Sivaslı müslümanlar 2 Temmuz 1993 tarihinde şehirlerinde Selman Rüşdi'nin İslami değerlerle alay eden tezlerini gündemleştiren kemalist solcular ve Valiliğe karşı tavır aldılar. İslami değerler ile alay eden ve müslümanlara hakaretler yağdıran bu İslam düşmanı tavra karşı Sivas müslümanları Cuma namazı çıkışında ABD bayrağı yakarak başlattıkları gösteri ile haklı tepkilerini sergilediler. Sivaslı müslümanlar İslami değerlere küfredilmesine tahammül etme zilleti yerine, tepki gösterme onuru ile davranmışlar ve bu tepki kitlelerde yankı uyandırmıştı. Kitlelere yansıyan tepki kontrol dışına çıkıp kasıt olmaksızın otel yangınına dönüşünce işbirlikçi kemalist solcu ve alevilerden dumandan boğularak ve protestocu kitleden de polis kurşunuyla vurularak toplam otuzyedi kişi hayatını kaybetmişti.
Olay sonrası gösteriye katılan birçok kişi ile birlikte Sivas'ın önde gelen müslümanları da özel aramalarla tutuklanmışlar ve sonuçta Ankara DGM'de yargılanmaya başlamışlardı. Sivas olayları sanık ve mağdurlarının hukuki sorunlarıyla ilgilenmeyi merkezi İstanbul'da bulunan Hukukçular Derneği üstlenmişti. Hukukçular Derneği yaptığı organizasyonla ilk olarak önemli bir katılım sağlamış ve müslüman avukatları bir araya getirmişti. 165 avukat Ankara DGM'deki duruşmalara katılarak Sivas davası mağdurlarının toplu savunmasını yapmıştı.
Nisan 1996 ayı içinde Hukukçular Derneği Sivas davasındaki savunmalarını ve diğer mütaalaları; konuyla ilgili bilgi, belge ve yorumlarla birlikte toplayarak bir kitap haline getirdi. Toplu gösteriler çerçevesinde DGM kapsamına giren suçlar ve bunlarla ilgili savunma bilgi ve örnekleri açısından önemli bir başvuru kitabı haline gelen bu çalışma, kamuoyuyla irtibatı olan ve hassasiyet taşıyan tüm sorumlu kişiler açısından önemli bir arşiv değeri taşımaktadır.
"Sivas Olayları Davası" adıyla yayınlanan kitabın takdim yazısında Sivas olaylarıyla ilgili şu değimlerde bulunuluyor: "Sivas olaylarının kısa ve net tanımı: "Şeytan Ayetleri" adlı İslam'a, müslümanların peygamberlerine ve onun pak zevcelerine galis küfürler içeren emperyalist saldırının yerli işbirlikçisi Aziz Nesin'e ve Sivas valisinin şahsında simgelenen yönetimlerin İslam düşmanlığına karşı, müslüman halkın kitlesel tepkisidir. İslam düşmanı Selman Rüşdi'nin rolünü üstlenen Aziz Nesinin emperyalist Batı'nın uşağı olduğuna inanan halkın bu eyleme Amerika bayrağını yakarak başlaması ve vali aleyhine atılan sloganlar bu tesbiti doğrulamaktadır."
"Sivas halkının eyleminde, ölen 37 kişinin hedef alınmadığı, otelin yakılmasının amaçlanmadığı, tepkinin yoğunlaşması ve kontrolden çıkması üzerine istenmeyen neticenin meydana geldiği dosya münderecatından anlaşılmaktadır. Buna rağmen olayı "yobazların masum insanları düşünceleri yüzünden diri diri yakması" olarak sunan çevrelerin bu yaklaşımı tam anlamıyla fırsat yoksulluğu ve cenaze sömürücülüğüdür. İddiaların aksine Sivas olayları planlı bir eylem değildir. Fakat olayın akabinde vukubulan birçok olay ise planlıdır."
Kitabın ilk bölümünde "Olayları Hazırlayan Sebepler" üzerinde durulmuş. Bu bölümde halka rağmen kurulan mevcut devletin ve resmi ideolojinin Tanzimat'tan itibaren oluşum süreci iyi bir analize tâbi tutulmuş, bu sürecin Türkiye halkına dayatılan emperyalist politikalardan ayrı düşünülemeyeceği işlenmiş.
