Gilad Şalit isimli İsrail askerine karşılık 1.027 Filistinli tutsağın özgürlüğe kavuşması Filistin halkı için büyük bir sevinç, İslami direniş için de parlak bir zafer oldu. Uzun süren pazarlıklar neticesinde 18 Ekim tarihinde ilk etabı gerçekleşen takas anlaşması uyarınca Onbaşı Şalit Gazze’den çıkarılıp Mısır yetkililerine teslim edilirken, İsrail zindanlarında tutulan 27’si kadın 477 direnişçi de serbest bırakıldı. Mutabakata göre diğer 550 tutsağın ise ikinci etapta serbest bırakılması planlandı. İsrail’in serbest bırakılanlar arasında bulunan 42 tutsağın Filistin topraklarına dönmemesi konusunda diretmesi neticesinde anlaşma uyarınca bu direnişçilerden 11’i Türkiye’ye, 15’i Katar’a, 16’sı ise Suriye’ye gönderildi.
İslami Direniş Farkı
Esirlerin dönüşünü büyük bir coşkuyla karşılayan Filistin halkı sevincini, mutluluğunu meydanlara yansıtır ve izzet ve özgürlüğün direnişle mümkün olduğuna bir kere daha şahitlik ederken, uzatmalı reis Mahmud Abbas ise Ramallah’ta esirlerin karşılanması için yapılan törende hamasi nutuklar atmakla meşguldü. O Abbas ki, yönetimi altında tuttuğu Batı Şeria’da yüzlerce Filistinli direnişçiyi zindana tıkma onursuzluğunun da sahibiydi.
HAMAS, esir mübadelesi için müzakerelerin yürütülmeye başlandığı ilk andan itibaren Halk Kurtuluş Cephesi lideri Ahmet Saadet ve el-Fetih liderlerinden Mervan Barguti’nin isimlerini İsrail’e verdiği 1.400 kişilik serbest bırakılacaklar listesinin ilk sıralarına yazmıştı. Başta Mısır olmak üzere üçüncü tarafların aracılığıyla gerçekleşen ve çok uzun bir zamandır süregelen pazarlıklar boyunca da bu isimlerin bırakılması için ısrarlı olmuştu. Ne var ki İsrail, başka bazı HAMAS kadroları yanında bu iki ismin de serbest bırakılmasına razı olmamıştı.
HAMAS’ın yüzlerce mensubunun serbest bırakılmasını geciktirmek pahasına bu iki isim üzerinde ısrarlı olmasına ve bu yüzden müzakerelerin defalarca tıkanma noktasına gelmesine rağmen bu konuyla ilgili arzulanılan netice mümkün olmadı. Buna rağmen serbest bırakılanlar arasında farklı örgütlere mensup pek çok Filistinli direnişçi bulunmakta. Aslında sadece bu görüntü dahi İslami direnişle işbirlikçi kadrolar arasındaki farkı ortaya koymaya yetiyor: İslami direniş Filistinli tutsakları özgürleştirirken, Abbas yönetimi tutsaklaştırıyor.
Batı’nın Masum Çocuğu Gilad Şalit!
25 Haziran 2006 tarihinde Gazze sınırındaki İsrail’e ait bir kontrol noktasına doğru tünel kazılarak gerçekleştirilen başarılı bir operasyon neticesinde esir alınan Gilad Şalit sadece İsrail’in değil, tam beş yıldır dünyanın gündeminde ayrıcalıklı bir yer sahibiydi. Bu zaman zarfında hem İsrail’de hem de tüm Batı’da Gilad Şalit ile dayanışma adına büyük kampanyalar düzenlendi. On yıllardır milyonlarca Filistinlinin maruz kaldığı zulme, baskıya, katliama ses çıkarmayan, topyekûn bir halkın esir edilmesine göz yuman Batılı devletler Şalit için seferber oldular. Hamas defalarca kınandı, yoğun baskılara maruz kaldı, hatta 2008 Aralık’ta Şalit’i kurtarma bahanesiyle Siyonistlerin Gazze’ye yönelik gerçekleştirdikleri kanlı saldırılar meşru ve mazur addedildi.
