İslami Hareket ve Toprağa Bağlılık

Ahmet Ağırakça

1-) Müslümanlar açısından içinde yaşanılan ülke ne ifade eder?

2-) Türkiye dün neyi temsil etmiş, bugün ne ifade etmektedir?

3-) İslami hareketlerin yaşadıkları toprağa ve mensubu oldukları halka yönelik münasebet- bağlılık düzeyi ne olmalıdır?

4-) Türkiye coğrafyasında faaliyet gösteren İslami oluşumların ‘Türkiyeli’ olması gerekli midir?

5-) Türkiyeli olmak ile Türkiyeci olmak arasında bir ayrım yapılabilir mi?


1-) Bir yerde Müslümanlar yaşıyor, ezan okunuyor ve camiler mevcutsa, cuma namazı ikame ediliyorsa orası bir İslam diyarıdır. Tabi ki hukuki açıdan yönetimin ne ile hükmettiğine ve mahkemelerinde geçerli olan hüküm ve kanunlara göre o yerin statüsü değişebilir; İslami olup olmadığı bunlara bağlıdır. Bununla birlikte Müslümanlar üzerinde yaşadıkları toprak parçasına sahip çıkmak ve onu korumakla mükelleftirler zira orası Müslümanların mülkü olmuştur. Başkasına asla verilemez, kaptırılamaz, başkasının gelip orayı işgal etmesine asla müsaade edilemez. Orası Müslümanlara ait bir diyardır, bir dardır.

2-) Türkiye İslami fetihlerden beri artık Müslümanların üzerinde yaşadığı bir toprak haline gelmiştir.Eskiden Türkiye denilince bütün Osmanlı hinterlandı kast edilirdi ve bu, İslam’ın hâkim olduğu, İslami bir yönetimin varlığını sürdürdüğü bir toprağı ifade ederdi. 1. Dünya Savaşından sonra Osmanlı’nın parçalanmasının ardından ise bu topraklar üzerinde özellikle İngiltere’nin inisiyatifi ile yeni devletler kuruldu.

Arap ülkelerinin büyük bir ekseriyeti Suudi Arabistan, Ürdün, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn İngilizler tarafından; Suriye ve Lübnan Fransızlar tarafından Mısır’la birlikte kurdurulan ülkelerdir. Türkiye de Britanya’nın işbirliğiyle kurulmuş ve özellikle harf inkılâbının yapılması şartıyla İngiltere tarafından perde arkasından desteklenmiştir. Dün İslam diyarı olan Türkiye,böylelikle yüzünü Batı’ya dönmüştür. Batı ile işbirliği yapan ve tamamen Batılı devletlerin siyasi yapısını benimsemiş, Kemalist/Atatürkçü ilkelere bağlı bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür.

3-) İslami hareketler, varlıklarını sürdürdükleri diyarlarda İslami bir yönetim ve Allah’ın indirdikleri ile hükümedilmiyorsa bunu gerçekleştirmek üzere ortaya çıkarlar. İslam’ın bir din ve devlet olarak varlığını sürdürmesini, İslam hukukunun uygulanmasını sağlamak için ortaya çıkan hareketler İslami hareketlerdir. Bu hareketler hangi toprak üzerinde yaşıyorlarsa yaşasınlar orada Allah’ın emrettiği adaleti inşa etmek, hakkaniyet ve İslam hukukunun yürürlükte olmasını sağlamak için gayret sarf ederler. Üzerinde yaşadıkları toprakların yönetimi ne olursa olsun onların hedefleri bellidir ve açıktır. Bu topraklar üzerinde yaşamış ve büyümüşlerse; babaları, dedeleri ve atalarından beri bu toprakların evladı iseler bu toprağa sahip çıkar ve bu topraklar üzerinde Allah’ın hâkimiyetinin gerçekleşmesini istemekle mükellef olduklarını düşünürler. Bu düşüncelerini yaşamlaştırmak için de mücadele verirler. İslami hareketlerin toprağa mensubiyetleri bu yönüyledir. Babalarının ve dedelerinin yaşadığı topraklar olduğundan dolayı bağlılıkları söz konusu olabilir. Kendi inançlarına ters düşen uygulamalar varsa bu topraklarda, bağlılıkları mücadeleyi ve ıslahı zorunlu kılar.

4-) İslam evrensel bir dindir. İslami hareketlerde genellikle evrenseldir,kendilerini belli bir coğrafyayla sınırlamazlar. Ancak bugün ortaya çıkan reel siyasetler çerçevesinde hareket etmeleri gerektiğinden yurt dışında herhangi bir siyasi veya İslami oluşumla örgütsel bir bağ içinde olmamalıdırlar. Bu, hareketin evrenselliğine gölge düşürmemeli. Öyle ki zihin ve gönül dünyasından kendilerine yakın olan kimselerle bir ümmet kardeşliği çerçevesinde sevgi ve gönül muhabbeti ile bağlı olmaları mümkündür. Bununla birlikte kanaatimce Türkiyeli herhangi bir siyasi İslami oluşum dışarıdan emir almamalı, dışarı ile örgütsel hiçbir bağlantısı olmamalı, mücadelesini yerel şartlarda vermeyi tercih etmelidir.

5-) Türkiyeli olmak bu topraklar üzerinde doğup büyümek demektir. Bugün Türkiyeli denildiği zaman bu topraklar üzerinde yaşayan 20’den fazla etnik Müslüman grubun hepsi akla gelir. Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkezler, Gürcüler, Abazalar, Pomaklar, Lazlar, Zazalar vd. etnik kesimlerin tümü Türkiyelidir. Türkiyeli derken bu anlaşılır. Türkiyeci tabiri ise -siyasi açıdan meseleyi düşünecek olursak- Batı’ya yüzünü çevirmiş, toplumsal hiçbir etkinliğini söz konusu etmeyerek İslam’ı siyasi ve idari hayattan uzaklaştırmış ya da İslam’ı ferdî yaşantı haline getirerek sınırlamış, belli ilke ve inkılaplara bağlı bir ülke olarak Türkiye’yi düşündüğümüzde ise Türkiyeci tabirinin riskleri de ortaya çıkar. Muhafazakâr çizginin de 1960’lı yılların sonlarına kadar bu çizgide olduğu söylenebilir. İslami oluşumların ortaya çıkması ile birlikte Türkiyeli tabiri daha çok benimsenmiştir.

Ancak 15 Temmuz 2016’dan sonra ülkenin Suriye’ye dönüştürülmek ve parçalanmak istenmesi hedeflerine maruz kaldığını gören birçok İslami kesimde ülkeye sahip çıkma konusunda daha çok milli duyguları öne çıkartan, İslami kimliği de koruyarak bu topraklara sahip çıkılması gerektiğini düşünen bir Türkiyecilik çizgisinin kendisini hissettirdiği bir vakadır. Tabi ki salt milli bir duygu ile değil, dış güçlerin tasallutunu bertaraf etme ve İslami bir yaklaşımla toprağa sahip çıkma açısından bir Türkiyeci çizginin ortaya çıktığını söylemeliyiz.