İkinci bölümde, laiklik konusu oluşum, gelişim ve Türkiye'deki fonksiyonu itibariyle güzel bir özetlemeyle değerlendirilmiş. Ancak bu bölümde inanç özgürlüğünün "Laik siyasal düzenin temel niteliği" olarak gösterilmesi -ki bu iddia Çetin Özek'ten alıntı yapılarak da güçlendirilmeye çalışılsa da- bizatihi bir din dayatması olan laiklik vakıasına uymadığı gibi Türkiye'deki laik oligarşiyi de ikna edici değildir.
Yine Sivas olaylarını anlatan bölümde T.C. ve PKK ile ilgili yaklaşımlar T.C. yöneticilerini de, müslümanları da ikna edici görünmüyor. Bu bölümde Sivas olaylarının "Laik cumhuriyet aleyhine bir kalkışma" olmadığını söyleyip, bu iddiayı ispatlamak için olayları sadece Amerika ve PKK aleyhinde yapılmış bir gösteri olarak takdim etmek kitabın takdim yazısındaki yaklaşımla çelişmektedir, ve bu yaklaşımın İslami bir savunma olarak telakki edilmesi de mümkün değildir. Sivas olayları davası siyasi bir davadır. DGM'de görülmüştür. Mağdurları müslümanlardır. O halde müslüman tutarlılığı içinde müslüman kimliğini zedelemeyecek savunmalar öne çıkmalıdır. Sivas olayları, kitabın takdiminde de belirtildiği gibi devlet destekli ve emperyalistlerin uzantısı konumundaki kemalist solcu ajitatörlerin İslami değerlere hakaretleri karşısında müslümanların doğal tepkisi ile vuku bulmuştur. Bu tepkinin muhatapları ABD olduğu kadar Türkiye'deki İslam karşıtı laik oligarşidir de. Öte yandan PKK zulmünü Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş mantığından ayrıştırarak gündemleştirmek de en azından TC'nin misyonunu gözardı etmek veya resmi ideolojiye şirin görünmek anlamına gelir. Müslüman avukatların hukuk alanında müslümanların önlerini açmaları gereken saha öncelikle dayatmacı devletin kimliği ve misyonu ile ilgili noktada toplanmalıdır. Hukukçularımız bu tarz mahcup, silik, uzlaşmacı söylemlerden arınarak kurulu cumhuriyetin yapı ve ideolojisini reddetmediğimiz iddiası yerine; yapmamız gereken bu reddedişin tabi hakkımız olduğunu ve meri hukuka göre de tabii hukuka göre de bir ideolojiye ve yaptırımlarına muhalefetimizin doğrudan laik cumhuriyete karşı bir kalkışma olarak değerlendirilemeyeceğinin hukuki ifadelerini oluşturmalıdırlar.
Kitabın diğer bölümlerinde duruşmalarla ilgili gerekli mevzuata yer verilmiş, konuyla ilgili bilgi, belge ve yorumları derli toplu bir araya getirerek önemli bir döküman oluşturan bu kitabın tamamlayıcı olması açısından dikkat çeken iki eksiğini hatırlatmak istiyoruz: Birincisi, basına ve ilgilenenlere kapalı olarak yürütülen DGM'deki duruşmaların safahatıyla ilgili bir bölüme veya uygun bir alt başlığa kitapta yer verilememiş olmasıdır. Sözünü ettiğimiz bilgilendirme en azından farklı şehirlerden duruşmaları izlemek için Ankara'ya gelip DGM'de duruşmalara alınmayan duyarlı müslümanlar ve diğer ilgi duyanlar için değer ifade ederdi, ikincisi ise kitabın, bir sonuç bölümü ile bitirilmemesidir. Takdim yazısındaki gibi kaleme alınacak bir sonuç yazısı, konuyu toparlayan bir işlev görebilirdi.
Hukukçular Derneği'nin gerek Sivas müslümanlarının bu konudaki sorunlarıyla yakından ilgilenmeleri ve gerekse konuyla ilgili çalışmalarını kalıcı kılacak bir kitaba dönüştürmeleri nedeniyle kutluyor; işaret ettiğimiz noktalan eleştiri geleneği olmayan bir toplumun tepkiselliği ile geçiştirmemelerini diliyoruz.