Şalit olayı Batı’nın alışılageldik ikiyüzlülüğüne bir kere daha ışık tutan bir gelişme oldu. Aynı zamanda Fransız vatandaşı da olan Şalit’e İtalya hükümeti fahri vatandaşlık verdi. Pek çok Amerikan şehri Şalit’i hemşerileri ilan ettiler. Yurtlarından zorla çıkarılmış, hakları ellerinden alınmış mustazaf insanların ülkelerine ayak basmaması için çareler arayan, bin bir zorluğu aşıp gelebilenleri ise geri göndermek için çabalayan Batılıların işgalci İsrail ordusunun bir askerinin başına gelenler için sergiledikleri bu “insancıl” tepkiler ne kadar da anlamlı bir manzara teşkil ediyordu!
Aynı mantık ve ruh hali esir takasından sonra da devam etti. Batı medyasına düşen görüntüler, açıklamalar, yorumlar Gilad Şalit’e odaklanmış ve onun esaretten kurtuluşundan duyulan kolektif sevinci yansıtıyordu. Filistinliler ise sadece sayılardan ibarettiler, hani öldürüldüklerinde olduğu gibi! Ne adlarının, ne yaşadıkları, muhatap oldukları zulmün önemi yoktu! Hoş, isimleri gündeme geldiğinde de ancak “terör” kavramıyla ilişkilendirilerek ve ne kadar tehlikeli olduklarına dair imalarla anılmaktaydılar. Filistinlilerin boyunlarına “terörist” yaftasını asanlar, bu insanların haklarını geri alabilmek için sürdürdükleri direniş nedeniyle yaygın ve sistematik biçimde haksızlığa, zulme uğratıldıkları gerçeğini ısrarla görmezden geliyorlardı.
İslami Direnişe Yönelik İddialar ve İftiralar
Filistin halkı ile birlikte tüm Müslümanları ve adaletten yana tüm insanları mutlu eden esir mübadelesinin Filistin direnişi adına büyük bir kazanım olduğuna kuşku yok. Buna karşın takas anlaşmasını değerlendirmek üzere yazan, konuşan bazı yazarların, yorumcuların konuyu arka planından yalıtarak sunmalarının kafa karışıklıklarına yol açtığı da görülebiliyor. Bu anlaşmanın iki taraf arasında bir yakınlaşmaya yol açacağı ve barış sürecini kolaylaştıracağı iddiası sıkça dillendiriliyor. Yine bu anlaşmanın İsrail için bir kazanım, hatta zafer olduğunu iddia edenleri duyuyoruz. Hatta İsrail’in HAMAS’ın elini güçlendirerek kısa bir süre önce BM’ye Filistin devletinin tanınması başvurusunda bulunan Mahmud Abbas’ı zayıflatmaya çalıştığını söyleyenler dahi çıkıyor.
→ Takas Anlaşması Barışın Kapısını mı Aralayacak?
Anlaşmanın İslami Direniş ile İsrail arasında bir diyalog başlattığı ve bunun da süreç içinde karşılıklı tanıma ve barış adımlarını beraberinde getireceği iddiası tespitten ziyade dile getirenlerin temennilerini yansıtmakta. İslami Direnişin asli kimliğinden vazgeçmesi anlamına gelecek böyle bir adımı atması söz konusu olamaz. Kaldı ki, en yoğun baskılar altındayken buna direnen bir hareketin güçlü, avantajlı olduğu bir noktada böyle bir şeye meyletmesi zaten beklenemez.
