylül 2000 tarihinde Likud Partisi Genel Başkanı Ariel Şaron, Mescid-i Aksa'ya provokatif bir ziyarette bulundu. Amacı Filistinlileri tahrik etmek ve genel seçimler öncesinde İsrailli aşırı sağ kesime mesaj yollamaktı. Bu ziyaret Filistinlilerde büyük bir infial meydana getirdi. "Beyrut Kasabı"nın kutsal bir mekana, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'ya ayak basması kabul edilemezdi. Bu tahrikle birlikte İkinci İntifada başlamış oldu. Bu ayaklanma sırasında da binlerce Filistinli hayatını kaybetti.
Şaron bu gerginlik ortamını lehine çevirmeyi iyi bildi ve seçimlerde oy oranını yükseltip Ehud Barak'ı seçimlerde yenilgiye uğratarak Likud Partisi'ni birinci parti olarak çıkarmayı başardı.
6 Şubat 2001'de Başbakan olarak seçilen Şaron, hükümetini Knesset'e 7 Mart 2001'de sundu ve güvenoyu alarak göreve başladı. Şaron'un başbakan olması Filistin'deki tansiyonu iyice yükseltti ve şiddet ortamı yeniden ortaya çıktı.
29 Mart 2002'de İsrail ordusu "terörün kökünü kazımak" gerekçesiyle, Batı Şeria'daki neredeyse bütün Filistin kentlerine girerek katliamlar gerçekleştirdi. Arafat, Ramallah'taki bürosunda kuşatıldı. Bilhassa Cenin mülteci kampında açıkça katliam gerçekleştirildi. Bu işgal neticesinde binlerce Filistinli hayatını kaybetti ve Şaron "kasap"lığını bir kez daha tescil etmiş oldu.
28 Ocak 2003'te erken seçimlere giden Şaron, Cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla yeniden görevlendirildi ve yeni hükümetini 27 Şubat 2003'te Knesset'e sunarak güvenoyu aldı.
2003 yılının Nisan ayı sonunda AB, Rusya ve ABD, Filistin ve İsrail taraflarına bir 'Yol Haritası' sundu. Bu haritada "şiddet olaylarının tamamen durması, İsrail'in yeni yerleşim birimleri açmayı durdurması ve 2005'e kadar Filistin devleti kurulması" öngörülüyordu.
4 Haziran 2003'te Ürdün'deki Akabe Zirvesi'nde ABD başkanı Bush, Filistin Başbakanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Ariel Şaron 'Yol Haritası'na imza koydular, ama İsrail sürdürdüğü terör politikasını yine terketmedi. Anlaşmadan bir hafta bile geçmeden, 10 Haziran'da Hamas'ın siyasi kanat lideri Abdülaziz El-Rantisi'ye yönelik bir suikast düzenledi. El-Rantisi bu suikasttan yaralı olarak kurtuldu, ama bu saldırıda üç kişi öldü.
Şaron'un yayımlanmış bir kitabı ve yerli ve yabancı gazetelerde çıkmış birçok makalesi vardır.
Şaron, dul ve iki erkek çocuk babasıdır.