Takas anlaşmasıyla mücadele eden taraflar arasında bir uzlaşma kapısının aralandığını düşünenler resme daha geniş bir pencereden baktıklarında şunu görürler: Takas anlaşması Siyonist işgale karşı Filistin’i savunmanın, Filistin halkının haklarını elde etmesinin tek yolunun direniş olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur. On yıllardır uzlaşma masasında hiçbir şey elde etmeden zaman kaybeden, Filistin halkının haklarıyla birlikte onurunu da pazarlamaya kalkan işbirlikçi kadrolara inat, İslami direniş başarılı bir operasyonla esir aldığı İsrailli askere karşılık kendi esirlerini özgürlüğe kavuşturmayı başarmış, böylece özgürlüğün direnişle mümkün olduğunu bir kere daha ispatlamıştır. Bu tablonun uzlaşma zeminini değil, direniş mevzilerini güçlendirmesi akla ve mantığa uygun olan sonuçtur!
→ Anlaşma İsrail İçin Bir Zafer midir?
Pek çok yorumcu Netanyahu hükümetinin Şalit’in serbest bırakılmasını sağlayarak hem İsrail kamuoyuna hem de tüm dünyaya güçlülük mesajı verdiğini, aynı zamanda iç muhalefetin gündemini ulusal duyarlılık içeren bir noktaya kaydırarak avantaj elde ettiğini iddia etmekteler. Oysa olayı değerlendirirken geçmişten bu yana yaşananlara topluca bakmak gerekir.
İsrail, askerinin kaçırıldığı andan itibaren serbest bırakılması için elinden geleni ardına koymamıştır. Sayısız insanı tutuklamış, Şalit’in yerini tespit etmek amacıyla pek çok girişimde bulunmuş, Gazze’ye sürekli saldırmış ve “Dökme Kurşun” adını verdiği operasyonda 3 hafta boyunca Gazze halkına bomba yağdırmıştır. Sonuçta tüm çabaları boşa çıkmış, zelil biçimde geri çekilmiş ve esir takasını kabul etmeye mecbur kalmıştır. Bu tablo Siyonistler için asla bir zafer değil, açık bir hezimet tablosudur.
→ İsrail Abbas Yönetimine Karşı HAMAS’ın Elini mi Güçlendiriyor?
Bu tezi dillendirenler genel resim yerine anlık bir fotoğraf çekmeyi tercih eden, üstelik onu da yanlış okuyan komplo teorisi meraklılarıdırlar. İsrail zaten bloke ettiği, içi boş devlet başvurusu girişiminden dolayı Mahmud Abbas yönetimine neden sırtını dönsün? İsrail’in Abbas yönetimi ile ihtilafı olsa bile bu geçicidir. HAMAS ile düşmanlığı ise kalıcıdır. Üstelik bu tezi ileri sürenler anlaşmayla HAMAS’ın popülarite kazandığı, dolayısıyla bunu da İsrail’e borçlu olduğu varsayımından hareket etmekteler. İyi de anlaşma neden İsrail’in lütfü olarak görülüyor ki? Bilakis İslami Direniş Siyonistlere boyun eğdirmiş ve binden fazla esiri serbest bıraktırmıştır!
Sanki İsrail’in durup dururken HAMAS’a esirleri serbest bırakmayı teklif ettiği gibi bir algı yaratılıyor. Oysa yaşananları hatırlamak lazım. Ödenen bedelleri unutmamak lazım. İsrail, tüm hamisi ve dostlarıyla birlikte her yolu denemiş, yakıp yıkmış, katletmiş ama HAMAS’a boyun eğdirememiş ve sonunda çaresizce iç kamuoyunun da baskısına uyarak askerine karşılık 1.027 tutsağı serbest bırakmaya mecbur kalmıştır.
Bu netice azim ve kararlılıkla tezini savunan, temel taleplerinden geri adım atmayan Filistin İslami Direnişinin bir kazanımıdır. Rabbimizin yardımıyla gerçekleşen bu netice aynı zamanda İslam ümmeti için bir rehberlik, bir ders de içermektedir. Şüphesiz azmi gerektiren zorlu sınavlardan geçmek ancak sabredenlerin ve Rablerine ittika edenlerin başarabileceği bir şeydir. (Bkz. Âl-i İmran, 3/186)